|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
| Yaygın Kullanım |
|
| 1 |
Yaygın Kullanım |
some s.
|
biraz |
|
However, it could be some time before the next stage, namely that of negotiations and membership, is reached.
Bununla birlikte, bir sonraki aşamaya, yani müzakerelere ve üyeliğe ulaşılması biraz zaman alabilir.
More Sentences
|
| 2 |
Yaygın Kullanım |
some s.
|
bazı |
|
We are contributing to programmes in the region which have some ecological impact.
Bölgede bazı ekolojik etkileri olan programlara katkıda bulunuyoruz.
More Sentences
|
| 3 |
Yaygın Kullanım |
some s.
|
birkaç |
|
Some months ago, Safiya Husseini, sentenced to the same fate, was spared following an international outcry.
Birkaç ay önce aynı kadere mahkum edilen Safiye Hüseyni, uluslararası tepkiler üzerine serbest bırakılmıştı.
More Sentences
|
| Genel |
|
| 4 |
Genel |
some people i.
|
bazıları |
|
Some people say there is a whiff of hypocrisy from the Commission.
Bazıları ise Komisyon'dan ikiyüzlülük kokusu geldiğini söylüyor.
More Sentences
|
| 5 |
Genel |
some people i.
|
bazı insanlar |
|
One does not have to be a genius to see that some people are going to be disappointed.
Bazı insanların hayal kırıklığına uğrayacağını görmek için dahi olmaya gerek yok.
More Sentences
|
| 6 |
Genel |
some people i.
|
birileri |
|
Tom was looking for some people to help him move his piano.
Tom piyanosunu taşımasına yardım edecek birilerini arıyordu.
More Sentences
|
| 7 |
Genel |
some things i.
|
bazı şeyler |
|
Some things are seen as the report depicts them, but many get more critical treatment than they do in the report.
Bazı şeyler raporda tasvir edildiği gibi görülüyor, ancak birçoğu raporda olduğundan daha eleştirel bir muamele görüyor.
More Sentences
|
| 8 |
Genel |
some ruins i.
|
bazı kalıntılar |
|
During the excavations performed on 1936, some ruins related with this have been revealed.
1936 yılında yapılan kazılarda bununla ilgili bazı kalıntılar ortaya çıkarılmıştır.
More Sentences
|
| 9 |
Genel |
some feelings i.
|
bazı duygular |
|
Some feelings are difficult to describe.
Bazı duyguları tarif etmek zordur.
More Sentences
|
| 10 |
Genel |
some dreams i.
|
bazı rüyalar |
|
Some dreams do come true.
Bazı rüyalar gerçek olur.
More Sentences
|
| 11 |
Genel |
some other place i.
|
başka bir yer |
|
We were taken to some other place.
Başka bir yere götürüldük.
More Sentences
|
| 12 |
Genel |
some places i.
|
bazı yerler |
|
We've got some places we can go.
Gidebileceğimiz bazı yerler var.
More Sentences
|
| 13 |
Genel |
allocate (some) time f.
|
zaman ayırmak |
|
It's always hard to allocate time between clients, office, and marketing functions.
Müşteriler, ofis ve pazarlama fonksiyonları arasında zaman ayırmak her zaman zordur.
More Sentences
|
| 14 |
Genel |
want some answers f.
|
bazı cevaplar istemek |
|
I want some answers.
Bazı cevaplar istiyorum.
More Sentences
|
| 15 |
Genel |
have some fun f.
|
biraz eğlenmek |
|
In the meantime, do you want to have some fun?
Bu arada, biraz eğlenmek ister misin?
More Sentences
|
| 16 |
Genel |
do some shopping f.
|
biraz alışveriş yapmak |
|
I wanna go out and do some shopping.
Dışarı çıkıp biraz alışveriş yapmak istiyorum.
More Sentences
|
| 17 |
Genel |
take some medicine f.
|
biraz ilaç almak |
|
I've taken some medicine for my stomach ache.
Mide ağrım için biraz ilaç aldım.
More Sentences
|
| 18 |
Genel |
cook some food f.
|
biraz yemek pişirmek |
|
Lidia, can you cook some food to Magdalena, Ania, Piotr and Lech?
Lidia, Magdalena, Ania, Piotr ve Lech için biraz yemek pişirebilir misin?
More Sentences
|
|
|
| 19 |
Genel |
some s.
|
birtakım |
|
On the other hand, some delegations support the fundamental principle of decoupling.
Öte yandan, birtakım delegasyonlar temel ayrıştırma ilkesini desteklemektedir.
More Sentences
|
| 20 |
Genel |
some s.
|
bir parça |
|
The poor regions will simply be less poor than some of those due to become part of the European Union.
Yoksul bölgeler, Avrupa Birliği'nin bir parçası olacak bazı bölgelerden daha az yoksul olacaktır.
More Sentences
|
| 21 |
Genel |
some s.
|
bir |
|
Some form of restructuring will be needed there.
Burada bir çeşit yeniden yapılandırmaya ihtiyaç duyulacaktır.
More Sentences
|
| 22 |
Genel |
some s.
|
kimi |
|
Some people can eat all they want and never gain weight.
Kimi insanlar istedikleri kadar yiyebilir ve hiçbir zaman kilo almazlar.
More Sentences
|
| 23 |
Genel |
some s.
|
bir miktar |
|
We have already made some headway in the fight against fraud.
Sahtekarlıkla mücadelede zaten bir miktar ilerleme kaydettik.
More Sentences
|
| 24 |
Genel |
some s.
|
çok |
|
Mr Trakatellis made some very important points on this.
Sayın Trakatellis bu konuda çok önemli noktalara değindi.
More Sentences
|
| 25 |
Genel |
some s.
|
biraz |
|
I have some experience in drawing up plans and following them up.
Plan hazırlama ve bunları takip etme konusunda biraz deneyimim var.
More Sentences
|
| 26 |
Genel |
some s.
|
birkaç |
|
Some months ago, Safiya Husseini, sentenced to the same fate, was spared following an international outcry.
Birkaç ay önce aynı kadere mahkum edilen Safiya Hüseyni, uluslararası tepkiler üzerine serbest bırakıldı.
More Sentences
|
| 27 |
Genel |
some sort of s.
|
bir tür |
|
This is why Parliament is asking for some sort of system to be adopted.
Bu nedenle Parlamento bir tür sistemin kabul edilmesini istemektedir.
More Sentences
|
| 28 |
Genel |
some kind s.
|
bir tür |
|
In this area, a European model of some kind is certainly taking shape.
Bu alanda, bir tür Avrupa modeli kesinlikle şekillenmektedir.
More Sentences
|
| 29 |
Genel |
some other s.
|
başka bir |
|
In this context, it does not matter whether the fishing fleets come from Ireland or Spain or some other country.
Bu bağlamda balıkçı filolarının İrlanda, İspanya ya da başka bir ülkeden gelmesi önemli değildir.
More Sentences
|
| 30 |
Genel |
some of s.
|
bazı |
|
Let’s evaluate some of the differences between composite and porcelain veneers.
Kompozit ve porselen kaplamalar arasındaki bazı farkları değerlendirelim.
More Sentences
|
| 31 |
Genel |
to some extent zf.
|
bir dereceye kadar |
|
Perhaps the Commission is right to some extent, and perhaps Parliament is also right to some extent.
Belki Komisyon bir dereceye kadar haklıdır ve belki Parlamento da bir dereceye kadar haklıdır.
More Sentences
|
| 32 |
Genel |
some more zf.
|
biraz daha |
|
That will also give the committee some more time to deliberate on the matter and make sure that the text is correct.
Bu aynı zamanda komiteye konu üzerinde düşünmesi ve metnin doğruluğundan emin olması için biraz daha zaman tanıyacaktır.
More Sentences
|
| 33 |
Genel |
to some extent zf.
|
bir yere kadar |
|
I can understand you to some extent.
Bir yere kadar seni anlayabilirim.
More Sentences
|
| 34 |
Genel |
in some ways zf.
|
bir bakıma |
|
He was, in some ways, a fish out of water.
Bir bakıma sudan çıkmış balık gibiydi.
More Sentences
|
| 35 |
Genel |
some zf.
|
kadar |
|
In the end there were some sixty amendments.
Sonunda altmış kadar değişiklik yapıldı.
More Sentences
|
| 36 |
Genel |
for some reason zf.
|
bazı nedenlerden dolayı |
|
For some reason, the administration of the service may block the profile.
Bazı nedenlerden dolayı, hizmetin yönetimi profili engelleyebilir.
More Sentences
|
| 37 |
Genel |
some day zf.
|
bir gün |
|
Some day it might evolve into a real citizens' initiative, found in the legislation of some Member States.
Bir gün bazı Üye Devletlerin mevzuatında yer alan gerçek bir vatandaş girişimine dönüşebilir.
More Sentences
|
| 38 |
Genel |
for some reason zf.
|
her nedense |
|
Women seem to like him for some reason.
Her nedense kadınlar ondan hoşlanıyor gibi görünüyor.
More Sentences
|
|
|
| 39 |
Genel |
in some cases zf.
|
bazı durumlarda |
|
They have inefficient and, in some cases, corrupt political systems.
Verimsiz ve bazı durumlarda yozlaşmış siyasi sistemlere sahiptirler.
More Sentences
|
| 40 |
Genel |
in some respects zf.
|
bazı konularda |
|
We differ from them in some respects.
Bazı konularda, onlardan farklıyız.
More Sentences
|
| 41 |
Genel |
some time ago zf.
|
bir süre önce |
|
The proposal was discussed in the Bureau some time ago.
Öneri bir süre önce Büro'da tartışılmıştı.
More Sentences
|
| 42 |
Genel |
some zf.
|
yaklaşık |
|
All that costs the airlines some two thousand million euros per annum.
Tüm bunlar havayollarına yılda yaklaşık iki bin milyon avroya mal oluyor.
More Sentences
|
| 43 |
Genel |
to some extent zf.
|
bir ölçüde |
|
The 'Everything but arms' initiative, therefore, to some extent offset the slump observed in 2001 and 2002.
Dolayısıyla 'Silahlar hariç her şey' girişimi, 2001 ve 2002'de gözlemlenen düşüşü bir ölçüde telafi etti.
More Sentences
|
| 44 |
Genel |
in some ways zf.
|
bazı bakımlardan |
|
This game is similar in some ways to today's American football.
Bu oyun bazı bakımlardan bugünkü Amerikan futboluna benzer.
More Sentences
|
| 45 |
Genel |
for some time zf.
|
bir müddet |
|
He ordered him to stay for some time among the army.
Bir müddet askerlerin arasında kalmasını istedi.
More Sentences
|
| 46 |
Genel |
to some degree zf.
|
bir dereceye kadar |
|
This question demands of us that we keep our feet on the ground to some degree and be fair in passing judgment.
Bu soru bizden ayaklarımızı bir dereceye kadar yere basmamızı ve yargıda bulunurken adil olmamızı talep etmektedir.
More Sentences
|
| 47 |
Genel |
some day zf.
|
günün birinde |
|
Your dream will come true some day.
Hayalin günün birinde gerçek olacak.
More Sentences
|
| 48 |
Genel |
some zf.
|
civarında |
|
I welcome this, especially since we have ended up with a budget surplus of some EUR 11 billion.
Özellikle de 11 milyar avro civarında bir bütçe fazlası elde ettiğimiz için bunu memnuniyetle karşılıyorum.
More Sentences
|
| 49 |
Genel |
in some instances zf.
|
bazı durumlarda |
|
Doing so safeguards against unprofessional practices in some instances.
Bunu yapmak, bazı durumlarda profesyonel olmayan uygulamalara karşı koruma sağlar.
More Sentences
|
| 50 |
Genel |
in some respects zf.
|
bazı yönlerden |
|
You are wrong in some respects.
Bazı yönlerden hatalısın.
More Sentences
|
| 51 |
Genel |
in some quarters zf.
|
bazı çevrelerde |
|
However there is too much emphasis in some quarters on travelling time.
Bununla birlikte bazı çevrelerde seyahat süresine çok fazla vurgu yapılmaktadır.
More Sentences
|
| 52 |
Genel |
in some ways zf.
|
bazı açılardan |
|
I am pleased to note that, in some ways, this is already happening more or less spontaneously.
Bazı açılardan bunun zaten az ya da çok kendiliğinden gerçekleştiğini belirtmekten memnuniyet duyuyorum.
More Sentences
|
| 53 |
Genel |
in some places zf.
|
bazı yerlerde |
|
Still, in some places, Visa cards are working fine.
Yine de bazı yerlerde Visa kartları iyi çalışıyor.
More Sentences
|
| 54 |
Genel |
some zf.
|
biraz |
|
Where these alternatives are not available, we need to exercise some flexibility.
Bu alternatiflerin mevcut olmadığı durumlarda, biraz esneklik göstermemiz gerekir.
More Sentences
|
| 55 |
Genel |
some of them zm.
|
bazıları |
|
Some of them, in very bad taste, showed disdain and racism towards the prisoners.
Bazıları çok kötü bir üslupla mahkumlara karşı küçümseme ve ırkçılık gösterdiler.
More Sentences
|
| 56 |
Genel |
some of them zm.
|
onların bazıları |
|
Some of them need help.
Onlardan bazılarının yardıma ihtiyacı var.
More Sentences
|
| 57 |
Genel |
some of zm.
|
bazıları |
|
I hope that, in December, we will have achieved some of those political priorities.
Aralık ayında bu siyasi önceliklerden bazılarını gerçekleştirmiş olacağımızı umuyorum.
More Sentences
|
| 58 |
Genel |
some zm.
|
bazıları |
|
We already knew some of his magic tricks.
Yaptığı numaralardan bazılarını biz zaten biliyorduk.
More Sentences
|
| 59 |
Genel |
some zm.
|
bazısı |
|
It is clear that some issues have to be resolved; some of them are more sensitive than others.
Bazı konuların çözüme kavuşturulması gerektiği açıktır; bazıları diğerlerinden daha hassastır.
More Sentences
|
| 60 |
Genel |
some zm.
|
birtakım |
|
On the issue of a single pan-European supervisor, we have some divergence of views within our group.
Tek bir pan-Avrupa müfettişi olması konusunda grubumuz içinde birtakım görüş ayrılıkları mevcuttur.
More Sentences
|
| 61 |
Genel |
some zm.
|
bir miktar |
|
Even there it is still possible to let some air out.
Burada bile bir miktar havanın dışarı çıkmasına izin vermek hala mümkündür.
More Sentences
|
| 62 |
Genel |
some zm.
|
kimi |
|
Some animals can be taught.
Kimi hayvanlar eğitilebilir.
More Sentences
|
| 63 |
Genel |
some zm.
|
birkaç |
|
Some hours ago, the vast majority of us voted in favour of a major enlargement of the EU.
Birkaç saat önce büyük çoğunluğumuz AB'nin genişlemesi lehinde oy kullandı.
More Sentences
|
| 64 |
Genel |
some zm.
|
biraz |
|
However, there is some light at the end of the tunnel.
Bununla birlikte, tünelin ucunda biraz ışık var.
More Sentences
|
| 65 |
Genel |
some zm.
|
bazı |
|
We were made welcome and we saw some improvements in human rights and a willingness to open doors.
Hoş karşılandık ve insan hakları konusunda bazı gelişmeler ve kapıları açma konusunda bir isteklilik gördük.
More Sentences
|
| 66 |
Genel |
some zm.
|
bir |
|
Do you have some special right and can you explain it to me?
Özel bir hakkınız var mı ve bunu bana açıklayabilir misiniz?
More Sentences
|
| Öbek Fiiller |
|
| 67 |
Öbek Fiiller |
hail from (some place) i.
|
(bir yerli) olmak |
|
This enlargement project is to the little country I hail from, Denmark, a matter of national pride.
Bu genişleme projesi, mensubu olduğum küçük ülke Danimarka için ulusal bir gurur meselesidir.
More Sentences
|
| 68 |
Öbek Fiiller |
poke (one) in (some body part) f.
|
dürtmek |
|
Tom got poked in the eye.
Tom gözünden dürtüldü.
More Sentences
|
| 69 |
Öbek Fiiller |
advance toward (something or some place) f.
|
(bir yere veya amaca doğru) ilerlemek |
|
The soldiers advanced toward the town.
Askerler kasabaya doğru ilerledi.
More Sentences
|
| 70 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) kabul etmek |
|
This showed that it is possible to admit to a mistake and then change the rules.
Bu, bir hatayı kabul etmenin ve ardından kuralları değiştirmenin mümkün olduğunu gösterdi.
More Sentences
|
| 71 |
Öbek Fiiller |
count up to (some number) f.
|
(belli bir sayıya) kadar saymak |
|
Count up to five in this position.
Bu pozisyonda beşe kadar sayın.
More Sentences
|
| Genel |
|
| 72 |
Genel |
some gate i.
|
bazı yer |
|
| 73 |
Genel |
some practices i.
|
bazı uygulamalar |
|
| 74 |
Genel |
some of the people on the committee i.
|
komiteden birileri |
|
| 75 |
Genel |
some of the people on the committee i.
|
kuruldan birileri |
|
| 76 |
Genel |
some hesitations i.
|
bazı tereddütler |
|
| 77 |
Genel |
some aspects of it i.
|
bazı yönleri |
|
| 78 |
Genel |
clarification of some matters i.
|
bazı hususların açığa kavuşturulması |
|
|
|
| 79 |
Genel |
clarification of some points i.
|
bazı noktaların açığa kavuşturulması |
|
| 80 |
Genel |
clarification of some matters i.
|
bazı hususların açıklığa kavuşması |
|
| 81 |
Genel |
clarification of some points i.
|
bazı noktaların açıklığa kavuşması |
|
| 82 |
Genel |
some weeks i.
|
bazı haftalar |
|
| 83 |
Genel |
some of which i.
|
...ların bazıları |
|
| 84 |
Genel |
some other place i.
|
bir başka yer |
|
| 85 |
Genel |
some allegations i.
|
bazı iddialar |
|
| 86 |
Genel |
some claims i.
|
birtakım iddialar |
|
| 87 |
Genel |
some claims i.
|
bazı iddialar |
|
| 88 |
Genel |
some allegations i.
|
birtakım iddialar |
|
| 89 |
Genel |
some kind of hormonal imbalance i.
|
bir tür hormonal dengesizlik |
|
| 90 |
Genel |
some of these books i.
|
bu kitaplardan bazıları |
|
| 91 |
Genel |
know some f.
|
biraz bilmek |
|
| 92 |
Genel |
leave someone some leeway f.
|
açık kapı bırakmak |
|
| 93 |
Genel |
assign some land to f.
|
arazi tahsis etmek |
|
| 94 |
Genel |
show some promise f.
|
umut vermek |
|
| 95 |
Genel |
give something some thought f.
|
bir şeyi iyice düşünmek |
|
| 96 |
Genel |
get some sleep f.
|
kestirmek |
|
| 97 |
Genel |
let some fresh air into f.
|
havalandırmak |
|
| 98 |
Genel |
say some hard things f.
|
ağır konuşmak |
|
| 99 |
Genel |
be up to some mischief f.
|
yaramazlık etmek |
|
| 100 |
Genel |
do some serious drinking f.
|
kafayı çekmek |
|
| 101 |
Genel |
leave with some room for choice f.
|
açık kapı bırakmak |
|
| 102 |
Genel |
put some money on the side f.
|
bir kenara para ayırmak |
|
| 103 |
Genel |
put some money on the side f.
|
para ayırmak |
|
| 104 |
Genel |
set time aside for someone (for some purpose). f.
|
(birisine) zaman vermek |
|
| 105 |
Genel |
investigate all the characteristics of someone (or some subject) f.
|
ıcığını cıcığını sormak |
|
| 106 |
Genel |
like some very much f.
|
çok hoşlanmak |
|
| 107 |
Genel |
make some shopping f.
|
biraz alışveriş yapmak |
|
| 108 |
Genel |
be up to some mischief f.
|
şeytanlık düşünmek |
|
| 109 |
Genel |
go to (some place) very often f.
|
yol etmek |
|
| 110 |
Genel |
spare some time to f.
|
vakit ayırmak |
|
| 111 |
Genel |
spare some time to f.
|
zaman ayırmak |
|
| 112 |
Genel |
allocate (some) time f.
|
vakit ayırmak |
|
| 113 |
Genel |
take some soundings f.
|
nabzını tutmak |
|
| 114 |
Genel |
take some soundings f.
|
nabzını yoklamak |
|
| 115 |
Genel |
round up some muscle f.
|
adam toplamak |
|
| 116 |
Genel |
put some heart into something f.
|
coşku katmak |
|
| 117 |
Genel |
have some say in f.
|
-de söz sahibi olmak |
|
| 118 |
Genel |
find some amount of money f.
|
eline para geçmek |
|
| 119 |
Genel |
earn some amount of money f.
|
eline para geçmek |
|
| 120 |
Genel |
have some amount of money f.
|
eline para geçmek |
|
| 121 |
Genel |
devote some time f.
|
vakit ayırmak |
|
| 122 |
Genel |
catch some shuteye f.
|
uyku bastırmak |
|
| 123 |
Genel |
leave some gap on top f.
|
dudak payı bırakmak |
|
| 124 |
Genel |
get some fresh air f.
|
biraz temiz hava almak |
|
| 125 |
Genel |
make some points f.
|
tespitlerde bulunmak |
|
| 126 |
Genel |
sail from some place to some place else f.
|
yelken açmak |
|
| 127 |
Genel |
find out some way f.
|
bir yolunu bulmak |
|
| 128 |
Genel |
find out some way f.
|
bir çaresini bulmak |
|
| 129 |
Genel |
have some sleep f.
|
biraz uyumak |
|
| 130 |
Genel |
have some rest f.
|
biraz dinlenmek |
|
| 131 |
Genel |
do some sightseeing f.
|
şehir turu yapmak |
|
| 132 |
Genel |
immigrate into some place from some place f.
|
bir yerden başka bir yere göç etmek |
|
| 133 |
Genel |
immigrate to some place from some place f.
|
bir yerden başka bir yere göç etmek |
|
| 134 |
Genel |
receive something from some place f.
|
bir yerden bir şey almak |
|
| 135 |
Genel |
beam someone up (to some place) f.
|
birisini bir yere ışınlamak |
|
| 136 |
Genel |
bed down some place f.
|
gece uyuyacak bir yer bulmak |
|
| 137 |
Genel |
bed down some place f.
|
bir yerde uyumak |
|
| 138 |
Genel |
commute from some place f.
|
(bir yerden/evden vb) işe gelmek |
|
| 139 |
Genel |
come home from some place f.
|
(bir yerden) eve gelmek/dönmek |
|
| 140 |
Genel |
depart for some place f.
|
bir yere gitmek için ayrılmak |
|
| 141 |
Genel |
depart from some place f.
|
bir yerden ayrılmak |
|
| 142 |
Genel |
get some more water f.
|
biraz daha su almak |
|
| 143 |
Genel |
dock at some place f.
|
iskeleye demirlemek |
|
| 144 |
Genel |
take some time off f.
|
biraz ara vermek |
|
| 145 |
Genel |
have some psychic powers f.
|
bazı psişik güçlere sahip olmak |
|
| 146 |
Genel |
eject someone from some place f.
|
birini bir yerden atmak/çıkarmak |
|
| 147 |
Genel |
emigrate from some place to some place f.
|
bir yerden başka bir yere göç etmek |
|
| 148 |
Genel |
embark for some place f.
|
(bir yere gitmek için) yola çıkmak |
|
| 149 |
Genel |
try to make some money f.
|
biraz para kazanmaya çalışmak |
|
| 150 |
Genel |
get some rash on one's back f.
|
sırtında döküntüler olmak |
|
| 151 |
Genel |
run into some setbacks f.
|
bazı aksaklıklarla karşılaşmak |
|
| 152 |
Genel |
make some sort of deal to get it back f.
|
geri almak için bir çeşit anlaşma yapmak |
|
| 153 |
Genel |
show some good will towards change f.
|
değişim yolunda biraz olsun iyi niyet göstermek |
|
| 154 |
Genel |
get some support from someone f.
|
(birinden) biraz destek almak |
|
| 155 |
Genel |
get some backup from someone f.
|
(birinden) biraz destek almak |
|
| 156 |
Genel |
get some more experience f.
|
biraz daha deneyim kazanmak |
|
| 157 |
Genel |
get some more experience f.
|
biraz daha tecrübe kazanmak |
|
| 158 |
Genel |
bring some solutions f.
|
bazı çözümler getirmek |
|
| 159 |
Genel |
look for some revenge f.
|
intikam peşinde olmak |
|
| 160 |
Genel |
stain the carpet with some grape juice f.
|
halıyı üzüm suyu dökerek/ile lekelemek |
|
| 161 |
Genel |
send a signal of some kind f.
|
bir tür sinyal yollamak |
|
| 162 |
Genel |
send a signal of some kind f.
|
bir tür sinyal göndermek |
|
| 163 |
Genel |
drink some beer f.
|
birkaç bira içmek |
|
| 164 |
Genel |
give someone some life lessons f.
|
birine biraz hayat dersi vermek |
|
| 165 |
Genel |
put on some ointment f.
|
(yaraya vb) biraz krem sürmek |
|
| 166 |
Genel |
put on some ointment f.
|
(yaraya vb) biraz merhem sürmek |
|
| 167 |
Genel |
arrange some music for f.
|
müzik ayarlamak |
|
| 168 |
Genel |
get some supplies f.
|
erzak tedarik etmek |
|
| 169 |
Genel |
do some research on f.
|
hakkında biraz araştırma yapmak |
|
| 170 |
Genel |
hear some noises f.
|
bazı sesler duymak |
|
| 171 |
Genel |
do some shopping f.
|
birşeyler almak |
|
| 172 |
Genel |
do some reading f.
|
(bir konu hakkında) birşeyler okumak |
|
| 173 |
Genel |
do some photocopying f.
|
fotokopi çekmek |
|
| 174 |
Genel |
add some oil f.
|
biraz yağ eklemek |
|
| 175 |
Genel |
throw some pottery f.
|
çömlek şekillendirmek |
|
| 176 |
Genel |
come home from (some place or something) f.
|
(bir yerden/şeyden) eve gelmek |
|
| 177 |
Genel |
come home from (some place or something) f.
|
(bir yerden/şeyden) evine dönmek |
|
| 178 |
Genel |
pour some water in the glass f.
|
bardağa biraz su dökmek |
|
| 179 |
Genel |
pour some water in the glass f.
|
bardağa biraz su doldurmak |
|
| 180 |
Genel |
cook some food f.
|
biraz yiyecek pişirmek |
|
| 181 |
Genel |
some sort of s.
|
şöyle bir |
|
| 182 |
Genel |
some s.
|
oldukça çok |
|
| 183 |
Genel |
some s.
|
acayip |
|
| 184 |
Genel |
some s.
|
belirsiz bir miktar |
|
| 185 |
Genel |
some s.
|
çok iyi |
|
| 186 |
Genel |
some s.
|
az çok önemli veya çarpıcı |
|
| 187 |
Genel |
some other s.
|
bir diğer |
|
| 188 |
Genel |
some s.
|
kayda değer |
|
| 189 |
Genel |
some s.
|
dikkate değer |
|
| 190 |
Genel |
some s.
|
göz ardı edilemez |
|
| 191 |
Genel |
some other s.
|
alternatifler arasında olan |
|
| 192 |
Genel |
in some way or another zf.
|
nasılsa |
|
| 193 |
Genel |
by some means or other zf.
|
şu veya bu şekilde |
|
| 194 |
Genel |
in some sort zf.
|
bir derecede |
|
| 195 |
Genel |
for some reason zf.
|
her nasılsa |
|
| 196 |
Genel |
some zf.
|
takriben |
|
| 197 |
Genel |
some zf.
|
aşağı yukarı |
|
| 198 |
Genel |
for some reason zf.
|
nedense |
|
| 199 |
Genel |
some day or other zf.
|
bir gün |
|
| 200 |
Genel |
in some wise zf.
|
bir yolda |
|
| 201 |
Genel |
some zf.
|
ne biçim |
|
| 202 |
Genel |
in some way or another zf.
|
her hangi bir biçimde veya her nasılsa |
|
| 203 |
Genel |
in some highest degree zf.
|
son derece |
|
| 204 |
Genel |
in some measure zf.
|
bir dereceye kadar |
|
| 205 |
Genel |
some zf.
|
bir hayli |
|
| 206 |
Genel |
in some way zf.
|
bir şekilde |
|
| 207 |
Genel |
some day or other zf.
|
günün birinde |
|
| 208 |
Genel |
up to some extend zf.
|
bir yere kadar |
|
| 209 |
Genel |
some zf.
|
epeyce |
|
| 210 |
Genel |
in some degree zf.
|
az çok |
|
| 211 |
Genel |
by some means or other zf.
|
herhangi bir şekilde |
|
| 212 |
Genel |
for some time past zf.
|
epey zamandan beri |
|
| 213 |
Genel |
in some sort zf.
|
bir bakıma |
|
| 214 |
Genel |
for some time past zf.
|
bir süreden beri |
|
| 215 |
Genel |
in some degree zf.
|
bir dereceye kadar |
|
| 216 |
Genel |
for some reason or other zf.
|
her nedense |
|
| 217 |
Genel |
in some way or another zf.
|
her hangi bir biçimde |
|
| 218 |
Genel |
in some way zf.
|
bazı yolla |
|
| 219 |
Genel |
in some measure zf.
|
kısmen |
|
| 220 |
Genel |
some zf.
|
epey |
|
| 221 |
Genel |
some time later zf.
|
bir zaman sonra |
|
| 222 |
Genel |
some day zf.
|
gelecekte |
|
| 223 |
Genel |
some time zf.
|
bir ara |
|
| 224 |
Genel |
in some degree zf.
|
birazcık |
|
| 225 |
Genel |
for some time zf.
|
bir süre için |
|
| 226 |
Genel |
some other day zf.
|
başka bir gün |
|
| 227 |
Genel |
in some other place zf.
|
başka bir yerde |
|
| 228 |
Genel |
at some length zf.
|
ayrıntılarıyla |
|
| 229 |
Genel |
some more time zf.
|
bir müddet daha |
|
| 230 |
Genel |
for some time now zf.
|
bir süredir |
|
| 231 |
Genel |
for some time now zf.
|
bir süreliğine |
|
| 232 |
Genel |
some other time zf.
|
bir dahaki sefere |
|
| 233 |
Genel |
to some (a certain) extent zf.
|
bir dereceye kadar |
|
| 234 |
Genel |
to some (a certain) extent zf.
|
bir noktaya kadar |
|
| 235 |
Genel |
some time last week zf.
|
geçen hafta bir ara |
|
| 236 |
Genel |
in some way zf.
|
bir şekilde |
|
| 237 |
Genel |
in some limited circumstances zf.
|
bazı sınırlı şartlar altında |
|
| 238 |
Genel |
at some point zf.
|
belli bir noktada |
|
| 239 |
Genel |
at some point zf.
|
belli bir yerde |
|
| 240 |
Genel |
in some respects zf.
|
birçok yönden |
|
| 241 |
Genel |
in some aspects zf.
|
bazı yönlerden |
|
| 242 |
Genel |
in some other cases zf.
|
bazı diğer/başka durumlarda/vakalarda |
|
| 243 |
Genel |
to some zf.
|
kimine göre |
|
| 244 |
Genel |
in some matters zf.
|
bazı hususlarda |
|
| 245 |
Genel |
in some matters zf.
|
bazı konularda |
|
| 246 |
Genel |
at some point zf.
|
bir yerde |
|
| 247 |
Genel |
some extent arbitrary zf.
|
bazı keyfi ölçülerde |
|
| 248 |
Genel |
in some sense zf.
|
bazı bakımlardan |
|
| 249 |
Genel |
after some time zf.
|
bir süre sonra |
|
| 250 |
Genel |
at some length zf.
|
uzun uzadıya |
|
| 251 |
Genel |
in some way zf.
|
bir nevi |
|
| 252 |
Genel |
by some miracle zf.
|
şans eseri |
|
| 253 |
Genel |
by some miracle zf.
|
mucize eseri |
|
| 254 |
Genel |
in some manner zf.
|
belirli bir şekilde |
|
| 255 |
Genel |
in some manner zf.
|
belirsiz yollarla |
|
| 256 |
Genel |
some like ed.
|
gibi |
|
| 257 |
Genel |
some few zm.
|
bazıları |
|
| 258 |
Genel |
some few zm.
|
birkaç kişi |
|
| 259 |
Genel |
some of those zm.
|
onlardan bazıları |
|
| 260 |
Genel |
some of us zm.
|
kimimiz |
|
| 261 |
Genel |
some zm.
|
biraz daha |
|
| 262 |
Genel |
some zm.
|
ilave niteliğindeki belirsiz miktar veya derece |
|
| 263 |
Genel |
some zm.
|
epey |
|
| 264 |
Genel |
some zm.
|
bir hayli |
|
| 265 |
Genel |
some zm.
|
çok iyi |
|
| 266 |
Genel |
some zm.
|
ne biçim |
|
| 267 |
Genel |
other some [obsolete] [dialect] [uk] zm.
|
başka birileri |
|
| 268 |
Genel |
other some [obsolete] [dialect] [uk] zm.
|
birileri |
|
| 269 |
Genel |
other some [obsolete] [dialect] [uk] zm.
|
diğerleri |
|
| 270 |
Genel |
-some snk.
|
kromozom anlamını veren bir son ek |
|
| 271 |
Genel |
-some snk.
|
(belirtilen şekildeki) vücuda sahip olan anlamını veren bir son ek |
|
| 272 |
Genel |
-some snk.
|
(belirtilen) şey, özellik, durum veya eylem ile nitelenen anlamını veren bir son ek |
|
| 273 |
Genel |
-some snk.
|
(belirtilen sayıda) üyeden veya kişiden oluşan grup anlamını veren bir son ek |
|
| 274 |
Genel |
some snk.
|
-li grup |
|
| 275 |
Genel |
some snk.
|
… edici |
|
| 276 |
Genel |
some snk.
|
… getiren |
|
| 277 |
Genel |
there are some people injured expr.
|
yaralılar var |
|
| Öbek Fiiller |
|
| 278 |
Öbek Fiiller |
hail from (some place) i.
|
(bir yer) kökenli olmak |
|
| 279 |
Öbek Fiiller |
hail from (some place) i.
|
(bir yerden) gelmek |
|
| 280 |
Öbek Fiiller |
risk of (some inclement weather) i.
|
(kötü hava) riski |
|
| 281 |
Öbek Fiiller |
risk of (some inclement weather) i.
|
(yağmur, kar, şimşek) olasılığı |
|
| 282 |
Öbek Fiiller |
ask someone into (some place) f.
|
birisini içeriye davet etmek |
|
| 283 |
Öbek Fiiller |
ask someone in (some place) f.
|
birisini içeriye davet etmek |
|
| 284 |
Öbek Fiiller |
bar someone from some place f.
|
birisinin bir yere girmesini engellemek |
|
| 285 |
Öbek Fiiller |
bar someone from some place f.
|
birisinin bir yere girişini engellemek |
|
| 286 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
paldır küldür girmek |
|
| 287 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
| 288 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
birden içeri dalmak |
|
| 289 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
(kapıyı vb. çalmadan) lappadak girmek |
|
| 290 |
Öbek Fiiller |
barge in some place f.
|
paldır küldür girmek |
|
| 291 |
Öbek Fiiller |
barge in to some place f.
|
birden içeri dalmak |
|
| 292 |
Öbek Fiiller |
breeze out of some place f.
|
hızla kaçmak |
|
| 293 |
Öbek Fiiller |
breeze out of some place f.
|
sıvışmak |
|
| 294 |
Öbek Fiiller |
breeze in to some place f.
|
içeriye dalmak |
|
| 295 |
Öbek Fiiller |
breeze in to some place f.
|
içeriye dalıvermek |
|
| 296 |
Öbek Fiiller |
retrieve someone from some place f.
|
birisini bir yerden almak |
|
| 297 |
Öbek Fiiller |
bundle someone off to some place f.
|
birisini bir yere göndermek |
|
| 298 |
Öbek Fiiller |
call someone over (to some place) f.
|
birisini çağırmak |
|
| 299 |
Öbek Fiiller |
carry someone back to some time f.
|
geçmişte bir zamana götürmek |
|
| 300 |
Öbek Fiiller |
cast something back some place f.
|
bir şeyi bir yere geri atmak |
|
| 301 |
Öbek Fiiller |
carry someone back to some time f.
|
geçmişe götürmek |
|
| 302 |
Öbek Fiiller |
cross over into some place f.
|
(sınırdan vb geçerek) bir yere girmek |
|
| 303 |
Öbek Fiiller |
drop up (some place) f.
|
(kuzeyde/daha yüksek bir yerde) bir yeri ziyaret etmek |
|
| 304 |
Öbek Fiiller |
decide among some people f.
|
aralarında bir seçim yapmak |
|
| 305 |
Öbek Fiiller |
divvy something up among some people f.
|
arasında bölmek/paylaştırmak |
|
| 306 |
Öbek Fiiller |
hurl someone out of some place f.
|
birilerini bir yerden atmak/kovmak |
|
| 307 |
Öbek Fiiller |
invite someone into some place f.
|
birini içeri davet etmek |
|
| 308 |
Öbek Fiiller |
invite someone into some place f.
|
birini içeri buyur etmek |
|
| 309 |
Öbek Fiiller |
lay over in some place f.
|
bir yerde duraklamak/durmak |
|
| 310 |
Öbek Fiiller |
lead back to some place f.
|
bir yerin dönüş yolu olmak |
|
| 311 |
Öbek Fiiller |
leave for some place f.
|
bir yere gitme için (bir yerden) ayrılmak |
|
| 312 |
Öbek Fiiller |
leave for some place f.
|
bir yere gitmek için yola çıkmak |
|
| 313 |
Öbek Fiiller |
mail something from some place f.
|
posta ile birine bir yerden bir şey göndermek |
|
| 314 |
Öbek Fiiller |
set someone back (some amount of money) f.
|
(bir miktar para) mal olmak |
|
| 315 |
Öbek Fiiller |
migrate (from some place) (to some place) f.
|
(bir yerden başka bir yere) göç etmek |
|
| 316 |
Öbek Fiiller |
move (from some place) (to some place) f.
|
bir yerden başka bir yere taşınmak |
|
| 317 |
Öbek Fiiller |
move to some place f.
|
bir yere taşınmak |
|
| 318 |
Öbek Fiiller |
order someone out of some place f.
|
birine dışarıya çıkmasını söylemek/emretmek |
|
| 319 |
Öbek Fiiller |
pipe something into some place f.
|
boru ile taşımak/iletmek |
|
| 320 |
Öbek Fiiller |
chuck someone out of some place f.
|
birini yaka paça dışarı atmak |
|
| 321 |
Öbek Fiiller |
chase someone (or an animal) in(to) some place f.
|
kovalayarak bir yere sokmak |
|
| 322 |
Öbek Fiiller |
bustle about some place f.
|
bir yere koşturmak |
|
| 323 |
Öbek Fiiller |
carry someone into some place f.
|
birini bir yere taşımak |
|
| 324 |
Öbek Fiiller |
clear something from some place f.
|
bir yerden bir şeyleri kaldırmak/temizlemek/toplamak |
|
| 325 |
Öbek Fiiller |
clear someone out of some place f.
|
birilerini dışarı çıkarmak |
|
| 326 |
Öbek Fiiller |
cross from some place to some place f.
|
bir yerden bir yere geçmek |
|
| 327 |
Öbek Fiiller |
draw something out of some place f.
|
bir yerden bir şeyi çekip çıkarmak |
|
| 328 |
Öbek Fiiller |
cross over into some place f.
|
(sınırı/köprüyü/nehri vb geçerek) bir yerden bir yere geçmek /gitmek |
|
| 329 |
Öbek Fiiller |
haul something (from some place) to some place f.
|
bir şeyi bir yerden başka bir yere sürüklemek/taşımak |
|
| 330 |
Öbek Fiiller |
haul something from some place (to some place) f.
|
bir şeyi bir yerden başka bir yere sürüklemek/taşımak |
|
| 331 |
Öbek Fiiller |
chase someone out of some place f.
|
kovalayarak atmak/kovmak |
|
| 332 |
Öbek Fiiller |
hound someone from some place f.
|
kovalayarak atmak/kovmak |
|
| 333 |
Öbek Fiiller |
hound someone out (of something or some place) f.
|
kovalayarak atmak/kovmak |
|
| 334 |
Öbek Fiiller |
block (someone or something) in some place f.
|
birinin geçiş yolunu tıkamak |
|
| 335 |
Öbek Fiiller |
bring someone or something in(to) some place f.
|
birini bir yere getirmek/içeri almak |
|
| 336 |
Öbek Fiiller |
bring someone over from some place f.
|
birini (yakın veya uzak bir yerden) getirmek |
|
| 337 |
Öbek Fiiller |
usher someone into some place f.
|
(konser/sinema vb) birini bir yere getirmek |
|
| 338 |
Öbek Fiiller |
usher someone into some place f.
|
birine bir yere kadar eşlik etmek |
|
| 339 |
Öbek Fiiller |
uproot something from some place f.
|
(çiçeği/bitkiyi) -den sökmek |
|
| 340 |
Öbek Fiiller |
usher someone or something out of some place f.
|
birine (bir yerden çıkarken) eşlik etmek |
|
| 341 |
Öbek Fiiller |
leave for some place f.
|
(belirli bir yere gitmek üzere) yola çıkmak |
|
| 342 |
Öbek Fiiller |
send someone over to some place f.
|
birini bir yere göndermek |
|
| 343 |
Öbek Fiiller |
sweep out of some place f.
|
bir yerden hızla çıkmak |
|
| 344 |
Öbek Fiiller |
take something into some place f.
|
bir yere bir şey getirmek |
|
| 345 |
Öbek Fiiller |
race someone to some place f.
|
'e kadar yarışmak |
|
| 346 |
Öbek Fiiller |
ride to some place f.
|
(bisikletle/atla vb) bir yere gitmek |
|
| 347 |
Öbek Fiiller |
run out of some place f.
|
hızla/koşarak çıkmak |
|
| 348 |
Öbek Fiiller |
repatriate someone to some place f.
|
birini (ülkesine vb) geri göndermek |
|
| 349 |
Öbek Fiiller |
sign someone out of some place f.
|
(kayıt defterine vb) birinin çıkışını/ayrılışını not etmek/yazmak |
|
| 350 |
Öbek Fiiller |
ticket someone for some place f.
|
birine bir yere gitmesi için bilet vermek |
|
| 351 |
Öbek Fiiller |
chase someone away from some place f.
|
birini bir yerden defetmek/kovmak |
|
| 352 |
Öbek Fiiller |
chase someone away from some place f.
|
birinin bir yerden gitmesini sağlamak |
|
| 353 |
Öbek Fiiller |
flush someone out of some place f.
|
saklandıkları yuvalarından çıkartmak |
|
| 354 |
Öbek Fiiller |
track something (mud etc) into some place f.
|
bir yere çamurlu ayakkabılarıyla girmek |
|
| 355 |
Öbek Fiiller |
pull in(to some place) f.
|
arabayı bir yere sürmek/çekmek |
|
| 356 |
Öbek Fiiller |
race someone to some place f.
|
biriyle bir yere kadar yarışmak |
|
| 357 |
Öbek Fiiller |
remember someone from some place f.
|
birini bir yerden hatırlamak/anımsamak |
|
| 358 |
Öbek Fiiller |
run out of some place f.
|
bir yerden kaçmak |
|
| 359 |
Öbek Fiiller |
run out of some place f.
|
bir yerden tüymek |
|
| 360 |
Öbek Fiiller |
sail for some place f.
|
-e yelken açmak |
|
| 361 |
Öbek Fiiller |
sail for some place f.
|
-e yola çıkmak |
|
| 362 |
Öbek Fiiller |
sign someone out of some place f.
|
birinin çıkışını/ayrılışını kaydetmek |
|
| 363 |
Öbek Fiiller |
sleep over (with someone) (some place) f.
|
başkasında uyumak |
|
| 364 |
Öbek Fiiller |
slink out of some place f.
|
bir yerden sinsice çıkmak |
|
| 365 |
Öbek Fiiller |
creep out of some place furtively f.
|
bir yerden sinsice çıkmak |
|
| 366 |
Öbek Fiiller |
slope down (to something or some place) f.
|
aşağıya doğru uzanmak |
|
| 367 |
Öbek Fiiller |
slip off (to some place) f.
|
sıvışmak |
|
| 368 |
Öbek Fiiller |
snug down (some place) f.
|
bir yere kurulmak/oturmak |
|
| 369 |
Öbek Fiiller |
stagger into some place f.
|
bir yere sendeleyerek girmek |
|
| 370 |
Öbek Fiiller |
stagger out of some place f.
|
bir yerden sendeleyerek çıkmak |
|
| 371 |
Öbek Fiiller |
stampede in(to some place) f.
|
panikle bir yere kaçışmak |
|
| 372 |
Öbek Fiiller |
start back (to some place) f.
|
(bir yere geri dönmek için) yola çıkmak |
|
| 373 |
Öbek Fiiller |
start off from some place f.
|
bir yerden yola çıkmak/koyulmak |
|
| 374 |
Öbek Fiiller |
starve someone out of some place f.
|
birini aç bırakarak bir yerden çıkmaya zorlamak |
|
| 375 |
Öbek Fiiller |
steal out of some place f.
|
sinsice bir yerden kaçmak/sıvışmak |
|
| 376 |
Öbek Fiiller |
steam out (of some place) f.
|
(buhar gücü ile çalışan gemi) bir yerden çıkmak |
|
| 377 |
Öbek Fiiller |
start from some place f.
|
bir yerden yola çıkmak |
|
| 378 |
Öbek Fiiller |
throw someone out of some place f.
|
birini bir yerden dışarıya atmak |
|
| 379 |
Öbek Fiiller |
winter over (some place) f.
|
bir yerde kışlamak |
|
| 380 |
Öbek Fiiller |
winter over (some place) f.
|
kışı bir yerde geçirmek |
|
| 381 |
Öbek Fiiller |
winter over (some place) f.
|
bir yerde kışı geçirmek |
|
| 382 |
Öbek Fiiller |
leave from some place f.
|
bir yerden hareket etmek/ayrılmak |
|
| 383 |
Öbek Fiiller |
fork over (some money) f.
|
bir şey için ödeme yapmak |
|
| 384 |
Öbek Fiiller |
fork over (some money) f.
|
bir şey için harcama yapmak |
|
| 385 |
Öbek Fiiller |
fork (some money) over f.
|
bir şey için ödeme yapmak |
|
| 386 |
Öbek Fiiller |
fork (some money) over f.
|
bir şey için harcama yapmak |
|
| 387 |
Öbek Fiiller |
apportion something out (among some people) f.
|
bölüştürmek |
|
| 388 |
Öbek Fiiller |
route (someone or something) around (something or some place) f.
|
problemli bölgeye girmeyip etrafından geçecek şekilde yönlendirmek |
|
| 389 |
Öbek Fiiller |
apportion something out (among some people) f.
|
paylaştırmak |
|
| 390 |
Öbek Fiiller |
route (someone or something) around (something or some place) f.
|
yan/tali yola yönlendirmek |
|
| 391 |
Öbek Fiiller |
apportion something out (among some people) f.
|
taksim etmek |
|
| 392 |
Öbek Fiiller |
apportion something out (among some people) f.
|
bölüp dağıtmak |
|
| 393 |
Öbek Fiiller |
poke (one) in (some body part) f.
|
(birisini bir yerine) bir şey sokmak/bir şey batırmak |
|
| 394 |
Öbek Fiiller |
poke (one) in (some body part) f.
|
(bir yerini) çıkarmak |
|
| 395 |
Öbek Fiiller |
book someone through (to some place) f.
|
rezervasyon yaptırmak |
|
| 396 |
Öbek Fiiller |
book someone through (to some place) f.
|
biletini almak |
|
| 397 |
Öbek Fiiller |
book someone through (to some place) f.
|
yer ayırtmak |
|
| 398 |
Öbek Fiiller |
set something before (someone, something, or some creature) f.
|
(birine veya bir şeye bir şey) vermek |
|
| 399 |
Öbek Fiiller |
set something before (someone, something, or some creature) f.
|
(birini veya bir şeyi başka birinin veya bir şeyin) tam önüne yerleştirmek/koymak |
|
| 400 |
Öbek Fiiller |
set something before (someone, something, or some creature) f.
|
(birinin veya bir şeyin) önüne (birini veya bir şey) yerleştirmek/koymak |
|
| 401 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini/bir hayvanı bir yerden) dışarı çıkarmak |
|
| 402 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
birden/kapıyı çalmadan/münasebetsizce içeri girmek |
|
| 403 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
odaya pat diye girmek/dalmak |
|
| 404 |
Öbek Fiiller |
burst in (to some place) f.
|
içeri dalmak |
|
| 405 |
Öbek Fiiller |
put (one) out of (something or some place) f.
|
(birini/bir hayvanı bir yerden) çıkmaya zorlamak |
|
| 406 |
Öbek Fiiller |
run by (some place) f.
|
(bir yere) uğramak/gidip gelmek/girip çıkmak |
|
| 407 |
Öbek Fiiller |
run by (some place) f.
|
kısa süreliğine (bir yerde) durmak |
|
| 408 |
Öbek Fiiller |
come on into (some place) f.
|
(içeri) buyurmaz mısınız demek |
|
| 409 |
Öbek Fiiller |
come on into (some place) f.
|
içeri buyurun demek |
|
| 410 |
Öbek Fiiller |
come on into (some place) f.
|
buyurun demek |
|
| 411 |
Öbek Fiiller |
come on into (some place) f.
|
kibarca içeri girin demek |
|
| 412 |
Öbek Fiiller |
come on into (some place) f.
|
'-e gelsenize demek |
|
| 413 |
Öbek Fiiller |
compute (something) at (some amount) f.
|
(bir şeyin toplamını) hesaplamak |
|
| 414 |
Öbek Fiiller |
compute (something) at (some amount) f.
|
(bir şeyin belli bir miktarda) olduğunu saptamak |
|
| 415 |
Öbek Fiiller |
conduct (someone or something) into (some place) f.
|
(birini ya da bir şeyi bir yere) götürmek |
|
| 416 |
Öbek Fiiller |
conduct (someone or something) out of (some place) f.
|
(birini ya da bir şeyi bir yerden) çıkarmak |
|
| 417 |
Öbek Fiiller |
conduct (someone or something) out of (some place) f.
|
(birini ya da bir şeyi bir yerden) dışarı götürmek |
|
| 418 |
Öbek Fiiller |
conduct (someone or something) into (some place) f.
|
(birini ya da bir şeyi bir yere) yöneltmek |
|
| 419 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(kapalı bir yere) götürmek |
|
| 420 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(bir şeyin içine) koymak |
|
| 421 |
Öbek Fiiller |
carry someone or something into some place f.
|
(bir şeyin içine) koymak |
|
| 422 |
Öbek Fiiller |
carry (someone or something) over to (some place) f.
|
(bir şeyin yanına) götürmek |
|
| 423 |
Öbek Fiiller |
carry into (some place) f.
|
(bir yere) taşımak |
|
| 424 |
Öbek Fiiller |
carry into (some place) f.
|
(kapalı bir yere) götürmek |
|
| 425 |
Öbek Fiiller |
carry someone or something into some place f.
|
(bir yere) taşımak |
|
| 426 |
Öbek Fiiller |
carry someone or something into some place f.
|
(kapalı bir yere) götürmek |
|
| 427 |
Öbek Fiiller |
carry (someone or something) over to (some place) f.
|
(bir yere kadar) taşımak |
|
| 428 |
Öbek Fiiller |
carry into (some place) f.
|
(bir şeyin içine) koymak |
|
| 429 |
Öbek Fiiller |
carry (someone or something) over to (some place) f.
|
(bir şeyin önüne/üstüne) götürüp koymak |
|
| 430 |
Öbek Fiiller |
carry in (some place) f.
|
(bir yere) taşımak |
|
| 431 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
aceleyle içeri girmek |
|
| 432 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
çılgınlar gibi koşarak içeri girmek |
|
| 433 |
Öbek Fiiller |
charge in (to some place) f.
|
hızla içeri dalmak |
|
| 434 |
Öbek Fiiller |
snoop about (something or some place) f.
|
(bir şeyi veya bir yeri) aramak |
|
| 435 |
Öbek Fiiller |
snoop about (something or some place) f.
|
(bir şeyi veya bir yeri) araştırmak |
|
| 436 |
Öbek Fiiller |
snoop about (something or some place) f.
|
(bir şeyi veya bir yeri) incelemek/eşelemek |
|
| 437 |
Öbek Fiiller |
abstract (something) from (something or some place) f.
|
(bir şeyden veya bir yerden) bir şeyi izinsiz almak |
|
| 438 |
Öbek Fiiller |
abstract (something) from (something or some place) f.
|
(bir şeyden veya bir yerden) bir şeyi yürütmek |
|
| 439 |
Öbek Fiiller |
abstract (something) from (something or some place) f.
|
özet çıkarmak/özetlemek |
|
| 440 |
Öbek Fiiller |
abstract (something) from (something or some place) f.
|
(bir şeyden veya bir yerden) bir şeyi çalmak |
|
| 441 |
Öbek Fiiller |
abstract (something) from (something or some place) f.
|
(bir şeyden veya bir yerden) bir şeyi aşırmak |
|
| 442 |
Öbek Fiiller |
advance upon (something or some place) f.
|
(bir yere veya amaca doğru) ilerlemek |
|
| 443 |
Öbek Fiiller |
admit (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini) kabul etmek |
|
| 444 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) üye etmek |
|
| 445 |
Öbek Fiiller |
advance upon (something or some place) f.
|
(bir yere doğru) yürümek |
|
| 446 |
Öbek Fiiller |
advance on (something or some place) f.
|
(bir yere veya amaca doğru) ilerlemek |
|
| 447 |
Öbek Fiiller |
advance toward (something or some place) f.
|
(bir yere doğru) yürümek |
|
| 448 |
Öbek Fiiller |
admit (someone or something) into (something or some place) f.
|
delil kabul etmek |
|
| 449 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) geçirmek/içeri almak |
|
| 450 |
Öbek Fiiller |
admit (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birinin) girmesine izin vermek |
|
| 451 |
Öbek Fiiller |
adjourn to (some place) f.
|
başka bir yere geçmek için ara vermek/yarıda kesmek |
|
| 452 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birini bir yere) sokmak |
|
| 453 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birinin bir yere) girmesine izin vermek |
|
| 454 |
Öbek Fiiller |
admit (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini) geçirmek/içeri almak |
|
| 455 |
Öbek Fiiller |
advance on (something or some place) f.
|
(bir yere doğru) yürümek |
|
| 456 |
Öbek Fiiller |
admit someone (in)to (some place) f.
|
(birini bir yere) kabul etmek |
|
| 457 |
Öbek Fiiller |
admit (someone or something) into (something or some place) f.
|
(birini) üye etmek |
|
| 458 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birinin) girmesine izin vermek |
|
| 459 |
Öbek Fiiller |
yank (someone or something) into (something or some place) f.
|
tutup içeri çekmek |
|
| 460 |
Öbek Fiiller |
yank (someone or something) into (something or some place) f.
|
ittirerek, zorla bir şey yaptırmak |
|
| 461 |
Öbek Fiiller |
yank (someone or something) into (something or some place) f.
|
ittirmek |
|
| 462 |
Öbek Fiiller |
cower down with (some emotion) f.
|
(belli bir duyguyla) sinmek |
|
| 463 |
Öbek Fiiller |
cower down with (some emotion) f.
|
(belli bir duyguyla) yer çökmek |
|
| 464 |
Öbek Fiiller |
cower down with (some emotion) f.
|
(belli bir duyguyla) çömelmek |
|
| 465 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) to (some place) f.
|
(birisini bir yerden başka bir yere) göndermek |
|
| 466 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) f.
|
(birisini bulunduğu ülkeden) göndermek |
|
| 467 |
Öbek Fiiller |
deport someone (from some place) (to some other place) f.
|
(birini bir ülkeden başka bir ülkeye) göndermek |
|
| 468 |
Öbek Fiiller |
deport someone (from some place) (to some other place) f.
|
(birisini bir yerden başka bir yere) göndermek |
|
| 469 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) to (some place) f.
|
(birini bir ülkeden başka bir ülkeye) göndermek |
|
| 470 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) to (some place) f.
|
sınır dışı etmek |
|
| 471 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) to (some place) f.
|
sınır dışı etmek |
|
| 472 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) to (some place) f.
|
(birini geldiği yere) göndermek |
|
| 473 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) f.
|
sınır dışı etmek |
|
| 474 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) f.
|
(birisini geldiği ülkeye) göndermek |
|
| 475 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) f.
|
(birisini bir yerden) göndermek |
|
| 476 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) to (some place) f.
|
(birini bir yere) tehcir etmek |
|
| 477 |
Öbek Fiiller |
deport someone (from some place) (to some other place) f.
|
sınır dışı etmek |
|
| 478 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) from (some place) f.
|
(birisini ülke dışına) çıkarmak |
|
| 479 |
Öbek Fiiller |
deport (someone) to (some place) f.
|
(birisini bir yere) sürmek |
|
| 480 |
Öbek Fiiller |
plummet (down) to (something or some place) f.
|
çakılmak |
|
| 481 |
Öbek Fiiller |
plummet (down) to (something or some place) f.
|
yüksekten düşmek |
|
| 482 |
Öbek Fiiller |
plummet (down) to (something or some place) f.
|
ciddi ölçüde gerilemek |
|
| 483 |
Öbek Fiiller |
plummet (down) to (something or some place) f.
|
çok yüksekten yere çakılmak |
|
| 484 |
Öbek Fiiller |
plummet (down) to (something or some place) f.
|
ani/ciddi düşüş yaşamak |
|
| 485 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
-e kadar geçirmek |
|
| 486 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
uğurlamak |
|
| 487 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
yolcu etmek |
|
| 488 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
aşağıya kadar eşlik etmek |
|
| 489 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini bir yerden) atmak |
|
| 490 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini) evden çıkarmak |
|
| 491 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini) evden atmak |
|
| 492 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini bir yerden) çıkarmak |
|
| 493 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini bir yerden) zorla çıkarmak |
|
| 494 |
Öbek Fiiller |
evict (one) from (some place) f.
|
(birini bir yerden) tahliye etmek |
|
| 495 |
Öbek Fiiller |
extradite (someone) from (some place) f.
|
(bir suçluyu bir yerden) iade etmek |
|
| 496 |
Öbek Fiiller |
extradite (someone) from (some place) to (some place) f.
|
(bir suçluyu bir yerden) suçu işlediği yere gitmeye zorlamak |
|
| 497 |
Öbek Fiiller |
exile (someone) to (some place) f.
|
(birini bir yere) sürmek |
|
| 498 |
Öbek Fiiller |
extradite (someone) from (some place) to (some place) f.
|
(bir suçluyu) ceza alması için suçu işlediği yere teslim etmek/göndermek |
|
| 499 |
Öbek Fiiller |
exile (someone) to (some place) f.
|
(birini) cezalandırma amaçlı (başka bir yere) göndermek/yollamak |
|
| 500 |
Öbek Fiiller |
exile (someone) to (some place) f.
|
(birini bir yere) sürgün etmek |
|
