olay - Turc Anglais Dictionnaire

olay

Sens de "olay" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 1 résultat(s)

Anglais Turc
Printing
olay n. üzerine çelikle yazı yazılmak üzere hazırlanmış palmiye yaprakları

Sens de "olay" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 53 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
olay event n.
The invention of woodblock printing was a significant event in history.
Tahta baskının icadı tarihte önemli bir olaydı.

More Sentences
olay incident n.
There will always be weak points, attacks, incidents and failures that will generate damage.
Her zaman zayıf noktalar, saldırılar, olaylar ve hasar yaratacak başarısızlıklar olacaktır.

More Sentences
General
olay happening n.
Know about current happenings through RSS feeds or email alerts.
RSS beslemeleri veya e-posta uyarıları aracılığıyla güncel olaylardan haberdar olun.

More Sentences
olay case n.
Similarly, the case is causing us great concern.
Aynı şekilde bu olay da bizi çok endişelendiriyor.

More Sentences
olay fact n.
The resolution provides a clear analysis of the facts that resulted in the Prestige disaster.
Karar, Prestige faciasıyla sonuçlanan olayların net bir analizini sunmaktadır.

More Sentences
olay event n.
This humiliation will continue if we somehow sanction the invasion of Iraq after the event.
Bu olaydan sonra Irak'ın işgalini bir şekilde onaylarsak bu aşağılanma devam edecektir.

More Sentences
olay scene n.
Police noted that there was nothing suspicious at the scene.
Polis olayda şüpheli bir durum olmadığını da vurguladı.

More Sentences
olay instance n.
Terrorist acts are always vile and in this instance the attack also was clearly targeted.
Terör eylemleri her zaman alçakçadır ve bu olayda da saldırı açıkça hedef gözetilerek gerçekleştirilmiştir.

More Sentences
olay episode n.
The whole episode was a shameful attempt to gain popularity.
Tüm olay, popülerlik kazanmak uğruna yapılan utanç verici bir girişimdi.

More Sentences
olay thing n.
You received a very emollient reply from Air France assuring you that no such untoward thing would occur ever again.
Air France'tan, bir daha böyle tatsız bir olayın yaşanmayacağına dair çok nazik bir yanıt aldınız.

More Sentences
olay occasion n.
On both occasions, I was absolutely dumbfounded as to what they told us.
Her iki olayda da bize söyledikleri karşısında kesinlikle şaşkınlığa uğradım.

More Sentences
olay experience n.
I had a terrible experience in Boston.
Boston'da başıma çok kötü bir olay geldi.

More Sentences
olay affair n.
The Pechiney, Crédit Lyonnais and Vivendi Universal affairs, show this all to well.
Pechiney, Crédit Lyonnais ve Vivendi Universal olayları bunu çok iyi göstermektedir.

More Sentences
olay occurrence n.
Let us try to prevent such an occurrence.
Böyle bir olayın yaşanmasını engellemeye çalışalım.

More Sentences
olay phenomenon n.
Claims about supernatural phenomena, including weeping statues, have historically been common in Catholicism.
Ağlayan heykeller de dahil olmak üzere doğaüstü olaylarla ilgili iddialar, Katoliklikte tarihsel olarak yaygındı.

More Sentences
olay incident n.
There will always be weak points, attacks, incidents and failures that will generate damage.
Her zaman zarar yaratacak zayıf noktalar, saldırılar, olaylar ve başarısızlıklar olacaktır.

More Sentences
olay action n.
Tom is in the heart of the action.
Tom olayın tam göbeğinde.

More Sentences
olay connection n.
More than 260 people have been arrested in connection with the events.
Olaylarla ilgili olarak 260'tan fazla kişi tutuklandı.

More Sentences
Colloquial
olay a thing n.
Is that still a thing?
Bu olay hâlâ var mı?

More Sentences
olay happening n.
I was in the kitchen when it happened.
Olay olduğunda ben mutfaktaydım.

More Sentences
Trade/Economic
olay phenomenon n.
In addition, 6 cups of coffee a day can cause fear, stress, depression and other negative phenomena.
Ayrıca günde 6 fincan kahve korku, stres, depresyon ve diğer olumsuz olaylara neden olabilir.

More Sentences
Law
olay event n.
This is a unique event and something which will have fundamental consequences for Parliament's work in the future.
Bu benzersiz bir olaydır ve Parlamentonun gelecekteki çalışmaları açısından temel sonuçlar doğuracaktır.

More Sentences
olay fact n.
We decided, on the basis of the facts, to consider the agencies individually.
Olaylar temelinde kurumları ayrı ayrı değerlendirmeye karar verdik.

More Sentences
olay happening n.
You could talk about your past experiences about those happenings.
Bu olaylarla ilgili geçmiş deneyimlerinizden bahsedebilirsiniz.

More Sentences
Politics
olay case n.
They did not succeed in this case either, but the young man's left leg had to be amputated.
Bu olayda da başarılı olamadılar ancak genç adamın sol bacağı kesilmek zorunda kaldı.

More Sentences
Technical
olay occurrence n.
Torture, rape, extra-judicial executions and disappearances are everyday occurrences.
İşkence, tecavüz, yargısız infazlar ve kayıplar her gün yaşanan olaylardır.

More Sentences
Linguistics
olay event n.
I can understand why, as this is always a protracted event.
Bunun nedenini anlayabiliyorum çünkü bu her zaman uzun süren bir olaydır.

More Sentences
Meteorology
olay phenomenon n.
Jesus’ resurrection is not a physical phenomenon.
İsa'nın dirilişi fiziksel bir olay değildir.

More Sentences
Theatre
olay action n.
The action took place in a mountain village.
Olaylar bir dağ köyünde geçiyordu.

More Sentences
General
olay contingent n.
olay apparition n.
olay appearance n.
olay circumstance n.
olay occurring n.
olay bang n.
olay occurrent n.
olay casus n.
olay effect n.
olay befall n.
olay événement n.
olay hap n.
olay go n.
olay incidency [obsolete] n.
olay stour [obsolete] n.
olay stoure [obsolete] n.
olay passage n.
olay stowre n.
olay occas (occasion) abrev.
Colloquial
olay jingbang n.
olay happenin adj.
Law
olay act n.
olay periculum n.
Archaic
olay tiding n.

Sens de "olay" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
olay yeri scene n.
At the scene of the crime indicated there are two possible victims, but they say nothing.
Olay yerinde iki olası kurban olduğu belirtiliyor ancak hiçbir şey söylemiyorlar.

More Sentences
General
önemli olay highlight n.
Their performance was the highlight of the evening.
Performansları gecenin en önemli olayıydı.

More Sentences
olay yeri scene n.
We found 10 victims down at the scene.
Olay yerinde 10 kurban bulduk.

More Sentences
olay örgüsü plot n.
How do you come up with such interesting plots for your novels?
Romanlarınız için bu kadar ilginç olay örgüsünü nasıl buluyorsunuz?

More Sentences
tarihi olay historical event n.
My childhood was affected by two important historical events.
Çocukluğum iki önemli tarihi olaydan etkilendi.

More Sentences
kritik olay tekniği critical incident technique n.
Flanagan developed five steps that are necessary at the time of using the critical incident technique.
Flanagan, kritik olay tekniğini kullanırken gerekli olan beş adımı geliştirdi.

More Sentences
doğal olay natural event n.
There are such things as natural events.
Doğal olaylar diye bir şey vardır.

More Sentences
örnek olay precedent n.
I do however have a lot of faith in interinstitutional dialogue and in precedents where agreements have been reached.
Bununla birlikte, kurumlar arası diyaloğa ve anlaşmaya varılan örnek olaylara çok güveniyorum.

More Sentences
olay (meydana gelen herhangi bir) occurrence n.
Wild boars in the campsite are a rare occurrence.
Kamp alanında yaban domuzu olması nadir bir olaydır.

More Sentences
(insanın) hayatını değiştiren (olay) life-changing n.
It will almost certainly be a worthwhile investment and life-changing adventure, but make sure you know the facts.
Neredeyse kesinlikle değerli bir yatırım ve hayat değiştiren bir macera olacak, ancak gerçekleri bildiğinizden emin olun.

More Sentences
üzücü olay sad event n.
These sad events have brought us closer to achieving the proximity to our citizens for which we have often longed.
Bu üzücü olaylar bizi, vatandaşlarımızla sık sık özlemini duyduğumuz yakınlığa ulaşmaya daha da yaklaştırdı.

More Sentences
ana olay main event n.
Make a list of the main events.
Ana olayların bir listesini yapın.

More Sentences
olay akışı flow of events n.
Miracles do exist, but we just don't notice them in the flow of events.
Mucizeler vardır, ama biz sadece olayların akışı içinde onları fark etmeyiz.

More Sentences
gerçek olay real event n.
This movie is a crime drama that is based on the true story and real events.
Bu film, gerçek hikayeye ve gerçek olaylara dayanan bir suç dramasıdır.

More Sentences
olay yeri site n.
Our helicopter ambulances have reached the site.
Helikopter ambulanslarımız olay yerine ulaştı.

More Sentences
gerçek olay fact n.
Most of what he writes is based on fact.
Yazdıklarının çoğu gerçek olaylara dayanıyor.

More Sentences
alt olay örgüsü subplot n.
The novel had a captivating main plot with several interesting subplots.
Romanda sürükleyici bir ana olay örgüsü ve birkaç da ilginç alt olay örgüsü vardı.

More Sentences
olay dizisi sequence n.
The film depicted a thrilling sequence of car chases and explosions.
Film, araba kovalamacaları ve patlamalardan oluşan heyecan verici bir olay dizisini tasvir ediyordu.

More Sentences
olay yeri scene n.
The first pictures of the scene have emerged.
Olay yerinden ilk görüntüler ortaya çıktı.

More Sentences
olay çıkarmak make a scene v.
She made a scene.
Olay çıkardı.

More Sentences
olay çıkartmak make a scene v.
Don't make a scene.
Olay çıkartmayın.

More Sentences
(olay) sekte vurmak intervene v.
We were enjoying the festival until a storm intervened.
Bir fırtına her şeye sekte vurana dek bizler festivalin tadını çıkarmaktaydık.

More Sentences
çığır açan (olay vb) groundbreaking adj.
This document contains two groundbreaking proposals.
Bu belge çığır açan iki öneri içermektedir.

More Sentences
sorunlu (olay/durum) problematic adj.
Population size is another problematic environmental issue.
Nüfus büyüklüğü bir başka sorunlu çevresel konudur.

More Sentences
şiddetli (olay, durum) raging adj.
The raging protest has been continuing for two months.
Şiddetli protesto iki aydır devam ediyor.

More Sentences
Phrases
bu olay üzerine on this occasion expr.
Please allow me to say a few words on this occasion.
Lütfen bu olay üzerine birkaç söz söylememe izin ver.

More Sentences
General
tesadüfi olay chance event n.
sıra dışı olay bildirimi notification of unusual event n.
giriş tarzı olay prelude n.
olay bastırma event suppressing n.
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay) outcrop n.
hukuksal olay case n.
olay komuta sistemi incident command system n.
ortaya çıkması önceden kestirilemeyen olay act of god n.
dört yıl süren olay quadrennial n.
ilgi çekici olay highlight n.
örnek olay case study n.
önemli bir olay milestone n.
garip bir olay freak n.
olacağı önceden işaret edilen olay antitype n.
ortaya çıkma (istenmeyen bir olay birdenbire) outbreak n.
beklenmeyen olay contingency n.
kaçınılmaz olay fateful event n.
beklenmedik olay contingency n.
önemli olay watershed n.
tuhaf olay weirdie n.
heyecan uyandıran olay sensation n.
olay komutanı incident commander n.
arada olan olay interlude n.
atmosferik olay atmospheric phenomenon n.
beklenmedik olay quirk n.
olay mahalli venue n.
periyodik olay periodic event n.
bir kavganın galibini belirleyecek olay showdown n.
olay yönetim sistemi incident management system n.
olay yeri venue n.
olay yeri scene of crime n.
tekrar olma (olay) recurrence n.
heyecanlı olay rouser n.
olay komuta mahalli incident command post n.
olay hareket planı incident action plan n.
olay yeri locale n.
başa gelen olay experience n.
fiziksel olay physical phenomenon n.
olay yeri inceleme crime scene investigation n.
başarılmış olay accomplished fact n.
olay yeri setting n.
(haber değeri taşıyan) olay news event n.
garip olay quirk n.
beklenmedik olay accident n.
yinelenen olay recurrent event n.
doğal olay phenomenon n.
olay yeri scene of accident n.
tuhaf olay weirdy n.
bilince yansıyan olay phenomenon n.
olay mahallinde bulunan witness n.
olay metodu case method n.
başa gelen olay misadventure n.
olay analizi event analysis n.
önemsiz olay incidental n.
ilgi çeken olay draw n.
yüreği buran olay wrench n.
beklenmedik olay thunderbolt n.
olay yeri spot n.
beklenmedik olay contingent n.
jeolojik olay geological phenomenon n.
gölge olay epiphenomenon n.
örnek olay case n.
örnek olay incelemesi case study n.
olay yeri şeridi barrier tape n.
savaşın çıkmasına neden olan olay act of war n.
olay anı time of incident n.
olay yeri tutanağı crime scene report n.
hiç umulmayan bir olay a bolt out of the blue n.
hiç beklenmedik bir olay a bolt from the blue n.
hiç umulmayan bir olay a bolt from the blue n.
hiç beklenmedik bir olay a bolt out of the blue n.
acı olay tragic event n.
acı olay upsetting event n.
toplumsal olay public event n.
olay anında time of incident n.
kesin olay certain event n.
olay kaydı coverage n.
olay güdümlü benzetim event driven simulation n.
olay mahalli on-scene n.
olay mahalli komutanı on-scene commander n.
sosyal olay social fact-event n.
olay mahalli koordinatörü on-scene coordinator n.
bir kez olan ve bir daha tekrarlanmayan olay one-off n.
olay raporu statement of facts n.
heyecan verici olay excitement n.
tesadüfi olay chance n.
aniden çıkan olay emergency n.
olay çıkaran hellraiser n.
sansasyonel olay high profile case n.
olay yeri inceleme memuru scenes of crime officer n.
olay yeri inceleme memuru crime scene investigator n.
olay yeri inceleme memuru soco n.
güvenlik şeridi (olay yeri) barrier tape n.
güncel olay current matter n.
güncel olay current issue n.
olay günü the day of the event n.
doğaüstü olay paranormal activity n.
olay/vaka koordinasyon ajansı case coordination agency n.
tekil olay singular event n.
somut olay concrete case n.
(olay) yerinde soruşturma in-situ examination n.
büyük yankı uyandıran olay/dava cause celebre n.
aksatıcı/akamete uğratıcı olay disruption event n.
aksatıcı/akamete uğratıcı olay disruptive event n.
raporlanabilir olay reportable incident n.
olay örgüsü story arc n.
doğal fenomen/olay force of nature n.
(insanın) hayatını değiştiren (olay) life-altering n.
barda olay çıkaran müşterileri dışarı atmakla görevli koruma görevlisi chucker-out n.
barda olay çıkaran müşterileri dışarı atmakla görevli koruma görevlisi bouncer n.
münferit olay isolated event n.
olay yerine varıldığında/veya hastaneye getirildiğinde hastanın/yaralının çoktan yaşamını yitirdiğini belirten bir kısaltma doa (dead on arrival) n.
felaketle sonuçlanan olay catastrophe n.
herkesin ilgilendiği gündemi meşgul eden olay cause celebre n.
özel ilgi gerektiren olay event of special interest n.
ufak çapta hadise/olay minor incident n.
sağlam zemine dayanan olay strong case n.
bilindik/tanıdık olay veya oluşum familiar occurrence n.
nadir bir olay a rare event n.
olay çıkaran kimse firebrand n.
olay yeri girilmez şeridi crime scene tape n.
yangın olay yeri (itfaiyecilik) fire ground n.
görsel veya yazılı yayınlarda hikayenin olay örgüsü ile ilgili sızdırılan bilgi spoiler n.
bir olay üzerine manzum şekilde ebced hesabıyla tarih düşüren kişi historian n.
olay mahalli crime scene n.
beklenmedik bir şekilde gerçekleşen olumlu olay caduac [scottish] n.
gerçek olay reality n.
beklenmedik olay chance-medley n.
terim, işaret veya sembolün işaret ettiği uzaysal-zamansal nesne veya olay referent n.
bir olay karşısında birlikte sessiz kalma conspiracy of silence n.
dehşet verici olay nightmare n.
önemsiz olay nonhappening n.
gerçekleşmemiş olay nonhappening n.
haber değeri taşıyan olay newsmaker n.
tartışmalı olay tinderbox n.
hem komik hem de trajik unsurları taşıyan olay veya durum tragicomedy n.
olay sonrası etki after effect n.
önceden haber veren olay antitype n.
sansasyonel olay earthquake n.
deprem etkisi yaratan olay earthquake n.
aniden çıkan olay emergent [obsolete] n.
ispat edilemeyen olay unfact n.
kanıtlanması mümkün olmayan olay unfact n.
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay epilog n.
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay epilogue n.
bir devri başlatan önemli olay epoch n.
şaşkınlığa uğratan olay zinger n.
sersemleten olay zinger n.
çok sayıda insanın öldürüldüğü olay kill n.
tahmin edilemeyen olay even chance n.
tahmin edilemeyen olay tossup n.
menfur olay execration n.
her şeyi berbat eden sürpriz olay joker n.
tahmin etmesi güç olay knuckleball n.
ön görmesi zor olay knuckleball n.
büyük olay magnality n.
engelleyici talihsiz olay black eye n.
imkansız gibi görülmesine rağmen meydana gelen bir olay black swan n.
beklenmedik olay bolt n.
ani olay bolt n.
ilginç olay happening n.
genellikle anekdotlara dayanan veya samimi bir dille yazılmış, odağına yazarın şahsen tanıdığı kişileri ve tanık olduğu olay veya dönemleri alan otobiyografik yazı memoir n.
hayırlı olay mercy n.
olay kaydı görevi gören şey book n.
bir olay, eylem veya dönemin başrolü hero n.
önemli olay high spot n.
planlandığı gibi gerçekleşmeyen olay misevent n.
beklendiği gibi gerçekleşmeyen olay misevent n.
bir kez daha tekrarlanan olay reoccurrence n.
beklenmedik olay revelation n.
bir faaliyet veya tarihi bir olay gibi belirli bir durumdan doğan mitler bütünü mythoi n.
sorunlu olay riddle n.
problemli olay riddle n.
olay veya durumun gerçekleştiği konumun çok ötesinde hissedilen yankıları ripples n.
gelecekte bir olay by-and-by n.
geleneksel olay classic n.
iki olay arası geçen süre delay n.
unutulmuş veya etkisini kaybetmiş geçmiş olay history n.
kaygısız olay idyll n.
garip olay oddity n.
tuhaf olay oddity n.
olumsuz olay overthwart [obsolete] n.
(olay veya etkinlikten önceki) zaman dilimi run-up n.
tekrarlanması halinde büyük zararlar verebilecek olay russian roulette n.
büyük çapta hadise/olay major incident n.
atmosferik olay impression [obsolete] n.
ilişkili olay connex [obsolete] n.
bağlantılı olay connex [obsolete] n.
utanç verici olay incident n.
bahsetmeye değmeyen günlük olay incident n.
krize neden olabilecek olay incident n.
motive edici olay incident n.
önemsiz olay incidental n.
rezalet olay infamy n.
utanç verici olay infamy n.
itibar zedeleyen olay infamy n.
kepaze olay infamy n.
sıradışı olay insolency [obsolete] n.
garip olay insolency [obsolete] n.
iki olay arasında geçen süre interlapse n.
iki olay arasındaki zaman aralığı interlapse n.
(olay, durum) pusuda bekliyor olma bay n.
ayıplanacak olay condemnation n.
monoton olay dreariness n.
efsanelerin veya hikayelerin yeni kombinasyonlar veya olay örgüsünde farklılıklar oluşturacak şekilde harmanlanması contamination n.
beklenmedik olay contingent n.
şaşırtıcı olay coup de foudre n.
ön olay curtain-raiser n.
olay akışıyla bağlantısız durum interlude n.
olay sırasına eklenme introduction n.
(eserde) karmaşık olay örgüsü intrigue n.
olay sırasına ekleme introduction n.
bir sayfalık olay dizisi page n.
önemli olay page n.
kayda değer olay page n.
zihinde beliren görüntü veya olay kesiti panorama n.
düşmana karşı beraberlik yaratan etkileyici olay pearl harbor n.
sonradan gelişen olay postfact n.
olay gerçekleştirme şansı potluck n.
(haber metninde) tarih ve olay yerini belirten satır dateline n.
olay günü day n.
sevimsiz olay disagreeableness n.
tatsız olay disagreeable n.
zihinde canlanan eski olay flashback n.
olay öncesinde yapılanlar foreplay n.
başından paranormal olay geçmiş kimse percipient n.
(olay hakkındaki son gelişmeleri sunmak için) gazete haberi öncesine eklenen bölüm precede n.
önemli şeylere delalet eden olay preindication n.
önemli şeyleri işaret eden olay preindication n.
bir dizi hareketli ve dağınık olay içeren eser veya yapım romp n.
yılda iki kez meydana gelen olay semiyearly n.
yedi yılda meydana gelen olay septennial n.
bütün bir olay shooting match n.
rastlantısal olay fortition n.
okuyucuları/izleyicileri bir nesne veya olay hakkında merak içerisinde bırakarak bir sonraki bölümü okumalarını/izlemelerini sağlamak amacıyla kullanılan hikaye anlatım tekniği mystery box n.
canlı yayında gerçekleşen uygunsuz olay livestream fail n.
girift olay örüntüsü spider web n.
enteresan olay start n.
şaşırtıcı olay start n.
ilginç olay start n.
gerçeği yansıtmayan olay anlatımı stretcher n.
ikincil olay örgüsü subplot n.
ani olay suddenty n.
doğaüstü olay supernaturality n.
esrarengiz olay supernaturality n.
şaşırtıcı olay surprisal [obsolete] n.
sürpriz olay surprisal [obsolete] n.
muhteşem olay wow n.
ilgi çeken olay draw n.
bir defaya mahsus olay one-off n.
keyifli olay party n.
gizli tutulan geçmiş tarihli olay past n.
ruhani olay spiritism n.
saçma sapan olay fine how-d’ye-do n.
gizlenen tarihi olay past n.
tinsel olay spiritism n.
olay sonucu period n.
gerçekleşen olay passage n.
komik olay funniness n.
gelecekteki olay futurity n.
tekrar olmak (olay) recur v.
olay çıkarmak put on a scene v.
bir olay karşısında kendini tutamayıp ağlamaya başlamak go to pieces v.
bir olay karşısında belirli bir tavır almak take a stand v.
olay çıkarmak stir up trouble v.
güç kazandırmak (zor bir olay) temper v.
olay çıkarmak kick up a fuss v.
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak euhemerize v.
sahneden veya olay yerinden çekilmek quit the scene v.
olay yerinden kaçmak fleed the area v.
olay çıkarmak kick up a stink v.
olay çıkarmak put in v.
olay (bir yerde) geçmek come about v.
olay (bir yerde) geçmek take place v.
olay (bir yerde) geçmek happen v.
olay (bir yerde) geçmek occur v.
olay çıkarmak make the fur fly v.
geçmek (bir olay belirli bir şekilde) go off v.
meydana gelmek (bir olay/bir durum sürerken başka bir şey) supervene v.
meydana gelmek (bir olay/bir durum meydana geldikten sonra başka bir şey) supervene v.
olay çıkartmak create a tension v.
olay çıkarmak create trouble v.
olay yerinde ölmek die at the scene v.
olay mahallinde ölmek die at the scene v.
olay/vaka bazında değerlendirme yapmak evaluate on a case-by-case basis v.
olay mahalline gelmek/varmak arrive upon the scene (of something) v.
olay mahalline gelmek/varmak arrive at the scene (of something) v.
olay mahalline gelmek/varmak arrive on the scene (of something) v.
kopan parmağını olay yerinde bırakmak leave one's severed finger at the scene v.
olay gecesi nerede olduğunu ispatlamak prove his whereabouts on the night in question v.
olay yerini/suç mahallini incelemek investigate the crime scene v.
olay yerini/suç mahallini araştırmak investigate the crime scene v.
şoförün olay yerinde ölmesine sebep olmak instantly kill the driver v.
olay yerini/mahallini terk etmek flee the scene v.
olay yerinden/mahallinden kaçmak flee the scene v.
olay/hadise/rezalet çıkmasına mani/engel olmak avoid a scene v.
olay/hadise/rezalet çıkmasının önüne geçmek avoid a scene v.
olay/hadise/rezalet çıkmasını önlemek avoid a scene v.
mitlerin gerçek olay veya kişiler üzerine kurulduğunu ileri süren teoriyle açıklamak euhemerise v.
olay yerini detaylı tarif etmek describe the scene in detail v.
olay yerine/mahalline gelmek arrive upon the scene v.
olay yerine/mahalline ulaşmak arrive on the scene v.
olay yerine/mahalline ulaşmak arrive upon the scene v.
olay yerine/mahalline gelmek arrive on the scene v.
(olay) gidişata engel olmak intervene v.
başka bir olay gerçekleşmeden önce (bir şeyi) bir yere yerleştirmek preposition v.
yinelenen (olay) recurrent adj.
çılgın (bir olay) frenetic adj.
pek uzak olmayan olay in the offing adj.
olay güdümlü event driven adj.
bütün gece süren (bir olay) all-night adj.
olay sonrası post-factum adj.
olay eksenli event-centric adj.
olay merkezli event-centric adj.
olay sonrası post-event adj.
olay çıkartan hell raising adj.
olay çıkartan raising hell adj.
olay eksenli event-based adj.
beklenmeyen (olay vb) singular adj.
olay öncesi pre-event adj.
gerçekten yaşanmış (olay, hikaye) true adj.
önemli bir olay yaşanmamış uneventful adj.
olay ile ilgili episodal adj.
olay ile ilgili episodical adj.
bir olay veya durumun dolaylı fakat kaçınılmaz sonucu olan knock-on adj.
olay mahalline yakın olan ringside adj.
olay mahallinde olan on-the-scene adj.
olay yerinde olan on-the-scene adj.
olay yerinde bulunan on-site adj.
olay yerinde bulunan onsite adj.
olay yerinde vuku bulan drumhead adj.
olay veya deneyim bakımından zengin crowded adj.
olay veya deneyimle dolu crowded adj.
sonraki olay ile ilgili postfact adj.
olay sonrası postmortem adj.
olay örgüsü ile ilişkili plotty adj.
olay örgüsü ince işlenmiş olan plotty adj.
olay örgüsü bulunmayan plotless adj.
olay örgüsüne ait plotty adj.
esas olay öncesi prefatory adj.
olay yerinden gelen spot adj.
olay yerinde bulunan upon the spot adj.
belirtilen şey ile dolu (yer, dönem veya olay) -soaked adj.
belirleyici (an, olay) defining adj.
olay yerinde on the spot adv.
olay yerinde on the ground adv.
olay anında at the time of incident adv.
olay sırasında at the time of incident adv.
önemsiz bir olay olarak incidentally adv.
olay yerinde upon the spot adv.
sayısız kez olan olay zillionth pron.
zilyon kez gerçekleşmiş olay zillionth pron.
(belirli bir olay) meydana gelebileceği için in case conj.
ani olay blam interj.
roman dillerinden alınmış kelimelerde bahsi geçen olay, dönem veya kişileri ifade eden son ek -ade suf.
dikkat çekici ve olağanüstü olay anlamı veren son ek -a'-rama suf.
dikkat çekici ve olağanüstü olay anlamı veren son ek -o'-rama suf.
olay anı anlamına gelen son ek -ing suf.
olay tarihi doi (date of incident) abrev.
Phrasals
(bir olay/gelişme sırasında) uyuyor olmak sleep something away v.
(bir olay/sorun/süreç) yaşamak go through v.
olay çıkarmak take on v.
olay çıkarmak take on v.
olay örgüsünü kurmak reconstruct (something) from (something else) v.
olay, sorun çıkartmak brew something up v.
(olay, sorun) çıkartmak brew up (something) v.
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı kurmak connect someone or something (up) with someone or something v.
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı kurmak connect someone or something (up) to someone or something v.
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı olduğunu iddia etmek connect someone or something (up) to someone or something v.
bir suçla biri arasında/bir suçluyla bir olay arasında bağlantı olduğunu iddia etmek connect someone or something (up) with someone or something v.
(bir olay) esnasında gelmek/girmek enter upon (something) v.
(bir olay) olurken girmek enter upon (something) v.
(bir olay) esnasında gelmek/girmek enter on (something) v.
(bir olay) olurken girmek enter on (something) v.
Phrases
bir şeyden önce gelen ve onun habercisi olan bir olay/etkinlik prelude to something n.
(bir şeye) giriş niteliğinde bir olay/etkinlik a prelude to (something) n.
(bir şeyin) başlangıcı niteliğindeki olay a prelude to (something) n.
tamamen farklı bir durum/olay something else entirely v.
bu olay üzerine on that occasion expr.
olay/işler son kerteye geldiğinde when the band begins to play expr.
olay/işler patlak verdiğinde when the band begins to play expr.
olay/işler karıştığında when the band begins to play expr.
olay/işler kritik bir hale geldiğinde when the band begins to play expr.
olay/işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde when the band begins to play expr.
olay/işler ciddileştiğinde when the band begins to play expr.
olay/işler çıkmaza girdiğinde when the band begins to play expr.
kalabalık/başarılı (parti/olay) gangbusters expr.
kimini etkilemeyen olay bazısına da dehşet verici gelir the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
aynı olay karşısında her insanın tepkisi farklıdır the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
aynı olay karşısında kimi korkuyla siner kimi dimdik ayakta durur the same fire that melts the butter hardens the egg expr.
olay patlak verdiğinde when the balloon goes up expr.
olay patlak verdiğinde/vermeden before the balloon goes up expr.
Colloquial
çok iyi bilinen bir olay ancient history n.
dün geceki olay last night's incident n.
göt göte/kıç kıça kalabalık yaratan olay fanny-bumper n.
kıl payıyla kurtulunan olay a close (or near) thing n.
ucu ucuna kurtulunan olay a close thing n.
kıl payıyla kurtulunan olay a close thing n.
ucu ucuna kurtulunan olay a close (or near) thing n.
büyük olay a whole thing n.
yaygın olay standard fare n.
sıkça/çok rastlanan bir olay standard fare n.
standart bir olay standard fare n.
izdiham yaratan olay fanny-bumper n.
kuru kalabalık çeken olay/etkinlik fanny-bumper n.
pek şaşırtıcı olmayan bir olay standard fare n.
alışılmış olay standard fare n.
bilinen bir olay standard fare n.
insanın uykusunu getiren olay/durum sleep fest n.
bayık olay/durum sleep fest n.
çok sıkıcı olay/durum sleep fest n.
olay çıkartan kimse hell raiser n.
olay çıkartan kimse heller n.
acıklı olay horror story n.
tatsız olay dose n.
belirli bir getirisi/sonucu bulunan olay stick-on n.
kurgu olay stitch-up [uk] n.
olay çıkarmak raise cain v.
olay yerinde olmak be in at the death v.
olay yerinde bulunmak be in at the kill v.
olay yerinde olmak be in at the kill v.
kötü bir olay olurken orada olmak be in at the kill v.
kötü bir olay olurken orada olmak be in at the death v.
olay yerinde bulunmak be in at the death v.
taze (olay, haber) red-hot adj.
esas (olay) big top adj.
hayret bir olay! fancy! expr.
hayret bir olay! gracious me! expr.
hayret bir olay! wow! expr.
hayret bir olay! amazing! expr.
hayret bir olay! lumme! expr.
hayret bir olay bloody hell expr.
hayret bir olay! gracious goodness! expr.
hayret bir olay! fancy that! expr.
hayret bir olay! unbelievable! expr.
nefis bir olay! deal expr.
olay yerinde on the spot expr.
olay vuku bulurken in the course of event expr.
olay esnasında in the course of event expr.
ne sürpriz/olay ama beat banaghan [obsolete] expr.
ne sürpriz/olay ama beat all expr.
olay başladığında when the balloon goes up expr.
bir durum/olay her şeyi bozdu that's torn it [uk] expr.
bir durum/olay her şeyi batırdı that's torn it [uk] expr.
olay da o (zaten) that's just it expr.
bir durum/olay her şeyi berbat etti that's torn it [uk] expr.
hayret bir olay (just) fancy that [old-fashioned] [uk] expr.
hayret bir olay goodness gracious expr.
(biriyle/bir şeyle ilgili) olay şu here's the thing (about someone or something) expr.
işte bu şaşırtıcı bir olay that's one for the (record) book expr.
işte bu şaşırtıcı bir olay that's one for the (record) books expr.
işte bu ilginç bir olay that's one for the (record) books expr.
işte bu ilginç bir olay that's one for the (record) book expr.
olay nedir? what's all that about? exclam.
hayret bir olay (well,) I'll be blowed! [old-fashioned] exclam.
hayret bir olay (well,) I'll be durned![old-fashioned] exclam.
hayret bir olay (well,) imagine that! exclam.
Idioms
başarısızlıkla sonuçlanan olay the kiss of death n.
kişinin kabullenmesi gereken kötü olay a bitter pill to swallow n.
şanssız olay tough break n.
bir dizi şanslı olay string of good luck n.
bir dizi şanslı olay streak of good luck n.
en önemli parça/olay high point n.
şaşırtıcı bir gelişme/olay a turn-up for the books n.
bir dizi şanslı olay lucky streak n.
rekorlar kitabına girmeyi hak eden bir olay one for the record books n.
kayıtlara/kitaplara geçecek/unutulmayacak bir olay one for the record books n.
önemsiz olay footnote n.
gerçeklerle yüzleştiren olay reality check n.
gerçeklerle yüzleştiren olay a reality check n.
mutlaka görülmesi gereken kişi, şey veya olay a sight to behold n.
karşıdakine karşı silah olarak kullanılan olay a stick to beat someone or something with n.
şaşırtıcı/garip olay a rum go [dated] [uk] n.
karşıdakine karşı silah olarak kullanılan olay stick to beat (someone or something) with n.