|
Kategorie |
Türkisch |
Englisch |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
yoğun yaylım ateşi |
barrage n.
|
|
| General |
|
| 2 |
General |
yoğun sis |
thick fog n.
|
|
The thick fog prevented the plane from taking off.
Yoğun sis uçağın kalkmasını engelledi.
More Sentences
|
| 3 |
General |
yoğun sezon |
peak season n.
|
|
We flew, which is expensive during peak season.
Yoğun sezonda pahalı olan uçtuk.
More Sentences
|
| 4 |
General |
yoğun yağış |
heavy rain n.
|
|
The second half of the match was played under heavy rain.
Maçın ikinci yarısı yoğun yağmur altında oynandı.
More Sentences
|
| 5 |
General |
yoğun kar yağışı |
heavy snow n.
|
|
We were late, owing to the heavy snow.
Yoğun kar yağışı nedeniyle geç kaldık.
More Sentences
|
| 6 |
General |
yoğun trafik |
heavy traffic n.
|
|
Pilot Assist technology in the new Volvo XC60 makes driving in heavy traffic less tiring.
Yeni Volvo XC60'taki Pilot Assist teknolojisi yoğun trafikte sürüşü daha az yorucu hale getiriyor.
More Sentences
|
| 7 |
General |
yoğun eğitim |
intensive training n.
|
|
Intensive training is not possible while using DNP.
DNP kullanırken yoğun eğitim mümkün değildir.
More Sentences
|
| 8 |
General |
yoğun dil eğitimi |
intensive language training n.
|
|
This fully personalized, intensive language training is particularly suited to professionals and executives.
Bu tamamen kişiselleştirilmiş, yoğun dil eğitimi özellikle profesyoneller ve yöneticiler için uygundur.
More Sentences
|
| 9 |
General |
yoğun program |
tight schedule n.
|
|
I hope that Tom can fit me into his tight schedule.
Umarım Tom yoğun programında bana da zaman ayırabilir.
More Sentences
|
| 10 |
General |
yoğun çaba |
vigorous efforts n.
|
|
To remedy this, vigorous efforts are required.
Bunu düzeltmek için yoğun çaba sarf edilmesi gerekmektedir.
More Sentences
|
| 11 |
General |
yoğun program |
busy schedule n.
|
|
We understand that our patients have busy schedules.
Hastalarımızın yoğun programları olduğunu biliyoruz.
More Sentences
|
| 12 |
General |
yoğun sis |
heavy fog n.
|
|
A Reuters news agency reporter close to the scene said there was heavy fog at the time.
Olay yerine yakın bir Reuters haber ajansı muhabiri, o sırada yoğun sis olduğunu söyledi.
More Sentences
|
| 13 |
General |
yoğun bulut (duman vb.) |
pall n.
|
|
The city was covered in a pall of smoke.
Şehir yoğun bir duman bulutuyla kaplanmıştı.
More Sentences
|
| 14 |
General |
yoğun olmak (iş vb) |
be busy v.
|
|
I didn't know you were busy.
Senin yoğun olduğunu bilmiyordum.
More Sentences
|
| 15 |
General |
(işi için) yoğun emek sarf etmek |
hustle v.
|
|
He is not good at playing football, but he hustles.
Futbol oynamakta iyi değil ama yoğun emek sarf ediyor.
More Sentences
|
| 16 |
General |
yoğun (trafik) |
heavy adj.
|
|
The trees all bent under heavy snowfall.
Ağaçların hepsi yoğun kar yağışı altında eğildi.
More Sentences
|
| 17 |
General |
daha yoğun |
denser adj.
|
|
There are very few metals denser than gold.
Altından daha yoğun çok az metal vardır.
More Sentences
|
| 18 |
General |
çok yoğun |
overwhelming adj.
|
|
She felt an overwhelming sense of sadness.
Çok yoğun bir üzüntü hissetti.
More Sentences
|
| 19 |
General |
yoğun (tat) |
full adj.
|
|
You can get a fuller flavour by cooking it medium-rare.
Orta-az pişmiş şekilde hazırlayarak daha yoğun bir lezzet elde edebilirsiniz.
More Sentences
|
| 20 |
General |
yoğun şekilde |
heavily adv.
|
|
The region used to be heavily populated due to the gold mines.
Bölge eskiden altın madenleri nedeniyle yoğun şekilde nüfus barındırıyordu.
More Sentences
|
| 21 |
General |
yoğun olarak |
densely adv.
|
|
It grows best in warm, dry climates and is densely found in India, Africa, and other arid zones.
Sıcak ve kuru iklimlerde en iyi şekilde yetişir ve Hindistan, Afrika ve diğer kurak bölgelerde yoğun olarak bulunur.
More Sentences
|
| 22 |
General |
yoğun bir şekilde |
intensely adv.
|
|
The evidence proves it, perhaps more intensely in Greece.
Kanıtlar, belki de Yunanistan'da daha yoğun bir şekilde bunu gösteriyor.
More Sentences
|
| Phrasals |
|
| 23 |
Phrasals |
(çok yoğun bir duygudan dolayı) ağlamak |
weep with (something) v.
|
|
She was weeping with pain.
Acıdan ağlıyordu.
More Sentences
|
| General |
|
| 24 |
General |
herhangi bir şeyden yoğun yığın |
cloud n.
|
|
| 25 |
General |
yoğun sis |
scotch mist n.
|
|
| 26 |
General |
yoğun sis |
misty thickness n.
|
|
| 27 |
General |
yoğun sis |
pea soup n.
|
|
| 28 |
General |
kısmen suyu alınmış yoğun süt |
evaporated milk n.
|
|
| 29 |
General |
talebin çok yoğun olduğu dönemlerde kimi gemi ve feribot seferlerinde kullanılan bir kontrol doküman |
sailing ticket n.
|
|
| 30 |
General |
yerleşimin yoğun olduğu ve trafiğin zorlayıcı olmayan yöntemlerle engellenmeye çalışıldığı sokak veya bölge |
home zone n.
|
|
| 31 |
General |
yoğun programlar |
intensive programs n.
|
|
| 32 |
General |
yoğun sis |
soup n.
|
|
| 33 |
General |
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman |
rush hour n.
|
|
| 34 |
General |
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve sıklıkla yağış bırakan bulut türü |
nimbostratus n.
|
|
| 35 |
General |
sınav öncesi yoğun çalışma |
cram n.
|
|
| 36 |
General |
yoğun duman |
smother n.
|
|
| 37 |
General |
en yoğun zaman |
peak time n.
|
|
| 38 |
General |
yoğun hareketlilik |
intense mobility n.
|
|
| 39 |
General |
yoğun iş temposu |
intense work pressure n.
|
|
| 40 |
General |
yoğun iş baskısı |
intense work pressure n.
|
|
| 41 |
General |
yoğun ilgi |
deep interest n.
|
|
| 42 |
General |
yoğun ilgi |
great interest n.
|
|
| 43 |
General |
yoğun ilgi |
intense interest n.
|
|
| 44 |
General |
yoğun bir sıcaklık |
an intense heat n.
|
|
| 45 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
intense work environment n.
|
|
| 46 |
General |
yoğun trafik |
intense traffic n.
|
|
| 47 |
General |
yoğun talep |
heavy demand n.
|
|
| 48 |
General |
yoğun talep |
huge demand n.
|
|
| 49 |
General |
yoğun olan saatler |
peak hours n.
|
|
| 50 |
General |
yoğun biçimde reklam yapan kimse |
touter n.
|
|
| 51 |
General |
yoğun zevk |
intense pleasure n.
|
|
| 52 |
General |
yoğun üzüntü |
intense sorrow n.
|
|
| 53 |
General |
yoğun yapılaşma |
dense housing n.
|
|
| 54 |
General |
yoğun program |
heavy schedule n.
|
|
| 55 |
General |
yoğun mesai |
heavy schedule n.
|
|
| 56 |
General |
yoğun mesai |
busy shift n.
|
|
| 57 |
General |
yoğun mesai |
hectic shift n.
|
|
| 58 |
General |
yoğun takvim |
heavy schedule n.
|
|
| 59 |
General |
yoğun katılım |
keen participation n.
|
|
| 60 |
General |
yoğun katılım |
active participation n.
|
|
| 61 |
General |
yoğun katılım |
large turnout n.
|
|
| 62 |
General |
yoğun katılım |
broad participation n.
|
|
| 63 |
General |
yoğun tempo |
intensive tempo n.
|
|
| 64 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
intensive working environment n.
|
|
| 65 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
hectic working environment n.
|
|
| 66 |
General |
yoğun çalışma ortamı |
busy working environment n.
|
|
| 67 |
General |
şehir dışındaki yoğun yapılaşma |
edge city n.
|
|
| 68 |
General |
yoğun sanayileşme |
intense industrialization n.
|
|
| 69 |
General |
yoğun olmayan saatler |
off-peak hours n.
|
|
| 70 |
General |
yoğun sis |
pea-souper n.
|
|
| 71 |
General |
yoğun olmayan zamanlar |
off-peak n.
|
|
| 72 |
General |
yoğun hesap |
number crunching n.
|
|
| 73 |
General |
trafiğin en yoğun olduğu saatler |
rush hour n.
|
|
| 74 |
General |
yoğun gündem |
busy agenda n.
|
|
| 75 |
General |
eski ve bakımsız binaların yoğun olduğu semt veya bölge |
tenement district n.
|
|
| 76 |
General |
toplumun yoğun ilgisi |
intense interest of the public n.
|
|
| 77 |
General |
kamuoyunun yoğun ilgisi |
intense interest of the public n.
|
|
| 78 |
General |
yoğun telefon trafiği |
heavy telephone traffic n.
|
|
| 79 |
General |
yoğun ağırlaştırılmış metal patlayıcı |
dense inert metal explosive n.
|
|
| 80 |
General |
yoğun olmayan zaman |
off-peak time n.
|
|
| 81 |
General |
yoğun çalışma programı |
intensive work program n.
|
|
| 82 |
General |
yoğun çaba |
hard effort n.
|
|
| 83 |
General |
yoğun iş günü/mesai |
busy working day n.
|
|
| 84 |
General |
yoğun tren istasyonu |
busy train station n.
|
|
| 85 |
General |
yoğun bitki örtüsü |
heavy vegetation n.
|
|
| 86 |
General |
yoğun arama |
intense hunt n.
|
|
| 87 |
General |
yoğun kurs |
crash n.
|
|
| 88 |
General |
hızlandırılmış/yoğun ders programı |
crash program n.
|
|
| 89 |
General |
hızlandırılmış/yoğun ders programı |
crash programme n.
|
|
| 90 |
General |
fakirliğin yoğun olduğu bölge |
distressed area n.
|
|
| 91 |
General |
yoğun sis |
drizzling n.
|
|
| 92 |
General |
yoğun kurs |
intense course n.
|
|
| 93 |
General |
yoğun/derin istek |
profound desire n.
|
|
| 94 |
General |
nüfusu yoğun bölgeler |
densely populated areas n.
|
|
| 95 |
General |
yoğun kar yağışı |
heavy fall of snow n.
|
|
| 96 |
General |
yoğun nemlendiricili vücut losyonu |
moisture rich body lotion n.
|
|
| 97 |
General |
yoğun duman (kalın duman bulutu) |
pall of smoke n.
|
|
| 98 |
General |
yoğun tempo |
busy pace n.
|
|
| 99 |
General |
yoğun duygu |
strong emotion n.
|
|
| 100 |
General |
yoğun dönem |
busy period n.
|
|
| 101 |
General |
yoğun dönem |
peak period n.
|
|
| 102 |
General |
yoğun bakımda yatan hastalar |
patients in the intensive care unit n.
|
|
| 103 |
General |
yoğun bakımdaki hastalar |
patients in the intensive care unit n.
|
|
| 104 |
General |
yoğun krema |
heavy cream n.
|
|
| 105 |
General |
yoğun oranda ekrana maruz kalma |
heavy screen time n.
|
|
| 106 |
General |
yoğun zamanlar |
peak times n.
|
|
| 107 |
General |
sporcuların sezon/yarışma öncesi yoğun antrenman yaptıkları yer |
camp n.
|
|
| 108 |
General |
(renk) yoğun |
aggressive n.
|
|
| 109 |
General |
yoğun olma |
teemingness n.
|
|
| 110 |
General |
metropol bölgesinin en kalabalık ve yoğun kısmı |
central city n.
|
|
| 111 |
General |
yoğun aktivite yapılan yer |
central n.
|
|
| 112 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail biter n.
|
|
| 113 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nail-biter n.
|
|
| 114 |
General |
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum |
nailbiter n.
|
|
| 115 |
General |
işlerin çok yoğun olması |
negotiousness n.
|
|
| 116 |
General |
yoğun olma |
terribleness n.
|
|
| 117 |
General |
yoğun sosyal yaşam |
the social whirl n.
|
|
| 118 |
General |
en yoğun kısım |
thick n.
|
|
| 119 |
General |
yoğun enerji |
thunder n.
|
|
| 120 |
General |
yoğun faaliyet |
top gear n.
|
|
| 121 |
General |
yoğun olma |
turbidness n.
|
|
| 122 |
General |
yoğun çaba gerektirme |
effortfullness n.
|
|
| 123 |
General |
gece saatlerinde çok yoğun çalışarak üretilen edebi eser |
elucubration n.
|
|
| 124 |
General |
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışma |
elucubration [obsolete] n.
|
|
| 125 |
General |
yoğun merak |
awe n.
|
|
| 126 |
General |
yoğun duygu |
extacy n.
|
|
| 127 |
General |
yoğun duygu |
white heat n.
|
|
| 128 |
General |
yoğun çaba |
blitz n.
|
|
| 129 |
General |
meskit ağaçlarının yoğun olduğu bölge |
mesquite n.
|
|
| 130 |
General |
birden fazla şehirden ve yoğun nüfuslu komşu alanlardan oluşan büyük metropol bölgesi |
metroplex n.
|
|
| 131 |
General |
granülasyon işlemine tabi tutulmaya hazır yoğun kütle formundaki barut malzemeleri |
millcake n.
|
|
| 132 |
General |
yoğun aroma |
hautgout n.
|
|
| 133 |
General |
çok yoğun ve baskılı şey |
mindblower n.
|
|
| 134 |
General |
yoğun egzersiz programı |
boot camp n.
|
|
| 135 |
General |
ani ve yoğun heyecan |
bound n.
|
|
| 136 |
General |
yoğun aktivite |
brash [dialect] [uk] n.
|
|
| 137 |
General |
yoğun ışık |
brights n.
|
|
| 138 |
General |
yoğun aktivite |
hornets nest n.
|
|
| 139 |
General |
yoğun aktivite |
hornet's nest n.
|
|
| 140 |
General |
yoğun nefret |
horrors n.
|
|
| 141 |
General |
yoğun tiksinme |
horrors n.
|
|
| 142 |
General |
yoğun faaliyet |
hum n.
|
|
| 143 |
General |
yoğun faaliyet |
hums n.
|
|
| 144 |
General |
yoğun ve boğucu hava |
mirk n.
|
|
| 145 |
General |
geçmiş ile ilişkili şeylere yoğun sevgi besleyen kimse |
retrophiliac n.
|
|
| 146 |
General |
geçmiş ile ilişkili şeylere beslenen yoğun sevgi |
retrophilia n.
|
|
| 147 |
General |
üzerine yoğun emek harcanan eser |
lucubration n.
|
|
| 148 |
General |
yoğun kamu denetiminin olduğu yer veya durum |
glasshouse n.
|
|
| 149 |
General |
en yoğun kısım |
depth n.
|
|
| 150 |
General |
yoğun ve yorucu çalışma |
grind n.
|
|
| 151 |
General |
yoğun faaliyetin merkezi |
ground zero n.
|
|
| 152 |
General |
yoğun ve yapışkan sıvı |
grume n.
|
|
| 153 |
General |
yoğun çaba |
heat n.
|
|
| 154 |
General |
en yoğun etkinlik dönemi |
height n.
|
|
| 155 |
General |
yoğun ve ağır hava |
murk n.
|
|
| 156 |
General |
çok yoğun ve baskılı olma |
overbearingness n.
|
|
| 157 |
General |
tek kaynaktan gelen yoğun sıvı akışı |
river n.
|
|
| 158 |
General |
yoğun münakaşa |
rumpus n.
|
|
| 159 |
General |
yoğun arz |
rush n.
|
|
| 160 |
General |
hristiyan yoğun toplum |
christian-intensive society n.
|
|
| 161 |
General |
hristiyanların yoğun olduğu toplum |
christian-intensive society n.
|
|
| 162 |
General |
müslüman yoğun toplum |
muslim-intensive society n.
|
|
| 163 |
General |
Müslümanların yoğun olduğu toplum |
muslim-intensive society n.
|
|
| 164 |
General |
yoğun tesir oluşturma |
impressiveness n.
|
|
| 165 |
General |
yapışkan yoğun çamur |
gombo n.
|
|
| 166 |
General |
yoğun sağanak |
downpour n.
|
|
| 167 |
General |
yoğun yaylım ateşi |
drumfire n.
|
|
| 168 |
General |
bir alana yoğun ilgi duyan kimse |
fancy n.
|
|
| 169 |
General |
sıkı ve yoğun talkımlı çiçeklenme |
fascicle n.
|
|
| 170 |
General |
(köpek balıkları için) yoğun ve hunharca beslenme dönemi |
feeding frenzy n.
|
|
| 171 |
General |
yoğun tüketimin yapıldığı açık hava etkinliği |
fete n.
|
|
| 172 |
General |
mürekkebe benzer yoğun bir preparat |
ink n.
|
|
| 173 |
General |
yoğun keder |
pang n.
|
|
| 174 |
General |
yılın en yoğun zamanı |
peak n.
|
|
| 175 |
General |
günün en yoğun zamanı |
peak n.
|
|
| 176 |
General |
talebin en yoğun olduğu zaman |
peak n.
|
|
| 177 |
General |
yoğun kıvamlı çorba |
porridge [obsolete] n.
|
|
| 178 |
General |
yoğun kıvamlı yahni |
porridge [obsolete] n.
|
|
| 179 |
General |
yoğun sevgi |
fire n.
|
|
| 180 |
General |
yoğun nefret |
fire n.
|
|
| 181 |
General |
ağır ve yoğun killi toprağı kazan kimse |
gaulter [dialect] n.
|
|
| 182 |
General |
ağır ve yoğun killi toprak |
gault n.
|
|
| 183 |
General |
yoğun kurşun beyazı ve su bulamacı |
pulp n.
|
|
| 184 |
General |
(sınav öncesi) yoğun çalışma |
scram [dialect] [uk] n.
|
|
| 185 |
General |
yoğun etki |
screw n.
|
|
| 186 |
General |
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin cambridgeshire'da yoğun bulunduğu alan |
silicon fen n.
|
|
| 187 |
General |
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin new york kentinde yoğun bulunduğu bölge |
silicon alley n.
|
|
| 188 |
General |
yoğun çaba |
frenzy n.
|
|
| 189 |
General |
yoğun duman |
smeech [dialect] [uk] n.
|
|
| 190 |
General |
yoğun sis bulutu |
smother n.
|
|
| 191 |
General |
sevgisini yoğun şekilde gösteren kimse |
smoocher n.
|
|
| 192 |
General |
yoğun duman bulutu |
smother n.
|
|
| 193 |
General |
bir şehir veya yoğun nüfuslu mahallede yer alan oldukça küçük park |
pocket park n.
|
|
| 194 |
General |
yoğun keder |
poignance n.
|
|
| 195 |
General |
ani gelişen yoğun duygu |
stab n.
|
|
| 196 |
General |
birden etkisi altına alan yoğun duygu |
stab n.
|
|
| 197 |
General |
yoğun kıvamlılık |
stodginess n.
|
|
| 198 |
General |
yoğun cinsel isteklilik |
supersexuality n.
|
|
| 199 |
General |
yoğun tesir |
superstrength n.
|
|
| 200 |
General |
yoğun sıcaklık |
hotness n.
|
|
| 201 |
General |
(durumun, etkinliğin) yoğun olduğu nokta |
hot spot n.
|
|
| 202 |
General |
yoğun araştırma |
perquisition n.
|
|
| 203 |
General |
yoğun duygu |
resentment n.
|
|
| 204 |
General |
yoğun talep |
strain n.
|
|
| 205 |
General |
yoğun çaba |
straining n.
|
|
| 206 |
General |
yoğun duygu |
passionateness n.
|
|
| 207 |
General |
yoğun güç harcama |
straining n.
|
|
| 208 |
General |
yoğun faaliyet |
fury n.
|
|
| 209 |
General |
daha yoğun hale getirmek |
make denser v.
|
|
| 210 |
General |
yoğun ilgi görmek |
attract intensive attention v.
|
|
| 211 |
General |
yoğun ilgi görmek |
draw heavy attention v.
|
|
| 212 |
General |
yoğun ilgi görmek |
draw intense interest v.
|
|
| 213 |
General |
yoğun bakıma alınmak |
be put into intensive care v.
|
|
| 214 |
General |
yoğun bakımda yatmak |
be in intensive care unit v.
|
|
| 215 |
General |
yoğun ilgi görmek |
attract a great deal of attention v.
|
|
| 216 |
General |
yoğun çalışmak |
study intensively v.
|
|
| 217 |
General |
yoğun çalışmak |
work intensively v.
|
|
| 218 |
General |
yoğun çalışmak |
work hard v.
|
|
| 219 |
General |
çok yoğun çalışmak |
study intensively v.
|
|
| 220 |
General |
çok yoğun çalışmak |
work intensively v.
|
|
| 221 |
General |
çok yoğun çalışmak |
work hard v.
|
|
| 222 |
General |
çok yoğun çalışmak |
study hard v.
|
|
| 223 |
General |
yoğun programından belirli bir süre ayırmak |
take time out of one's busy schedule v.
|
|
| 224 |
General |
yoğun yapılaşmak |
overbuild v.
|
|
| 225 |
General |
yoğun bir çalışma günü yaşamak |
do a hard day's work v.
|
|
| 226 |
General |
belirli bir amaca yönelik yoğun çaba göstermek |
aim for v.
|
|
| 227 |
General |
(bir şeye) yoğun biçimde yatırım yapmak |
invest heavily in v.
|
|
| 228 |
General |
birine tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak |
tease someone into doing something v.
|
|
| 229 |
General |
(sis) evi yoğun bir duman ile sarmak |
envelop the house in dense vapor v.
|
|
| 230 |
General |
yoğun bir tanıtım kampanyası başlatmak |
go on a media blitz v.
|
|
| 231 |
General |
büyük/yoğun bir katılım/ilgi beklemek |
expect a huge turnout v.
|
|
| 232 |
General |
yoğun çaba sarf etmek |
scrabble v.
|
|
| 233 |
General |
yoğun çaba sarf etmek |
scrabble v.
|
|
| 234 |
General |
yoğun çaba göstererek ikna etmek |
badger v.
|
|
| 235 |
General |
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışmak |
elucubrate [obsolete] v.
|
|
| 236 |
General |
yoğun biçimde eleştirmek |
maul v.
|
|
| 237 |
General |
(halüsinojen, mistik deneyim etkisiyle) yoğun haz yaşamak |
bliss v.
|
|
| 238 |
General |
yoğun egzersiz yaparak nefessiz kalmak |
breathe v.
|
|
| 239 |
General |
yoğun ve kuvvetle uygulamak |
buckle v.
|
|
| 240 |
General |
daha yoğun ve etkili hale getirmek |
hone v.
|
|
| 241 |
General |
yoğun cinsel arzu beslemek |
lust v.
|
|
| 242 |
General |
çok yoğun olmak |
move v.
|
|
| 243 |
General |
çok parlak ve yoğun olmak (ışık, renk) |
glare v.
|
|
| 244 |
General |
yoğun ısı uygulamak |
ignite v.
|
|
| 245 |
General |
aşırı yoğun şekilde inşa etmek |
overconstruct v.
|
|
| 246 |
General |
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla yoğun bir solüsyonda işlemek |
overdevelop v.
|
|
| 247 |
General |
yoğun bir şekilde üşüşmek |
overcrowd v.
|
|
| 248 |
General |
yoğun duygular hissettirmek |
overexcite v.
|
|
| 249 |
General |
yoğun bir şekilde teşvik etmek |
overurge v.
|
|
| 250 |
General |
yoğun tesir yaratmak |
impress v.
|
|
| 251 |
General |
yoğun nüfuslu hale gelmek |
populate v.
|
|
| 252 |
General |
yoğun duygular beslemek |
cling (to) v.
|
|
| 253 |
General |
yoğun çabayla ortaya çıkarmak |
fetch v.
|
|
| 254 |
General |
yoğun bedensel ağrı hissetmek |
pang v.
|
|
| 255 |
General |
yoğun çaba sonucu elde etmek |
penetrate v.
|
|
| 256 |
General |
yoğun çaba sonucu ulaşmak |
penetrate v.
|
|
| 257 |
General |
yoğun çalışmaya dalmak |
pore v.
|
|
| 258 |
General |
yoğun sıcaklığa tabi tutmak |
plote v.
|
|
| 259 |
General |
yoğun sıcaklığa tabi tutmak |
plot v.
|
|
| 260 |
General |
yoğun şekilde aranmak |
scrimmage v.
|
|
| 261 |
General |
yoğun olarak süslemek |
fresco v.
|
|
| 262 |
General |
yoğun duygular hissetmek |
slobber v.
|
|
| 263 |
General |
yoğun çaba ile gerçekleştirmek |
squeeze v.
|
|
| 264 |
General |
yoğun duygular yaşatmak |
passionate [obsolete] v.
|
|
| 265 |
General |
yoğun duygularla ifade etmek |
passionate [obsolete] v.
|
|
| 266 |
General |
yoğun olmayan (hava/gaz) |
rare adj.
|
|
| 267 |
General |
yoğun nüfuslu |
thickly populated adj.
|
|
| 268 |
General |
yoğun nüfuslu |
populous adj.
|
|
| 269 |
General |
çok yoğun ve baskılı |
overwhelming adj.
|
|
| 270 |
General |
bilgi yoğun |
knowledge intensive adj.
|
|
| 271 |
General |
en yoğun olanı |
densest adj.
|
|
| 272 |
General |
uyuşturucunun yoğun olduğu (bölge) |
drug-infested adj.
|
|
| 273 |
General |
yoğun işgücü gerektiren |
labor-intensive adj.
|
|
| 274 |
General |
yoğun olmayan dönem |
off-peak adj.
|
|
| 275 |
General |
yoğun dönemler dışındaki zaman |
off-peak adj.
|
|
| 276 |
General |
yoğun saatlerin dışında |
off-peak adj.
|
|
| 277 |
General |
çok yoğun |
tightly packed adj.
|
|
| 278 |
General |
aşırı/son derece meşgul veya yoğun |
extremely busy adj.
|
|
| 279 |
General |
daha yoğun |
intenser adj.
|
|
| 280 |
General |
yoğun ve insan dolu |
teeming adj.
|
|
| 281 |
General |
yoğun işgücü gerektiren |
labour-intensive adj.
|
|
| 282 |
General |
yoğun biçimde paketlenmiş |
densely packed adj.
|
|
| 283 |
General |
yoğun biçimde sıkıştırılmış |
densely packed adj.
|
|
| 284 |
General |
yoğun dizilmiş |
densely packed adj.
|
|
| 285 |
General |
derin ve yoğun |
deep and dense adj.
|
|
| 286 |
General |
aşırı yoğun veya kalabalık |
rammed adj.
|
|
| 287 |
General |
insan yoğun |
people-intensive adj.
|
|
| 288 |
General |
çok yoğun |
capsule adj.
|
|
| 289 |
General |
daha az yoğun hale getirilmiş |
tempered adj.
|
|
| 290 |
General |
yoğun olmayan |
tenuous adj.
|
|
| 291 |
General |
yoğun çaba gerektiren |
testing adj.
|
|
| 292 |
General |
yoğun ıstırap duyan |
tortured adj.
|
|
| 293 |
General |
alışverişin yoğun olduğu |
trading adj.
|
|
| 294 |
General |
yoğun çalışmaktan yıpranmış |
trauchled adj.
|
|
| 295 |
General |
yoğun sıkıntı çektiren |
atrocious adj.
|
|
| 296 |
General |
aşırı yoğun |
ultradense adj.
|
|
| 297 |
General |
yoğun enerji gerektiren |
energy-intensive adj.
|
|
| 298 |
General |
yoğun bir şekilde meşgul |
knee-deep adj.
|
|
| 299 |
General |
son derece yoğun |
industrial-strength adj.
|
|
| 300 |
General |
son derece yoğun |
weapons-grade adj.
|
|
| 301 |
General |
yoğun ağaçlandırılmış |
queachy [obsolete] adj.
|
|
| 302 |
General |
çok yoğun |
big adj.
|
|
| 303 |
General |
yoğun bir şekilde veya geniş alanlara yayılan |
massy adj.
|
|
| 304 |
General |
yoğun bir kitle oluşturan |
massy adj.
|
|
| 305 |
General |
yoğun kokulu |
quick-scented adj.
|
|
| 306 |
General |
yoğun bir dokuya sahip |
woofy adj.
|
|
| 307 |
General |
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) |
metropolitan adj.
|
|
| 308 |
General |
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) |
born-again adj.
|
|
| 309 |
General |
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) |
born-again adj.
|
|
| 310 |
General |
yoğun duygulu |
high-pitched adj.
|
|
| 311 |
General |
yoğun (tartışma, üslup) |
high-pitched adj.
|
|
| 312 |
General |
aşırı yoğun |
hyperintense adj.
|
|
| 313 |
General |
yoğun duygular gösteren |
hysteric adj.
|
|
| 314 |
General |
yoğun duygular sergileyen |
hysteric adj.
|
|
| 315 |
General |
yoğun ve ağır bir hava ile nitelenen |
mirky adj.
|
|
| 316 |
General |
yoğun bir karanlık veya kasvetle nitelenen |
mirky adj.
|
|
| 317 |
General |
çok yoğun |
mortal adj.
|
|
| 318 |
General |
aşırı yoğun olan |
mortal adj.
|
|
| 319 |
General |
yoğun olmayan |
low-pressure adj.
|
|
| 320 |
General |
yoğun olmayan |
low-level adj.
|
|
| 321 |
General |
yoğun düşünülen |
lucubratory [obsolete] adj.
|
|
| 322 |
General |
yoğun çaba ürünü olan |
lucubratory [obsolete] adj.
|
|
| 323 |
General |
(ağrı, açlık) yoğun |
gnawing adj.
|
|
| 324 |
General |
(yoğun bir duygudan ötürü) nefesi kesilen |
chokey adj.
|
|
| 325 |
General |
(içerik) yoğun |
dense adj.
|
|
| 326 |
General |
çok yoğun ve baskılı |
overbearing adj.
|
|
| 327 |
General |
aşırı yoğun |
overintense adj.
|
|
| 328 |
General |
aşırı yoğun |
overofficious adj.
|
|
| 329 |
General |
çok yoğun |
overrich adj.
|
|
| 330 |
General |
yoğun etkileyen |
immersive adj.
|
|
| 331 |
General |
yoğun nüfuslu |
impacted adj.
|
|
| 332 |
General |
sözcüklere dökülemeyecek kadar yoğun veya karmaşık |
inarticulate adj.
|
|
| 333 |
General |
yoğun kıvamlı |
inspissated adj.
|
|
| 334 |
General |
yoğun kıvamlı |
inspissate adj.
|
|
| 335 |
General |
yoğun şekilde renklendirilmiş |
double-dyed adj.
|
|
| 336 |
General |
az yoğun ulaşımda kullanılan |
down adj.
|
|
| 337 |
General |
az yoğun ulaşıma ait |
down adj.
|
|
| 338 |
General |
az yoğun ulaşımla ilgili |
down adj.
|
|
| 339 |
General |
yoğun nüfuslu |
popular [obsolete] adj.
|
|
| 340 |
General |
yoğun nüfuslu |
populate [obsolete] adj.
|
|
| 341 |
General |
yoğun kümeler halinde çiçeklenen |
fascicular adj.
|
|
| 342 |
General |
çok yoğun |
fervent adj.
|
|
| 343 |
General |
(hareket, duygu) yoğun |
ferocious adj.
|
|
| 344 |
General |
(televizyon programı) en yoğun saatte yayınlanan |
peak-time adj.
|
|
| 345 |
General |
(trafik, gaz ihtiyacı) en yoğun zamana denk gelen |
peak-hour adj.
|
|
| 346 |
General |
yoğun tedirginlik yaşayabilen |
convulsible adj.
|
|
| 347 |
General |
jelatin gibi yoğun |
gelatinlike adj.
|
|
| 348 |
General |
yüzeyi yoğun ısı ile hızlıca yanmış olan |
seared adj.
|
|
| 349 |
General |
çok yoğun |
seething adj.
|
|
| 350 |
General |
yarı yoğun |
semicompact adj.
|
|
| 351 |
General |
(tat) yoğun |
sprightly adj.
|
|
| 352 |
General |
(yiyecek) yoğun dokulu |
stodgy adj.
|
|
| 353 |
General |
(yiyecek) yoğun kıvamlı |
stodgy adj.
|
|
| 354 |
General |
yoğun kimyasal konsantrasyon içeren |
superelevated adj.
|
|
| 355 |
General |
yoğun kimyasal içeren |
superelevated adj.
|
|
| 356 |
General |
süper yoğun (kodlama) |
superdense adj.
|
|
| 357 |
General |
(madde) normalden fazla yoğun |
superdense adj.
|
|
| 358 |
General |
süper yoğun |
superdense adj.
|
|
| 359 |
General |
aşırı yoğun |
superheated adj.
|
|
| 360 |
General |
yoğun destek gören |
supportful [obsolete] adj.
|
|
| 361 |
General |
yoğun duygu aktaran |
passionate adj.
|
|
| 362 |
General |
yoğun aromalı |
stout adj.
|
|
| 363 |
General |
(yoğun kar yağışı nedeniyle) göz gözü görmeyen |
stoury [dialect] [uk] adj.
|
|
| 364 |
General |
(yoğun kar yağışı nedeniyle) göz gözü görmeyen |
stourie adj.
|
|
| 365 |
General |
(yoğun bir duygu nedeniyle) kramplar giren |
spasmodical adj.
|
|
| 366 |
General |
yoğun olmayan |
pastel adj.
|
|
| 367 |
General |
yoğun olmayan |
pastel adj.
|
|
| 368 |
General |
(likör) yoğun |
stout adj.
|
|
| 369 |
General |
daha yoğun |
fuller adj.
|
|
| 370 |
General |
yoğun aromalı |
full adj.
|
|
| 371 |
General |
yoğun bir biçimde |
intensively adv.
|
|
| 372 |
General |
yoğun olarak |
intensively adv.
|
|
| 373 |
General |
yoğun bir şekilde |
intensionally adv.
|
|
| 374 |
General |
yoğun bir şekilde |
potently adv.
|
|
| 375 |
General |
yoğun bir biçimde |
hecticly adv.
|
|
| 376 |
General |
yoğun bir şekilde |
concentratedly adv.
|
|
| 377 |
General |
yoğun şekilde |
intensively adv.
|
|
| 378 |
General |
yoğun şekilde |
intensely adv.
|
|
| 379 |
General |
yoğun olarak |
extremely adv.
|
|
| 380 |
General |
yoğun olarak |
intensely adv.
|
|
| 381 |
General |
yoğun ölçüde |
extremely adv.
|
|
| 382 |
General |
yoğun ölçüde |
to a high degree adv.
|
|
| 383 |
General |
yoğun ölçüde |
intensely adv.
|
|
| 384 |
General |
yoğun olarak |
to a high degree adv.
|
|
| 385 |
General |
yoğun ölçüde |
densely adv.
|
|
| 386 |
General |
-e karşı yoğun engellere rağmen |
despite overwhelming odds against adv.
|
|
| 387 |
General |
daha yoğun şekilde/biçimde |
more intensely adv.
|
|
| 388 |
General |
yoğun bir şekilde |
acutely adv.
|
|
| 389 |
General |
yoğun biçimde |
populously adv.
|
|
| 390 |
General |
yoğun biçimde |
toweringly adv.
|
|
| 391 |
General |
yoğun bir şekilde |
up adv.
|
|
| 392 |
General |
daha yoğun |
up adv.
|
|
| 393 |
General |
oldukça yoğun |
vividly adv.
|
|
| 394 |
General |
yoğun bir şekilde |
overpoweringly adv.
|
|
| 395 |
General |
yoğun bir şekilde |
grossly adv.
|
|
| 396 |
General |
yoğun olarak |
compactedly adv.
|
|
| 397 |
General |
yoğun istek üzerine |
by popular demand adv.
|
|
| 398 |
General |
seyrekten yoğun kıvama |
down adv.
|
|
| 399 |
General |
yoğun kümeler oluşturarak |
fascicularly adv.
|
|
| 400 |
General |
yoğun duygularla |
feelingly adv.
|
|
| 401 |
General |
yoğun bir şekilde |
ferociously adv.
|
|
| 402 |
General |
yoğun bir şekilde |
shrewdly adv.
|
|
| 403 |
General |
yoğun bir şekilde |
snapping adv.
|
|
| 404 |
General |
yoğun bir şekilde |
snappingly adv.
|
|
| 405 |
General |
yoğun olarak |
soaking adv.
|
|
| 406 |
General |
yoğun ölçüde |
sobbing [dialect] adv.
|
|
| 407 |
General |
yoğun olarak |
sobbing [dialect] adv.
|
|
| 408 |
General |
yoğun ölçüde |
soaking adv.
|
|
| 409 |
General |
yoğun olarak |
something adv.
|
|
| 410 |
General |
yoğun ölçüde |
something adv.
|
|
| 411 |
General |
yoğun bir şekilde |
stiff adv.
|
|
| 412 |
General |
yoğun ölçüde |
super adv.
|
|
| 413 |
General |
yoğun bir şekilde |
hotly adv.
|
|
| 414 |
General |
yoğun bir biçimde |
passionately adv.
|
|
| 415 |
General |
yoğun fırtına eserek |
stormfully adv.
|
|
| 416 |
General |
yoğun bir şekilde |
furiously adv.
|
|
| 417 |
General |
yoğun anlamı veren ön ek |
pycn- pref.
|
|
| 418 |
General |
yoğun anlamı veren ön ek |
pycno- pref.
|
|
| Phrasals |
|
| 419 |
Phrasals |
yoğun biçimde direnmek |
stand up to v.
|
|
| 420 |
Phrasals |
yoğun çalışmak |
labour over v.
|
|
| 421 |
Phrasals |
yoğun emek harcamak |
labour over v.
|
|
| 422 |
Phrasals |
yoğun biçimde çalışmak |
plug away at v.
|
|
| 423 |
Phrasals |
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak |
bore into (someone or something) v.
|
|
| 424 |
Phrasals |
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak |
bore into v.
|
|
| 425 |
Phrasals |
yoğun güneş veya ışığa maruz kalmak |
blaze down on (someone or something) v.
|
|
| 426 |
Phrasals |
yoğun güneş veya ışığın altında kalmak |
blaze down on (someone or something) v.
|
|
| 427 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir yerden aşağı akmak/yağmak |
sluice down v.
|
|
| 428 |
Phrasals |
yoğun tarım yapmak suretiyle bir arazinin/tarlanın verimliliğini düşürmek |
farm something out v.
|
|
| 429 |
Phrasals |
yoğun bir duygudan dolayı ağlamak |
weep for (someone or something) v.
|
|
| 430 |
Phrasals |
yoğun bir duygudan dolayı göz yaşı dökmek |
weep for (someone or something) v.
|
|
| 431 |
Phrasals |
yoğun çalışmaya başlamak |
dig in v.
|
|
| 432 |
Phrasals |
yoğun çalışmaya başlamak |
dig in v.
|
|
| 433 |
Phrasals |
yağmurdan/yoğun yağıştan dolayı ertelenmek |
wash out v.
|
|
| 434 |
Phrasals |
yoğun yağış bir şeyin iptal edilmesine neden olmak |
wash out v.
|
|
| 435 |
Phrasals |
yoğun yağıştan dolayı iptal edilmesine neden olmak |
wash something out v.
|
|
| 436 |
Phrasals |
yoğun yağış bir şeyin iptal olmasına neden olmak |
wash out v.
|
|
| 437 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeyin) içine (bir şey) koymak |
stuff into (something) v.
|
|
| 438 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde içine koymak |
stuff in v.
|
|
| 439 |
Phrasals |
yoğun sis yüzünden görünmemek |
sock in v.
|
|
| 440 |
Phrasals |
yoğun sis yüzünden işleyişi durdurmak |
sock in v.
|
|
| 441 |
Phrasals |
yoğun sis altında bırakmak |
sock in v.
|
|
| 442 |
Phrasals |
yoğun görüşmeler sonucu bir şey geliştirmek |
thresh out v.
|
|
| 443 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeye) ulaşmaya çalışmak |
work toward (something) v.
|
|
| 444 |
Phrasals |
kısıtlı/yoğun bir zamanda bir şeyi araya sıkıştırmak |
work into v.
|
|
| 445 |
Phrasals |
(bir şey) için yoğun çaba sarf etmek |
work toward (something) v.
|
|
| 446 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde yayılmak |
lance through v.
|
|
| 447 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir şey kokusu yaymak |
reek of something v.
|
|
| 448 |
Phrasals |
yoğun kokmak |
reek of v.
|
|
| 449 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde bir şey kokmak |
reek of something v.
|
|
| 450 |
Phrasals |
yoğun koku yaymak |
reek of v.
|
|
| 451 |
Phrasals |
güçlü/yoğun bir şekilde bir şey izlenimi vermek |
reek of something v.
|
|
| 452 |
Phrasals |
kalbi (yoğun bir duyguyla) küt küt atmak |
race with (something) v.
|
|
| 453 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim at something v.
|
|
| 454 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim for something v.
|
|
| 455 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim for something v.
|
|
| 456 |
Phrasals |
bir şey için yoğun çaba göstermek |
aim at something v.
|
|
| 457 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde uğraşmak |
battle out v.
|
|
| 458 |
Phrasals |
yoğun/şiddetli bir savaş vermek |
battle out v.
|
|
| 459 |
Phrasals |
yoğun/şiddetli mücadele vermek |
battle out v.
|
|
| 460 |
Phrasals |
(birine) yoğun haz/mutluluk yaşatmak |
bliss (one) out v.
|
|
| 461 |
Phrasals |
(bir duyguyu) yoğun bir şekilde hissetmek |
burn with (something) v.
|
|
| 462 |
Phrasals |
yoğun emek harcamak/çalışmak |
labor over v.
|
|
| 463 |
Phrasals |
(bir yere) yoğun bir şekilde yayılmak |
rage through (something) v.
|
|
| 464 |
Phrasals |
-e yoğun bir şekilde yayılmak |
rage through v.
|
|
| 465 |
Phrasals |
yoğun bir şekilde (bir şeye) başlamak |
swing into (something) v.
|
|
| 466 |
Phrasals |
(bir şeye) yoğun çalışmak |
swot up (on something) v.
|
|
| 467 |
Phrasals |
tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak |
tease into doing v.
|
|
| 468 |
Phrasals |
(yoğun egzersiz yaptıktan sonra) soğumak/vücudu soğutmak |
warm down v.
|
|
| 469 |
Phrasals |
(atı) yoğun antrenmandan sonra teri soğuyup dinlenene kadar yavaşça sürmek |
cool out v.
|
|
| Phrases |
|
| 470 |
Phrases |
yoğun çalışma temposuna uyum sağlayabilmek |
work to tight deadlines v.
|
|
| 471 |
Phrases |
yoğun kar yağışından dolayı |
because of heavy snow expr.
|
|
| 472 |
Phrases |
normalden daha büyük, ciddi, yoğun bir şey/kimse |
and a half expr.
|
|
| Proverb |
|
| 473 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little hard work never hurt anyone
|
|
| 474 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little work never killed anyone
|
|
| 475 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little hard work never killed anyone
|
|
| 476 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little work never hurt anyone
|
|
| 477 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
little (hard) work never hurt anyone
|
|
| 478 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never hurt anyone
|
|
| 479 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never hurt anyone
|
|
| 480 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never killed anyone
|
|
| 481 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never killed anyone
|
|
| 482 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never killed anybody
|
|
| 483 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never killed anybody
|
|
| 484 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez |
a little (hard) work never hurt anybody
|
|
| 485 |
Proverb |
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez |
a little (hard) work never hurt anybody
|
|
| Colloquial |
|
| 486 |
Colloquial |
yoğun keyif/zevk (özellikle uyuşturucu vs gibi uyarıcı maddelerin yarattığı etki sonucunda) |
rush n.
|
|
| 487 |
Colloquial |
san jose (silikon vadisi) ve seattle gibi yüksek teknoloji şirketlerinin yoğun olduğu abd şehirleri arasında düzenli doğrudan uçuş yapan yolcu uçağı |
nerd bird n.
|
|
| 488 |
Colloquial |
yoğun bir program sırasında dinlenmek veya kendine çeki düzen vermek için duraklamak |
touchdown n.
|
|
| 489 |
Colloquial |
yoğun fikir tartışması |
slugfest n.
|
|
| 490 |
Colloquial |
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku |
joy ride n.
|
|
| 491 |
Colloquial |
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku |
joyride n.
|
|
| 492 |
Colloquial |
yapışkan yoğun madde |
jollop n.
|
|
| 493 |
Colloquial |
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası |
joyride n.
|
|
| 494 |
Colloquial |
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası |
joy ride n.
|
|
| 495 |
Colloquial |
siyahilerin yoğun yaşadığı bölge |
black belt n.
|
|
| 496 |
Colloquial |
(bir şeye) büyük/yoğun talep |
a rush on (something) n.
|
|
| 497 |
Colloquial |
yoğun duygusallık |
cheese n.
|
|
| 498 |
Colloquial |
en yoğun durum |
high gear n.
|
|
| 499 |
Colloquial |
yoğun depresyon |
horror n.
|
|
| 500 |
Colloquial |
birbirlerine yoğun sevgi besleyen çift |
lovebirds n.
|
|