|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
last but one i.
|
sondan bir önceki |
|
2 |
Genel |
white but dirty i.
|
ak kirpani |
|
3 |
Genel |
child above 7 but not of full age i.
|
mümeyyiz |
|
4 |
Genel |
the truth, the whole truth and nothing but the truth i.
|
gerçeği, tüm gerçeği ve yalnızca gerçeği |
|
5 |
Genel |
everything but death i.
|
ölümden başka her şey |
|
6 |
Genel |
everything but death i.
|
ölüm hariç her şey |
|
|
7 |
Genel |
light in weight but heavy in value i.
|
yükte hafif pahada ağır |
|
8 |
Genel |
but [scotland] i.
|
evin dış odası |
|
9 |
Genel |
but [scotland] i.
|
kulübenin dışında kalan mutfak |
|
10 |
Genel |
but end i.
|
(kütüğün, tüfeğin,) geniş veya kalın ucu |
|
11 |
Genel |
speak softly but carry a big stick f.
|
aba altından değnek sopa göstermek |
|
12 |
Genel |
leave someone no choice but do something f.
|
zorunda bırakmak |
|
13 |
Genel |
escape with nothing but a few scrapes f.
|
birkaç sıyrıkla atlatmak |
|
14 |
Genel |
escape with nothing but a few scrapes f.
|
birkaç sıyrıkla kurtulmak |
|
15 |
Genel |
can't help but to look f.
|
kendini bakmaktan alıkoyamamak |
|
16 |
Genel |
can't help but to look f.
|
kendini bakmaktan alamamak |
|
17 |
Genel |
can't help but think f.
|
düşünmeden edememek |
|
18 |
Genel |
all but certain f.
|
hemen hemen emin olmak |
|
19 |
Genel |
nothing but skin and bones s.
|
bir deri bir kemik |
|
20 |
Genel |
brief but to the point s.
|
kısa ve özlü |
|
21 |
Genel |
but [scotland] s.
|
dış |
|
22 |
Genel |
but [scotland] s.
|
evdeki bir odanın dışında kalan |
|
23 |
Genel |
but at the same time zf.
|
fakat aynı zamanda |
|
24 |
Genel |
but for that zf.
|
olmasa |
|
25 |
Genel |
nigh but zf.
|
sadece |
|
26 |
Genel |
all but zf.
|
neredeyse |
|
27 |
Genel |
but for that zf.
|
bu olmasa |
|
28 |
Genel |
nothing for it but zf.
|
hiçbir veçhile |
|
29 |
Genel |
but then zf.
|
ama sonra |
|
30 |
Genel |
all but zf.
|
az kalsın |
|
31 |
Genel |
but just now zf.
|
demin |
|
32 |
Genel |
nothing but zf.
|
sırf |
|
33 |
Genel |
all but zf.
|
gibi |
|
34 |
Genel |
nothing but zf.
|
sadece |
|
35 |
Genel |
but just now zf.
|
hemen şimdi |
|
36 |
Genel |
nothing but zf.
|
bir tek |
|
37 |
Genel |
but just now zf.
|
demincek |
|
38 |
Genel |
nothing but zf.
|
yalnız |
|
39 |
Genel |
all but zf.
|
-den başka |
|
40 |
Genel |
anywhere but there zf.
|
oradan başka her yerde |
|
41 |
Genel |
all but zf.
|
hemen hemen |
|
42 |
Genel |
all but zf.
|
az daha |
|
43 |
Genel |
all but zf.
|
dışında hepsi |
|
44 |
Genel |
nothing but zf.
|
yalnızca |
|
45 |
Genel |
(including) but not limited to zf.
|
ile sınırlı olmaksızın |
|
46 |
Genel |
but why? zf.
|
ama neden? |
|
47 |
Genel |
all but zf.
|
-den gayri hepsi |
|
48 |
Genel |
all but zf.
|
adeta |
|
49 |
Genel |
all but zf.
|
yaklaşık olarak |
|
50 |
Genel |
last but not least zf.
|
sonuncu ama son derece önemli olarak |
|
51 |
Genel |
but then zf.
|
fakat öte taraftan |
|
52 |
Genel |
but then zf.
|
fakat zaten |
|
53 |
Genel |
but then zf.
|
fakat öte yandan |
|
54 |
Genel |
all but one zf.
|
biri hariç hepsi |
|
55 |
Genel |
slowly but surely zf.
|
yavaşça ama istikrarlı bir şekilde |
|
56 |
Genel |
but the ed.
|
hariç |
|
57 |
Genel |
but for ed.
|
sayesinde |
|
58 |
Genel |
but for ed.
|
olmasa |
|
59 |
Genel |
but for ed.
|
olmasaydı |
|
60 |
Genel |
nothing but ed.
|
hariç hiçbir şey |
|
61 |
Genel |
but not limited to ed.
|
sınırlı olmaksızın |
|
62 |
Genel |
but that ed.
|
-nın dışında |
|
63 |
Genel |
nothing but ed.
|
-den başka bir şey |
|
64 |
Genel |
but [scotland] ed.
|
olmaksızın |
|
65 |
Genel |
but [scotland] ed.
|
dışına |
|
66 |
Genel |
anybody but he zm.
|
ondan başka kim olsa |
|
67 |
Genel |
everyone but me zm.
|
benden başka herkes |
|
68 |
Genel |
but yet bağ.
|
böyle olmakla beraber |
|
69 |
Genel |
not but what bağ.
|
ve fakat |
|
70 |
Genel |
not only but also bağ.
|
keza |
|
71 |
Genel |
not but what bağ.
|
mamafih |
|
72 |
Genel |
but what bağ.
|
ki |
|
73 |
Genel |
but also bağ.
|
bundan başka |
|
74 |
Genel |
not because ... but because bağ.
|
için değil ancak … için |
|
75 |
Genel |
none but bağ.
|
yalnızca |
|
76 |
Genel |
but however bağ.
|
buna karşın |
|
77 |
Genel |
but only bağ.
|
aynı zamanda |
|
78 |
Genel |
but what bağ.
|
yine de |
|
79 |
Genel |
not only but also bağ.
|
aynı zamanda da |
|
80 |
Genel |
not but bağ.
|
...değil ama... |
|
81 |
Genel |
but what bağ.
|
rağmen |
|
82 |
Genel |
but not bağ.
|
yoksa |
|
83 |
Genel |
not but what bağ.
|
ve yine |
|
84 |
Genel |
none but bağ.
|
yalnız |
|
85 |
Genel |
but rather bağ.
|
-den ziyade |
|
86 |
Genel |
but rather bağ.
|
-den çok |
|
87 |
Genel |
but if bağ.
|
ancak eğer |
|
88 |
Genel |
but even bağ.
|
ancak hatta |
|
89 |
Genel |
not only but also bağ.
|
sadece ... değil, aynı zamanda... |
|
90 |
Genel |
but yet bağ.
|
rağmen |
|
91 |
Genel |
but yet bağ.
|
karşın |
|
92 |
Genel |
but yet bağ.
|
ama yine de |
|
93 |
Genel |
but then bağ.
|
yine de |
|
94 |
Genel |
not...but bağ.
|
yalnızca o değil öbürü de |
|
95 |
Genel |
not...but bağ.
|
hem o hem öbürü |
|
96 |
Genel |
but me no buts ünl.
|
itiraz etmeyin |
|
97 |
Genel |
but me no buts ünl.
|
fakatı filanı yok |
|
98 |
Genel |
the last but not the least expr.
|
sonuncusu ama önem sıralamasında sonuncu değil |
|
Phrases |
|
99 |
İfadeler |
the spirit is willing, but the body is weak expr.
|
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
|
100 |
İfadeler |
the spirit is willing, but one's body is weak expr.
|
yapmak istiyorum ama hep sözde kalıyor |
|
101 |
İfadeler |
but hey expr.
|
ama |
|
102 |
İfadeler |
but hey expr.
|
ama yine de |
|
103 |
İfadeler |
but hey expr.
|
ama olsun |
|
104 |
İfadeler |
but hey expr.
|
öyle olsa da |
|
105 |
İfadeler |
but, hey expr.
|
yalnız dikkatini çekerim |
|
106 |
İfadeler |
but seriously, folks expr.
|
şimdi bunları bir kenara/tarafa bırakalım millet |
|
107 |
İfadeler |
but seriously, folks expr.
|
onu bunu geçelim millet |
|
108 |
İfadeler |
but seriously, folks expr.
|
neyse, e millet |
|
109 |
İfadeler |
but seriously, folks expr.
|
neyse, uzatmayayım |
|
110 |
İfadeler |
can but expr.
|
artık sadece (bir şey) yapmak/yapabilmek |
|
111 |
İfadeler |
can but expr.
|
'-den başka bir şey yapamamak/kalmamak |
|
112 |
İfadeler |
can but expr.
|
'-den başka bir çare/yol olmamak |
|
113 |
İfadeler |
dictated but not read expr.
|
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra kontrol edilmedi |
|
114 |
İfadeler |
dictated but not read expr.
|
yazıldı ancak/yazıldıktan sonra düzeltme yapılmadı |
|
115 |
İfadeler |
it's not what you know but who you know expr.
|
ne bildiğin değil, kimi bildiğin/tanıdığın önemli |
|
116 |
İfadeler |
it's not what you know but who you know expr.
|
ne kadar bilgili olduğun değil kimi bildiğin/tanıdığın önemli |
|
117 |
İfadeler |
can but expr.
|
yalnızca/ancak/sadece (bir şey) (yapabilmek/yapmak) |
|
118 |
İfadeler |
can but expr.
|
(bir şey) dışında hiçbir şey (yapamamak) |
|
119 |
İfadeler |
can but expr.
|
yapacağı yalnızca/sadece/ancak (bir şey) (olmak/kalmak) |
|
120 |
İfadeler |
but sadly expr.
|
ama ne yazık ki |
|
121 |
İfadeler |
short but to the point expr.
|
az ve öz |
|
122 |
İfadeler |
short but to the point expr.
|
az ama öz |
|
123 |
İfadeler |
but rather expr.
|
aksine |
|
124 |
İfadeler |
but in fact expr.
|
ama aslında |
|
125 |
İfadeler |
but not before expr.
|
ama -den önce değil |
|
126 |
İfadeler |
but even expr.
|
ancak bu bile |
|
127 |
İfadeler |
but now expr.
|
ancak şimdi |
|
128 |
İfadeler |
it cannot be described but only experienced expr.
|
anlatılmaz yaşanır |
|
129 |
İfadeler |
to mention but a few expr.
|
bir kaçını belirtmemiz gerekirse |
|
130 |
İfadeler |
to mention but a few expr.
|
bir kaçını belirtmek gerekirse |
|
131 |
İfadeler |
to name but a few expr.
|
birkaçını saymak gerekirse |
|
132 |
İfadeler |
but not limited to this expr.
|
bununla sınırlı kalmayacak şekilde |
|
133 |
İfadeler |
there was no course open to me but to expr.
|
benim için maktan başka yapacak bir şey yoktu |
|
134 |
İfadeler |
to name but a few expr.
|
birkaç isim vermek gerekirse |
|
135 |
İfadeler |
next but one expr.
|
bir evvelki |
|
136 |
İfadeler |
call me friend but keep me closer expr.
|
bana arkadaş de ama beni yakın tut |
|
137 |
İfadeler |
it may be right, but expr.
|
doğru olabilir fakat |
|
138 |
İfadeler |
it might be right, but expr.
|
doğru olabilir fakat |
|
139 |
İfadeler |
yes, but not enough expr.
|
evet ama yetmez |
|
140 |
İfadeler |
next but one expr.
|
hemen önceki |
|
141 |
İfadeler |
but on the bright side expr.
|
fakat iyi tarafından bakarsak |
|
142 |
İfadeler |
I would really like to come, but expr.
|
gelmeyi çok isterdim, ancak |
|
143 |
İfadeler |
but not any longer expr.
|
fakat artık öyle değil |
|
144 |
İfadeler |
cannot but expr.
|
elden/elimden vs başka bir şey gelmiyor/gelmedi/gelemezdi/gelmiyordu |
|
145 |
İfadeler |
trust but verify expr.
|
güven kontrole mani değildir |
|
146 |
İfadeler |
all well and good but expr.
|
iyi ancak |
|
147 |
İfadeler |
trust but verify expr.
|
itimat kontrole mani değildir |
|
148 |
İfadeler |
but not limited to expr.
|
ile sınırlı olmamak üzere |
|
149 |
İfadeler |
all very well but expr.
|
iyi ama |
|
150 |
İfadeler |
all very well but expr.
|
iyi ancak |
|
151 |
İfadeler |
not but what expr.
|
o demek değildir ancak |
|
152 |
İfadeler |
winning isn't everything, but wanting to win is expr.
|
kazanmak her şey değildir ama kazanmayı istemek her şeydir |
|
153 |
İfadeler |
seal up your lips and give no words but mum expr.
|
kimseye söyleme |
|
154 |
İfadeler |
that is partly true but expr.
|
kısmen doğru fakat |
|
155 |
İfadeler |
she laughs at my dreams, but I dream about her laughter expr.
|
o benim hayallerime güler fakat ben onun gülüşünü hayal ederim |
|
156 |
İfadeler |
a river cuts through rock not because of its power but because of its persistence expr.
|
kayayı aşındıran dalgaların gücü değil sürekliliğidir |
|
157 |
İfadeler |
possible but not necessarily expr.
|
kesin olmamakla birlikte mümkün |
|
158 |
İfadeler |
not but what expr.
|
o demek değildir ki |
|
159 |
İfadeler |
possible but not necessarily expr.
|
kesin olmasa da muhtemel |
|
160 |
İfadeler |
gone but not forgotten expr.
|
kalbimizde yaşıyor |
|
161 |
İfadeler |
keep it short but concise expr.
|
kısa ve öz olsun |
|
162 |
İfadeler |
not that it matters but ... expr.
|
önemli değil ama ... |
|
163 |
İfadeler |
possible but not necessarily expr.
|
olabilir ama şart değil |
|
164 |
İfadeler |
but not limited to expr.
|
sınırlı olmadan |
|
165 |
İfadeler |
not of words but of deeds expr.
|
sözde değil özde |
|
166 |
İfadeler |
including but not limited to expr.
|
sınırlı olmamak kaydıyla |
|
167 |
İfadeler |
not that it matters but expr.
|
pek bir şey fark ettirmez ama |
|
168 |
İfadeler |
last but not least expr.
|
sonuncu ama diğerleriyle eşit öneme sahip olarak |
|
169 |
İfadeler |
seal up your lips and give no words but mum expr.
|
sır olarak sakla |
|
170 |
İfadeler |
kindly but firmly expr.
|
tatlı sert |
|
171 |
İfadeler |
kind but firm expr.
|
tatlı sert |
|
172 |
İfadeler |
including but not limited to expr.
|
tahdidi olmamak kaydı ile |
|
173 |
İfadeler |
okay but expr.
|
tamam ancak |
|
174 |
İfadeler |
ok but expr.
|
tamam ancak |
|
175 |
İfadeler |
can not help but expr.
|
yapmaktan başka çare yok |
|
176 |
İfadeler |
yes, but not enough expr.
|
yetmez ama evet |
|
177 |
İfadeler |
including but not limited to expr.
|
(ancak) bununla sınırlı olmamak üzere |
|
178 |
İfadeler |
cannot but expr.
|
yapacak/yapılabilecek/yapabileceğim başka bir şey yok/yoktu |
|
179 |
İfadeler |
including but not limited to expr.
|
(ancak) bununla sınırlı kalmamak üzere |
|
180 |
İfadeler |
nothing's wrong but nothing's true expr.
|
yanlış bir şey yok ama doğru bir şey de yok |
|
181 |
İfadeler |
not enough but yes expr.
|
yetmez ama evet |
|
182 |
İfadeler |
particularly but not exclusively expr.
|
yegane olmasa da bilhassa |
|
183 |
İfadeler |
dictated but not read expr.
|
yazıldı ama kontrol edilmedi |
|
184 |
İfadeler |
dictated but not read expr.
|
yazıldı ama son okuması yapılmadı |
|
185 |
İfadeler |
dictated but not read expr.
|
son okuması/kontrolü yapılmadı |
|
186 |
İfadeler |
but even so expr.
|
ama yine de |
|
187 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana düşmez, fakat ... |
|
188 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana uygun değil, fakat ... |
|
189 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak benim işim değil, fakat ... |
|
190 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak bana göre değil, fakat ... |
|
191 |
İfadeler |
far be it from me to do something, but... expr.
|
bir şey yapmak benim üstüme vazife değil, fakat … |
|
192 |
İfadeler |
separate but equal expr.
|
ayrı ama eşit |
|
193 |
İfadeler |
to care about anyone but themselves expr.
|
kendilerinden başka kimseyi düşünemeyecek kadar |
|
194 |
İfadeler |
to care about anyone but themselves expr.
|
kendilerinden başka kimseyi umursamayacak kadar |
|
Proverb |
|
195 |
Atasözü |
he can dish it but he can't take it expr.
|
başkalarını eleştirir ama kendisinin eleştirilmesinden hoşlanmaz |
|
196 |
Atasözü |
speech is silver, but silence is gold
|
söz gümüşse sükut altındır |
|
197 |
Atasözü |
eat to live but do not live to eat
|
yaşamak için ye yemek için yaşama |
|
198 |
Atasözü |
mouse that has but one hole is quickly taken
|
her zaman ikinci bir seçeneğin olsun |
|
199 |
Atasözü |
mouse that has but one hole is quickly taken
|
eşeğini sağlam kazığa bağla |
|
200 |
Atasözü |
mouse that has but one hole is quickly taken
|
işini sağlama al |
|
201 |
Atasözü |
two is company (but) three's a crowd
|
üç kişilik bir gruptan birisini göndermek için söylenen söz |
|
202 |
Atasözü |
two is company (but) three's a crowd
|
iki kişi konuşurken üçüncüye laf düşmez |
|
203 |
Atasözü |
sticks and stones can break my bones but words can never hurt me
|
istediğin kadar konuş söyle beni yaralayamazsın |
|
204 |
Atasözü |
sticks and stones may break my bones but hard words cannot hurt me
|
istediğin kadar konuş söyle beni yaralayamazsın |
|
205 |
Atasözü |
sticks and stones will break my bones but words will never hurt me
|
istediğin kadar konuş söyle beni yaralayamazsın |
|
206 |
Atasözü |
fire is a good servant but a bad master
|
ateş iyi bir köle ama kötü bir efendidir |
|
207 |
Atasözü |
the spirit is willing but the flesh is weak
|
istek var ama derman yok |
|
208 |
Atasözü |
you can lead a horse to water, but you can't make it drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
209 |
Atasözü |
speech is silver, but silence is gold
|
söz gümüş ise sükut altındır |
|
210 |
Atasözü |
it is not work that kills but worry
|
insanı iş değil endişe öldürür |
|
211 |
Atasözü |
it is not work that kills but worry
|
insanı iş değil stres yorar |
|
212 |
Atasözü |
hope for the best but expect the worst
|
en iyiyi umut et en kötüye hazırlıklı ol |
|
213 |
Atasözü |
hope for the best but expect the worst
|
en iyiyi umut et ama en kötüsü için de hazırlıklı ol |
|
214 |
Atasözü |
little thieves are hanged but great ones escape
|
ufak hırsızlar asılır büyük hırsızlar serbest bırakılır |
|
215 |
Atasözü |
what can you expect from a hog but a grunt?
|
huylu huyundan vazgeçmez |
|
216 |
Atasözü |
what can you expect from a hog but a grunt?
|
can çıkar huy çıkmaz |
|
217 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
ümit iyi bir kahvaltıdır ama iyi bir akşam yemeği değildir |
|
218 |
Atasözü |
nothing so bad but it might have been worse
|
daha kötüsü de olabilirdi |
|
219 |
Atasözü |
nothing so bad but might have been worse
|
beterin beteri var |
|
220 |
Atasözü |
nothing so bad but it might have been worse
|
beterin beteri var |
|
221 |
Atasözü |
what can you expect from a hog but a grunt
|
huylu huyundan vazgeçmez |
|
222 |
Atasözü |
none but the brave deserve the fair
|
güzeli cesurdan başkası hak etmez |
|
223 |
Atasözü |
christmas comes but once a year
|
noel yılda bir kere olur/gelir |
|
224 |
Atasözü |
young men may die but old men must die
|
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
|
225 |
Atasözü |
there but for the grace of god go I
|
çok şükür benim başıma gelmedi |
|
226 |
Atasözü |
there but for the grace of god go I
|
(baktıkça/düşündükçe) halime şükrediyorum |
|
227 |
Atasözü |
nothing is certain but the unforeseen
|
ne olacağı belli olmaz |
|
228 |
Atasözü |
he who begins many things, finishes but few
|
çok işe başlayan az iş bitirir |
|
229 |
Atasözü |
what can you expect from a hog but a grunt
|
can çıkar huy çıkmaz |
|
230 |
Atasözü |
the lights are on but nobody's/no-one's home
|
kendi burada ama aklı başka yerde |
|
231 |
Atasözü |
god made time but man made haste
|
tanrı zamanı insan aceleyi (sabırsızlığı) yarattı |
|
232 |
Atasözü |
it never rains but it pours
|
dertler gelirse hep üst üste gelir |
|
233 |
Atasözü |
money is a good servant but a bad master
|
para iyi bir hizmetçi, kötü bir efendidir |
|
234 |
Atasözü |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
235 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make it drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
236 |
Atasözü |
you can take a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
237 |
Atasözü |
youth comes but once
|
gençlik bir kere yaşanır |
|
238 |
Atasözü |
water sleeps, but enemy never rests
|
su uyur düşman uyumaz |
|
239 |
Atasözü |
what can you expect from a hog but a grunt?
|
can çıkmadıkça huy çıkmaz |
|
240 |
Atasözü |
the dogs bark, but the caravan goes on
|
it ürür kervan yürür |
|
241 |
Atasözü |
water sleeps but the enemy never sleeps
|
su uyur düşman uyumaz |
|
242 |
Atasözü |
patience is bitter, but its fruit is sweet
|
sabır acıdır, meyvesi tatlıdır |
|
243 |
Atasözü |
you can put lipstick on a pig, but it's still a pig
|
eşeğe altın semer de vursan eşek yine eşektir |
|
244 |
Atasözü |
don't give me the fish but teach me to fish
|
bana balık verme balık tutmayı öğret |
|
245 |
Atasözü |
eat a big mouthful, but don't make big promises
|
büyük lokma ye büyük söz söyleme |
|
246 |
Atasözü |
none but a mule denies his family
|
ancak bir katır ailesini inkar eder |
|
247 |
Atasözü |
the spirit is willing, but the body is weak
|
istek var ama derman yok |
|
248 |
Atasözü |
the spirit is willing, but one's body is weak
|
istek var ama derman yok |
|
249 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
çabasız umut meyvesiz ağaca benzer |
|
250 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
umut güzel bir şeydir |
|
251 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
bir işe umutla başlamak iyidir ama çalışmayıp/çaba göstermeyip umut ettiklerini gerçekleştirmezsen bir işe yaramaz |
|
252 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
güne umutla başlamak iyi yatağa hala umut ederek gitmek kötüdür |
|
253 |
Atasözü |
hope is a good breakfast but a bad supper
|
(bacon'a atfedilen hikayeye göre) aza kanaat etmeyen çoğu hiç bulamaz |
|
254 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
|
biraz uzun zaman alsa da hak yerini bulur/hak yerde kalmaz |
|
255 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly, but they grind exceedingly fine
|
haksızlık er geç ortaya çıkar/önünde sonunda cezasını bulur |
|
256 |
Atasözü |
never marry for money, but marry where money is
|
para için evlenme ama paralıyla evlen |
|
257 |
Atasözü |
never marry for money, but marry where money is
|
parası var diye evlenme ama olsa iyi olur |
|
258 |
Atasözü |
the best of men are but men at best
|
en iyi insan da sonuçta insandır |
|
259 |
Atasözü |
the best of men are but men at best
|
en iyi insan dahi hata yapabilir |
|
260 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
başarı yolu taşlıdır/zorludur |
|
261 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
istediğini elde etmek için bazı zorluklara katlanman gerekebilir |
|
262 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
ekmek yemek isteyen elini hamura bulaştırır |
|
263 |
Atasözü |
trust in Allah, but tie up your camel
|
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla |
|
264 |
Atasözü |
trust in Allah, but tie up your camel
|
eşeğini bağla, sonra allah'a emanet et |
|
265 |
Atasözü |
trust in Allah, but tie up your camel
|
tevekkelin gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez) |
|
266 |
Atasözü |
trust in God, but tie up your camel
|
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla |
|
267 |
Atasözü |
trust in God, but tie up your camel
|
eşeğini bağla, sonra allah'a emanet et |
|
268 |
Atasözü |
trust in God, but tie up your camel
|
tevekkelin gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez) |
|
269 |
Atasözü |
trust in god, but tie up your camel
|
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a/tanrı'ya ısmarla |
|
270 |
Atasözü |
trust in god, but tie up your camel
|
eşeğini bağla, sonra allah'a/tanrı'ya emanet et |
|
271 |
Atasözü |
trust in god, but tie up your camel
|
tevekkelin gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez) |
|
272 |
Atasözü |
trust in allah, but tie up your camel
|
eşeğini sağlam bağla, sonra allah'a ısmarla |
|
273 |
Atasözü |
trust in allah, but tie up your camel
|
eşeğini bağla, sonra allah'a emanet et |
|
274 |
Atasözü |
trust in allah, but tie up your camel
|
tevekkelin gemisi batmaz (eşeğini kurt yemez) |
|
275 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
başarı yolu taşlıdır/zorludur |
|
276 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
istediğini elde etmek için bazı zorluklara katlanman gerekebilir |
|
277 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
ekmek yemek isteyen elini hamura bulaştırır |
|
278 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
aç elini kora sokar |
|
279 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
geç de olsa hak eden hak ettiğini alır |
|
280 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
er ya da geç adalet yerini bulur |
|
281 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
tanrının adaleti er ya da geç doğru/adaletli bir sonuç getirir |
|
282 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
geç de olsa hak yerini bulur |
|
283 |
Atasözü |
mills of the gods grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
ilahi adalet er ya da geç yerini bulur |
|
284 |
Atasözü |
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
geç de olsa hak eden hak ettiğini alır |
|
285 |
Atasözü |
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
er ya da geç adalet yerini bulur |
|
286 |
Atasözü |
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
tanrının adaleti er ya da geç doğru/adaletli bir sonuç getirir |
|
287 |
Atasözü |
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
geç de olsa hak yerini bulur |
|
288 |
Atasözü |
the mills of god grind slowly(, but they grind exceedingly fine)
|
ilahi adalet er ya da geç yerini bulur |
|
289 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
istediğine ulaşmak için risk almaktan korkmamalısın |
|
290 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
istediğine ulaşmak için sıkıntılara/zorluklara katlanmalısın |
|
291 |
Atasözü |
the cat would eat fish, but would not wet her feet
|
istediğine ulaşmak için elini taşın altına sokmalısın |
|
292 |
Atasözü |
friends may meet but mountains never greet
|
dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur |
|
293 |
Atasözü |
many are called but few are chosen
|
çoğu (birçok kişi) çağrılır pek azı seçilir |
|
294 |
Atasözü |
the best of men are but men at best
|
en iyi insan bile sonuçta insandır |
|
295 |
Atasözü |
the best of men are but men at best
|
en iyi insan bile hata yapabilir |
|
296 |
Atasözü |
you can take the girl out of the country, but you can't take the country out of a girl
|
bir kızı ülkesinin dışına çıkarabilirsin ama kızın içinden ülkesini çıkaramazsın |
|
297 |
Atasözü |
a man can die but once
|
insan bir kere ölür |
|
298 |
Atasözü |
a wonder lasts but nine days
|
bir şeye olan ilgi çok uzun sürmez |
|
299 |
Atasözü |
a wonder lasts but nine days
|
bir şeye olan ilgi kısa sürede dağılır gider |
|
300 |
Atasözü |
put your faith in god, but keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
301 |
Atasözü |
put your trust in god, but keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
302 |
Atasözü |
speech is silver, but silence is golden
|
söz gümüşse sükut altındır |
|
303 |
Atasözü |
the young may die, but the old must die
|
gençler ölebilir ancak yaşlılar ölümden kaçamazlar |
|
304 |
Atasözü |
trust in god, but keep your powder dry
|
eşeğini önce sağlam kazığa bağla sonra tanrı'ya emanet et |
|
305 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
zorla güzellik olmaz |
|
306 |
Atasözü |
you can lead a horse to water but you can't make him drink
|
birine şans verebilirsin ama o şansı kullanması için zorlayamazsın |
|
Colloquial |
|
307 |
Konuşma Dili |
but-boy i.
|
her şeye itiraz eden çocuk/adam/kişi |
|
308 |
Konuşma Dili |
but-boy i.
|
her şeye karşı çıkan çocuk/adam/kişi |
|
309 |
Konuşma Dili |
but-boy i.
|
her şeye muhalif olan çocuk/adam/kişi |
|
310 |
Konuşma Dili |
but-boy i.
|
hiçbir şeye/bir kere bile "evet efendim" demeyen çocuk/adam/kişi |
|
311 |
Konuşma Dili |
but anyway i.
|
ama olsun |
|
312 |
Konuşma Dili |
cannot but f.
|
elinden (başka bir şey) gelmemek |
|
313 |
Konuşma Dili |
cannot but f.
|
-den başka çare olmamak |
|
314 |
Konuşma Dili |
cannot but f.
|
yapmadan duramamak |
|
315 |
Konuşma Dili |
cannot but f.
|
-den kendini alamamak |
|
316 |
Konuşma Dili |
cannot but f.
|
-mak zorunda/mecburiyetinde kalmak |
|
317 |
Konuşma Dili |
cannot choose but f.
|
-den başka çare olmamak |
|
318 |
Konuşma Dili |
cannot choose but f.
|
-den başka yapabilecek bir şey olmamak |
|
319 |
Konuşma Dili |
cannot choose but f.
|
yapmadan duramamak |
|
320 |
Konuşma Dili |
cannot choose but f.
|
-den kendini alamamak |
|
321 |
Konuşma Dili |
naughty but nice s.
|
zararlı ama çok güzel/dayanılmaz/lezzetli |
|
322 |
Konuşma Dili |
well intended but excessive s.
|
iyi niyetli fakat maksadını aşan |
|
323 |
Konuşma Dili |
but that's just me expr.
|
ama tabii bu benim görüşüm |
|
324 |
Konuşma Dili |
but that's just me expr.
|
bence/bana göre tabii |
|
325 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
saymadım ama |
|
326 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
tam saymadım ama |
|
327 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
sayılmaz/lafı olmaz tabii ama |
|
328 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
329 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
|
330 |
Konuşma Dili |
I could tell you, but then I'd have to kill you expr.
|
söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir |
|
331 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerek |
|
332 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
333 |
Konuşma Dili |
I could tell you but then I’d have to kill you expr.
|
söyleyemem, yoksa seni öldürmem gerekir |
|
334 |
Konuşma Dili |
I know you are but what am I expr.
|
sensin o, ben değilim |
|
335 |
Konuşma Dili |
I know you are but what am I expr.
|
o sana benzer, bana değil |
|
336 |
Konuşma Dili |
but still expr.
|
ama yine de |
|
337 |
Konuşma Dili |
but why me? expr.
|
ama neden ben? |
|
338 |
Konuşma Dili |
but it doesn't matter at all expr.
|
ama artık bir önemi kalmadı |
|
339 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
adamakıllı |
|
340 |
Konuşma Dili |
but it's over expr.
|
ama artık bitti |
|
341 |
Konuşma Dili |
but if expr.
|
ama eğer |
|
342 |
Konuşma Dili |
but for what? expr.
|
ama ne için? |
|
343 |
Konuşma Dili |
but what for? expr.
|
ama ne için? |
|
344 |
Konuşma Dili |
but you first expr.
|
ama önce sen |
|
345 |
Konuşma Dili |
tried but failed expr.
|
denedi ama başarısız oldu |
|
346 |
Konuşma Dili |
ok let's go but expr.
|
gitmesine gidelim de |
|
347 |
Konuşma Dili |
opportunity knocks but once expr.
|
fırsat insanın ayağına bir kere gelir |
|
348 |
Konuşma Dili |
old but gold expr.
|
eski ama değerli |
|
349 |
Konuşma Dili |
but if expr.
|
fakat eğer |
|
350 |
Konuşma Dili |
but you did not say so the last time we talked expr.
|
en son konuştuğumuzda öyle demiyordun ama |
|
351 |
Konuşma Dili |
but he couldn't cry expr.
|
fakat ağlayamadı |
|
352 |
Konuşma Dili |
nobody is perfect but I am expr.
|
hiç kimse mükemmel değildir, fakat ben öyleyim |
|
353 |
Konuşma Dili |
(but) still and all expr.
|
her şeye rağmen |
|
354 |
Konuşma Dili |
but still expr.
|
fakat yine de |
|
355 |
Konuşma Dili |
opportunity knocks but once expr.
|
insanın ayağına şans/fırsat bir kere gelir |
|
356 |
Konuşma Dili |
gone but not forgotten expr.
|
öldü/gitti/aramızdan ayrıldı ama unutulmadı |
|
357 |
Konuşma Dili |
close but no cigar expr.
|
neredeyse olacaktı |
|
358 |
Konuşma Dili |
all but certain expr.
|
kaçınılmaz |
|
359 |
Konuşma Dili |
opportunity knocks but once expr.
|
şans insanın ayağına bir kere gelir |
|
360 |
Konuşma Dili |
okay but expr.
|
tamam ama |
|
361 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
tamamen |
|
362 |
Konuşma Dili |
okay but why? expr.
|
tamam ama neden? |
|
363 |
Konuşma Dili |
ok but expr.
|
tamam ama |
|
364 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
tam anlamıyla |
|
365 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
ne önemi var |
|
366 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
kim takar |
|
367 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
kimin umurunda |
|
368 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
gerçi, kimin umurunda |
|
369 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
gerçi, ne fark eder |
|
370 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
ne önemi var |
|
371 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
salla |
|
372 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
boşver |
|
373 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
aman, kimin umurunda |
|
374 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
gerçi, kimin umurunda |
|
375 |
Konuşma Dili |
but who's counting expr.
|
gerçi, ne fark eder |
|
376 |
Konuşma Dili |
(but) still and all expr.
|
(ama) yine de |
|
377 |
Konuşma Dili |
(but) still and all expr.
|
(fakat) gel gör ki |
|
378 |
Konuşma Dili |
(but) still and all expr.
|
(fakat) buna rağmen |
|
379 |
Konuşma Dili |
(but) still and all expr.
|
(fakat) ne var ki |
|
380 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
|
381 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
|
382 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
|
383 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş da... |
|
384 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
|
385 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
|
386 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
|
387 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş da... |
|
388 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi hoş ama… |
|
389 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi güzel ama… |
|
390 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi güzel de… |
|
391 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi hoş da… |
|
392 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında iyi de/ama… |
|
393 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında güzel de/ama… |
|
394 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında hoş da/ama… |
|
395 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
|
396 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
|
397 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
|
398 |
Konuşma Dili |
all very well (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş da... |
|
399 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş ama… |
|
400 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel ama… |
|
401 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi güzel de… |
|
402 |
Konuşma Dili |
all very fine (for somebody) (to do something) but... expr.
|
(birinin bir şey yapması) iyi hoş da... |
|
403 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi hoş ama… |
|
404 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi güzel ama… |
|
405 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi güzel de… |
|
406 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
iyi hoş da… |
|
407 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında iyi de/ama… |
|
408 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında güzel de/ama… |
|
409 |
Konuşma Dili |
all very well/fine but... expr.
|
aslında hoş da/ama… |
|
410 |
Konuşma Dili |
anything but expr.
|
kesinlikle değil |
|
411 |
Konuşma Dili |
anything but expr.
|
hiç değil |
|
412 |
Konuşma Dili |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
kusura bakma/bakmayın ama… |
|
413 |
Konuşma Dili |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
pardon ama… |
|
414 |
Konuşma Dili |
(I) beg your pardon, but... expr.
|
özür dilerim ama... |
|
415 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but... expr.
|
kusura bakma/bakmayın ama… |
|
416 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but... expr.
|
pardon ama… |
|
417 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but... expr.
|
özür dilerim ama... |
|
418 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but (something) expr.
|
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
|
419 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but (something) expr.
|
pardon ama (bir şey) |
|
420 |
Konuşma Dili |
begging your pardon, but (something) expr.
|
özür dilerim ama (bir şey) |
|
421 |
Konuşma Dili |
but for someone or something expr.
|
biri/bir şey olmasa |
|
422 |
Konuşma Dili |
but for someone or something expr.
|
biri/bir şey olmasaydı |
|
423 |
Konuşma Dili |
but for (someone) expr.
|
(biri) olmasa |
|
424 |
Konuşma Dili |
but for (someone) expr.
|
(biri) olmasaydı |
|
425 |
Konuşma Dili |
but for (something) expr.
|
(bir şey) olmasa |
|
426 |
Konuşma Dili |
but for (something) expr.
|
(bir şey) olmasaydı |
|
427 |
Konuşma Dili |
but for the grace of god expr.
|
tanrı'ya şükür |
|
428 |
Konuşma Dili |
but for the grace of god expr.
|
allah'a şükür |
|
429 |
Konuşma Dili |
but for the grace of god expr.
|
şükürler olsun |
|
430 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
etraflıca |
|
431 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
hakkıyla |
|
432 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
derinlemesine |
|
433 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
iyice |
|
434 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
baştan aşağı |
|
435 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
enine boyuna |
|
436 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
bir güzel |
|
437 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
güzelce |
|
438 |
Konuşma Dili |
but good expr.
|
iyiden iyiye |
|
439 |
Konuşma Dili |
can't but expr.
|
-den başka çare olmamak |
|
440 |
Konuşma Dili |
can't but expr.
|
yapmadan duramamak |
|
441 |
Konuşma Dili |
can't but expr.
|
-den kendini alamamak |
|
442 |
Konuşma Dili |
can't but expr.
|
-mak zorunda/mecburiyetinde kalmak |
|
443 |
Konuşma Dili |
but and if expr.
|
fakat eğer |
|
444 |
Konuşma Dili |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
kusura bakma/bakmayın ama (bir şey) |
|
445 |
Konuşma Dili |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
pardon ama (bir şey) |
|
446 |
Konuşma Dili |
I beg your pardon, but (something) expr.
|
özür dilerim ama (bir şey) |
|
447 |
Konuşma Dili |
I believe you, (but) thousands wouldn't [uk] expr.
|
pek inandırıcı değil |
|
448 |
Konuşma Dili |
I believe you, (but) thousands wouldn't [uk] expr.
|
pek inanmadım |
|
449 |
Konuşma Dili |
I believe you, (but) thousands wouldn't [uk] expr.
|
bence yalan söylüyorsun |
|
450 |
Konuşma Dili |
I believe you, (but) thousands wouldn't [uk] expr.
|
sana kim inanır |
|
451 |
Konuşma Dili |
I believe you, (but) thousands wouldn't [uk] expr.
|
sana kimse inanmaz |
|
452 |
Konuşma Dili |
ictybtihtky (I could tell you, but then I'd have to kill you) expr.
|
(şaka yollu) söylerim/söylerdim ama sonra seni öldürmem gerekir |
|
453 |
Konuşma Dili |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
pek hoşuna gitmeyecek, ama… |
|
454 |
Konuşma Dili |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
kulağa pek hoş gelmiyor/gelmeyecek, ama… |
|
455 |
Konuşma Dili |
I'm not being funny, but… [uk] expr.
|
söyleyeceğim canını sıkabilir, ama… |
|
456 |
Konuşma Dili |
same same, but different [thailand] expr.
|
çok ufak bir farkla aynı |
|
457 |
Konuşma Dili |
same same, but different [thailand] expr.
|
aynısı ama çok ufak bir farklılığı var |
|
458 |
Konuşma Dili |
same same, but different [thailand] expr.
|
aynısı sayılır |
|
459 |
Konuşma Dili |
same same, but different [thailand] expr.
|
aralarında çok az bir fark var |
|
460 |
Konuşma Dili |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
(bir şey yapmaktan) başka yapılacak bir şey yok |
|
461 |
Konuşma Dili |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
tek çare (bir şey yapmak) |
|
462 |
Konuşma Dili |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
(bir şey yapmaktan) başka çare yok |
|
463 |
Konuşma Dili |
there's nothing (else) for it (but to do something) expr.
|
(bir şey yapmaktan) başka çıkar yol yok |
|
464 |
Konuşma Dili |
you can run, but you can't hide expr.
|
kaçabilirsin ama saklanamazsın |
|
Idioms |
|
465 |
Deyim |
but me no buts i.
|
bana bahane gösterme |
|
466 |
Deyim |
but that's another story i.
|
bu başka bir konu |
|
467 |
Deyim |
everything but the kitchen sink i.
|
fuzuli şeyler |
|
468 |
Deyim |
everything but the kitchen sink i.
|
gereksiz şeyler |
|
469 |
Deyim |
everything but the kitchen sink i.
|
hemen hemen her şey |
|
470 |
Deyim |
the last but not the least i.
|
sonuncusu ama en önemlisi |
|
471 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
eski fakat hala değerini koruyan şey |
|
472 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
yıllanmış şey |
|
473 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
yıllara meydan okuyan şey |
|
474 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
kıdemli kimse |
|
475 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
yaşlı fakat cana yakın, güvenilir, yardımsever kimse |
|
476 |
Deyim |
an oldie but (a) goodie i.
|
görmüş geçirmiş kimse |
|
477 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
eski fakat hala değerini koruyan şey |
|
478 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
yıllanmış şey |
|
479 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
yıllara meydan okuyan şey |
|
480 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
kıdemli kimse |
|
481 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
yaşlı fakat cana yakın, güvenilir, yardımsever kimse |
|
482 |
Deyim |
oldie but goodie i.
|
görmüş geçirmiş kimse |
|
483 |
Deyim |
everything but/bar the kitchen sink i.
|
fuzuli şeyler |
|
484 |
Deyim |
everything but/bar the kitchen sink i.
|
gereksiz şeyler |
|
485 |
Deyim |
everything but/bar the kitchen sink i.
|
gerekli gereksiz her şey |
|
486 |
Deyim |
everything but/bar the kitchen sink i.
|
ıvır zıvır her şey |
|
487 |
Deyim |
can't help but notice (that) (something) f.
|
söylemeden geçememek |
|
488 |
Deyim |
can't help but notice (that) (something) f.
|
(bir şey) dikkatini çekmek |
|
489 |
Deyim |
lose the battle, but win the war f.
|
küçük bir yenilgiye/başarısızlığa uğradıktan sonra savaşı/mücadeleyi kazanmak |
|
490 |
Deyim |
lose the battle, but win the war f.
|
bir adım geri ama sonra iki adım ileri gitmek |
|
491 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
yarasını sarıp çalışmaya devam etmek |
|
492 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
yarasına rağmen çalışmaya devam etmek |
|
493 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
birçok kez onarım görse de hâlâ çalışıyor/çalışır durumda olmak |
|
494 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
yere düşse de/tökezleyip yine ayağa kalkmak |
|
495 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
aksiliklere rağmen çalışmaya devam etmek |
|
496 |
Deyim |
take a licking but keep on ticking f.
|
başarısızlığa boyun eğmemek |
|
497 |
Deyim |
win the battle, but lose the war f.
|
küçük bir zaferin/başarının peşinden koşup asıl savaşı/mücadeleyi kaybetmek |
|
498 |
Deyim |
win the battle, but lose the war f.
|
küçük balığı kovalayıp büyük balığı kaçırmak |
|
499 |
Deyim |
can't help but notice (that) (something) f.
|
söylemeden geçememek |
|
500 |
Deyim |
can't help but notice (that) (something) f.
|
(bir şey) dikkatini çekmek |
|