yoğun - Türkisch Englisch Wörterbuch

yoğun

Bedeutungen von dem Begriff "yoğun" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 89 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
yoğun intense adj.
Implementation is, as you know, now at a very intense stage.
Bildiğiniz gibi uygulama şu anda çok yoğun bir aşamada.

More Sentences
yoğun intensive adj.
That is always about intensive and localised pollution of the environment.
Bu her zaman çevrenin yoğun ve yerel olarak kirletilmesiyle ilgilidir.

More Sentences
yoğun dense adj.
Our flight was delayed due to the dense fog.
Uçuşumuz yoğun sis nedeniyle rötar yaptı.

More Sentences
General
yoğun rush-hour n.
I would rather leave early than travel on rush-hour trains.
Trenin yoğun olduğu saatlerde seyahat etmektense erken çıkmayı tercih ederim.

More Sentences
yoğun hectic adj.
We have a hectic schedule this month.
Bu ay yoğun bir programımız var.

More Sentences
yoğun busy adj.
Summer is the busiest season for the company.
Yaz mevsimi şirket açısından en yoğun dönemdir.

More Sentences
yoğun rich adj.
The rich scent of the roses was all over the garden.
Güllerin yoğun kokusu bahçenin her tarafını sarmıştı.

More Sentences
yoğun concentrated adj.
The country leader's concentrated efforts led to new trade contracts.
Ülke liderinin yoğun çabaları sayesinde yeni ticaret anlaşmaları imzalandı.

More Sentences
yoğun keen adj.
The students participated in the contest with keen interest.
Yarışmaya öğrenciler yoğun ilgi gösterdi.

More Sentences
yoğun thick adj.
A thick smoke spread through the building.
Yoğun bir duman binayı kapladı.

More Sentences
yoğun dense adj.
Warm air is less dense and hence moves upwards.
Sıcak hava daha az yoğun olduğundan yukarı yönde hareket eder.

More Sentences
yoğun heavy adj.
It involves heavy, ongoing investment.
Yoğun ve sürekli devam eden bir yatırım gerektirir.

More Sentences
yoğun extensive adj.
I know that you have an extensive personal travel schedule right throughout your country.
Ülkeniz genelinde yoğun bir kişisel seyahat programınız olduğunu biliyorum.

More Sentences
yoğun tight adj.
We have had a less tight agenda today and are finishing as early as 5.36 p.m.
Bugün daha az yoğun bir gündemimiz var ve saat 17.36 gibi erken bir saatte bitiriyoruz.

More Sentences
yoğun high adj.
This delay can be a temporary glitch caused by high traffic.
Bu gecikme, yoğun trafiğin neden olduğu geçici bir aksaklık olabilir.

More Sentences
yoğun intensively adv.
The military-industrial complex is organising in order to lobby Brussels intensively.
Askeri-endüstriyel kompleks Brüksel'de yoğun bir lobi faaliyeti yürütmek üzere örgütleniyor.

More Sentences
yoğun thick adv.
There is thick smoke in the area.
Bölgede yoğun duman var.

More Sentences
Idioms
yoğun tied up adj.
I'm tied up right now.
Ben şu anda yoğunum.

More Sentences
Technical
yoğun intensive adj.
Thank you very much for this detailed answer and also for your intensive involvement in this area.
Bu ayrıntılı yanıtınız ve bu alandaki yoğun katılımınız için çok teşekkür ederim.

More Sentences
yoğun thick adj.
They were thick and sweet as honey which people had to dilute with water.
İnsanların suyla seyreltmek zorunda kaldıkları bal kadar yoğun ve tatlıydılar.

More Sentences
Construction
yoğun dense adj.
The programme you have presented for your Presidency is extremely dense.
Başkanlığınız için sunduğunuz program son derece yoğun.

More Sentences
Math
yoğun dense adj.
It seems to me that the forty pages of this White Paper are forty dense pages, full of reflection and proposals.
Bana öyle geliyor ki bu Beyaz Kitap'ın kırk sayfası, düşünce ve önerilerle dolu kırk yoğun sayfadır.

More Sentences
General
yoğun solid adj.
yoğun compact adj.
yoğun peasoupy adj.
yoğun crash adj.
yoğun gross adj.
yoğun compacted adj.
yoğun stiff adj.
yoğun turbid adj.
yoğun profound adj.
yoğun condensed adj.
yoğun deep adj.
yoğun blistering adj.
yoğun viscous adj.
yoğun crashing adj.
yoğun driving adj.
yoğun soupy adj.
yoğun acute adj.
yoğun terrible adj.
yoğun thrang [scottish] adj.
yoğun excruciating adj.
yoğun extended adj.
yoğun major-league adj.
yoğun hard-core adj.
yoğun merry adj.
yoğun hazy adj.
yoğun brazen adj.
yoğun brilliant adj.
yoğun limous adj.
yoğun lutulent adj.
yoğun riley adj.
yoğun daedal adj.
yoğun great adj.
yoğun heavy-duty adj.
yoğun murky adj.
yoğun infernal adj.
yoğun close adj.
yoğun concentrate adj.
yoğun incorrigible adj.
yoğun fast [obsolete] adj.
yoğun flaming adj.
yoğun slab [dialect] adj.
yoğun sodden-witted adj.
yoğun pocket adj.
yoğun syrupy adj.
yoğun steery adj.
yoğun spiss adj.
yoğun stour adj.
yoğun stowre adj.
yoğun full-bodied adj.
yoğun busily adv.
Colloquial
yoğun bumping adj.
yoğun it's a zoo expr.
yoğun what a zoo expr.
yoğun full-on expr.
Idioms
yoğun bone-deep adj.
yoğun flat out like a lizard drinking [australia] adj.
Technical
yoğun packing adj.
yoğun mass adj.
yoğun condensed adj.
yoğun turbid adj.
Medical
yoğun condense adj.
Forestry
yoğun tulgey adj.
Linguistics
yoğun compact adj.
Archaic
yoğun brasen adj.
Slang
yoğun jammed (up) adj.
yoğun flat out like a lizard drinking expr.
British Slang
yoğun chronic adj.

Bedeutungen, die der Begriff "yoğun" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
yoğun yaylım ateşi barrage n.
General
yoğun sis thick fog n.
The thick fog prevented the plane from taking off.
Yoğun sis uçağın kalkmasını engelledi.

More Sentences
yoğun sezon peak season n.
We flew, which is expensive during peak season.
Yoğun sezonda pahalı olan uçtuk.

More Sentences
yoğun yağış heavy rain n.
The second half of the match was played under heavy rain.
Maçın ikinci yarısı yoğun yağmur altında oynandı.

More Sentences
yoğun kar yağışı heavy snow n.
We were late, owing to the heavy snow.
Yoğun kar yağışı nedeniyle geç kaldık.

More Sentences
yoğun trafik heavy traffic n.
Pilot Assist technology in the new Volvo XC60 makes driving in heavy traffic less tiring.
Yeni Volvo XC60'taki Pilot Assist teknolojisi yoğun trafikte sürüşü daha az yorucu hale getiriyor.

More Sentences
yoğun eğitim intensive training n.
Intensive training is not possible while using DNP.
DNP kullanırken yoğun eğitim mümkün değildir.

More Sentences
yoğun dil eğitimi intensive language training n.
This fully personalized, intensive language training is particularly suited to professionals and executives.
Bu tamamen kişiselleştirilmiş, yoğun dil eğitimi özellikle profesyoneller ve yöneticiler için uygundur.

More Sentences
yoğun program tight schedule n.
I hope that Tom can fit me into his tight schedule.
Umarım Tom yoğun programında bana da zaman ayırabilir.

More Sentences
yoğun çaba vigorous efforts n.
To remedy this, vigorous efforts are required.
Bunu düzeltmek için yoğun çaba sarf edilmesi gerekmektedir.

More Sentences
yoğun program busy schedule n.
We understand that our patients have busy schedules.
Hastalarımızın yoğun programları olduğunu biliyoruz.

More Sentences
yoğun sis heavy fog n.
A Reuters news agency reporter close to the scene said there was heavy fog at the time.
Olay yerine yakın bir Reuters haber ajansı muhabiri, o sırada yoğun sis olduğunu söyledi.

More Sentences
yoğun bulut (duman vb.) pall n.
The city was covered in a pall of smoke.
Şehir yoğun bir duman bulutuyla kaplanmıştı.

More Sentences
yoğun olmak (iş vb) be busy v.
I didn't know you were busy.
Senin yoğun olduğunu bilmiyordum.

More Sentences
(işi için) yoğun emek sarf etmek hustle v.
He is not good at playing football, but he hustles.
Futbol oynamakta iyi değil ama yoğun emek sarf ediyor.

More Sentences
yoğun (trafik) heavy adj.
The trees all bent under heavy snowfall.
Ağaçların hepsi yoğun kar yağışı altında eğildi.

More Sentences
daha yoğun denser adj.
There are very few metals denser than gold.
Altından daha yoğun çok az metal vardır.

More Sentences
çok yoğun overwhelming adj.
She felt an overwhelming sense of sadness.
Çok yoğun bir üzüntü hissetti.

More Sentences
yoğun (tat) full adj.
You can get a fuller flavour by cooking it medium-rare.
Orta-az pişmiş şekilde hazırlayarak daha yoğun bir lezzet elde edebilirsiniz.

More Sentences
yoğun şekilde heavily adv.
The region used to be heavily populated due to the gold mines.
Bölge eskiden altın madenleri nedeniyle yoğun şekilde nüfus barındırıyordu.

More Sentences
yoğun olarak densely adv.
It grows best in warm, dry climates and is densely found in India, Africa, and other arid zones.
Sıcak ve kuru iklimlerde en iyi şekilde yetişir ve Hindistan, Afrika ve diğer kurak bölgelerde yoğun olarak bulunur.

More Sentences
yoğun bir şekilde intensely adv.
The evidence proves it, perhaps more intensely in Greece.
Kanıtlar, belki de Yunanistan'da daha yoğun bir şekilde bunu gösteriyor.

More Sentences
Phrasals
(çok yoğun bir duygudan dolayı) ağlamak weep with (something) v.
She was weeping with pain.
Acıdan ağlıyordu.

More Sentences
General
herhangi bir şeyden yoğun yığın cloud n.
yoğun sis scotch mist n.
yoğun sis misty thickness n.
yoğun sis pea soup n.
kısmen suyu alınmış yoğun süt evaporated milk n.
talebin çok yoğun olduğu dönemlerde kimi gemi ve feribot seferlerinde kullanılan bir kontrol doküman sailing ticket n.
yerleşimin yoğun olduğu ve trafiğin zorlayıcı olmayan yöntemlerle engellenmeye çalışıldığı sokak veya bölge home zone n.
yoğun programlar intensive programs n.
yoğun sis soup n.
iş gününde trafiğin en yoğun olduğu zaman rush hour n.
alçak, yoğun, koyu gri renkli ve sıklıkla yağış bırakan bulut türü nimbostratus n.
sınav öncesi yoğun çalışma cram n.
yoğun duman smother n.
en yoğun zaman peak time n.
yoğun hareketlilik intense mobility n.
yoğun iş temposu intense work pressure n.
yoğun iş baskısı intense work pressure n.
yoğun ilgi deep interest n.
yoğun ilgi great interest n.
yoğun ilgi intense interest n.
yoğun bir sıcaklık an intense heat n.
yoğun çalışma ortamı intense work environment n.
yoğun trafik intense traffic n.
yoğun talep heavy demand n.
yoğun talep huge demand n.
yoğun olan saatler peak hours n.
yoğun biçimde reklam yapan kimse touter n.
yoğun zevk intense pleasure n.
yoğun üzüntü intense sorrow n.
yoğun yapılaşma dense housing n.
yoğun program heavy schedule n.
yoğun mesai heavy schedule n.
yoğun mesai busy shift n.
yoğun mesai hectic shift n.
yoğun takvim heavy schedule n.
yoğun katılım keen participation n.
yoğun katılım active participation n.
yoğun katılım large turnout n.
yoğun katılım broad participation n.
yoğun tempo intensive tempo n.
yoğun çalışma ortamı intensive working environment n.
yoğun çalışma ortamı hectic working environment n.
yoğun çalışma ortamı busy working environment n.
şehir dışındaki yoğun yapılaşma edge city n.
yoğun sanayileşme intense industrialization n.
yoğun olmayan saatler off-peak hours n.
yoğun sis pea-souper n.
yoğun olmayan zamanlar off-peak n.
yoğun hesap number crunching n.
trafiğin en yoğun olduğu saatler rush hour n.
yoğun gündem busy agenda n.
eski ve bakımsız binaların yoğun olduğu semt veya bölge tenement district n.
toplumun yoğun ilgisi intense interest of the public n.
kamuoyunun yoğun ilgisi intense interest of the public n.
yoğun telefon trafiği heavy telephone traffic n.
yoğun ağırlaştırılmış metal patlayıcı dense inert metal explosive n.
yoğun olmayan zaman off-peak time n.
yoğun çalışma programı intensive work program n.
yoğun çaba hard effort n.
yoğun iş günü/mesai busy working day n.
yoğun tren istasyonu busy train station n.
yoğun bitki örtüsü heavy vegetation n.
yoğun arama intense hunt n.
yoğun kurs crash n.
hızlandırılmış/yoğun ders programı crash program n.
hızlandırılmış/yoğun ders programı crash programme n.
fakirliğin yoğun olduğu bölge distressed area n.
yoğun sis drizzling n.
yoğun kurs intense course n.
yoğun/derin istek profound desire n.
nüfusu yoğun bölgeler densely populated areas n.
yoğun kar yağışı heavy fall of snow n.
yoğun nemlendiricili vücut losyonu moisture rich body lotion n.
yoğun duman (kalın duman bulutu) pall of smoke n.
yoğun tempo busy pace n.
yoğun duygu strong emotion n.
yoğun dönem busy period n.
yoğun dönem peak period n.
yoğun bakımda yatan hastalar patients in the intensive care unit n.
yoğun bakımdaki hastalar patients in the intensive care unit n.
yoğun krema heavy cream n.
yoğun oranda ekrana maruz kalma heavy screen time n.
yoğun zamanlar peak times n.
sporcuların sezon/yarışma öncesi yoğun antrenman yaptıkları yer camp n.
(renk) yoğun aggressive n.
yoğun olma teemingness n.
metropol bölgesinin en kalabalık ve yoğun kısmı central city n.
yoğun aktivite yapılan yer central n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nail biter n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nail-biter n.
yoğun endişe veya heyecan yaratan sıkıntılı durum nailbiter n.
işlerin çok yoğun olması negotiousness n.
yoğun olma terribleness n.
yoğun sosyal yaşam the social whirl n.
en yoğun kısım thick n.
yoğun enerji thunder n.
yoğun faaliyet top gear n.
yoğun olma turbidness n.
yoğun çaba gerektirme effortfullness n.
gece saatlerinde çok yoğun çalışarak üretilen edebi eser elucubration n.
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışma elucubration [obsolete] n.
yoğun merak awe n.
yoğun duygu extacy n.
yoğun duygu white heat n.
yoğun çaba blitz n.
meskit ağaçlarının yoğun olduğu bölge mesquite n.
birden fazla şehirden ve yoğun nüfuslu komşu alanlardan oluşan büyük metropol bölgesi metroplex n.
granülasyon işlemine tabi tutulmaya hazır yoğun kütle formundaki barut malzemeleri millcake n.
yoğun aroma hautgout n.
çok yoğun ve baskılı şey mindblower n.
yoğun egzersiz programı boot camp n.
ani ve yoğun heyecan bound n.
yoğun aktivite brash [dialect] [uk] n.
yoğun ışık brights n.
yoğun aktivite hornets nest n.
yoğun aktivite hornet's nest n.
yoğun nefret horrors n.
yoğun tiksinme horrors n.
yoğun faaliyet hum n.
yoğun faaliyet hums n.
yoğun ve boğucu hava mirk n.
geçmiş ile ilişkili şeylere yoğun sevgi besleyen kimse retrophiliac n.
geçmiş ile ilişkili şeylere beslenen yoğun sevgi retrophilia n.
üzerine yoğun emek harcanan eser lucubration n.
yoğun kamu denetiminin olduğu yer veya durum glasshouse n.
en yoğun kısım depth n.
yoğun ve yorucu çalışma grind n.
yoğun faaliyetin merkezi ground zero n.
yoğun ve yapışkan sıvı grume n.
yoğun çaba heat n.
en yoğun etkinlik dönemi height n.
yoğun ve ağır hava murk n.
çok yoğun ve baskılı olma overbearingness n.
tek kaynaktan gelen yoğun sıvı akışı river n.
yoğun münakaşa rumpus n.
yoğun arz rush n.
hristiyan yoğun toplum christian-intensive society n.
hristiyanların yoğun olduğu toplum christian-intensive society n.
müslüman yoğun toplum muslim-intensive society n.
Müslümanların yoğun olduğu toplum muslim-intensive society n.
yoğun tesir oluşturma impressiveness n.
yapışkan yoğun çamur gombo n.
yoğun sağanak downpour n.
yoğun yaylım ateşi drumfire n.
bir alana yoğun ilgi duyan kimse fancy n.
sıkı ve yoğun talkımlı çiçeklenme fascicle n.
(köpek balıkları için) yoğun ve hunharca beslenme dönemi feeding frenzy n.
yoğun tüketimin yapıldığı açık hava etkinliği fete n.
mürekkebe benzer yoğun bir preparat ink n.
yoğun keder pang n.
yılın en yoğun zamanı peak n.
günün en yoğun zamanı peak n.
talebin en yoğun olduğu zaman peak n.
yoğun kıvamlı çorba porridge [obsolete] n.
yoğun kıvamlı yahni porridge [obsolete] n.
yoğun sevgi fire n.
yoğun nefret fire n.
ağır ve yoğun killi toprağı kazan kimse gaulter [dialect] n.
ağır ve yoğun killi toprak gault n.
yoğun kurşun beyazı ve su bulamacı pulp n.
(sınav öncesi) yoğun çalışma scram [dialect] [uk] n.
yoğun etki screw n.
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin cambridgeshire'da yoğun bulunduğu alan silicon fen n.
bilişim teknolojisi ile ilişkili şirketlerin new york kentinde yoğun bulunduğu bölge silicon alley n.
yoğun çaba frenzy n.
yoğun duman smeech [dialect] [uk] n.
yoğun sis bulutu smother n.
sevgisini yoğun şekilde gösteren kimse smoocher n.
yoğun duman bulutu smother n.
bir şehir veya yoğun nüfuslu mahallede yer alan oldukça küçük park pocket park n.
yoğun keder poignance n.
ani gelişen yoğun duygu stab n.
birden etkisi altına alan yoğun duygu stab n.
yoğun kıvamlılık stodginess n.
yoğun cinsel isteklilik supersexuality n.
yoğun tesir superstrength n.
yoğun sıcaklık hotness n.
(durumun, etkinliğin) yoğun olduğu nokta hot spot n.
yoğun araştırma perquisition n.
yoğun duygu resentment n.
yoğun talep strain n.
yoğun çaba straining n.
yoğun duygu passionateness n.
yoğun güç harcama straining n.
yoğun faaliyet fury n.
daha yoğun hale getirmek make denser v.
yoğun ilgi görmek attract intensive attention v.
yoğun ilgi görmek draw heavy attention v.
yoğun ilgi görmek draw intense interest v.
yoğun bakıma alınmak be put into intensive care v.
yoğun bakımda yatmak be in intensive care unit v.
yoğun ilgi görmek attract a great deal of attention v.
yoğun çalışmak study intensively v.
yoğun çalışmak work intensively v.
yoğun çalışmak work hard v.
çok yoğun çalışmak study intensively v.
çok yoğun çalışmak work intensively v.
çok yoğun çalışmak work hard v.
çok yoğun çalışmak study hard v.
yoğun programından belirli bir süre ayırmak take time out of one's busy schedule v.
yoğun yapılaşmak overbuild v.
yoğun bir çalışma günü yaşamak do a hard day's work v.
belirli bir amaca yönelik yoğun çaba göstermek aim for v.
(bir şeye) yoğun biçimde yatırım yapmak invest heavily in v.
birine tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak tease someone into doing something v.
(sis) evi yoğun bir duman ile sarmak envelop the house in dense vapor v.
yoğun bir tanıtım kampanyası başlatmak go on a media blitz v.
büyük/yoğun bir katılım/ilgi beklemek expect a huge turnout v.
yoğun çaba sarf etmek scrabble v.
yoğun çaba sarf etmek scrabble v.
yoğun çaba göstererek ikna etmek badger v.
(bir edebi eser için) gece saatlerinde çok yoğun çalışmak elucubrate [obsolete] v.
yoğun biçimde eleştirmek maul v.
(halüsinojen, mistik deneyim etkisiyle) yoğun haz yaşamak bliss v.
yoğun egzersiz yaparak nefessiz kalmak breathe v.
yoğun ve kuvvetle uygulamak buckle v.
daha yoğun ve etkili hale getirmek hone v.
yoğun cinsel arzu beslemek lust v.
çok yoğun olmak move v.
çok parlak ve yoğun olmak (ışık, renk) glare v.
yoğun ısı uygulamak ignite v.
aşırı yoğun şekilde inşa etmek overconstruct v.
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla yoğun bir solüsyonda işlemek overdevelop v.
yoğun bir şekilde üşüşmek overcrowd v.
yoğun duygular hissettirmek overexcite v.
yoğun bir şekilde teşvik etmek overurge v.
yoğun tesir yaratmak impress v.
yoğun nüfuslu hale gelmek populate v.
yoğun duygular beslemek cling (to) v.
yoğun çabayla ortaya çıkarmak fetch v.
yoğun bedensel ağrı hissetmek pang v.
yoğun çaba sonucu elde etmek penetrate v.
yoğun çaba sonucu ulaşmak penetrate v.
yoğun çalışmaya dalmak pore v.
yoğun sıcaklığa tabi tutmak plote v.
yoğun sıcaklığa tabi tutmak plot v.
yoğun şekilde aranmak scrimmage v.
yoğun olarak süslemek fresco v.
yoğun duygular hissetmek slobber v.
yoğun çaba ile gerçekleştirmek squeeze v.
yoğun duygular yaşatmak passionate [obsolete] v.
yoğun duygularla ifade etmek passionate [obsolete] v.
yoğun olmayan (hava/gaz) rare adj.
yoğun nüfuslu thickly populated adj.
yoğun nüfuslu populous adj.
çok yoğun ve baskılı overwhelming adj.
bilgi yoğun knowledge intensive adj.
en yoğun olanı densest adj.
uyuşturucunun yoğun olduğu (bölge) drug-infested adj.
yoğun işgücü gerektiren labor-intensive adj.
yoğun olmayan dönem off-peak adj.
yoğun dönemler dışındaki zaman off-peak adj.
yoğun saatlerin dışında off-peak adj.
çok yoğun tightly packed adj.
aşırı/son derece meşgul veya yoğun extremely busy adj.
daha yoğun intenser adj.
yoğun ve insan dolu teeming adj.
yoğun işgücü gerektiren labour-intensive adj.
yoğun biçimde paketlenmiş densely packed adj.
yoğun biçimde sıkıştırılmış densely packed adj.
yoğun dizilmiş densely packed adj.
derin ve yoğun deep and dense adj.
aşırı yoğun veya kalabalık rammed adj.
insan yoğun people-intensive adj.
çok yoğun capsule adj.
daha az yoğun hale getirilmiş tempered adj.
yoğun olmayan tenuous adj.
yoğun çaba gerektiren testing adj.
yoğun ıstırap duyan tortured adj.
alışverişin yoğun olduğu trading adj.
yoğun çalışmaktan yıpranmış trauchled adj.
yoğun sıkıntı çektiren atrocious adj.
aşırı yoğun ultradense adj.
yoğun enerji gerektiren energy-intensive adj.
yoğun bir şekilde meşgul knee-deep adj.
son derece yoğun industrial-strength adj.
son derece yoğun weapons-grade adj.
yoğun ağaçlandırılmış queachy [obsolete] adj.
çok yoğun big adj.
yoğun bir şekilde veya geniş alanlara yayılan massy adj.
yoğun bir kitle oluşturan massy adj.
yoğun kokulu quick-scented adj.
yoğun bir dokuya sahip woofy adj.
bir şehri ve onu çevreleyen yoğun nüfuslu alanları içeren (bölge) metropolitan adj.
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) born-again adj.
yoğun bir dinsel deneyim sonucu inancı artmış (hristiyan) born-again adj.
yoğun duygulu high-pitched adj.
yoğun (tartışma, üslup) high-pitched adj.
aşırı yoğun hyperintense adj.
yoğun duygular gösteren hysteric adj.
yoğun duygular sergileyen hysteric adj.
yoğun ve ağır bir hava ile nitelenen mirky adj.
yoğun bir karanlık veya kasvetle nitelenen mirky adj.
çok yoğun mortal adj.
aşırı yoğun olan mortal adj.
yoğun olmayan low-pressure adj.
yoğun olmayan low-level adj.
yoğun düşünülen lucubratory [obsolete] adj.
yoğun çaba ürünü olan lucubratory [obsolete] adj.
(ağrı, açlık) yoğun gnawing adj.
(yoğun bir duygudan ötürü) nefesi kesilen chokey adj.
(içerik) yoğun dense adj.
çok yoğun ve baskılı overbearing adj.
aşırı yoğun overintense adj.
aşırı yoğun overofficious adj.
çok yoğun overrich adj.
yoğun etkileyen immersive adj.
yoğun nüfuslu impacted adj.
sözcüklere dökülemeyecek kadar yoğun veya karmaşık inarticulate adj.
yoğun kıvamlı inspissated adj.
yoğun kıvamlı inspissate adj.
yoğun şekilde renklendirilmiş double-dyed adj.
az yoğun ulaşımda kullanılan down adj.
az yoğun ulaşıma ait down adj.
az yoğun ulaşımla ilgili down adj.
yoğun nüfuslu popular [obsolete] adj.
yoğun nüfuslu populate [obsolete] adj.
yoğun kümeler halinde çiçeklenen fascicular adj.
çok yoğun fervent adj.
(hareket, duygu) yoğun ferocious adj.
(televizyon programı) en yoğun saatte yayınlanan peak-time adj.
(trafik, gaz ihtiyacı) en yoğun zamana denk gelen peak-hour adj.
yoğun tedirginlik yaşayabilen convulsible adj.
jelatin gibi yoğun gelatinlike adj.
yüzeyi yoğun ısı ile hızlıca yanmış olan seared adj.
çok yoğun seething adj.
yarı yoğun semicompact adj.
(tat) yoğun sprightly adj.
(yiyecek) yoğun dokulu stodgy adj.
(yiyecek) yoğun kıvamlı stodgy adj.
yoğun kimyasal konsantrasyon içeren superelevated adj.
yoğun kimyasal içeren superelevated adj.
süper yoğun (kodlama) superdense adj.
(madde) normalden fazla yoğun superdense adj.
süper yoğun superdense adj.
aşırı yoğun superheated adj.
yoğun destek gören supportful [obsolete] adj.
yoğun duygu aktaran passionate adj.
yoğun aromalı stout adj.
(yoğun kar yağışı nedeniyle) göz gözü görmeyen stoury [dialect] [uk] adj.
(yoğun kar yağışı nedeniyle) göz gözü görmeyen stourie adj.
(yoğun bir duygu nedeniyle) kramplar giren spasmodical adj.
yoğun olmayan pastel adj.
yoğun olmayan pastel adj.
(likör) yoğun stout adj.
daha yoğun fuller adj.
yoğun aromalı full adj.
yoğun bir biçimde intensively adv.
yoğun olarak intensively adv.
yoğun bir şekilde intensionally adv.
yoğun bir şekilde potently adv.
yoğun bir biçimde hecticly adv.
yoğun bir şekilde concentratedly adv.
yoğun şekilde intensively adv.
yoğun şekilde intensely adv.
yoğun olarak extremely adv.
yoğun olarak intensely adv.
yoğun ölçüde extremely adv.
yoğun ölçüde to a high degree adv.
yoğun ölçüde intensely adv.
yoğun olarak to a high degree adv.
yoğun ölçüde densely adv.
-e karşı yoğun engellere rağmen despite overwhelming odds against adv.
daha yoğun şekilde/biçimde more intensely adv.
yoğun bir şekilde acutely adv.
yoğun biçimde populously adv.
yoğun biçimde toweringly adv.
yoğun bir şekilde up adv.
daha yoğun up adv.
oldukça yoğun vividly adv.
yoğun bir şekilde overpoweringly adv.
yoğun bir şekilde grossly adv.
yoğun olarak compactedly adv.
yoğun istek üzerine by popular demand adv.
seyrekten yoğun kıvama down adv.
yoğun kümeler oluşturarak fascicularly adv.
yoğun duygularla feelingly adv.
yoğun bir şekilde ferociously adv.
yoğun bir şekilde shrewdly adv.
yoğun bir şekilde snapping adv.
yoğun bir şekilde snappingly adv.
yoğun olarak soaking adv.
yoğun ölçüde sobbing [dialect] adv.
yoğun olarak sobbing [dialect] adv.
yoğun ölçüde soaking adv.
yoğun olarak something adv.
yoğun ölçüde something adv.
yoğun bir şekilde stiff adv.
yoğun ölçüde super adv.
yoğun bir şekilde hotly adv.
yoğun bir biçimde passionately adv.
yoğun fırtına eserek stormfully adv.
yoğun bir şekilde furiously adv.
yoğun anlamı veren ön ek pycn- pref.
yoğun anlamı veren ön ek pycno- pref.
Phrasals
yoğun biçimde direnmek stand up to v.
yoğun çalışmak labour over v.
yoğun emek harcamak labour over v.
yoğun biçimde çalışmak plug away at v.
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak bore into (someone or something) v.
(birine) ilgiyle ve yoğun bir şekilde bakmak bore into v.
yoğun güneş veya ışığa maruz kalmak blaze down on (someone or something) v.
yoğun güneş veya ışığın altında kalmak blaze down on (someone or something) v.
yoğun bir şekilde bir yerden aşağı akmak/yağmak sluice down v.
yoğun tarım yapmak suretiyle bir arazinin/tarlanın verimliliğini düşürmek farm something out v.
yoğun bir duygudan dolayı ağlamak weep for (someone or something) v.
yoğun bir duygudan dolayı göz yaşı dökmek weep for (someone or something) v.
yoğun çalışmaya başlamak dig in v.
yoğun çalışmaya başlamak dig in v.
yağmurdan/yoğun yağıştan dolayı ertelenmek wash out v.
yoğun yağış bir şeyin iptal edilmesine neden olmak wash out v.
yoğun yağıştan dolayı iptal edilmesine neden olmak wash something out v.
yoğun yağış bir şeyin iptal olmasına neden olmak wash out v.
yoğun bir şekilde (bir şeyin) içine (bir şey) koymak stuff into (something) v.
yoğun bir şekilde içine koymak stuff in v.
yoğun sis yüzünden görünmemek sock in v.
yoğun sis yüzünden işleyişi durdurmak sock in v.
yoğun sis altında bırakmak sock in v.
yoğun görüşmeler sonucu bir şey geliştirmek thresh out v.
yoğun bir şekilde (bir şeye) ulaşmaya çalışmak work toward (something) v.
kısıtlı/yoğun bir zamanda bir şeyi araya sıkıştırmak work into v.
(bir şey) için yoğun çaba sarf etmek work toward (something) v.
yoğun bir şekilde yayılmak lance through v.
yoğun bir şekilde bir şey kokusu yaymak reek of something v.
yoğun kokmak reek of v.
yoğun bir şekilde bir şey kokmak reek of something v.
yoğun koku yaymak reek of v.
güçlü/yoğun bir şekilde bir şey izlenimi vermek reek of something v.
kalbi (yoğun bir duyguyla) küt küt atmak race with (something) v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim at something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim for something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim for something v.
bir şey için yoğun çaba göstermek aim at something v.
yoğun bir şekilde uğraşmak battle out v.
yoğun/şiddetli bir savaş vermek battle out v.
yoğun/şiddetli mücadele vermek battle out v.
(birine) yoğun haz/mutluluk yaşatmak bliss (one) out v.
(bir duyguyu) yoğun bir şekilde hissetmek burn with (something) v.
yoğun emek harcamak/çalışmak labor over v.
(bir yere) yoğun bir şekilde yayılmak rage through (something) v.
-e yoğun bir şekilde yayılmak rage through v.
yoğun bir şekilde (bir şeye) başlamak swing into (something) v.
(bir şeye) yoğun çalışmak swot up (on something) v.
tatlı sözlerle veya yoğun ısrarla ve sıkboğaz ederek bir işi yaptırmak tease into doing v.
(yoğun egzersiz yaptıktan sonra) soğumak/vücudu soğutmak warm down v.
(atı) yoğun antrenmandan sonra teri soğuyup dinlenene kadar yavaşça sürmek cool out v.
Phrases
yoğun çalışma temposuna uyum sağlayabilmek work to tight deadlines v.
yoğun kar yağışından dolayı because of heavy snow expr.
normalden daha büyük, ciddi, yoğun bir şey/kimse and a half expr.
Proverb
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little hard work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little hard work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never hurt anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never killed anyone
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never killed anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never killed anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmak kimseyi öldürmez a little (hard) work never hurt anybody
biraz fazla/yoğun/sıkı çalışmaktan kimseye zarar gelmez a little (hard) work never hurt anybody
Colloquial
yoğun keyif/zevk (özellikle uyuşturucu vs gibi uyarıcı maddelerin yarattığı etki sonucunda) rush n.
san jose (silikon vadisi) ve seattle gibi yüksek teknoloji şirketlerinin yoğun olduğu abd şehirleri arasında düzenli doğrudan uçuş yapan yolcu uçağı nerd bird n.
yoğun bir program sırasında dinlenmek veya kendine çeki düzen vermek için duraklamak touchdown n.
yoğun fikir tartışması slugfest n.
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku joy ride n.
uyuşturucuya bağlı yoğun mutluluk/coşku joyride n.
yapışkan yoğun madde jollop n.
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası joyride n.
kuvvetli/yoğun bir uyuşturucu kafası joy ride n.
siyahilerin yoğun yaşadığı bölge black belt n.
(bir şeye) büyük/yoğun talep a rush on (something) n.
yoğun duygusallık cheese n.
en yoğun durum high gear n.
yoğun depresyon horror n.
birbirlerine yoğun sevgi besleyen çift lovebirds n.