|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
olay |
event n.
|
|
The invention of woodblock printing was a significant event in history.
Tahta baskının icadı tarihte önemli bir olaydı.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
olay |
incident n.
|
|
There will always be weak points, attacks, incidents and failures that will generate damage.
Her zaman zayıf noktalar, saldırılar, olaylar ve hasar yaratacak başarısızlıklar olacaktır.
More Sentences
|
| General |
|
| 3 |
General |
olay |
happening n.
|
|
Know about current happenings through RSS feeds or email alerts.
RSS beslemeleri veya e-posta uyarıları aracılığıyla güncel olaylardan haberdar olun.
More Sentences
|
| 4 |
General |
olay |
case n.
|
|
Similarly, the case is causing us great concern.
Aynı şekilde bu olay da bizi çok endişelendiriyor.
More Sentences
|
| 5 |
General |
olay |
fact n.
|
|
The resolution provides a clear analysis of the facts that resulted in the Prestige disaster.
Karar, Prestige faciasıyla sonuçlanan olayların net bir analizini sunmaktadır.
More Sentences
|
| 6 |
General |
olay |
event n.
|
|
This humiliation will continue if we somehow sanction the invasion of Iraq after the event.
Bu olaydan sonra Irak'ın işgalini bir şekilde onaylarsak bu aşağılanma devam edecektir.
More Sentences
|
| 7 |
General |
olay |
scene n.
|
|
Police noted that there was nothing suspicious at the scene.
Polis olayda şüpheli bir durum olmadığını da vurguladı.
More Sentences
|
| 8 |
General |
olay |
instance n.
|
|
Terrorist acts are always vile and in this instance the attack also was clearly targeted.
Terör eylemleri her zaman alçakçadır ve bu olayda da saldırı açıkça hedef gözetilerek gerçekleştirilmiştir.
More Sentences
|
| 9 |
General |
olay |
episode n.
|
|
The whole episode was a shameful attempt to gain popularity.
Tüm olay, popülerlik kazanmak uğruna yapılan utanç verici bir girişimdi.
More Sentences
|
| 10 |
General |
olay |
thing n.
|
|
You received a very emollient reply from Air France assuring you that no such untoward thing would occur ever again.
Air France'tan, bir daha böyle tatsız bir olayın yaşanmayacağına dair çok nazik bir yanıt aldınız.
More Sentences
|
| 11 |
General |
olay |
occasion n.
|
|
On both occasions, I was absolutely dumbfounded as to what they told us.
Her iki olayda da bize söyledikleri karşısında kesinlikle şaşkınlığa uğradım.
More Sentences
|
| 12 |
General |
olay |
experience n.
|
|
I had a terrible experience in Boston.
Boston'da başıma çok kötü bir olay geldi.
More Sentences
|
| 13 |
General |
olay |
affair n.
|
|
The Pechiney, Crédit Lyonnais and Vivendi Universal affairs, show this all to well.
Pechiney, Crédit Lyonnais ve Vivendi Universal olayları bunu çok iyi göstermektedir.
More Sentences
|
| 14 |
General |
olay |
occurrence n.
|
|
Let us try to prevent such an occurrence.
Böyle bir olayın yaşanmasını engellemeye çalışalım.
More Sentences
|
| 15 |
General |
olay |
phenomenon n.
|
|
Claims about supernatural phenomena, including weeping statues, have historically been common in Catholicism.
Ağlayan heykeller de dahil olmak üzere doğaüstü olaylarla ilgili iddialar, Katoliklikte tarihsel olarak yaygındı.
More Sentences
|
| 16 |
General |
olay |
incident n.
|
|
There will always be weak points, attacks, incidents and failures that will generate damage.
Her zaman zarar yaratacak zayıf noktalar, saldırılar, olaylar ve başarısızlıklar olacaktır.
More Sentences
|
| 17 |
General |
olay |
action n.
|
|
Tom is in the heart of the action.
Tom olayın tam göbeğinde.
More Sentences
|
| 18 |
General |
olay |
connection n.
|
|
More than 260 people have been arrested in connection with the events.
Olaylarla ilgili olarak 260'tan fazla kişi tutuklandı.
More Sentences
|
| Colloquial |
|
| 19 |
Colloquial |
olay |
a thing n.
|
|
Is that still a thing?
Bu olay hâlâ var mı?
More Sentences
|
|
|
| 20 |
Colloquial |
olay |
happening n.
|
|
I was in the kitchen when it happened.
Olay olduğunda ben mutfaktaydım.
More Sentences
|
| Trade/Economic |
|
| 21 |
Trade/Economic |
olay |
phenomenon n.
|
|
In addition, 6 cups of coffee a day can cause fear, stress, depression and other negative phenomena.
Ayrıca günde 6 fincan kahve korku, stres, depresyon ve diğer olumsuz olaylara neden olabilir.
More Sentences
|
| Law |
|
| 22 |
Law |
olay |
event n.
|
|
This is a unique event and something which will have fundamental consequences for Parliament's work in the future.
Bu benzersiz bir olaydır ve Parlamentonun gelecekteki çalışmaları açısından temel sonuçlar doğuracaktır.
More Sentences
|
| 23 |
Law |
olay |
fact n.
|
|
We decided, on the basis of the facts, to consider the agencies individually.
Olaylar temelinde kurumları ayrı ayrı değerlendirmeye karar verdik.
More Sentences
|
| 24 |
Law |
olay |
happening n.
|
|
You could talk about your past experiences about those happenings.
Bu olaylarla ilgili geçmiş deneyimlerinizden bahsedebilirsiniz.
More Sentences
|
| Politics |
|
| 25 |
Politics |
olay |
case n.
|
|
They did not succeed in this case either, but the young man's left leg had to be amputated.
Bu olayda da başarılı olamadılar ancak genç adamın sol bacağı kesilmek zorunda kaldı.
More Sentences
|
| Technical |
|
| 26 |
Technical |
olay |
occurrence n.
|
|
Torture, rape, extra-judicial executions and disappearances are everyday occurrences.
İşkence, tecavüz, yargısız infazlar ve kayıplar her gün yaşanan olaylardır.
More Sentences
|
| Linguistics |
|
| 27 |
Linguistics |
olay |
event n.
|
|
I can understand why, as this is always a protracted event.
Bunun nedenini anlayabiliyorum çünkü bu her zaman uzun süren bir olaydır.
More Sentences
|
| Meteorology |
|
| 28 |
Meteorology |
olay |
phenomenon n.
|
|
Jesus’ resurrection is not a physical phenomenon.
İsa'nın dirilişi fiziksel bir olay değildir.
More Sentences
|
| Theatre |
|
| 29 |
Theatre |
olay |
action n.
|
|
The action took place in a mountain village.
Olaylar bir dağ köyünde geçiyordu.
More Sentences
|
| General |
|
| 30 |
General |
olay |
contingent n.
|
|
| 31 |
General |
olay |
apparition n.
|
|
| 32 |
General |
olay |
appearance n.
|
|
| 33 |
General |
olay |
circumstance n.
|
|
| 34 |
General |
olay |
occurring n.
|
|
| 35 |
General |
olay |
bang n.
|
|
| 36 |
General |
olay |
occurrent n.
|
|
| 37 |
General |
olay |
casus n.
|
|
| 38 |
General |
olay |
effect n.
|
|
| 39 |
General |
olay |
befall n.
|
|
|
|
| 40 |
General |
olay |
événement n.
|
|
| 41 |
General |
olay |
hap n.
|
|
| 42 |
General |
olay |
go n.
|
|
| 43 |
General |
olay |
incidency [obsolete] n.
|
|
| 44 |
General |
olay |
stour [obsolete] n.
|
|
| 45 |
General |
olay |
stoure [obsolete] n.
|
|
| 46 |
General |
olay |
passage n.
|
|
| 47 |
General |
olay |
stowre n.
|
|
| 48 |
General |
olay |
occas (occasion) abrev.
|
|
| Colloquial |
|
| 49 |
Colloquial |
olay |
jingbang n.
|
|
| 50 |
Colloquial |
olay |
happenin adj.
|
|
| Law |
|
| 51 |
Law |
olay |
act n.
|
|
| 52 |
Law |
olay |
periculum n.
|
|
| Archaic |
|
| 53 |
Archaic |
olay |
tiding n.
|
|
|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
olay yeri |
scene n.
|
|
At the scene of the crime indicated there are two possible victims, but they say nothing.
Olay yerinde iki olası kurban olduğu belirtiliyor ancak hiçbir şey söylemiyorlar.
More Sentences
|
| General |
|
| 2 |
General |
önemli olay |
highlight n.
|
|
Their performance was the highlight of the evening.
Performansları gecenin en önemli olayıydı.
More Sentences
|
| 3 |
General |
olay yeri |
scene n.
|
|
We found 10 victims down at the scene.
Olay yerinde 10 kurban bulduk.
More Sentences
|
| 4 |
General |
olay örgüsü |
plot n.
|
|
How do you come up with such interesting plots for your novels?
Romanlarınız için bu kadar ilginç olay örgüsünü nasıl buluyorsunuz?
More Sentences
|
| 5 |
General |
tarihi olay |
historical event n.
|
|
My childhood was affected by two important historical events.
Çocukluğum iki önemli tarihi olaydan etkilendi.
More Sentences
|
| 6 |
General |
kritik olay tekniği |
critical incident technique n.
|
|
Flanagan developed five steps that are necessary at the time of using the critical incident technique.
Flanagan, kritik olay tekniğini kullanırken gerekli olan beş adımı geliştirdi.
More Sentences
|
| 7 |
General |
doğal olay |
natural event n.
|
|
There are such things as natural events.
Doğal olaylar diye bir şey vardır.
More Sentences
|
| 8 |
General |
örnek olay |
precedent n.
|
|
I do however have a lot of faith in interinstitutional dialogue and in precedents where agreements have been reached.
Bununla birlikte, kurumlar arası diyaloğa ve anlaşmaya varılan örnek olaylara çok güveniyorum.
More Sentences
|
| 9 |
General |
olay (meydana gelen herhangi bir) |
occurrence n.
|
|
Wild boars in the campsite are a rare occurrence.
Kamp alanında yaban domuzu olması nadir bir olaydır.
More Sentences
|
| 10 |
General |
(insanın) hayatını değiştiren (olay) |
life-changing n.
|
|
It will almost certainly be a worthwhile investment and life-changing adventure, but make sure you know the facts.
Neredeyse kesinlikle değerli bir yatırım ve hayat değiştiren bir macera olacak, ancak gerçekleri bildiğinizden emin olun.
More Sentences
|
| 11 |
General |
üzücü olay |
sad event n.
|
|
These sad events have brought us closer to achieving the proximity to our citizens for which we have often longed.
Bu üzücü olaylar bizi, vatandaşlarımızla sık sık özlemini duyduğumuz yakınlığa ulaşmaya daha da yaklaştırdı.
More Sentences
|
| 12 |
General |
ana olay |
main event n.
|
|
Make a list of the main events.
Ana olayların bir listesini yapın.
More Sentences
|
| 13 |
General |
olay akışı |
flow of events n.
|
|
Miracles do exist, but we just don't notice them in the flow of events.
Mucizeler vardır, ama biz sadece olayların akışı içinde onları fark etmeyiz.
More Sentences
|
| 14 |
General |
gerçek olay |
real event n.
|
|
This movie is a crime drama that is based on the true story and real events.
Bu film, gerçek hikayeye ve gerçek olaylara dayanan bir suç dramasıdır.
More Sentences
|
| 15 |
General |
olay yeri |
site n.
|
|
Our helicopter ambulances have reached the site.
Helikopter ambulanslarımız olay yerine ulaştı.
More Sentences
|
| 16 |
General |
gerçek olay |
fact n.
|
|
Most of what he writes is based on fact.
Yazdıklarının çoğu gerçek olaylara dayanıyor.
More Sentences
|
| 17 |
General |
alt olay örgüsü |
subplot n.
|
|
The novel had a captivating main plot with several interesting subplots.
Romanda sürükleyici bir ana olay örgüsü ve birkaç da ilginç alt olay örgüsü vardı.
More Sentences
|
| 18 |
General |
olay dizisi |
sequence n.
|
|
The film depicted a thrilling sequence of car chases and explosions.
Film, araba kovalamacaları ve patlamalardan oluşan heyecan verici bir olay dizisini tasvir ediyordu.
More Sentences
|
| 19 |
General |
olay yeri |
scene n.
|
|
The first pictures of the scene have emerged.
Olay yerinden ilk görüntüler ortaya çıktı.
More Sentences
|
| 20 |
General |
olay çıkarmak |
make a scene v.
|
|
She made a scene.
Olay çıkardı.
More Sentences
|
| 21 |
General |
olay çıkartmak |
make a scene v.
|
|
Don't make a scene.
Olay çıkartmayın.
More Sentences
|
| 22 |
General |
(olay) sekte vurmak |
intervene v.
|
|
We were enjoying the festival until a storm intervened.
Bir fırtına her şeye sekte vurana dek bizler festivalin tadını çıkarmaktaydık.
More Sentences
|
| 23 |
General |
çığır açan (olay vb) |
groundbreaking adj.
|
|
This document contains two groundbreaking proposals.
Bu belge çığır açan iki öneri içermektedir.
More Sentences
|
| 24 |
General |
sorunlu (olay/durum) |
problematic adj.
|
|
Population size is another problematic environmental issue.
Nüfus büyüklüğü bir başka sorunlu çevresel konudur.
More Sentences
|
| 25 |
General |
şiddetli (olay, durum) |
raging adj.
|
|
The raging protest has been continuing for two months.
Şiddetli protesto iki aydır devam ediyor.
More Sentences
|
| Phrases |
|
| 26 |
Phrases |
bu olay üzerine |
on this occasion expr.
|
|
Please allow me to say a few words on this occasion.
Lütfen bu olay üzerine birkaç söz söylememe izin ver.
More Sentences
|
|
|
| General |
|
| 27 |
General |
tesadüfi olay |
chance event n.
|
|
| 28 |
General |
sıra dışı olay bildirimi |
notification of unusual event n.
|
|
| 29 |
General |
giriş tarzı olay |
prelude n.
|
|
| 30 |
General |
olay bastırma |
event suppressing n.
|
|
| 31 |
General |
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay) |
outcrop n.
|
|
| 32 |
General |
hukuksal olay |
case n.
|
|
| 33 |
General |
olay komuta sistemi |
incident command system n.
|
|
| 34 |
General |
ortaya çıkması önceden kestirilemeyen olay |
act of god n.
|
|
| 35 |
General |
dört yıl süren olay |
quadrennial n.
|
|
| 36 |
General |
ilgi çekici olay |
highlight n.
|
|
| 37 |
General |
örnek olay |
case study n.
|
|
| 38 |
General |
önemli bir olay |
milestone n.
|
|
| 39 |
General |
garip bir olay |
freak n.
|
|
| 40 |
General |
olacağı önceden işaret edilen olay |
antitype n.
|
|
| 41 |
General |
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay birdenbire) |
outbreak n.
|
|
| 42 |
General |
beklenmeyen olay |
contingency n.
|
|
| 43 |
General |
kaçınılmaz olay |
fateful event n.
|
|
| 44 |
General |
beklenmedik olay |
contingency n.
|
|
| 45 |
General |
önemli olay |
watershed n.
|
|
| 46 |
General |
tuhaf olay |
weirdie n.
|
|
| 47 |
General |
heyecan uyandıran olay |
sensation n.
|
|
| 48 |
General |
olay komutanı |
incident commander n.
|
|
| 49 |
General |
arada olan olay |
interlude n.
|
|
| 50 |
General |
atmosferik olay |
atmospheric phenomenon n.
|
|
| 51 |
General |
beklenmedik olay |
quirk n.
|
|
| 52 |
General |
olay mahalli |
venue n.
|
|
| 53 |
General |
periyodik olay |
periodic event n.
|
|
| 54 |
General |
bir kavganın galibini belirleyecek olay |
showdown n.
|
|
| 55 |
General |
olay yönetim sistemi |
incident management system n.
|
|
| 56 |
General |
olay yeri |
venue n.
|
|
| 57 |
General |
olay yeri |
scene of crime n.
|
|
| 58 |
General |
tekrar olma (olay) |
recurrence n.
|
|
| 59 |
General |
heyecanlı olay |
rouser n.
|
|
| 60 |
General |
olay komuta mahalli |
incident command post n.
|
|
| 61 |
General |
olay hareket planı |
incident action plan n.
|
|
| 62 |
General |
olay yeri |
locale n.
|
|
| 63 |
General |
başa gelen olay |
experience n.
|
|
| 64 |
General |
fiziksel olay |
physical phenomenon n.
|
|
| 65 |
General |
olay yeri inceleme |
crime scene investigation n.
|
|
| 66 |
General |
başarılmış olay |
accomplished fact n.
|
|
| 67 |
General |
olay yeri |
setting n.
|
|
| 68 |
General |
(haber değeri taşıyan) olay |
news event n.
|
|
| 69 |
General |
garip olay |
quirk n.
|
|
| 70 |
General |
beklenmedik olay |
accident n.
|
|
| 71 |
General |
yinelenen olay |
recurrent event n.
|
|
| 72 |
General |
doğal olay |
phenomenon n.
|
|
| 73 |
General |
olay yeri |
scene of accident n.
|
|
| 74 |
General |
tuhaf olay |
weirdy n.
|
|
| 75 |
General |
bilince yansıyan olay |
phenomenon n.
|
|
| 76 |
General |
olay mahallinde bulunan |
witness n.
|
|
| 77 |
General |
olay metodu |
case method n.
|
|
| 78 |
General |
başa gelen olay |
misadventure n.
|
|
| 79 |
General |
olay analizi |
event analysis n.
|
|
| 80 |
General |
önemsiz olay |
incidental n.
|
|
| 81 |
General |
ilgi çeken olay |
draw n.
|
|
| 82 |
General |
yüreği buran olay |
wrench n.
|
|
| 83 |
General |
beklenmedik olay |
thunderbolt n.
|
|
| 84 |
General |
olay yeri |
spot n.
|
|
| 85 |
General |
beklenmedik olay |
contingent n.
|
|
| 86 |
General |
jeolojik olay |
geological phenomenon n.
|
|
| 87 |
General |
gölge olay |
epiphenomenon n.
|
|
| 88 |
General |
örnek olay |
case n.
|
|
| 89 |
General |
örnek olay incelemesi |
case study n.
|
|
| 90 |
General |
olay yeri şeridi |
barrier tape n.
|
|
| 91 |
General |
savaşın çıkmasına neden olan olay |
act of war n.
|
|
| 92 |
General |
olay anı |
time of incident n.
|
|
| 93 |
General |
olay yeri tutanağı |
crime scene report n.
|
|
| 94 |
General |
hiç umulmayan bir olay |
a bolt out of the blue n.
|
|
| 95 |
General |
hiç beklenmedik bir olay |
a bolt from the blue n.
|
|
| 96 |
General |
hiç umulmayan bir olay |
a bolt from the blue n.
|
|
| 97 |
General |
hiç beklenmedik bir olay |
a bolt out of the blue n.
|
|
| 98 |
General |
acı olay |
tragic event n.
|
|
| 99 |
General |
acı olay |
upsetting event n.
|
|
| 100 |
General |
toplumsal olay |
public event n.
|
|
| 101 |
General |
olay anında |
time of incident n.
|
|
| 102 |
General |
kesin olay |
certain event n.
|
|
| 103 |
General |
olay kaydı |
coverage n.
|
|
| 104 |
General |
olay güdümlü benzetim |
event driven simulation n.
|
|
| 105 |
General |
olay mahalli |
on-scene n.
|
|
| 106 |
General |
olay mahalli komutanı |
on-scene commander n.
|
|
| 107 |
General |
sosyal olay |
social fact-event n.
|
|
| 108 |
General |
olay mahalli koordinatörü |
on-scene coordinator n.
|
|
| 109 |
General |
bir kez olan ve bir daha tekrarlanmayan olay |
one-off n.
|
|
| 110 |
General |
olay raporu |
statement of facts n.
|
|
| 111 |
General |
heyecan verici olay |
excitement n.
|
|
| 112 |
General |
tesadüfi olay |
chance n.
|
|
| 113 |
General |
aniden çıkan olay |
emergency n.
|
|
| 114 |
General |
olay çıkaran |
hellraiser n.
|
|
| 115 |
General |
sansasyonel olay |
high profile case n.
|
|
| 116 |
General |
olay yeri inceleme memuru |
scenes of crime officer n.
|
|
| 117 |
General |
olay yeri inceleme memuru |
crime scene investigator n.
|
|
| 118 |
General |
olay yeri inceleme memuru |
soco n.
|
|
| 119 |
General |
güvenlik şeridi (olay yeri) |
barrier tape n.
|
|
| 120 |
General |
güncel olay |
current matter n.
|
|
| 121 |
General |
güncel olay |
current issue n.
|
|
| 122 |
General |
olay günü |
the day of the event n.
|
|
| 123 |
General |
doğaüstü olay |
paranormal activity n.
|
|
| 124 |
General |
olay/vaka koordinasyon ajansı |
case coordination agency n.
|
|
| 125 |
General |
tekil olay |
singular event n.
|
|
| 126 |
General |
somut olay |
concrete case n.
|
|
| 127 |
General |
(olay) yerinde soruşturma |
in-situ examination n.
|
|
| 128 |
General |
büyük yankı uyandıran olay/dava |
cause celebre n.
|
|
| 129 |
General |
aksatıcı/akamete uğratıcı olay |
disruption event n.
|
|
| 130 |
General |
aksatıcı/akamete uğratıcı olay |
disruptive event n.
|
|
| 131 |
General |
raporlanabilir olay |
reportable incident n.
|
|
| 132 |
General |
olay örgüsü |
story arc n.
|
|
| 133 |
General |
doğal fenomen/olay |
force of nature n.
|
|
| 134 |
General |
(insanın) hayatını değiştiren (olay) |
life-altering n.
|
|
| 135 |
General |
barda olay çıkaran müşterileri dışarı atmakla görevli koruma görevlisi |
chucker-out n.
|
|
| 136 |
General |
barda olay çıkaran müşterileri dışarı atmakla görevli koruma görevlisi |
bouncer n.
|
|
| 137 |
General |
münferit olay |
isolated event n.
|
|
| 138 |
General |
olay yerine varıldığında/veya hastaneye getirildiğinde hastanın/yaralının çoktan yaşamını yitirdiğini belirten bir kısaltma |
doa (dead on arrival) n.
|
|
| 139 |
General |
felaketle sonuçlanan olay |
catastrophe n.
|
|
| 140 |
General |
herkesin ilgilendiği gündemi meşgul eden olay |
cause celebre n.
|
|
| 141 |
General |
özel ilgi gerektiren olay |
event of special interest n.
|
|
| 142 |
General |
ufak çapta hadise/olay |
minor incident n.
|
|
| 143 |
General |
sağlam zemine dayanan olay |
strong case n.
|
|
| 144 |
General |
bilindik/tanıdık olay veya oluşum |
familiar occurrence n.
|
|
| 145 |
General |
nadir bir olay |
a rare event n.
|
|
| 146 |
General |
olay çıkaran kimse |
firebrand n.
|
|
| 147 |
General |
olay yeri girilmez şeridi |
crime scene tape n.
|
|
| 148 |
General |
yangın olay yeri (itfaiyecilik) |
fire ground n.
|
|
| 149 |
General |
görsel veya yazılı yayınlarda hikayenin olay örgüsü ile ilgili sızdırılan bilgi |
spoiler n.
|
|
| 150 |
General |
bir olay üzerine manzum şekilde ebced hesabıyla tarih düşüren kişi |
historian n.
|
|
| 151 |
General |
olay mahalli |
crime scene n.
|
|
| 152 |
General |
beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olumlu olay |
caduac [scottish] n.
|
|
| 153 |
General |
gerçek olay |
reality n.
|
|
| 154 |
General |
beklenmedik olay |
chance-medley n.
|
|
| 155 |
General |
terim, işaret veya sembolün işaret ettiği uzaysal-zamansal nesne veya olay |
referent n.
|
|
| 156 |
General |
bir olay karşısında birlikte sessiz kalma |
conspiracy of silence n.
|
|
| 157 |
General |
dehşet verici olay |
nightmare n.
|
|
| 158 |
General |
önemsiz olay |
nonhappening n.
|
|
| 159 |
General |
gerçekleşmemiş olay |
nonhappening n.
|
|
| 160 |
General |
haber değeri taşıyan olay |
newsmaker n.
|
|
| 161 |
General |
tartışmalı olay |
tinderbox n.
|
|
| 162 |
General |
hem komik hem de trajik unsurları taşıyan olay veya durum |
tragicomedy n.
|
|
| 163 |
General |
olay sonrası etki |
after effect n.
|
|
| 164 |
General |
önceden haber veren olay |
antitype n.
|
|
| 165 |
General |
sansasyonel olay |
earthquake n.
|
|
| 166 |
General |
deprem etkisi yaratan olay |
earthquake n.
|
|
| 167 |
General |
aniden çıkan olay |
emergent [obsolete] n.
|
|
| 168 |
General |
ispat edilemeyen olay |
unfact n.
|
|
| 169 |
General |
kanıtlanması mümkün olmayan olay |
unfact n.
|
|
| 170 |
General |
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay |
epilog n.
|
|
| 171 |
General |
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay |
epilogue n.
|
|
| 172 |
General |
bir devri başlatan önemli olay |
epoch n.
|
|
| 173 |
General |
şaşkınlığa uğratan olay |
zinger n.
|
|
| 174 |
General |
sersemleten olay |
zinger n.
|
|
| 175 |
General |
çok sayıda insanın öldürüldüğü olay |
kill n.
|
|
| 176 |
General |
tahmin edilemeyen olay |
even chance n.
|
|
| 177 |
General |
tahmin edilemeyen olay |
tossup n.
|
|
| 178 |
General |
menfur olay |
execration n.
|
|
| 179 |
General |
her şeyi berbat eden sürpriz olay |
joker n.
|
|
| 180 |
General |
tahmin etmesi güç olay |
knuckleball n.
|
|
| 181 |
General |
ön görmesi zor olay |
knuckleball n.
|
|
| 182 |
General |
büyük olay |
magnality n.
|
|
| 183 |
General |
engelleyici talihsiz olay |
black eye n.
|
|
| 184 |
General |
imkansız gibi görülmesine rağmen meydana gelen bir olay |
black swan n.
|
|
| 185 |
General |
beklenmedik olay |
bolt n.
|
|
| 186 |
General |
ani olay |
bolt n.
|
|
| 187 |
General |
ilginç olay |
happening n.
|
|
| 188 |
General |
genellikle anekdotlara dayanan veya samimi bir dille yazılmış, odağına yazarın şahsen tanıdığı kişileri ve tanık olduğu olay veya dönemleri alan otobiyografik yazı |
memoir n.
|
|
| 189 |
General |
hayırlı olay |
mercy n.
|
|
| 190 |
General |
olay kaydı görevi gören şey |
book n.
|
|
| 191 |
General |
bir olay, eylem veya dönemin başrolü |
hero n.
|
|
| 192 |
General |
önemli olay |
high spot n.
|
|
| 193 |
General |
planlandığı gibi gerçekleşmeyen olay |
misevent n.
|
|
| 194 |
General |
beklendiği gibi gerçekleşmeyen olay |
misevent n.
|
|
| 195 |
General |
bir kez daha tekrarlanan olay |
reoccurrence n.
|
|
| 196 |
General |
beklenmedik olay |
revelation n.
|
|
| 197 |
General |
bir faaliyet veya tarihi bir olay gibi belirli bir durumdan doğan mitler bütünü |
mythoi n.
|
|
| 198 |
General |
sorunlu olay |
riddle n.
|
|
| 199 |
General |
problemli olay |
riddle n.
|
|
| 200 |
General |
olay veya durumun gerçekleştiği konumun çok ötesinde hissedilen yankıları |
ripples n.
|
|
| 201 |
General |
gelecekte bir olay |
by-and-by n.
|
|
| 202 |
General |
geleneksel olay |
classic n.
|
|
| 203 |
General |
iki olay arası geçen süre |
delay n.
|
|
| 204 |
General |
unutulmuş veya etkisini kaybetmiş geçmiş olay |
history n.
|
|
| 205 |
General |
kaygısız olay |
idyll n.
|
|
| 206 |
General |
garip olay |
oddity n.
|
|
| 207 |
General |
tuhaf olay |
oddity n.
|
|
| 208 |
General |
olumsuz olay |
overthwart [obsolete] n.
|
|
| 209 |
General |
(olay veya etkinlikten önceki) zaman dilimi |
run-up n.
|
|
| 210 |
General |
tekrarlanması halinde büyük zararlar verebilecek olay |
russian roulette n.
|
|
| 211 |
General |
büyük çapta hadise/olay |
major incident n.
|
|
| 212 |
General |
atmosferik olay |
impression [obsolete] n.
|
|
| 213 |
General |
ilişkili olay |
connex [obsolete] n.
|
|
| 214 |
General |
bağlantılı olay |
connex [obsolete] n.
|
|
| 215 |
General |
utanç verici olay |
incident n.
|
|
| 216 |
General |
bahsetmeye değmeyen günlük olay |
incident n.
|
|
| 217 |
General |
krize neden olabilecek olay |
incident n.
|
|
| 218 |
General |
motive edici olay |
incident n.
|
|
| 219 |
General |
önemsiz olay |
incidental n.
|
|
| 220 |
General |
rezalet olay |
infamy n.
|
|
| 221 |
General |
utanç verici olay |
infamy n.
|
|
| 222 |
General |
itibar zedeleyen olay |
infamy n.
|
|
| 223 |
General |
kepaze olay |
infamy n.
|
|
| 224 |
General |
sıradışı olay |
insolency [obsolete] n.
|
|
| 225 |
General |
garip olay |
insolency [obsolete] n.
|
|
| 226 |
General |
iki olay arasında geçen süre |
interlapse n.
|
|
| 227 |
General |
iki olay arasındaki zaman aralığı |
interlapse n.
|
|
| 228 |
General |
(olay, durum) pusuda bekliyor olma |
bay n.
|
|
| 229 |
General |
ayıplanacak olay |
condemnation n.
|
|
| 230 |
General |
monoton olay |
dreariness n.
|
|
| 231 |
General |
efsanelerin veya hikayelerin yeni kombinasyonlar veya olay örgüsünde farklılıklar oluşturacak şekilde harmanlanması |
contamination n.
|
|
| 232 |
General |
beklenmedik olay |
contingent n.
|
|
| 233 |
General |
şaşırtıcı olay |
coup de foudre n.
|
|
| 234 |
General |
ön olay |
curtain-raiser n.
|
|
| 235 |
General |
olay akışıyla bağlantısız durum |
interlude n.
|
|
| 236 |
General |
olay sırasına eklenme |
introduction n.
|
|
| 237 |
General |
(eserde) karmaşık olay örgüsü |
intrigue n.
|
|
| 238 |
General |
olay sırasına ekleme |
introduction n.
|
|
| 239 |
General |
bir sayfalık olay dizisi |
page n.
|
|
| 240 |
General |
önemli olay |
page n.
|
|
| 241 |
General |
kayda değer olay |
page n.
|
|
| 242 |
General |
zihinde beliren görüntü veya olay kesiti |
panorama n.
|
|
| 243 |
General |
düşmana karşı beraberlik yaratan etkileyici olay |
pearl harbor n.
|
|
| 244 |
General |
sonradan gelişen olay |
postfact n.
|
|
| 245 |
General |
olay gerçekleştirme şansı |
potluck n.
|
|
| 246 |
General |
(haber metninde) tarih ve olay yerini belirten satır |
dateline n.
|
|
| 247 |
General |
olay günü |
day n.
|
|
| 248 |
General |
sevimsiz olay |
disagreeableness n.
|
|
| 249 |
General |
tatsız olay |
disagreeable n.
|
|
| 250 |
General |
zihinde canlanan eski olay |
flashback n.
|
|
| 251 |
General |
olay öncesinde yapılanlar |
foreplay n.
|
|
| 252 |
General |
başından paranormal olay geçmiş kimse |
percipient n.
|
|
| 253 |
General |
(olay hakkındaki son gelişmeleri sunmak için) gazete haberi öncesine eklenen bölüm |
precede n.
|
|
| 254 |
General |
önemli şeylere delalet eden olay |
preindication n.
|
|
| 255 |
General |
önemli şeyleri işaret eden olay |
preindication n.
|
|
| 256 |
General |
bir dizi hareketli ve dağınık olay içeren eser veya yapım |
romp n.
|
|
| 257 |
General |
yılda iki kez meydana gelen olay |
semiyearly n.
|
|
| 258 |
General |
yedi yılda meydana gelen olay |
septennial n.
|
|
| 259 |
General |
bütün bir olay |
shooting match n.
|
|
| 260 |
General |
rastlantısal olay |
fortition n.
|
|
| 261 |
General |
okuyucuları/izleyicileri bir nesne veya olay hakkında merak içerisinde bırakarak bir sonraki bölümü okumalarını/izlemelerini sağlamak amacıyla kullanılan hikaye anlatım tekniği |
mystery box n.
|
|
| 262 |
General |
canlı yayında gerçekleşen uygunsuz olay |
livestream fail n.
|
|
| 263 |
General |
girift olay örüntüsü |
spider web n.
|
|
| 264 |
General |
enteresan olay |
start n.
|
|
| 265 |
General |
şaşırtıcı olay |
start n.
|
|
| 266 |
General |
ilginç olay |
start n.
|
|
| 267 |
General |
gerçeği yansıtmayan olay anlatımı |
stretcher n.
|
|
| 268 |
General |
ikincil olay örgüsü |
subplot n.
|
|
| 269 |
General |
ani olay |
suddenty n.
|
|
| 270 |
General |
doğaüstü olay |
supernaturality n.
|
|
| 271 |
General |
esrarengiz olay |
supernaturality n.
|
|
| 272 |
General |
şaşırtıcı olay |
surprisal [obsolete] n.
|
|
| 273 |
General |
sürpriz olay |
surprisal [obsolete] n.
|
|
| 274 |
General |
muhteşem olay |
wow n.
|
|
| 275 |
General |
ilgi çeken olay |
draw n.
|
|
| 276 |
General |
bir defaya mahsus olay |
one-off n.
|
|
| 277 |
General |
keyifli olay |
party n.
|
|
| 278 |
General |
gizli tutulan geçmiş tarihli olay |
past n.
|
|
| 279 |
General |
ruhani olay |
spiritism n.
|
|
| 280 |
General |
saçma sapan olay |
fine how-d’ye-do n.
|
|
| 281 |
General |
gizlenen tarihi olay |
past n.
|
|
| 282 |
General |
tinsel olay |
spiritism n.
|
|
| 283 |
General |
olay sonucu |
period n.
|
|
| 284 |
General |
gerçekleşen olay |
passage n.
|
|
| 285 |
General |
komik olay |
funniness n.
|
|
| 286 |
General |
gelecekteki olay |
futurity n.
|
|
| 287 |
General |
tekrar olmak (olay) |
recur v.
|
|
| 288 |
General |
olay çıkarmak |
put on a scene v.
|
|
| 289 |
General |
bir olay karşısında kendini tutamayıp ağlamaya başlamak |
go to pieces v.
|
|
| 290 |
General |
bir olay karşısında belirli bir tavır almak |
take a stand v.
|
|
| 291 |
General |
olay çıkarmak |
stir up trouble v.
|
|
| 292 |
General |
güç kazandırmak (zor bir olay) |
temper v.
|
|
| 293 |
General |
olay çıkarmak |
kick up a fuss v.
|
|
| 294 |
General |
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak |
euhemerize v.
|
|
| 295 |
General |
sahneden veya olay yerinden çekilmek |
quit the scene v.
|
|
| 296 |
General |
olay yerinden kaçmak |
fleed the area v.
|
|
| 297 |
General |
olay çıkarmak |
kick up a stink v.
|
|
| 298 |
General |
olay çıkarmak |
put in v.
|
|
| 299 |
General |
olay (bir yerde) geçmek |
come about v.
|
|
| 300 |
General |
olay (bir yerde) geçmek |
take place v.
|
|
| 301 |
General |
olay (bir yerde) geçmek |
happen v.
|
|
| 302 |
General |
olay (bir yerde) geçmek |
occur v.
|
|
| 303 |
General |
olay çıkarmak |
make the fur fly v.
|
|
| 304 |
General |
geçmek (bir olay belirli bir şekilde) |
go off v.
|
|
| 305 |
General |
meydana gelmek (bir olay/bir durum sürerken başka bir şey) |
supervene v.
|
|
| 306 |
General |
meydana gelmek (bir olay/bir durum meydana geldikten sonra başka bir şey) |
supervene v.
|
|
| 307 |
General |
olay çıkartmak |
create a tension v.
|
|
| 308 |
General |
olay çıkarmak |
create trouble v.
|
|
| 309 |
General |
olay yerinde ölmek |
die at the scene v.
|
|
| 310 |
General |
olay mahallinde ölmek |
die at the scene v.
|
|
| 311 |
General |
olay/vaka bazında değerlendirme yapmak |
evaluate on a case-by-case basis v.
|
|
| 312 |
General |
olay mahalline gelmek/varmak |
arrive upon the scene (of something) v.
|
|
| 313 |
General |
olay mahalline gelmek/varmak |
arrive at the scene (of something) v.
|
|
| 314 |
General |
olay mahalline gelmek/varmak |
arrive on the scene (of something) v.
|
|
| 315 |
General |
kopan parmağını olay yerinde bırakmak |
leave one's severed finger at the scene v.
|
|
| 316 |
General |
olay gecesi nerede olduğunu ispatlamak |
prove his whereabouts on the night in question v.
|
|
| 317 |
General |
olay yerini/suç mahallini incelemek |
investigate the crime scene v.
|
|
| 318 |
General |
olay yerini/suç mahallini araştırmak |
investigate the crime scene v.
|
|
| 319 |
General |
şoförün olay yerinde ölmesine sebep olmak |
instantly kill the driver v.
|
|
| 320 |
General |
olay yerini/mahallini terk etmek |
flee the scene v.
|
|
| 321 |
General |
olay yerinden/mahallinden kaçmak |
flee the scene v.
|
|
| 322 |
General |
olay/hadise/rezalet çıkmasına mani/engel olmak |
avoid a scene v.
|
|
| 323 |
General |
olay/hadise/rezalet çıkmasının önüne geçmek |
avoid a scene v.
|
|
| 324 |
General |
olay/hadise/rezalet çıkmasını önlemek |
avoid a scene v.
|
|
| 325 |
General |
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak |
euhemerise v.
|
|
| 326 |
General |
olay yerini detaylı tarif etmek |
describe the scene in detail v.
|
|
| 327 |
General |
olay yerine/mahalline gelmek |
arrive upon the scene v.
|
|
| 328 |
General |
olay yerine/mahalline ulaşmak |
arrive on the scene v.
|
|
| 329 |
General |
olay yerine/mahalline ulaşmak |
arrive upon the scene v.
|
|
| 330 |
General |
olay yerine/mahalline gelmek |
arrive on the scene v.
|
|
| 331 |
General |
(olay) gidişata engel olmak |
intervene v.
|
|
| 332 |
General |
başka bir olay gerçekleşmeden önce (bir şeyi) bir yere yerleştirmek |
preposition v.
|
|
| 333 |
General |
yinelenen (olay) |
recurrent adj.
|
|
| 334 |
General |
çılgın (bir olay) |
frenetic adj.
|
|
| 335 |
General |
pek uzak olmayan olay |
in the offing adj.
|
|
| 336 |
General |
olay güdümlü |
event driven adj.
|
|
| 337 |
General |
bütün gece süren (bir olay) |
all-night adj.
|
|
| 338 |
General |
olay sonrası |
post-factum adj.
|
|
| 339 |
General |
olay eksenli |
event-centric adj.
|
|
| 340 |
General |
olay merkezli |
event-centric adj.
|
|
| 341 |
General |
olay sonrası |
post-event adj.
|
|
| 342 |
General |
olay çıkartan |
hell raising adj.
|
|
| 343 |
General |
olay çıkartan |
raising hell adj.
|
|
| 344 |
General |
olay eksenli |
event-based adj.
|
|
| 345 |
General |
beklenmeyen (olay vb) |
singular adj.
|
|
| 346 |
General |
olay öncesi |
pre-event adj.
|
|
| 347 |
General |
gerçekten yaşanmış (olay, hikaye) |
true adj.
|
|
| 348 |
General |
önemli bir olay yaşanmamış |
uneventful adj.
|
|
| 349 |
General |
olay ile ilgili |
episodal adj.
|
|
| 350 |
General |
olay ile ilgili |
episodical adj.
|
|
| 351 |
General |
bir olay veya durumun dolaylı fakat kaçınılmaz sonucu olan |
knock-on adj.
|
|
| 352 |
General |
olay mahalline yakın olan |
ringside adj.
|
|
| 353 |
General |
olay mahallinde olan |
on-the-scene adj.
|
|
| 354 |
General |
olay yerinde olan |
on-the-scene adj.
|
|
| 355 |
General |
olay yerinde bulunan |
on-site adj.
|
|
| 356 |
General |
olay yerinde bulunan |
onsite adj.
|
|
| 357 |
General |
olay yerinde vuku bulan |
drumhead adj.
|
|
| 358 |
General |
olay veya deneyim bakımından zengin |
crowded adj.
|
|
| 359 |
General |
olay veya deneyimle dolu |
crowded adj.
|
|
| 360 |
General |
sonraki olay ile ilgili |
postfact adj.
|
|
| 361 |
General |
olay sonrası |
postmortem adj.
|
|
| 362 |
General |
olay örgüsü ile ilişkili |
plotty adj.
|
|
| 363 |
General |
olay örgüsü ince işlenmiş olan |
plotty adj.
|
|
| 364 |
General |
olay örgüsü bulunmayan |
plotless adj.
|
|
| 365 |
General |
olay örgüsüne ait |
plotty adj.
|
|
| 366 |
General |
esas olay öncesi |
prefatory adj.
|
|
| 367 |
General |
olay yerinden gelen |
spot adj.
|
|
| 368 |
General |
olay yerinde bulunan |
upon the spot adj.
|
|
| 369 |
General |
belirtilen şey ile dolu (yer, dönem veya olay) |
-soaked adj.
|
|
| 370 |
General |
belirleyici (an, olay) |
defining adj.
|
|
| 371 |
General |
olay yerinde |
on the spot adv.
|
|
| 372 |
General |
olay yerinde |
on the ground adv.
|
|
| 373 |
General |
olay anında |
at the time of incident adv.
|
|
| 374 |
General |
olay sırasında |
at the time of incident adv.
|
|
| 375 |
General |
önemsiz bir olay olarak |
incidentally adv.
|
|
| 376 |
General |
olay yerinde |
upon the spot adv.
|
|
| 377 |
General |
sayısız kez olan olay |
zillionth pron.
|
|
| 378 |
General |
zilyon kez gerçekleşmiş olay |
zillionth pron.
|
|
| 379 |
General |
(belirli bir olay) meydana gelebileceği için |
in case conj.
|
|
| 380 |
General |
ani olay |
blam interj.
|
|
| 381 |
General |
roman dillerinden alınmış kelimelerde bahsi geçen olay, dönem veya kişileri ifade eden son ek |
-ade suf.
|
|
| 382 |
General |
dikkat çekici ve olağanüstü olay anlamı veren son ek |
-a'-rama suf.
|
|
| 383 |
General |
dikkat çekici ve olağanüstü olay anlamı veren son ek |
-o'-rama suf.
|
|
| 384 |
General |
olay anı anlamına gelen son ek |
-ing suf.
|
|
| 385 |
General |
olay tarihi |
doi (date of incident) abrev.
|
|
| Phrasals |
|
| 386 |
Phrasals |
(bir olay/gelişme sırasında) uyuyor olmak |
sleep something away v.
|
|
| 387 |
Phrasals |
(bir olay/sorun/süreç) yaşamak |
go through v.
|
|
| 388 |
Phrasals |
olay çıkarmak |
take on v.
|
|
| 389 |
Phrasals |
olay çıkarmak |
take on v.
|
|
| 390 |
Phrasals |
olay örgüsünü kurmak |
reconstruct (something) from (something else) v.
|
|
| 391 |
Phrasals |
olay, sorun çıkartmak |
brew something up v.
|
|
| 392 |
Phrasals |
(olay, sorun) çıkartmak |
brew up (something) v.
|
|
| 393 |
Phrasals |
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı kurmak |
connect someone or something (up) with someone or something v.
|
|
| 394 |
Phrasals |
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı kurmak |
connect someone or something (up) to someone or something v.
|
|
| 395 |
Phrasals |
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı olduğunu iddia etmek |
connect someone or something (up) to someone or something v.
|
|
| 396 |
Phrasals |
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı olduğunu iddia etmek |
connect someone or something (up) with someone or something v.
|
|
| 397 |
Phrasals |
(bir olay) esnasında gelmek/girmek |
enter upon (something) v.
|
|
| 398 |
Phrasals |
(bir olay) olurken girmek |
enter upon (something) v.
|
|
| 399 |
Phrasals |
(bir olay) esnasında gelmek/girmek |
enter on (something) v.
|
|
| 400 |
Phrasals |
(bir olay) olurken girmek |
enter on (something) v.
|
|
| Phrases |
|
| 401 |
Phrases |
bir şeyden önce gelen ve onun habercisi olan bir olay/etkinlik |
prelude to something n.
|
|
| 402 |
Phrases |
(bir şeye) giriş niteliğinde bir olay/etkinlik |
a prelude to (something) n.
|
|
| 403 |
Phrases |
(bir şeyin) başlangıcı niteliğindeki olay |
a prelude to (something) n.
|
|
| 404 |
Phrases |
tamamen farklı bir durum/olay |
something else entirely v.
|
|
| 405 |
Phrases |
bu olay üzerine |
on that occasion expr.
|
|
| 406 |
Phrases |
olay/işler son kerteye geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 407 |
Phrases |
olay/işler patlak verdiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 408 |
Phrases |
olay/işler karıştığında |
when the band begins to play expr.
|
|
| 409 |
Phrases |
olay/işler kritik bir hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 410 |
Phrases |
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 411 |
Phrases |
olay/işler ciddileştiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 412 |
Phrases |
olay/işler çıkmaza girdiğinde |
when the band begins to play expr.
|
|
| 413 |
Phrases |
kalabalık/başarılı (parti/olay) |
gangbusters expr.
|
|
| 414 |
Phrases |
kimini etkilemeyen olay bazısına da dehşet verici gelir |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
| 415 |
Phrases |
aynı olay karşısında her insanın tepkisi farklıdır |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
| 416 |
Phrases |
aynı olay karşısında kimi korkuyla siner kimi dimdik ayakta durur |
the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
|
|
| 417 |
Phrases |
olay patlak verdiğinde |
when the balloon goes up expr.
|
|
| 418 |
Phrases |
olay patlak verdiğinde/vermeden |
before the balloon goes up expr.
|
|
| Colloquial |
|
| 419 |
Colloquial |
çok iyi bilinen bir olay |
ancient history n.
|
|
| 420 |
Colloquial |
dün geceki olay |
last night's incident n.
|
|
| 421 |
Colloquial |
göt göte/kıç kıça kalabalık yaratan olay |
fanny-bumper n.
|
|
| 422 |
Colloquial |
kıl payıyla kurtulunan olay |
a close (or near) thing n.
|
|
| 423 |
Colloquial |
ucu ucuna kurtulunan olay |
a close thing n.
|
|
| 424 |
Colloquial |
kıl payıyla kurtulunan olay |
a close thing n.
|
|
| 425 |
Colloquial |
ucu ucuna kurtulunan olay |
a close (or near) thing n.
|
|
| 426 |
Colloquial |
büyük olay |
a whole thing n.
|
|
| 427 |
Colloquial |
yaygın olay |
standard fare n.
|
|
| 428 |
Colloquial |
sıkça/çok rastlanan bir olay |
standard fare n.
|
|
| 429 |
Colloquial |
standart bir olay |
standard fare n.
|
|
| 430 |
Colloquial |
izdiham yaratan olay |
fanny-bumper n.
|
|
| 431 |
Colloquial |
kuru kalabalık çeken olay/etkinlik |
fanny-bumper n.
|
|
| 432 |
Colloquial |
pek şaşırtıcı olmayan bir olay |
standard fare n.
|
|
| 433 |
Colloquial |
alışılmış olay |
standard fare n.
|
|
| 434 |
Colloquial |
bilinen bir olay |
standard fare n.
|
|
| 435 |
Colloquial |
insanın uykusunu getiren olay/durum |
sleep fest n.
|
|
| 436 |
Colloquial |
bayık olay/durum |
sleep fest n.
|
|
| 437 |
Colloquial |
çok sıkıcı olay/durum |
sleep fest n.
|
|
| 438 |
Colloquial |
olay çıkartan kimse |
hell raiser n.
|
|
| 439 |
Colloquial |
olay çıkartan kimse |
heller n.
|
|
| 440 |
Colloquial |
acıklı olay |
horror story n.
|
|
| 441 |
Colloquial |
tatsız olay |
dose n.
|
|
| 442 |
Colloquial |
belirli bir getirisi/sonucu bulunan olay |
stick-on n.
|
|
| 443 |
Colloquial |
kurgu olay |
stitch-up [uk] n.
|
|
| 444 |
Colloquial |
olay çıkarmak |
raise cain v.
|
|
| 445 |
Colloquial |
olay yerinde olmak |
be in at the death v.
|
|
| 446 |
Colloquial |
olay yerinde bulunmak |
be in at the kill v.
|
|
| 447 |
Colloquial |
olay yerinde olmak |
be in at the kill v.
|
|
| 448 |
Colloquial |
kötü bir olay olurken orada olmak |
be in at the kill v.
|
|
| 449 |
Colloquial |
kötü bir olay olurken orada olmak |
be in at the death v.
|
|
| 450 |
Colloquial |
olay yerinde bulunmak |
be in at the death v.
|
|
| 451 |
Colloquial |
taze (olay, haber) |
red-hot adj.
|
|
| 452 |
Colloquial |
esas (olay) |
big top adj.
|
|
| 453 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
fancy! expr.
|
|
| 454 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
gracious me! expr.
|
|
| 455 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
wow! expr.
|
|
| 456 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
amazing! expr.
|
|
| 457 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
lumme! expr.
|
|
| 458 |
Colloquial |
hayret bir olay |
bloody hell expr.
|
|
| 459 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
gracious goodness! expr.
|
|
| 460 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
fancy that! expr.
|
|
| 461 |
Colloquial |
hayret bir olay! |
unbelievable! expr.
|
|
| 462 |
Colloquial |
nefis bir olay! |
deal expr.
|
|
| 463 |
Colloquial |
olay yerinde |
on the spot expr.
|
|
| 464 |
Colloquial |
olay vuku bulurken |
in the course of event expr.
|
|
| 465 |
Colloquial |
olay esnasında |
in the course of event expr.
|
|
| 466 |
Colloquial |
ne sürpriz/olay ama |
beat banaghan [obsolete] expr.
|
|
| 467 |
Colloquial |
ne sürpriz/olay ama |
beat all expr.
|
|
| 468 |
Colloquial |
olay başladığında |
when the balloon goes up expr.
|
|
| 469 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi bozdu |
that's torn it [uk] expr.
|
|
| 470 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi batırdı |
that's torn it [uk] expr.
|
|
| 471 |
Colloquial |
olay da o (zaten) |
that's just it expr.
|
|
| 472 |
Colloquial |
bir durum/olay her şeyi berbat etti |
that's torn it [uk] expr.
|
|
| 473 |
Colloquial |
hayret bir olay |
(just) fancy that [old-fashioned] [uk] expr.
|
|
| 474 |
Colloquial |
hayret bir olay |
goodness gracious expr.
|
|
| 475 |
Colloquial |
(biriyle/bir şeyle ilgili) olay şu |
here's the thing (about someone or something) expr.
|
|
| 476 |
Colloquial |
işte bu şaşırtıcı bir olay |
that's one for the (record) book expr.
|
|
| 477 |
Colloquial |
işte bu şaşırtıcı bir olay |
that's one for the (record) books expr.
|
|
| 478 |
Colloquial |
işte bu ilginç bir olay |
that's one for the (record) books expr.
|
|
| 479 |
Colloquial |
işte bu ilginç bir olay |
that's one for the (record) book expr.
|
|
| 480 |
Colloquial |
olay nedir? |
what's all that about? exclam.
|
|
| 481 |
Colloquial |
hayret bir olay |
(well,) I'll be blowed! [old-fashioned] exclam.
|
|
| 482 |
Colloquial |
hayret bir olay |
(well,) I'll be durned![old-fashioned] exclam.
|
|
| 483 |
Colloquial |
hayret bir olay |
(well,) imagine that! exclam.
|
|
| Idioms |
|
| 484 |
Idioms |
başarısızlıkla sonuçlanan olay |
the kiss of death n.
|
|
| 485 |
Idioms |
kişinin kabullenmesi gereken kötü olay |
a bitter pill to swallow n.
|
|
| 486 |
Idioms |
şanssız olay |
tough break n.
|
|
| 487 |
Idioms |
bir dizi şanslı olay |
string of good luck n.
|
|
| 488 |
Idioms |
bir dizi şanslı olay |
streak of good luck n.
|
|
| 489 |
Idioms |
en önemli parça/olay |
high point n.
|
|
| 490 |
Idioms |
şaşırtıcı bir gelişme/olay |
a turn-up for the books n.
|
|
| 491 |
Idioms |
bir dizi şanslı olay |
lucky streak n.
|
|
| 492 |
Idioms |
rekorlar kitabına girmeyi hak eden bir olay |
one for the record books n.
|
|
| 493 |
Idioms |
kayıtlara/kitaplara geçecek/unutulmayacak bir olay |
one for the record books n.
|
|
| 494 |
Idioms |
önemsiz olay |
footnote n.
|
|
| 495 |
Idioms |
gerçeklerle yüzleştiren olay |
reality check n.
|
|
| 496 |
Idioms |
gerçeklerle yüzleştiren olay |
a reality check n.
|
|
| 497 |
Idioms |
mutlaka görülmesi gereken kişi, şey veya olay |
a sight to behold n.
|
|
| 498 |
Idioms |
karşıdakine karşı silah olarak kullanılan olay |
a stick to beat someone or something with n.
|
|
| 499 |
Idioms |
şaşırtıcı/garip olay |
a rum go [dated] [uk] n.
|
|
| 500 |
Idioms |
karşıdakine karşı silah olarak kullanılan olay |
stick to beat (someone or something) with n.
|
|