içinde - Turc Anglais Dictionnaire
Historique

içinde



Sens de "içinde" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 46 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
içinde within prep.
içinde in prep.
General
içinde span n.
içinde included adj.
içinde inly adv.
içinde withinside adv.
içinde therein adv.
içinde aboard adv.
içinde wherein adv.
içinde deep down adv.
içinde hence adv.
içinde under adv.
içinde ben adv.
içinde inby [scotland] adv.
içinde inby [scotland] adv.
içinde inbye [scotland] adv.
içinde inbye [scotland] adv.
içinde innerly adv.
içinde above adv.
içinde within adv.
içinde sub prep.
içinde inclusive of prep.
içinde among prep.
içinde from within prep.
içinde on prep.
içinde including prep.
içinde inside prep.
içinde in prep.
içinde throughout prep.
içinde amang [scottish] prep.
içinde emong prep.
içinde with prep.
içinde mang [scotland] prep.
içinde longa [australia] prep.
içinde of [uk] prep.
içinde into [scotland] prep.
içinde where pron.
Idioms
içinde below the surface expr.
içinde beneath the surface expr.
içinde in bones expr.
içinde in your bones expr.
Technical
içinde contained adj.
içinde within prep.
içinde intro- pref.
içinde intra- pref.
Archaic
içinde therewithin adv.

Sens de "içinde" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
merak içinde worried adj.
endişe içinde worried adj.
kısa süre içinde soon adv.
General
oda (manastır vb içinde) cell n.
mutluluk ve sağlık içinde yaşama welfare n.
bir nesne veya kişinin içinde batabileceği ıslak ve gevşek kum quicksand n.
manyetik maddelerin manyetik alan içinde 90 derece açıyla sıralanışı diamagnetism n.
motor içinde bir hareketin iletilmesi transmission n.
gönderilen şeyler (mektupla aynı zarf içinde) enclosures n.
içinde kamp elbisesi taşınan torba duffel bag n.
özellikle tahta bir kutu içinde çapa yerine denize atılan büyükçe taş killick n.
girdap içinde yutulma engulfment n.
içinde gerçek payı olan kısa alegorik hikaye parable n.
içinde çay yapılan teneke billycan n.
ağaçları özel saksılar içinde özel tekniklerle budayarak estetik bir görüntü kazandırma sanatı bonsai n.
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını sandbank n.
safran içinde bulunan güzel kokulu yağımsı madde safranal n.
içinde vaka çalışmalarını içeren kitap casebook n.
kitaplarda kendi içinde bütünlük oluşturan bölüm dam n.
hayvanın sınırlı bir alan içinde serbestçe hareket etmesini sağlayan ip tether n.
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış multiple dives n.
içinde bir şey saklanabilen kap holder n.
organize suç örgütü içinde olma gangsterism n.
bir araba içinde seyahat etmek için bir araya gelmiş olan insanlar carpool n.
kalabalık içinde herhangi bir olaya müdahale etmeme eğilimi bystander effect n.
aynı kıta içinde düzenlenen geziler short haul n.
titreşimin bir ortam içinde yayılma hareketi wave n.
trafik işaretli göbeklerin içinde ilave şerit bulunan bir kavşak türü hamburger junction n.
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav visa n.
yurt içinde tahsil edilen vergi inland revenue n.
içinde kaybolma engulfment n.
küçük ev (çocukların içinde oynadıkları) playhouse n.
durgunluk içinde enflasyon stagflation n.
içinde bulunduğumuz zaman the present n.
bir topluluk içinde anlaşmazlık veya ayrılık faction n.
saklı olan anlam (bir şeyin içinde) implication n.
kaza ve sert bir hareket durumunda yolcuları içinde oturdukları taşıtların koltuklarında tutan aygıt seat belt n.
su içinde bitki yetiştirme hydroponics n.
bir insanın içinde olan cin ruhu familiar spirit n.
avuç içinde görülen yaşam çizgisi life line n.
mücadele içinde olma {hayat mücadelesi vb} struggling n.
bölge (şehir içinde) precinct n.
içinde az miktarda sağlık verici mineraller bulunduran içme suyu çeşidi mineral water n.
uyum içinde olma cohesion n.
tıraştan sonraki bir iki gün içinde uzayan sakal stubble n.
bir yerel bölge içinde ve civarında işleyen ulaşım seferi local service n.
içinde binalar bulunan etrafı duvarla çevrili yer compound n.
yuvarlanma (içinde) wallow n.
bir yıl içinde bin kişiye düşen canlı doğum sayısı natality n.
içinde mikroorganizmaların gelişebileceği madde growth media n.
pencere içinde video video in a window n.
içinde hemen hemen her şeyin satıldığı büyük mağaza department store n.
ihtiyaç içinde olan needer n.
su içinde yetiştirme aquaculture n.
tomurcuk içinde yaprakların dizilişi foliation n.
her şey içinde fiyat all-in price n.
seyircilerin arabaları içinde oturarak film seyrettikleri açık hava sineması drive-in n.
örgüt içinde grup oluşturan topluluk in-group n.
-ki içinde of what n.
içinde sodyum-alüminyum ve potasyum-alüminyum slikatli mineral ve piroksen bulunan volkanik kaya nephelinite n.
içinde her türlü eşya satılan büyük alışveriş merkezi hypermarket n.
içinde et curry n.
hendek içinde çit sunk fence n.
toplum içinde yaşayan bireyler community-residing persons n.
orman içinde ev house in forest n.
cemaatin içinde bulunan kişi congregant n.
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme bar crawl n.
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme bar tour n.
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme bar-hopping n.
(aynı gece içinde) o bar senin bu bar benim gezme pub crawl n.
dayanışma içinde olma being in solidarity n.
barış içinde bir arada yaşama peaceful coexistence n.
içinde yerel haberler ve reklamlar yayınlanan ücretsiz gazete shopper n.
dünya içinde olan intramundane n.
su içinde nefes tutma rekoru underwater breath holding record n.
su içinde nefes tutma rekoru record of holding breath underwater n.
su içinde nefes tutma rekoru record for underwater breath holding n.
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma impending sense of doom n.
eskiden sokak satıcılarından alınan, içinde türlü çeşitli hikaye, tekerleme ve anlatıların bulunduğu eğlencelik kitap chapbook n.
kötü bir şeyler olacağına dair içinde bir his olma sense of impending doom n.
parlaklığı zaman içinde değişen yıldız cepheid variable n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi extinction event n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi extinction-level event (ele) n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi biotic crisis n.
birden çok canlı türünün soyunun aynı zaman aralığı içinde tükenmesi mass extinction n.
zaman içinde elde edilen tecrübeler experiences gained/acquired over time n.
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı bon-bons n.
iki ucundan çekilererek açılan içinde küçük bir hediye bulunan noel oyuncağı christmas cracker n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum nightlight n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum tcandles n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum tealight n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum tea-light n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum tea lites n.
metal kap içinde küçük dekoratif mum tea light n.
(park içinde vb) yaya yolu pedestrian pathway n.
çerçeve içinde sadece yazı ilanı tombstone advertisement n.
rüya içinde rüya a dream within a dream n.
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izleme binge-watching n.
öykü içinde öykü story within a story n.
hikaye içinde hikaye story within a story n.
ayna içinde ayna mis en abyme n.
şişe içinde gemi maketi nina n.
çocuklara içinde sürpriz hediyeler olan toplar veren makine gacha n.
içinde hiçbir leke görülmeyecek şekilde kesilmiş elmas eye clean diamond n.
kendi bütünlüğü içinde düşünülmüş conceived in its entirety n.
içinde genelde jetonla çalışan makinelerin bulunduğu oyun salonu penny arcade n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi binge-watching n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi binge-viewing n.
bir tv dizisi veya programının bölümlerinin art arda ve kısa zaman içinde izlenmesi marathon-viewing n.
dramatik bir hikaye içinde yer alan mizahi içerik veya karakterler comic relief n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarization n.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırma calendarisation n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york'ta demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany hall n.
1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında new york eyaletinde demokrat parti'nin içinde yer alan politik topluluk tammany society n.
korku içinde olma affrightment [obsolete] n.
bir kutlama ya da yıldönümü için içinde not olan bir kutu dolusu şeker veya çikolata candygram n.
zihnin huzur içinde olması recollection n.
çin geleneğine göre iyi şans getirdiği düşünülen, kırmızı bir zarf içinde verilen para. red packet n.
süreç dahilinde sırayla içinde bulunulan kademe veya basamaklar ladder n.
içinde farklı türden ahşap hayvanlar bulunan gemi şeklinde çocuk oyuncağı noah's ark n.
şişme su küresi içinde su üstünde gitme oyunu aqua zorbing n.
genellikle içinde bitkilerin yetiştirildiği camdan küre terrarium n.
içinde bulunulan dönem today n.
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu touch-box n.
içinde kibrit yakmaya yarayan kav olan kutu touchbox n.
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen triangle of mars n.
avuç içinde kalp, yaşam ve akıl çizgilerinin oluşturduğu düşünülen üçgen great triangle n.
pislik içinde yüzen yer augean stable n.
içinde yaşanan bir tür çin mağarası yao n.
el işi projelerinde göz olarak kullanılan içinde oynar bir göz bebeği parçası olan plastik diskler googly eyes n.
fikir birliği içinde olma unanimousness n.
balıkçının yasal sınırılar içinde yakalayabileceği en büyük balık keeper n.
kabile ve sosyal sınıf gibi belirli bir grup içinde gerçekleşen evlilik endomy n.
100 kilogramdan daha hafif yün balyası içinde yün paketi fadge [new zealand] n.
saatin içinde zembereğin döndürdüğü silindirik kasnak barrel n.
banka içinde ulaklık yapan kimse bellhop n.
içinde yetişilen koşullar lap n.
anlaşmalı olarak bir kamyonet içinde seyahat etme vanpool n.
düşünce içinde olma wistfulness n.
konuşmacı ve dinleyici arasındaki teklifsiz ilişkiyi gösteren ve parantez içinde kullanılan bir ifade man n.
yıl içinde bazı ödemelerin yapıldığı dört gün quarter day n.
içinde potansiyel romantik partnerlerin telefon numaralarının olduğu fihrist black book n.
ringde kolayca kan içinde kalan dövüşçü bleeder n.
bir mantarın üzerinde veya içinde yetiştiği altlık matrix n.
hendek içinde çit haw-haw n.
içinde mayşeleme yapılan büyük bir tekne mash tub n.
içinde küçük tren istasyonu bulunan kasaba whistle stop n.
içinde üzümün ayakla basılarak suyunun çıkarıldığı tekne wine press n.
içinde üzümün pistonla ezilerek suyunun çıkarıldığı tekne wine press n.
bir saniye (içinde) blink n.
içinde beyaz çamaşır renk açıcısı bulunan küçük çanta blue bag n.
haritada çizgiler içinde yer alan bölüm body of a map n.
grafikte çizgiler içinde yer alan bölüm body of a chart n.
deniz veya akarsu içinde sığlık oluşturan kum yığını meal [uk] n.
bazı amerikan yerlileri tarafından kullanılan, içinde kişisel veya kabileye ait dini nesnelerin bulunduğu kapalı veya sarılı bohça medicine bundle n.
özellikle toprağın içinde, toprak üstünde veya denizin dibinde yaşayıp çıplak gözle görülebilen ve genellikle 2 mm'den uzun olan hayvanlar üzerine yazılmış bilimsel eser megafauna n.
içinde bulunulan faaliyet veya tecrübeden edinilen kalıcı değişim memory n.
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi mensal line n.
avuç içinde akıl çizgisine paralel olarak uzanan ve kişinin duygu dünyasını ifade ettiğine inanılan çizgi line of heart n.
içinde bulunduğu her alanı çok başarılı kılma yeteneği midas touch n.
hendek içinde çit hawhaw n.
insanların etkileşim içinde olacağı sosyal faaliyet mingle n.
bir dakika içinde alınabilecek mesafe minute n.
kutu içinde duran para box [uk] n.
beklenti içinde olma hopefulness n.
içinde ağızlık görevi gören bir deliğin bulunduğu hindistan cevizine takılmış kaseden oluşan iptidai bir nargile hubble-bubble n.
baskı makinesinin içinde kağıt yokken bıraktığı iz miss n.
avuç içinde, parmakların altında yer alan ve el falcıları tarafından mizaca ve kişisel özelliklere dair bilgi verdiğine inanılan küçük et çıkıntısı mountain n.
(içinde yaşanan) küçük yer mousetrap n.
içinde mağazaların olduğu genellikle cam tavanlı geçit veya kapalı alan galleria n.
içinde bulunan saç veya tırnağın uğursuzluk getirdiğine inanılan muska ligature n.
içinde derilerin kireçlendiği çukur veya sıvı lime n.
hava akımının boru içinde ses oluşturduğu borulu org kenarı lip n.
avuç içinde bulunan bir çizgi love line n.
avuç içinde bulunan bir çizgi heart line n.
avuç içinde bulunan bir çizgi line of heart n.
avuç içinde bulunan bir çizgi mensal line n.
ocak içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan bölme muffle n.
ocağın içinde pişirilen çömlekleri ateşlerden koruyan fırın muffle n.
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik muse n.
çit gibi içinde bir hayvanın geçebileceği delik muset n.
(çit, kümes) içinde bir hayvanın geçebileceği delik musit n.
hezeyan içinde olma riot n.
içinde bulunduğu şartların bilincinde olmayan kimse rip van winkle n.
(saat mekanizması) parçaları birbiri içinde hareket eden birleşik bir alet gimmals n.
belirli bir sektör içinde iş değiştirip duran kimse odd-man [uk] n.
hayranlık veya şaşkınlık içinde oh deme oohing n.
beklenti içinde olma overhope [dialect] [uk] n.
bir şeyi başka bir şeyin içinde eritme illiquation [rare] n.
bir şeyi başka bir şeyin içinde çözündürme illiquation [rare] n.
(patlamış mısırlar içinde) patlamamış mısır tanesi old maid n.
içinde sahibinin yaşadığı daire ownership flat [new zealand] n.
başka bir şeyin içinde var olma inbeing n.
canlı mikrobun içinde daha sonraki nesillerin yetiştiği yuva incasement n.
acı içinde kıvranma distressedness n.
ağrı içinde olma distressingness n.
evrenin büyüklüğü içinde kendinin ne kadar küçük ve önemsiz bir varlık olduğunu hissetme duygusu occhiolism n.
daire içinde tur yapma circuit n.
daire içinde yapılan sefer circuit n.
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı cracker bonbon n.
genellikle içinde küçük bir hediye veya şeker olan bir noel oyuncağı snapper n.
bokun içinde yaşama dunghill n.
birlikte huzur içinde yaşayamama incompatibility n.
(televizyonda, filmlerde) görüntünün daire içinde yavaş yavaş ortaya çıkması iris n.
içinde zapt edilen yer pinfold n.
içinde zapt edilen yer penfold n.
birkaç doktorun iş birliği içinde hizmet verdiği uygulama şekli clinic n.
özellikle kaldırım kenarındaki park yerlerinde otomobil içinde oturanlara verilen hizmet curb service n.
varlık içinde yaşama fat city n.
(asya'da kullanılan ve içinde katılaşmış mürekkebin öğütüldüğü) taş havan inkstone n.
bir şeyin içinde veya üzerinde oturan kimse insessor n.
kendi içinde ayrı temel nitelikler taşıyan şey isolate n.
sukünet içinde olma peaceableness n.
sıvının yatay yüzeyi içinde yüzen cismi kestiği düzlem veya çizgi plane of flotation n.
içinde (bina) bir şeyin bulunduğu alan platform [obsolete] n.
alevler içinde yaşayan ateş elementleri salamanders n.
hendeğin dibine kazılıp içinde yakılan ateşle kale savunması sağlayan siper coffer n.
gün içinde gerekli olacak eşyaların taşındığı küçük bir sırt çantası daysack n.
içinde saksıda meyve ağaçlarının yetiştirildiği camlı bir yapı orchard house n.
bir alanın yüzeyi içinde bulunan kenarına paralel sınır orle n.
sınır içinde olmayan kimse outsider n.
parantez içinde verilmiş ifade parenthetic n.
parantez içinde verilmiş ifade parenthetical n.
(el falında) avuç içinde dördüncü parmağın alt kenarına denk gelen kısım percussion n.
çamaşırların yıkama öncesi içinde bekletildiği sıvı presoak n.
öncesinde bir parçası olarak içinde yer aldığı yayınlanmış dergi veya kitaptan sonrasında ayrı olarak tekrar basılan yazı separatum n.
içinde bir hayvanın konuşturulduğu fıkra türü shaggy-dog story n.
utanç içinde olma shamefastness n.
esas tabutun içinde yer alan ince malzemeden yapılmış tabut shell n.
içinde oturularak yıkanılan küçük küvet sitz bath n.
oluk içinde kaydırılabilen tahta slipboard n.
içinde ateş yakılan bir tür soba smudge n.
buz içinde yüzme ice swimming n.
borç içinde yüzen tip beat n.
içinde zehir olduğu için kırılan kap poison cup n.
ızdırap içinde yaşayan kimse subsister n.
protestan tarikatlarının kendi içinde ve roma katolik kilisesi ile birleşmesini savunan lüterci bir parti hareketi syncretism n.
iletişim içinde olmamak be out of touch with v.
bir grubun içinde olmak rank v.
aynı pota içinde eritmek melt in the same pot v.
içinde bulunduğu yeri dumanla doldurarak dışarı çıkarmak smoke someone out v.
değişim içinde olmak be in a state of flux v.
huşu içinde bırakmak awe v.
içinde boğulmak be swamped with v.
beklenti içinde olmak be expectant v.
hayretler içinde bırakmak dumbfound v.
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak rough it v.
bolluk içinde yaşamak live in opulence v.
evin içinde kalmak stay in v.
yırtık pırtık giysiler içinde olmak be dressed in tatters v.
pislik içinde yaşamak pig v.
belirli bir düzen içinde geçmek parade v.
lüks içinde yaşamak luxuriate v.
patlama içinde olmak boom v.
mahrumiyet içinde yaşamak rough it v.
bolluk içinde yaşamak luxuriate v.
şerbet içinde kaynatmak candy v.
hayretler içinde kalmak be thunderstruck v.
içinde olmak be implicit in v.
zıt duygular içinde olmak be torn by conflicting emotions v.
mahrumiyet içinde yaşamak lead a life of a privation v.
darlık içinde olmak be in straitened circumstances v.
birinin kavrayışı içinde olmak be within someone's grasp v.
yoksulluk içinde yaşamak live in want v.
içinde en çok ... bulunmak prevail among v.
endişe içinde olmak be on tenterhooks v.
yoksulluk içinde yaşamak be in straitened circumstances v.
amirane tavırlar içinde olmak feel one's oats v.
yasadışı bir işin içinde olmak be in something up to one's eyes v.
anlaşmazlık içinde olmak feud v.
el ve ayakların hafif hareketiyle su içinde dik durmak tread water v.
kabuk içinde saklamak inshell v.
zaman içinde geri dönmek return in time v.
darlık içinde olmak be in dire straits v.
bir şeyin içinde çok saygın bir yeri olmak be enshrined in v.
içinde en çok ... bulunmak prevail in v.
duygusu içinde olmak feel like v.
içinde yapmak (baraj vb nehrin) throw v.
uyum içinde olmak cohere v.
kuşkular içinde olmak be assailed with doubts v.
birini dövüp çürükler içinde bırakmak beat someone black and blue v.
su içinde yüzmek (bir şey) be awash v.
beklenti içinde be in expectation v.
hayretler içinde bırakmak astound v.
varlık içinde yaşamak live a life of luxury v.
endişe içinde olmak be all keyed up v.
içinde bulunmak be included v.
zevk ve sefa içinde yaşamak regale v.
hayretler içinde kalmak be lost in amazement v.
korku içinde olmak be in a fright v.
içinde yüzmek be surrounded by v.
avuç içinde saklamak palm v.
bir arada barış içinde bulunmak coexist peacefully v.
hakkında tereddüt içinde olmak be unsettled about v.
stres içinde olmak be under stress v.
bolluk içinde yaşamak go the pace v.
içinde olmak be included v.
bir şeyin içinde imal etmek build into v.
gayrimeşru bir ilişki içinde olmak carry on with v.
ile yakın ilişki içinde olmak be hand in and glove with v.
büyük bir üzüntü içinde olmak grieve v.
birşeyi belirli bir grubun içinde saymak class v.
lüks içinde yaşamak lead a life of luxury v.
merak içinde bırakmak worry v.
hayretler içinde kalmak be astounded v.
uygun şartlar içinde büyümek thrive v.
bir şeyi bir bütünsellik içinde ele almak keep something in perspective v.
merak içinde olmak worry about v.
ter içinde kalmak sweat buckets v.
kan ter içinde kalmak sweat blood v.
kar, su, çamur içinde yürümek wade v.
ter içinde kalmak (at) lather v.
içinde yüzmek wallow in v.
servet içinde yüzmek wallow in wealth v.
arayış içinde olmak be in search of v.
çaba içinde olmak be in a struggle for v.
çabası içinde olmak be in a struggle for v.
içinde barındırmak inhold v.
güven içinde yaşamak live in safety v.
ilişki içinde olmak be in relation with v.
acılar içinde kıvranmak suffer from intense pain v.
acılar içinde kıvranmak writhe in pain v.
acılar içinde kıvranmak be in severe pain v.
acılar içinde kıvranmak be racked with pain v.
ilişki içinde bulunmak be in relation with v.
ilişki içinde bulunmak have relation with v.
maddi sıkıntı içinde olmak be in financial difficulties v.
işbirliği içinde çalışmak work in cooperation v.
işbirliği içinde olmak be in cooperation v.
işbirliği içinde çalışmak work cooperatively v.
şaşkınlık içinde kalmak be struck with consternation v.
ilişki içinde olmak be in connection with v.
ilişki içinde bulunmak be in contact with v.
ilişki içinde olmak be in a relationship with v.
ilişki içinde bulunmak be in a relationship with v.
ilişki içinde bulunmak be in connection with v.
ilişki içinde bulunmak be in an affair v.
ilişki içinde olmak be in contact with v.
ilişki içinde olmak be in an affair v.
gayret içinde olmak be in an endeavour v.
anlaşmazlık içinde olmak be in disagreement v.
maddi sıkıntı içinde olmak hard put v.
lüks içinde yaşamak live a life of luxury v.
nur içinde yatmak rest in peace v.
arzusu içinde olmak have desire to v.
arzusu içinde olmak feel desire to v.
bolluk içinde yaşamak ride the gravy train v.
para içinde yüzmek wallow in money v.
beklenti içinde olmak have expectations v.
beklenti içinde olmak expect v.
beklenti içinde olmak anticipate v.
beklenti içinde olmak hope v.
beklenti içinde olmak be in expectation v.
beklenti içinde olmak have an expectation v.
gereksinim içinde olmak be in need of v.
gereksinim içinde olmak need v.
gereksinim içinde olmak require v.
ağnamak (çamur/su vb içinde) wallow (in) v.
kanlar içinde kalmak be drenched in blood v.
kan revan içinde kalmak be drenched in blood v.
yaşamak (içinde) inhabit v.
kararsızlık içinde dönüp dolaşmak shilly-shally v.
içinde yer almak be involved v.
içinde yer almak be included v.
geçirmek (bir hikaye vb'ni belirli bir mekan ve zaman içinde) set v.
bir şey içinde yüzmek swim v.
alevler içinde kalmak burn into flames v.
(su vb içinde) bata çıka yürümek wade v.
dehşet içinde kalmak be horrified v.
alevler içinde kalmak catch fire v.
anlaşmazlık içinde tartışmak argue about v.
birisiyle iyi ilişkiler içinde olmak be on good terms with someone v.
içinde yüzmek swim in v.
tereddüt içinde olmak be doubtful about v.
belirli bir düzen içinde yapmak do in certain way v.
belirli bir düzen içinde yapmak do in certain order v.
belirli bir düzen içinde yapmak do in certain manner v.
eğilimi içinde olmak tend to v.
eğilimi içinde olmak be in tendency to v.
uyum içinde olmak play along with v.
bütünlük içinde olmak be in unity v.
bütünlük içinde olmak be in harmony v.
bütünlük içinde olmak be in coherence v.
bütünlük içinde olmak be in integration v.
içinde hissetmek feel inside v.
içinde hissetmek feel something inside v.
iletişim içinde olmak be in communication with v.
iletişim içinde olmak be in touch with v.
kanlar içinde yerde yatmak lie in a pool of blood v.
temas içinde olmak keep in touch v.
temas içinde olmak keep in contact v.
temas içinde olmak be in touch v.
ile yakın çalışmalar içinde olmak work closely with v.
derin bir üzüntü içinde olmak be deeply in sorrow v.
etkileşim içinde olmak interact (with) v.
etkileşim içinde olmak be involved in an interaction v.
etkileşim içinde olmak interact v.
etkileşim içinde olmak be in interaction with v.
gözyaşları içinde son yolculuğuna uğurlamak bid farewell to someone in tears v.
mücadele içinde yer almak take part in the struggle v.
düzen içinde çalışmak work in order v.
düzen içinde çalışmak study in order v.
işbirliği içinde olmak be in cahoots with v.
acı içinde inlemek groan with pain v.
ahenk içinde yaşamak live in harmony v.
lüks içinde yaşamak live in luxury v.
içinde ukde kalmak feel regretfull about something v.
içinde ukde kalmak regret not v.
içinde barındırmak contain in itself v.
içinde barındırmak contain within itself v.
korku içinde yaşamak live in fear v.
birlikte/beraber uyum içinde yaşamak live together in harmony v.
toprak içinde oynamak play in the dirt v.
borç içinde olmak be in debt v.
uyum içinde olmak be in compliance v.
tırnak içinde vermek put something in quotes v.
tiksinti içinde çekip gitmek walk away in disgust v.
finansal sıkıntı içinde olmak be in financial difficulty v.
acı içinde bağırmak yell in pain v.
iç çatışma içinde bulunmak be in a state of inner conflict v.
ter içinde uyanmak wake up in sweat v.
insan içinde seks yapmak have sex in public v.
(bir kıyafetin) içinde iyi görünmek look good in v.
barış içinde yaşamak live in peace v.
çamur içinde oynamak play in the mud v.
çamur içinde oynamak play in the dirt v.
iletişim içinde olmak be/keep in contact with v.
dayanışma içinde olmak be in solidarity v.
(hesap) içinde para olmak be in credit v.
bir tv dizisinin bölümlerini art arda ve kısa zaman içinde izlemek binge-watch v.
ter içinde uyanmak wake up sweaty v.
evin içinde şemsiye açmak open an umbrella in the house v.
evin içinde şemsiye açmak open an umbrella indoors v.
acı içinde kıvranmak twist in pain v.
acı içinde kıvranmak squirm in pain v.
acı içinde kıvranmak writhe in pain v.
toplum içinde küçük düşürmek throw shade v.
bir arayış içinde olmak be on a quest v.
kan revan içinde uzanmak welter v.
kanlar içinde yatmak welter v.
ıvır zıvır içinde kaybolmak be bogged down in trivia v.
acı içinde inlemek groan in pain v.
uyum içinde çalışmak work in harmony v.
ahenk içinde çalışmak work in harmony v.
uyum içinde çalışmak work with harmony v.
ahenk içinde çalışmak work with harmony v.
uyum içinde çalışmak work harmoniously v.
ahenk içinde çalışmak work harmoniously v.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarize v.
(bütçe vb.) bir yıl içinde eşit zaman birimlerine paylaştırmak calendarise v.
içinde büyütmek nourish v.
uyum içinde olmak keep pace with v.
bolluk içinde olmak run riot v.
gizlilik içinde hareket etmek keep within bounds v.
kendi içinde tutarlı olmak hang together v.
kıtlık içinde olmak be ill off v.
sos veya et suyu yapmak için pişirilmiş et kalıntılarını şarap veya su içinde koyarak sulandırmak deglaze v.
(hayvan) acı içinde inlemek yammer v.
suyu sızdırmadan içinde tutamamak not hold water v.
çanta içinde sürtünerek (madeni paraların) aşınmasına neden olmak bag handle v.
kusmayarak içinde tutmak hold v.
içinde tutabilmek hold v.
içinde taşıyabilmek hold v.
sefalet içinde olmak languish v.
çizik içinde bırakmak bescratch v.
coşku içinde olmak vibrate v.
galeyan içinde olmak vibrate v.
hayretler içinde bırakmak bewonder v.
girdabın içinde hareket etmek bile [dialect] v.
beklenti içinde olmak wish v.
(gözlerini kırpıştırarak) hayretler içinde bakmak blink v.
içinde kaynar sıvı bulunmak boil v.
tamamen saran bir maddenin içinde kaybolmak merge [obsolete] v.
büyük telaş içinde hareket etmek boom v.
uyum içinde şarkı söylemek harmonise v.
uyum içinde olmak harmonize v.
uyum içinde yaşamak harmonize v.
uyum içinde olmak harmonise v.
uyum içinde yaşamak harmonise v.
ilişki içinde olmak have v.
hayretler içinde bırakmak mind v.
hengame içinde olmak bristle v.
(bir şeyi) ağzının içinde boğuk söylemek bubble v.
(bir şeyin) içinde en göze çarpan olmak highlight v.
sınırlar içinde tutmak hold v.
sınırlar içinde kalmak hold v.
faaliyet içinde olmak move v.
(üzerinde, içinde) çizgi oluşturmak lineament v.
zamanla ve fark etmeden başka bir şeyin içinde kaybolmak glide v.
korku içinde eğilmek dare [obsolete] v.
ani hızlanma veya fren nedeniyle tekerlek içinde dönmek gerbil v.
uyum içinde olmak gibe v.
arayış içinde hissetmek grope for v.
(arzuyu, isteği) içinde tutmak hoard v.
memnuniyet, şaşkınlık veya mutluluk içinde haykırmak ooh v.
daima beklenti içinde olmak overhope [dialect] [uk] v.
aşırı lüks içinde yaşamak overlive v.
bolluk içinde yaşamak roll (in) v.
duygusal veya ruhsal çalkantı içinde olmak churn v.