high - Türkisch Englisch Wörterbuch

high

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "high" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 198 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
high adj. yüksek
The church in the town has a high bell tower.
Kasabadaki kilisenin yüksek bir çan kulesi var.

More Sentences
General
high n. zirve
The wheat prices reached a new high because of the poor harvest.
Kötü hasat nedeniyle buğday fiyatları yeni bir zirveye ulaştı.

More Sentences
high n. en üst seviye
This is the highest level of Olympic sponsorship.
Bu, Olimpiyat sponsorluğunun en üst seviyesidir.

More Sentences
high n. yüksek basınç alanı
This region will be affected by a sudden high.
Bu bölge ani bir yüksek basınç alanından etkilenecektir.

More Sentences
high n. sarhoşluk
High is a false feeling caused by harmful and addictive substances.
Sarhoşluk, zararlı ve bağımlılık yapıcı maddelerin neden olduğu sahte bir duygudur.

More Sentences
high adj. üst
I recommend you use high-quality components in your computer.
Bilgisayarınızda üst kalite bileşenler kullanmanızı tavsiye ederim.

More Sentences
high adj. sarhoş
Tom is high.
Tom sarhoş.

More Sentences
high adj. büyük
As regards equal opportunities, gender disparity is still high.
Fırsat eşitliği bakımından, kadın-erkek eşitsizliği hâlâ büyüktür.

More Sentences
high adj. yüce
But it is the highest thing to be innocent.
Ama masum olmak en yüce şeydir.

More Sentences
high adj. ağır
Will not the price to be paid for the things to be lost, be too high?
Kaybedileceklerin faturası çok ağır olmayacak mı?

More Sentences
high adj. lüks (yaşantı)
With the money Mr Johnson had saved, he would be able to live high on the hog when he retired.
Bay Johnson biriktirdiği parayla, emekli olduğunda lüks içinde yaşayabilecekti.

More Sentences
high adj. önemli
What have been the high points for the ELDR Group over the past year?
Geçtiğimiz yıl ELDR Grubu için en önemli noktalar neler oldu?

More Sentences
high adj. fahiş (fiyat)
I think that thirty dollars is too high a price to pay for this.
Bence 30 dolar bunun için fahiş bir fiyat.

More Sentences
high adj. yüksek
This plane was designed to take high-altitude flights.
Bu uçak yüksek irtifa uçuşları için tasarlandı.

More Sentences
high adj. çok
I have high hopes of them.
Onlardan çok umutluyum.

More Sentences
high adj. gelişmiş
Pollution is one of the downsides of high technology.
Gelişmiş teknolojinin olumsuz yanlarından biri de kirliliktir.

More Sentences
high adj. yoğun
This delay can be a temporary glitch caused by high traffic.
Bu gecikme, yoğun trafiğin neden olduğu geçici bir aksaklık olabilir.

More Sentences
high adj. kokmuş (et, peynir)
There was nothing left but some butter and a block of high cheese.
Biraz tereyağı ve bir kalıp kokmuş peynirden başka bir şey kalmamıştı.

More Sentences
high adj. tiz
A tenor can easily reach the high notes.
Bir tenor tiz notalara kolayca ulaşabilir.

More Sentences
high adj. kafası güzel
Many young people use illegal drugs to get high.
Birçok genç kafası güzel olsun diye yasadışı uyuşturucular kullanıyor.

More Sentences
high adj. (deniz) en kabarık seviye
We waited to sail until the sea got to its highest.
Yelken açmak için deniz en kabarık seviyeye ulaşana kadar bekledik.

More Sentences
high adj. (dönemin vb.) ortasında
The Olympics will be held in high winter.
Olimpiyatlar kış ortasında yapılacak.

More Sentences
high adj. tumturaklı
The poem is hard to understand at first because of its high language.
Tumturaklı dili nedeniyle şiiri ilk başta anlamak zor.

More Sentences
high adv. yukarı
She threw the paper plane high into the air.
Kağıt uçağı yukarı, gökyüzüne fırlattı.

More Sentences
high adv. tiz bir şekilde
A strange animal sound rose high into the night.
Gecenin içinde tiz bir hayvan sesi yükseldi.

More Sentences
high adv. yüksekleri
You need to aim high in your career.
Kariyerinde yüksekleri hedeflemelisin.

More Sentences
high suf. yüksekliğindeki
The mountain climbers were stuck on a 3530 meter-high mountain.
Dağcılar 3530 metre yüksekliğindeki bir dağda mahsur kaldılar.

More Sentences
Colloquial
high n. heyecan
The emotional highs and lows in your life can affect your body.
Hayatınızdaki heyecan ve moral bozuklukları vücudunuzu etkileyebilir.

More Sentences
high adj. sevinçten havalara uçan
She felt high when she saw her birthday cake.
Doğum günü pastasını gördüğünde sevinçten havalara uçtu.

More Sentences
Education
high n. (kısaca) lise
My daughter graduated from Warren Easton High.
Kızım Warren Easton Lisesi'nden mezun oldu.

More Sentences
Linguistics
high adj. tiz
Tom can't sing a high A.
Tom tiz bir La tonunda şarkı söyleyemez.

More Sentences
high adj. yüksek
The company went bankrupt because of the high costs of production.
Şirket, yüksek üretim maliyetleri nedeniyle iflas etti.

More Sentences
high adj. üst
His grandfather was high up in the army during WW II.
Büyükbabası İkinci Dünya Savaşı sırasında orduda üst rütbelerde görev yapmış.

More Sentences
Meteorology
high adj. yüksek
You should avoid foods with high sugar to lose some weight.
Kilo vermek için şeker oranı yüksek olan yiyeceklerden kaçınmalısınız.

More Sentences
Music
high adj. tiz
Tom can't play a high G on his trumpet, but he can play an F.
Tom trompetinde tiz sol çalamaz ama fa çalabilir.

More Sentences
Slang
high adj. kafası güzel
Tom is obviously high.
Tom'un belli ki kafası güzel.

More Sentences
General
high n. pikap
high n. necip
high n. büyük vites
high n. uçma
high n. yüksek yer
high n. yüksek bölge
high n. yüksek derece
high n. üst seviye
high n. yüksek vites
high n. gökyüzü
high n. sema
high n. yüksek nokta
high n. en üst nokta
high n. akme
high n. güvenlik için ödenen en yüksek ücret
high n. üst tabaka insanlar
high n. lise
high v. direnmek
high v. öfkelenmek
high v. kabarmak
high v. acele etmek
high v. telaşlandırmak
high adj. üstün
high adj. ileri
high adj. ulu
high adj. kabarık
high adj. mağrur
high adj. asil
high adj. dolgun (ücret)
high adj. soylu
high adj. şiddetli
high adj. muhteşem
high adj. kibirli
high adj. kendini beğenmiş
high adj. uçmuş
high adj. uyuşturucu almış
high adj. coşkun
high adj. baş
high adj. neşeli
high adj. sert (rüzgar)
high adj. aşırı
high adj. rekor
high adj. pahalı
high adj. yüksek yer
high adj. taşkın (neşe)
high adj. sert
high adj. azgın (deniz)
high adj. azametli
high adj. kutuplara yakın
high adj. zirvede olan
high adj. zirveye yakın
high adj. uzak
high adj. kötü kokulu
high adj. ciddi
high adj. vahim
high adj. kritik
high adj. elzem
high adj. heyecan verici
high adj. güzel
high adj. hayırlı
high adj. avantajlı
high adj. aşırı güçlü
high adj. abartılı
high adj. savurgan
high adj. resmi ve tumturaklı
high adj. pahalı
high adj. yobaz
high adj. tutucu
high adj. yaylalara ait
high adj. iç bölgelere ait
high adj. yüksek enerjili
high adj. yüksek potansiyel güçlü
high adj. hafif lekeli
high adj. aşırı yükselmiş
high adj. ince sesli
high adj. boyu uzun
high adj. zirveye ilerlemiş
high adj. en yaratıcı döneminde
high adj. en gelişmiş döneminde
high adj. geç kalmaya yakın
high adj. yüksek sesli
high adj. cinsel olarak aktif
high adj. havası tükenmiş
high adj. gazı bitmiş
high adj. yüksek dalgalı
high adj. çok büyük miktarlı
high adj. aşırı
high adj. kırmızı
high adj. parlak
high adj. keskin kokulu
high adj. aristokrat
high adj. nüfuzlu
high adj. öncelikli konularla ilgili
high adj. en iyi
high adj. mükemmel
high adj. olağanüstü
high adj. diğer medeniyetlerden üstün
high adj. toplumlar arasında önde gelen
high adj. çok etkileyici
high adj. anlaşılması güç
high adj. hiddetli
high adj. zorba
high adj. buyurgan
high adj. hevesli
high adj. hırslı
high adj. istekli
high adj. katı
high adj. tutkun
high adj. çok soyut
high adj. anlaşılması zor
high adj. yukarı doğru uzanan
high adj. ana
high adj. baş
high adj. kulak tırmalayıcı
high adv. yükseğe
high adv. yüksekte
high adv. lüks bir şekilde
high adv. gösterişli bir şekilde
high adv. üst rütbeli olarak
high adv. yüksek fiyatla
high adv. zengin bir şekilde
high adv. kaynaktan uzakta
high adv. yukarıda
high adv. yüksek miktarda
high adv. yüksek frekansta
Colloquial
high n. coşkunluk
high adj. heyecanlı
Trade/Economic
high n. en yüksek değer
Technical
high adj. yüksek frekanslı
Electric
high n. yüksek voltaj
Automotive
high adj. vites yapısıyla ilgili
high adj. vites yapısına ait
high adj. vites kurulumu olan
Aeronautic
high n. antisiklon
high n. yüksek tazyik sahası
Marine
high adv. pupa yelken olarak rüzgara yakın bir şekilde
Medical
high n. yüksek lineer enerji transfer partikül ışınları
Biology
high adj. karmaşık düzenli
Linguistics
high adj. yüksek ünlüler ile ilgili
high adj. yüksek ünlülere ait
high adj. tumturaklı
Religious
high adj. yüksek kilise ile ilgili
high adj. yüksek kilise'ye ait
high adj. yüksek kilise prensiplerini benimseyen
high adj. temel
high adj. esas
Geography
high adj. kutuplara yakın
high adj. ekvatordan uzak
Meteorology
high n. (özellikle 24 saatlik bir süre için) en yüksek atmosferik hava sıcaklığı
high adj. güçlü (rüzgar)
Baseball
high adj. omuz hizasından yukarı giden (top)
Card
high n. çekilen en büyük kart
high n. oynanan en büyük kart
high n. as
high n. en yüksek koz
high adj. kazanan kombinasyon olan
high adj. kazanan kombinasyona sahip
Music
high adj. yüksek perdeden
Slang
high n. sarhoşluk
high n. kafası güzel olma
high adj. kafası kıyak
high adj. uyuşturucu etkisi altında

Bedeutungen, die der Begriff "high" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
high price n. yüksek fiyat
The public health argument, that is, that higher prices reduce smoking, has also been wheeled out.
Halk sağlığı argümanı, yani yüksek fiyatların sigara içmeyi azalttığı argümanı da öne sürülmüştür.

More Sentences
high pressure n. yüksek basınç
The other end of the sprinkler is connected to a network of pipes storing water under high pressure.
Sprinklerin diğer ucu, yüksek basınç altında su depolayan bir boru ağına bağlanır.

More Sentences
high school n. lise
In high school, she studied a mix of art and technical classes.
Lisede sanat ve teknik derslerin bir karışımını okudu.

More Sentences
of high quality adj. kaliteli
We know how safe and of high quality our products are.
Ürünlerimizin ne kadar güvenli ve kaliteli olduğunu biliyoruz.

More Sentences
high-school graduate n. lise mezunu
high degree of simulation n. yüksek seviyeli simülasyon
high-five n. beşlik
General
high seas n. açık deniz
The Commission suggests that any catches of these species in the high seas off the SEAFO area would be small.
Komisyon, SEAFO bölgesi açıklarında bu türlerin açık denizlerde avlanmasının küçük olacağını öne sürmektedir.

More Sentences
high jump n. yüksek atlama
He broke the Illinois high jump record.
Illinois yüksek atlama rekorunu kırdı.

More Sentences
high speed trains n. hızlı trenler
High speed trains are common in Europe.
Yüksek hızlı trenler Avrupa'da yaygındır.

More Sentences
high culture n. yüksek kültür
I believe Pakistan and India are countries with a high culture and long traditions.
Pakistan ve Hindistan'ın yüksek kültüre ve uzun geleneklere sahip ülkeler olduğuna inanıyorum.

More Sentences
high court n. yüksek mahkeme
The High Court of Malaysia has also called for the Parliament to review its use.
Malezya Yüksek Mahkemesi de Parlamento'ya bu yasanın kullanımını gözden geçirmesi çağrısında bulunmuştur.

More Sentences
senior high school n. lise
He graduated from a senior high school with honors.
Liseden onur derecesiyle mezun oldu.

More Sentences
high school n. yüksekokul
Atatürk University consists of 17 faculties, 5 high schools, 15 vocational high schools, 6 institutes and 16 research centers.
Atatürk Üniversitesi 17 fakülte, 5 yüksekokul, 15 meslek yüksekokulu, 6 enstitü ve 16 araştırma merkezinden oluşmaktadır.

More Sentences
high performance n. yüksek performans
With high performance and a plan, you can build your salary and worth.
Yüksek performans ve bir planla maaşınızı ve değerinizi artırabilirsiniz.

More Sentences
high chair n. yüksek sandalye
The umpire sits in a high chair at the side of the court.
Hakem sahanın kenarındaki yüksek sandalyede oturuyor.

More Sentences
high priest n. başrahip
Every high priest is chosen from among men.
Her başrahip insanlar arasından seçilir.

More Sentences
high technology n. yüksek teknoloji
The jobs created are for the highly qualified and in a sector with a future, namely high technology.
Yaratılan işler yüksek nitelikli ve geleceği olan bir sektör olan yüksek teknolojiye yöneliktir.

More Sentences
junior high school n. ortaokul
She was a cheerleader in junior high school and has two older brothers.
Ortaokulda amigo kızdı ve iki ağabeyi var.

More Sentences
high society n. sosyete
Tom is one of the most eligible bachelors of Boston high society.
Tom, Boston sosyetesinin en gözde bekarlarından biri.

More Sentences
high temperature n. yüksek sıcaklık
The combination of high temperatures, poor ventilation, overcrowding and lack of water can be lethal.
Yüksek sıcaklıklar, kötü havalandırma, aşırı kalabalık ve su eksikliğinin birleşimi ölümcül olabilir.

More Sentences
high school teachers n. lise öğretmenleri
Amédée Miclotte was a high school teacher.
Amédée Miclotte bir lise öğretmeniydi.

More Sentences
high society n. yüksek sosyete
Tom is one of the most eligible bachelors of Boston high society.
Tom Boston yüksek sosyetesinin en gözde bekârlarından.

More Sentences
high rate n. yüksek oran
That is the highest rate recorded worldwide.
Bu, dünya çapında kaydedilen en yüksek orandır.

More Sentences
high life n. lüks hayat
Sami was living the high life he always wanted.
Sami her zaman istediği lüks hayatı yaşıyordu.

More Sentences
high income n. yüksek gelir
Someone said earlier that shrimps are netting a much higher income than cod.
Birisi daha önce karideslerin morinadan çok daha yüksek gelir getirdiğini söylemişti.

More Sentences
high score n. yüksek skor
Who made the highest score?
En yüksek skoru kim yaptı?

More Sentences
high quality n. yüksek kalite
Mr Lamy, you think that more competition will provide the poor with high quality drinking water.
Sayın Lamy, siz daha fazla rekabetin yoksullara yüksek kalitede içme suyu sağlayacağını düşünüyorsunuz.

More Sentences
high score n. yüksek puan
Those who are applying for the Communication, Psychology, ESOL or Nursing programs will need higher scores.
İletişim, Psikoloji, ESOL veya Hemşirelik programlarına başvuranların daha yüksek puanlara ihtiyacı olacaktır.

More Sentences
high mortality n. yüksek ölüm oranı
Suicide is a significant component of the higher mortality rate.
İntihar, yüksek ölüm oranının önemli bir bileşenidir.

More Sentences
high risk n. yüksek risk
Nobody benefits from lower costs that result in a higher risk for travellers and staff.
Yolcular ve personel için daha yüksek riskle sonuçlanan daha düşük maliyetlerden kimse fayda sağlamaz.

More Sentences
high time n. tam zamanı
I think it high time to synchronise the Budget procedure and the Commission's legislative process.
Bütçe prosedürü ile Komisyonun yasama sürecini senkronize etmenin tam zamanı olduğunu düşünüyorum.

More Sentences
high concentration n. yüksek konsantrasyon
It is found at high concentrations, in particular in breast milk, with a significant risk of contamination in infants.
Özellikle anne sütünde yüksek konsantrasyonlarda bulunur ve bebeklerde önemli bir bulaşma riski vardır.

More Sentences
high cost n. yüksek maliyet
And given the high cost, we expect a contribution towards the cost of the use.
Ve yüksek maliyet göz önüne alındığında, kullanım maliyetine yönelik bir katkı bekliyoruz.

More Sentences
record high n. rekor seviye
Opium production reached a record high last year.
Afyon üretimi geçen yıl rekor seviyeye ulaştı.

More Sentences
high school diploma n. lise diploması
I get my high school diploma in January.
Ocak ayında lise diplomamı alacağım.

More Sentences
high-speed train n. hızlı tren
Tom took a high-speed train.
Tom hızlı trene bindi.

More Sentences
high-school student n. liseli
Many American high-school students do not know that the Civil War took place between 1861 and 1865.
Birçok Amerikalı lise öğrencisi İç Savaş'ın 1861 ile 1865 yılları arasında gerçekleştiğini bilmiyor.

More Sentences
high level n. yüksek düzey
The objective of achieving a true single market with a high level of consumer protection would not be achieved.
Yüksek düzeyde tüketici koruması ile gerçek bir tek pazara ulaşma hedefine ulaşılamayacaktır.

More Sentences
high heels n. yüksek topuklu ayakkabı
Mary loves shoes with high heels.
Mary yüksek topuklu ayakkabıları sever.

More Sentences
high hopes n. büyük umutlar
I have high hopes for that programme.
Bu program için büyük umutlarım var.

More Sentences
high expectations n. yüksek beklentiler
They have higher expectations and are not always after the cheapest price.
Daha yüksek beklentileri var ve her zaman en ucuz fiyatın peşinde değiller.

More Sentences
high activity n. yüksek aktivite
This substance has a high activity against mold, yeast-like fungi, dermatomycetes and some other fungal microorganisms.
Bu madde küf, maya benzeri mantarlar, dermatomisetler ve diğer bazı mantar mikroorganizmalarına karşı yüksek aktiviteye sahiptir.

More Sentences
high-pitched sound n. tiz ses
Some high-pitched sounds are inaudible to adults, but can be heard by children and teenagers.
Bazı tiz sesler yetişkinler tarafından duyulamaz, ancak çocuklar ve gençler tarafından duyulabilir.

More Sentences
high street n. ana cadde
Many goods no longer reach high street shelves as retailers sell merchandise directly to the black market.
Perakendeciler malları doğrudan karaborsaya sattığı için birçok mal artık ana cadde mağaza raflarına ulaşmıyor.

More Sentences
high school friend n. lise arkadaşı
You're gonna miss your high school friends.
Lise arkadaşlarını özleyeceksin.

More Sentences
high accuracy n. yüksek doğruluk
If you turn location on, you can use high accuracy mode for more precise results.
Konumu açarsanız, daha hassas sonuçlar için yüksek doğruluk modunu kullanabilirsiniz.

More Sentences
all time high n. en yüksek seviye
The number of jobless is at an all time high.
İşsiz sayısı tüm zamanların en yüksek seviyesinde.

More Sentences
high school students n. lise öğrencileri
Yui Hayakawa (Yuina Kuroshima) is a 16-year-old high school student.
Yui Hayakawa (Yuina Kuroshima) 16 yaşında bir lise öğrencisidir.

More Sentences
high-handedness n. zorbalık
This malevolent spirit of national egoism and Franco-German high-handedness will dog Europe for a long time yet.
Bu kötü niyetli ulusal egoizm ruhu ve Fransız-Alman zorbalığı Avrupa'yı daha uzun süre meşgul edecektir.

More Sentences
high school principal n. lise müdürü
Tom is a high school principal.
Tom bir lise müdürüdür.

More Sentences
high hill n. yüksek tepe
Climb the hills by adjusting the balance of the taxi you use and descend from the high hills in a controlled manner.
Kullandığınız taksinin dengesini ayarlayarak tepelere tırmanın ve yüksek tepelerden kontrollü bir şekilde inin.

More Sentences
high point n. zirve
Indeed, as the Greek Presidency indicated, these summits represent the high point of hypocrisy.
Aslında, Yunanistan Dönem Başkanlığının da belirttiği gibi, bu zirveler ikiyüzlülüğün zirve noktasını temsil etmektedir.

More Sentences
get high v. yükselmek
During exercise, a person's blood pressure gets higher.
Egzersiz sırasında kişinin kan basıncı yükselir.

More Sentences
fly high v. yüksekten uçmak
Flying high up in the sky, Luo Feng took a deep breath.
Gökyüzünde yükseklerde uçan Luo Feng derin bir nefes aldı.

More Sentences
climb high v. yükseğe çıkmak
The atmosphere becomes thinner as you climb higher.
Yükseklere çıktıkça atmosfer inceliyor.

More Sentences
trade vocational high school n. ticaret meslek lisesi
high jinks n. cümbüş
high level language n. yüksek dereceli dil
high water n. met
high officials n. erkân
high pitched voice n. tiz ses
high tea n. ağır çay ziyafeti
high pressure area n. yüksek basınç alanı
technical and industrial vocational high school n. teknik lise ve endüstri meslek lisesi
high representatives for the cfsp n. odgp yüksel temsilcisi
high places n. yüksek mertebeler
in high feather n. neşeli
high tide n. zirve
high water mark n. azami kabarma esnasında suyun ulaştığı düzeyi belirten gösterge
high echelon n. yüksek seviye
high spirits n. yüksek moral
high hurdles n. yüksek engelli 110 metre koşu
high performance computing n. yüksek performanslı bilgisayar
junior high school n. ortaokullar
high commissioner n. yüksek temsilci
junior high school n. ilkokul ile lise arasındaki 7.,8. ve 9 sınıfları kapsayan ortaokul
high gear n. yüksek vites
high court n. yargıtay
high water mark n. suyun en çok yükseldiği nokta
high priest n. başpapaz
high flyer n. yüksekten uçan
high roller n. savurgan
high cost of living n. hayat pahalılığı
high sign n. el işareti
military high school n. askeri lise
study in a high school n. lise eğitimi
high noon n. öğle vakti
high tide n. denizin kabarması
high flyer n. üstün başarılı
very high speed integrated circuits n. yüksek hızlı entegre devreler
high octane gasoline n. yüksek oktanlı benzin
private high school n. kolej
high muck a muck n. önemli kişi
bermuda high n. bermuda yükseği
industrial vocational high school n. endüstri meslek lisesi
high echelon n. yüksek rütbe
high road n. anayol
high fidelity n. sesi çok doğal bir şekilde veren (radyo/pikap/hoparlör)
high heels n. yüksek topuklu pabuç
the high sea n. engin deniz
high performance computing n. yüksek performansla hesaplama
high heels n. yüksek topuklar
high and low n. herkes
high rise building n. çok yüksek bina
high tide n. denizin kabarmış hali
high fidelity n. yüksek duyarlılık
high probable risk areas for disaster n. afetin olabileceği yüksek riskli yerler
high earner n. yüksek kazançlı
high hat n. silindir şapka
high tide n. doruk
high fidelity n. yüksek sadakat
high seas n. enginler
ottoman junior high school n. rüştiye
high tide n. met
high contracting party n. taraf devlet
high living n. lüks hayat
high level n. yüksek derece
high regard n. yüksek takdir
high water mark n. azami kabarma göstergesi
senior high school n. on, on bir ve on ikinci sınıfların karşılığı olan okul, lise
high sign n. uyarı niteliğinde bakış
a high boot n. sokman
high priest n. yüce rahip
high status n. yüksek statü
technical high school n. meslek okulu
high salary n. dolgun ücret
high hat n. büyüklük taslayan kimse
high noon n. tam öğle vakti
through our high quality service n. kaliteli hizmet anlayışımızla
high hurdles n. yüksek engel
high fidelity n. sesi çok doğal bir şekilde verme
high jinks n. eğlence
high seas n. herhangi bir ülkenin egemenliğinde olmayan sular
high fidelity n. yüksek doğruluk
high latitudes n. kutuplara yakın yerler
high jinks n. şamata
getting high n. uçma
high treason n. ağır ihanet
high forest n. koru ormanı
high definition television n. görüntüsü net televizyon
high court of justice n. yüksek mahkeme
high altitude n. yüksek rakım
high priest n. öncü/önder
high tide n. met hareketi
high street n. anacadde
high and low n. zengin fakir
high water n. azami kabarma
high pass n. yüksek geçişli
high birth n. asillik
logic high n. 1 bit
high gear n. büyük vites
high water n. denizin kabarmış hali
high literature n. yüksek edebiyat
high wages policy n. yüksek ücret politikası
high tide n. met hali
high dudgeon n. kin hiddeti
high spiritedness n. ateşlilik
high mass n. katolik kilise seremonisi
imam hatip high school n. imam hatip lisesi
high tide n. met zamanı
high echelons n. yüksek seviyede yetki
high flier n. yüksekten uçan
high rise apartment n. çokkatlı yüksek bina
high holi days n. dini bayramlar (musevilikte)
high holidays n. dini bayramlar (musevilikte)
high salary n. yüksek gelir
very high frequency n. çok yüksek sıklık
high level of participation n. yüksek oranda katılım
high level of participation n. geniş katılım
high level of participation n. yüksek seviyede katılım
high discount n. büyük indirim
high risk group n. yüksek risk grubu
anatolian technical high school n. anadolu teknik lisesi
high court of appeals n. yüksek yargıtay
private high school n. özel lise
high time n. en uygun zaman
science high school n. fen lisesi
private science high school n. özel fen lisesi
high school drop out n. lise terk
high spirits n. keyif
high school teacher n. lise öğretmeni
high summer n. yazın ortası
high summer n. yaz ortası
high school level n. lise seviyesi
high school level n. lise düzeyi
provincial high court and court of appeal n. bölge istinaf mahkemesi
high technology n. üstün teknoloji
high technology n. son teknoloji
high technology n. gelişmiş teknoloji
middle high german n. 11. ve 15. yüzyıllar arasında konuşulan almanca
high level of participation n. rekor seviyede katılım
high traffic n. yüksek trafik
high performance n. üstün gayret
all-time high n. tüm zamanların en yükseği
boys' high-school n. erkek lisesi
high-speed rail line n. hızlı tren hattı
high-rise apartment blocks n. çok katlı apartmanlar
high-flier n. gözü yüksekte olan kişi
high-sea n. açık deniz
high-hazard area n. yüksek tehlikeye maruz coğrafi alan
high-school girls n. liseli kızlar
business high-school n. meslek lisesi
high-quality car n. lüks araba
high-conflict divorce n. şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma
high-water mark n. doruk
high-end goods n. yüksek kaliteli ve pahalı ürünler
high-water mark n. en üstün başarı düzeyi
high-angle shot n. plonje
high fidelity sound system n. hi-fi ses sistemi
high-brow n. gösterişçi
high-water n. azami kabarma
high-muck-a-muck n. züppe
high-rise apartment blocks n. yüksek apartmanlar
high-brow n. entelektüel kimse
high-water n. taşkın
health vocational high-school n. sağlık meslek yüksek okulu
high-pressure living n. baskılı yaşam
high-water mark n. suyun azami kabarma noktası
high water n. denizin gel-git hareketlerinde kabarmasının vardığı en yüksek nokta
high-flier n. havalı tip
superior-high intelligence n. üstün zeka
regular high-school n. normal lise
high definition television n. yüksek tanımlı televizyon
high-grade materials n. kaliteli gereçler
high-rise factory n. çokkatlı fabrika
high-rise flats n. çokkatlı apartman
high-sided open wagon n. açık vagon
high level protocol n. üst düzey protokol
high comedy n. ince komedi
high court n. yüce mahkeme
regular high school n. düz lise
high school n. düz lise
high jinks n. gürültülü eğlence
high jinx n. şamata
high jinx n. gürültülü eğlence
cutting-edge high technology n. ileri teknoloji
high bill n. yüklü hesap
high heel n. yüksek topuk
high level of participation n. yüksek düzeyde katılım
high temperature n. yüksek ısı
high level of importance n. yüksek seviyede önem
high profile case n. sansasyonel olay
high school life n. lise hayatı
high alert n. yüksek alarm
high destructive power n. yüksek tahrip gücü
high explosive power n. yüksek tahrip gücü
high bill n. yüklü fatura
knee-high socks n. diz hizası çorap
high ground n. üstünlük
high ground n. üstün gelme
high street shop n. cadde üzerindeki dükkan
high street store n. cadde üzerindeki mağaza
high probability n. yüksek ihtimal
runner's high n. özellikle maratoncuların yarışın sonuna doğru hissettikleri aşırı endorfin salgılanmasından kaynaklanan coşku hali
high-calorie foods n. yüksek kalorili besinler
high degree of protection n. yüksek derecede koruma
high school reunion n. yüksek okul mezunlarının yeniden toplanması
high-end flea market n. sosyete pazarı
high expectation n. yüksek beklenti
high hopes n. yüksek beklenti
man of high attainments n. üstün yetenekleri olan
providing high security n. yüksek güvenlik sağlama
high school girl n. liseli kız
high school friend n. liseden arkadaş
a high-paying firm n. yüksek ücretli bir firma
a man of high moral standing n. yüksek ahlak değerleri olan bir adam
high-heeled boot n. yüksek topuklu çizme/bot
a high school teacher n. lise öğretmeni
high tea n. çayla yenen akşam yemeği
general high school n. düz lise
high-end goods n. lüks ve pahalı ürünler
high-waisted skirt n. yüksek belli etek
hs (high school) n. lise
high speed pursuit n. hızlı takip (polisin suçluyu)
high-earning musician n. çok kazanan müzisyen
sky-high transfer fee n. astronomik transfer ücreti
high top sneakers n. boğazlı spor ayakkabı
high top sneakers n. boğazlı spor ayakkabısı
high commissioner n. ileri düzey temsilci
household high-fidelity audio equipment and systems n. evde kullanılan yüksek kaliteli ses cihazları ve sistemleri
high relief n. yüksek kabartma
foods with high nutritional value n. besin değeri yüksek olan gıdalar
foods with high nutritional value n. besin değerleri yüksek olan gıdalar
high nutritional value foods n. besin değerleri yüksek olan gıdalar
high nutritional value foods n. yüksek besin değerli gıdalar
foods with high nutritional value n. yüksek besin değerli gıdalar
high nutritional value foods n. besin değeri yüksek olan gıdalar
food with high nutritional value n. yüksek besin değerli gıda
high nutritional value food n. besin değeri yüksek gıda
food with high nutritional value n. besin değeri yüksek gıda
high nutritional value food n. besin değeri yüksek olan gıda
food with high nutritional value n. besin değeri yüksek olan gıda
high nutritional value food n. yüksek besin değerli gıda
high volley n. tenis ve voleybolda smaç
high school party n. liseli partisi
high school party n. lise partisi
high school career n. lise kariyeri
high chair n. mama sandalyesi
high security unit n. yüksek güvenlik birimi
high-school dropout n. liseyi bırakmış
high ranking officers n. yüksek rütbeli memurlar
high school diving team n. lise dalış takımı
high-inference language n. duygu odaklı/yüklü dil/konuşma
high slit n. derin yırtmaç
certificate of high achievement n. üstün başarı belgesi
high merit n. yüksek liyakat
common high school n. genel lise
high-end sector n. alım gücü yüksek kesime hitap eden sektör
high-end sector n. lüks/pahalı/marka/(yüksek) kaliteli mal sektörü
high society n. kibarlar alemi
high-heeled leather boots n. yüksek topuklu deri çizmeler
high ground n. yüksek yer veya bölge
high waist n. yüksek bel
high-waisted pants n. yüksek belli pantolon
high council of judges and prosecutors n. hakimler ve savcılar yüksek kurulu
high school club n. lise klubü
high pitch n. ince ses
high achiever n. üstün başarılı kimse
high sugar consumption n. yüksek şeker tüketimi
high respect n. yüksek saygı
high-heel shoes n. yüksek topuklu ayakkabı
high chair n. bebek mama sandalyesi
high level summary n. genel kapsamlı özet
high quality sponge n. yüksek kaliteli sünger
high definition television n. yüksek çözünürlüklü televizyon
basic high school n. temel lise
high post n. yüksek mevki
high pitch n. tiz ses
high level source n. üst düzey kaynak
the high road n. kolay yol
the moral high ground n. ahlaki üstünlük
high-handedness n. kendini beğenmişlik
high-handedness n. kibir
high school reunion n. lise mezunlarının bir araya gelmesi
high-mindedness n. asil ruhluluk
high brass n. yüksek rütbeli çalışan
high [obsolete] n. gaye
high and mighty n. kalburüstü tabaka
high brass n. üst düzey çalışan
high [obsolete] n. niyet
high camp n. yüksek kamp
high [obsolete] n. düşünce
high [obsolete] n. kasıt
high brass n. üst düzey yetkili
high and mighty n. üst zümre
high time n. eğlence zamanı
high-flier n. tehlikeli girişim
high-flyer n. tehlikeli girişim
high spot n. vurgu
high road n. ahlaka uygun seçim
high jinks n. eski bir iskoç içki oyunu
high sea n. güçlü rüzgarlar nedeniyle çok şiddetli ve tehlikeli hale gelmiş deniz
high living n. zengin ve güzel yemeklerle beslenme
high fashion n. lüks moda kıyafetleri
high style n. farklı ve modaya yön veren tarz
high jinx n. gürültülü spor
high-five n. çak yapma
high stepper n. yüksek adım atan kimse
high-flier n. kısa yoldan zengin olan kimse
high-flyer n. yükseklerden uçan kimse
high jinks n. şakacı tavır
high-flyer n. hisse senedi yüksek olan şirket
high fashion n. modayı belirleyen trendler
high-profile n. sansasyonel
high-and-mighty n. üst tabaka
high hat n. masa tripodu
high top n. boğazlı spor ayakkabısı
high jinks n. eşek şakası
high-flier n. yüksek değerli hisse
high-five n. çift pedro
high jinx n. sert spor
high-flyer n. uçan şey
high concept n. yüksek konsept
high summer n. yazın en sıcak zamanı
high jinx n. eşek şakası
high sea n. yüksek deniz
high up n. yüksek rütbeli kimse
high-fidelity n. yüksek sadakat
high road n. kolay yol
high-handedness n. keyfilik
high jinks n. komik tavır
high jinx n. eski bir iskoç içki oyunu
high stepper n. yürürken veya koşarken ayağını yerden kaldıran at
high road n. en iyi yaklaşım
high spot n. önemli olay
high day n. parlak devir
high steel n. yüksek karbonlu çelik
high life n. batı afrika'ya özgü aksak ritimli bir dans
high day n. altın çağ
high fashion n. lüks moda tasarımcıları
high-flier n. hisse senedi yüksek olan şirket
high profile n. kamuoyunca iyi bilinen yaklaşım
high up n. yüksek konumlu kimse
high places n. yönetici siyasi çevreler
high five n. (tebrik için) çak beşlik yapma
high tea n. akşam yemeği vakti
high liver n. lüks hayat süren kimse
high-flier n. uçan şey
high priestess n. kadın lider
high sea n. engin deniz
high road n. yüce davranış
high jinks n. gıcık tavırlar
high water n. erişilen en yüksek seviye
high profile n. kamuoyunda iyi tanınan kimse veya şey
high spot n. esas sorun
high-flier n. çok hızlı başarı elde eden kimse
high fashion n. yüksek stil
high priestess n. kadın başkan
high jinks n. gürültülü spor
high life n. aşırı harcama
high-and-mighty n. kalburüstü sınıf
high jinks n. düzenbaz tavır
high-and-mighty n. üst zümre
high point n. doruk
high road n. doğru eylem
high jinks n. oyunbazlıklar
high life n. afrika ritimleri ile batı tarzı pop melodilerinin birleştirildiği popüler bir batı afrika dansı
high-flier n. yükseklerden uçan kimse
high road n. ahlaklı eylem
high-and-mighty n. kalburüstü tabaka
high time n. hoş vakit
high tops n. boğazlı spor ayakkabısı
high jinks n. sert spor
high-spiritedness n. cesaretli olma
high-profile n. göze çarpan iyi tutum
high-top n. boğazlı spor ayakkabısı
high-spiritedness n. canlılık
high-rise n. yüksek gidonlu bisiklet
high-spiritedness n. atılganlık
high-mindedness n. ideallerin peşinden koşulması gerektiği inancı
high-profile n. göze çarpan duruş
high-rise n. çok katlı bina
high-muck-a-muck n. önemli kimse
high-mindedness n. yüce idealler
high-rise n. çok katlı ofis
high-rise n. çok katlı büro binası
high-stepper n. büyük adım atan kimse
high-stepper n. giderken ayaklarını yerden yükseğe kaldırmak üzere eğitilmiş at
high-spiritedness n. cesur olma
high-mindedness n. yüce davranış
high-muck-a-muck n. yüksek mevkili kimse
high-rise n. çok katlı işhanı
high gum n. yalnızca vulkanizasyon için gerekli maddeleri içeren kauçuk bileşimi
high-five n. beşlik
high stakes n. büyük risk
high-profile n. popüler olma
high-profile n. bilinirlik
have a high opinion of v. değer vermek
set a high value on v. çok kıymet vermek
gamble for high stakes v. büyük para için kumar oynamak
have high temperature v. yanmak
be in high spirits v. keyfi yerinde olmak
be in high spirits v. keyifli olmak
smell to high heaven v. pis kokmak
have a high opinion of oneself v. fasulye gibi kendini nimetten saymak
make high v. yükseltmek
make a high pitched cry v. çok tiz sesle bağırmak
play for high stakes v. büyük oynamak
stand high with v. birinin gözüne girmiş olmak
high up v. yüksek bir konuma sahip olmak
be in high spirits v. neşesi yerinde olmak
hold one's head high v. başını dik tutmak
build high hopes v. hayale kapılmak
ride a high horse v. büyüklük taslamak
fly high v. gözü yükseklerde olmak
be on the high side v. oldukça pahalı olmak
have a high opinion of v. önemsemek
search high and low (for) v. fellik fellik aramak
get down off one's high horse v. yelkenleri suya indirmek
have high hopes for v. büyük umutları olmak
have high hopes for v. büyük umutlar bağlamak
hold one's head high v. başı dik durmak
be high v. yüksek olmak
hang up high v. yükseğe asmak
fall from high v. yüksekten düşmek
hold in high esteem v. hürmet etmek
hold in high esteem v. hayran olmak
hold in high esteem v. hayran kalmak
hold in high esteem v. beğenmek
hold in high esteem v. çok beğenmek
hold in high esteem v. saygı göstermek
hold in high esteem v. takdir etmek
keep something high above v. yüksekte tutmak
hold something high above v. yüksekte tutmak
be on a natural high v. sevinçten havalara uçmak
be on a natural high v. mutlu olmak
be on a natural high v. çok mutlu olmak
ride high v. başarılı olmak
spend at a high rate v. fazla harcama yapmak
have a high opinion of v. önem vermek
reach a record high v. rekor düzeye ulaşmak
reach a record high v. rekor seviyeye ulaşmak
be for the high jump v. azar işitmek
be for the high jump v. zılgıtı yemek
hold-in-high-regard v. hayran kalmak
hold-in-high-regard v. saygı göstermek
hold-in-high-regard v. beğenmek
high-tail v. fırlamak
hold-in-high-regard v. takdir etmek