well, well, well

Bedeutungen, die der Begriff "well, well, well" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

	Kategorie	Englisch	Türkisch
Common Usage
1	Common Usage	well n.	kuyu
Out of curiosity, the child threw a rock in the well. Çocuk meraktan kuyuya bir tane taş attı. More Sentences
2	Common Usage	get on well v.	geçinmek
We get on well with our neighbors. Komşularımızla iyi geçiniriz. More Sentences
3	Common Usage	well-groomed adj.	bakımlı
The businessman always appeared well-groomed in his suit. İşadamı takım elbisesi içinde her zaman bakımlı görünüyor. More Sentences
4	Common Usage	well-kept adj.	bakımlı
The French forces were regular, well-armed, trained and well-kept. Fransız kuvvetleri düzenli, iyi silahlanmış, eğitimli ve bakımlıydı. More Sentences
5	Common Usage	well-behaved adj.	uslu
The children were well-behaved during the school assembly. Çocuklar okul toplantısı sırasında uslu durdular. More Sentences
6	Common Usage	well-informed adj.	bilgili
If this is the information age, what are we so well-informed about? Madem bilgi çağındayız, ne hakkında bu kadar bilgiliyiz? More Sentences
7	Common Usage	well adj.	iyi
I'm feeling very well, thank you. Kendimi çok iyi hissediyorum, teşekkür ederim. More Sentences
8	Common Usage	well-known adj.	tanınmış
Vesuvius and Etna are the two most well-known volcanoes in Italy. Vezüv ve Etna İtalya'nın en tanınmış iki yanardağıdır. More Sentences
9	Common Usage	well interj.	peki
Well, it was nice having you. Peki, seninle olmak güzeldi. More Sentences
10	Common Usage	well done interj.	aferin
Well done. Aferin. More Sentences
General
11	General	well n.	iyi durum
We must hope they turn out well. Onların iyi durumda olmalarını ummalıyız. More Sentences
12	General	well n.	merdiven boşluğu
I dropped my phone down the stairwell. Telefonumu merdiven boşluğuna düşürdüm. More Sentences
13	General	well n.	petrol kuyusu
They discovered a new oil well with 100 billion barrels of reserves. Yüz milyar varil rezervi olan yeni bir petrol kuyusu keşfettiler. More Sentences
14	General	well water n.	kuyu suyu
Tom boiled the well water so it would be safe to drink. Tom içmek güvenli olsun diye kuyu suyunu kaynattı. More Sentences
15	General	oil well n.	kuyu
They will of course have won control of the Iraqi oil wells, but Afghanistan is ignored. Elbette Irak petrol kuyularının kontrolünü ele geçirmiş olacaklar ama Afganistan göz ardı ediliyor. More Sentences
16	General	sense of well-being n.	sağlık
With the help of implants their sense of well-being can be restored. İmplantların yardımıyla sağlık duyguları geri kazanılabilir. More Sentences
17	General	social well-being n.	sosyal refah
He founded new monasteries and championed the social well-being of the public. Yeni manastırlar kurdu ve halkın sosyal refahını savundu. More Sentences
18	General	well-being n.	sağlık
You should pay attention to your well-being. Sağlığına dikkat etmelisin. More Sentences
19	General	well-being n.	esenlik
I am particularly concerned with the element of well-being at work. Ben özellikle iş yerinde esenlik unsuruyla ilgileniyorum. More Sentences
20	General	well being n.	refah
The well being of all refugees needs to be guaranteed. Tüm mültecilerin refahı garanti altına alınmalıdır. More Sentences
21	General	well n.	kuyu
Technically speaking there are vast sources of CO2 emissions and CO2 wells. Teknik olarak konuşmak gerekirse, CO2 salınımının ve CO2 kuyularının geniş kaynakları vardır. More Sentences
22	General	well of zamzam n.	zemzem kuyusu
Sami drank water from the Well of Zamzam. Sami Zemzem kuyusundan su içti. More Sentences
23	General	fit well v.	oturmak
What shoes fit well? Hangi ayakkabılar tam oturuyor? More Sentences
24	General	mean well v.	niyeti iyi olmak
I know you mean well. Niyetinin iyi olduğunu biliyorum. More Sentences
25	General	act well v.	iyi rol yapmak
Jane saw the students acting well on the stage. Jane, öğrencilerin sahnede iyi rol yaptıklarını gördü. More Sentences
26	General	go well v.	iyi gitmek
We therefore hope things will go well, but we have major doubts. Bu nedenle işlerin iyi gideceğini umuyoruz, ancak büyük şüphelerimiz var. More Sentences
27	General	sleep well v.	rahat uyumak
I've been so worried about you that I haven't been sleeping well at night. Senin için o kadar kaygılandım ki geceleri rahat uyuyamıyorum. More Sentences
28	General	be well off v.	durumu iyi olmak
Tom must be well off. Tom'un durumu iyi olmalı. More Sentences
29	General	get well v.	iyileşmek
Tom told Mary to stay at home until she got well. Tom, Mary iyileşene kadar evde kalmasını söyledi. More Sentences
30	General	behave well v.	iyi davranmak
You can come to visit me, as long as you promise to behave well. İyi davranacağına söz verdiğin sürece beni ziyarete gelebilirsin. More Sentences
31	General	get well v.	düzelmek
I got well soon. Kısa sürede düzeldim. More Sentences
32	General	doing well v.	iyi kazanmak
The company, wholly owned by NTT, is doing well. Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor. More Sentences
33	General	doing well v.	iyi olmak
I believe Tom is doing well. Tom'un iyi olduğuna inanıyorum. More Sentences
34	General	doing well v.	iyi gitmek
The pharmaceutical industry is doing well, boasting high profits over a long period of time. İlaç endüstrisi iyi gidiyor ve uzun bir süre boyunca yüksek karlar elde ediyor. More Sentences
35	General	bode well v.	iyiye işaret olmak
That is something I think bodes well for forthcoming negotiations. Bu, önümüzdeki müzakereler için iyiye işaret olduğunu düşündüğüm bir şey. More Sentences
36	General	pay well v.	iyi ödemek
They pay well. İyi ödüyorlar. More Sentences
37	General	get well soon v.	çabuk iyileşmek
I got well soon. Çok çabuk iyileştim. More Sentences
38	General	get along well (with) v.	iyi anlaşmak
Do you think my cat and your pet rat will get along well together? Sence benim kedim ve senin faren iyi anlaşabilir mi? More Sentences
39	General	know well v.	iyi bilmek
There were references to China and we know well the record there. Çin'e atıflar vardı ve oradaki kayıtları iyi biliyoruz. More Sentences
40	General	see well v.	iyi görmek
You don't see well. İyi göremiyorsun. More Sentences
41	General	sleep well v.	iyi uyumak
I haven't slept well since then. O zamandan beri iyi uyumadım. More Sentences
42	General	be well trained v.	iyi eğitilmek
Fortunately I was well trained. Neyse ki iyi eğitimliydim. More Sentences
43	General	eat well v.	iyi beslenmek
If you eat well, you're likely to live longer. İyi beslenirseniz, daha uzun yaşarsınız. More Sentences
44	General	be well-known v.	tanınmak
Hoover was well-known to Americans. Hoover Amerikalılar tarafından iyi tanınıyordu. More Sentences
45	General	might well v.	-abilmek
Whoever denies this might well be the one to light the fuse to the powder keg. Bunu kim inkar ederse, barut fıçısının fitilini ateşleyen kişi de o olabilir. More Sentences
46	General	get well v.	eski sağlığına kavuşmak
It will not be long before Scott gets well. Scott'ın eski sağlığına kavuşması uzun sürmeyecek. More Sentences
47	General	get well v.	sağlığına kavuşmak
I hope you get well soon. Umarım kısa zamanda sağlığına kavuşursun. More Sentences
48	General	look well v.	iyi görünmek
Tom looked well when I last saw him. Tom onu son gördüğümde iyi görünüyordu. More Sentences
49	General	perform well v.	iyi performans göstermek
Tom has always performed well in every job he has had. Tom sahip olduğu her işte her zaman iyi performans göstermiştir. More Sentences
50	General	seem well v.	iyi görünmek
Tom didn't seem well today. Tom bugün iyi görünmüyordu. More Sentences
51	General	sing well v.	iyi şarkı söylemek
Tom sings well, but he can't dance. Tom iyi şarkı söyler ama dans edemez. More Sentences
52	General	speak well of v.	(birisi hakkında) iyi konuşmak
Everybody speaks well of her. Herkes onun hakkında iyi konuşuyor. More Sentences
53	General	speak well v.	iyi konuşmak
The speaker didn't know his subject, nor did he speak well; in short, he was disappointing. Konuşmacı ne konusunu biliyordu ne de iyi konuşuyordu; kısacası hayal kırıklığı yarattı. More Sentences
54	General	well v.	süzülmek
Tears welled up in her eyes as her son received his diploma on stage. Oğlu sahnede diplomasını alırken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. More Sentences
55	General	well v.	kaplamaya başlamak
Sympathy welled up inside him as he thought of the child in need. Muhtaç çocuğu düşündükçe içini şefkat hissi kaplamaya başladı. More Sentences
56	General	well educated adj.	iyi eğitimli
Some very well educated people from the new countries will also be joining us. Yeni ülkelerden bazı çok iyi eğitimli insanlar da bize katılacak. More Sentences
57	General	well known adj.	ünlü
This newspaper is well known in the local area. Bu gazete bölgede ünlüdür. More Sentences
58	General	well adj.	uygun
City life suits me very well. Şehir hayatı bana çok uygun. More Sentences
59	General	well adj.	iyice
What academics have called the terrorist criminal nexus is well established. Akademisyenlerin terör suçu bağlantısı olarak adlandırdıkları şey iyice yerleşmiştir. More Sentences
60	General	well advised adj.	tavsiye edilmiş
The Commission would therefore be well advised to listen carefully and take the utmost account of that opinion. Bu nedenle Komisyon'un bu görüşü dikkatle dinlemesi ve azami ölçüde dikkate alması tavsiye edilir. More Sentences
61	General	well mannered adj.	iyi huylu
The dog is well mannered. Köpek iyi huylu. More Sentences
62	General	well defined adj.	iyi tanımlanmış
It is the framework for climate change which is well defined and in place. İklim değişikliği için iyi tanımlanmış ve yürürlükte olan bir çerçevedir. More Sentences
63	General	well made adj.	iyi yapılmış
This chair is well made. Bu sandalye iyi yapılmış. More Sentences
64	General	well adj.	yerinde
So the honourable Member's remarks about the strategic importance of these regions are extremely well made. Sayın Üyenin bu bölgelerin stratejik önemine ilişkin sözleri son derece yerinde. More Sentences
65	General	well written adj.	iyi yazılmış
The teacher told Tom his essay was well written. Öğretmen Tom'a kompozisyonunun iyi yazılmış olduğunu söyledi. More Sentences
66	General	well read adj.	çok bilgili
He is well read in English literature. İngiliz edebiyatında çok bilgilidir. More Sentences
67	General	well informed adj.	iyi bilgilenmiş
The EU has a responsibility to see that its citizens are well informed. AB, vatandaşlarının iyi bilgilendirilmesini sağlama sorumluluğuna sahiptir. More Sentences
68	General	well adj.	güzelce
Note well. Güzelce not al. More Sentences
69	General	well adj.	tamam
Well, I'll be off then, since it's all over between us. Tamam, ben gidiyorum o zaman, madem aramızdaki her şey bitti. More Sentences
70	General	well adj.	pek
We may well end up needing to import many of these biofuels. Bu biyoyakıtların pek çoğunu ithal etmek zorunda kalabiliriz. More Sentences
71	General	well informed adj.	bilgili
You're not very well informed. Pek bilgili değilsin. More Sentences
72	General	well fed adj.	iyi beslenmiş
We were well fed at the hotel. Otelde iyi beslendik. More Sentences
73	General	well adj.	güzel
It is all very well to speak of stringent controls, but you cannot guard against human failure. Sıkı kontrollerden bahsetmek çok güzel, ancak insan hatalarına karşı koruma sağlayamazsınız. More Sentences
74	General	well adj.	yolunda
If the Council agrees, and I hope that it does, then all will be well. Konsey kabul ederse, ki umarım eder, o zaman her şey yoluna girecektir. More Sentences
75	General	well read adj.	iyi okunmuş
He is well read in English literature. İngiliz edebiyatını iyi okuyor. More Sentences
76	General	well adjusted adj.	iyi ayarlanmış
I guess I'm well adjusted. Sanırım iyi ayarlanmışım. More Sentences
77	General	well balanced adj.	iyi dengelenmiş
We consider the Commission's proposal to be well balanced. Komisyon'un önerisinin iyi dengelenmiş olduğunu düşünüyoruz. More Sentences
78	General	well behaved adj.	iyi davranılmış
Tom is very well behaved. Tom'a çok iyi davranılıyor. More Sentences
79	General	well done adj.	iyi yapılmış
If I am completely honest, I must also say that this was a job well done. Tamamen dürüst olmam gerekirse, bunun iyi yapılmış bir iş olduğunu da söylemeliyim. More Sentences
80	General	well adj.	iyi
Our relations have progressed well since Helsinki. Helsinki'den bu yana ilişkilerimiz iyi yönde ilerledi. More Sentences
81	General	well mannered adj.	terbiyeli
The dog is well mannered. Köpek çok terbiyeli. More Sentences
82	General	well-known adj.	meşhur
Moreover, to quote the well-known biblical saying, it is better to give than to receive. Ayrıca, İncil'deki meşhur sözden alıntı yapacak olursak, vermek almaktan daha iyidir. More Sentences
83	General	well-rounded adj.	geniş kapsamlı
She received a well-rounded education that prepared her for various challenges. Kadın, onu çeşitli zorluklara hazırlayan geniş kapsamlı bir eğitim aldı. More Sentences
84	General	well-meaning adj.	iyi niyetli
This is how it works in a partnership between well-meaning countries. İyi niyetli ülkeler arasındaki bir ortaklıkta işler böyle yürür. More Sentences
85	General	well-endowed adj.	zengin
Mary confessed that she prefers well-endowed men. Mary zengin erkekleri tercih ettiğini itiraf etti. More Sentences
86	General	well-kept adj.	bakımlı
Tom's car is well-kept and in excellent condition. Tom'un arabası bakımlı ve mükemmel durumda. More Sentences
87	General	well-defined adj.	iyi tanımlanmış
The instructions were well-defined. Yönergeler iyi bir şekilde tanımlanmıştır. More Sentences
88	General	well-received adj.	iyi karşılanmış
The author's latest novel was very well-received. Yazarın son romanı çok iyi karşılandı. More Sentences
89	General	well-educated adj.	iyi eğitimli
Tom is a well-educated person. Tom iyi eğitimli bir insan. More Sentences
90	General	well-versed adj.	uzman
She is well-versed in classical literature. Klasik edebiyat konusunda uzmandı. More Sentences
91	General	well-groomed adj.	bakımlı
Mary is always well-groomed and fashionably dressed. Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun giyinir. More Sentences
92	General	well-known adj.	iyi bilinen
One example is that of the azo-colourants, which are well-known carcinogens. İyi bilinen kanserojen maddeler olan azo renklendiriciler buna bir örnektir. More Sentences
93	General	well-built adj.	boyu bosu yerinde
Do you think Tom is well-built? Tom'un boyu bosu yerinde olduğunu düşünüyor musun? More Sentences
94	General	well-prepared adj.	hazırlıklı
Now, one has to be well-prepared. Şimdi, hazırlıklı olunmalı. More Sentences
Common Usage
95	Common Usage	well out v.	fışkırmak (sıvı bir yerden)
96	Common Usage	do well v.	becermek
General
97	General	well rounded n.	güzel vücutlu
98	General	well over n.	taşma
99	General	well n.	pınar
100	General	artesian well n.	artezyen
101	General	well n.	asansör yuvası
102	General	well n.	asansör boşluğu
103	General	single well surfactant soaking treatment n.	tek kuyuluk surfaktan emdirme operasyonu
104	General	draw well n.	su kuyusu
105	General	well n.	çeşme
106	General	well bore n.	kuyu sondajı
107	General	well n.	bagaj
108	General	tubular well n.	borulu kuyu
109	General	well being n.	esenlik
110	General	well traveled road n.	işlek yol
111	General	well n.	asansör kuyusu
112	General	bleeder well n.	boşaltma kuyusu
113	General	well n.	hokka
114	General	well n.	kaynak
115	General	relief well n.	boşaltma kuyusu
116	General	well wisher n.	iyi dilekte bulunan
117	General	dry well n.	körkuyu
118	General	well n.	sahanlık
119	General	well n.	memba
120	General	water well n.	su kuyusu
121	General	well preserved older person n.	eski toprak
122	General	exploratory well n.	keşif kuyusu
123	General	abandoned well n.	terk edilmiş kuyu
124	General	caisson well n.	keson kuyusu
125	General	well water n.	yeraltı suyu
126	General	well n.	apartman boşluğu
127	General	perfect well n.	kusursuz kuyu
128	General	perfect well n.	mükemmel kuyu
129	General	dump well n.	kör kuyu
130	General	dug well n.	kazma kuyu
131	General	being well-cooked n.	pişkinlik
132	General	a well-wisher n.	duacı
133	General	light-well n.	aydınlık
134	General	material well-being n.	maddi refah
135	General	never-do-well n.	serseri
136	General	sense of well-being n.	mutluluk
137	General	never-do-well n.	işe yaramaz kimse
138	General	ne'er-do-well n.	beceriksiz
139	General	never-do-well n.	beceriksiz
140	General	oil-well n.	petrol kuyusu
141	General	ne'er-do-well n.	serseri
142	General	ne'er-do-well n.	hiçbir işi beceremeyen (kimse)
143	General	well-timed word n.	isabet
144	General	well-behaved child n.	uslu çocuk
145	General	well-heeled person n.	kalantor
146	General	well-timed action n.	isabet
147	General	well-wisher n.	başkasının iyiliğini isteyen kimse
148	General	well-off society n.	varlıklı toplum
149	General	well-balanced budget state n.	denk bütçeli devlet
150	General	well-being n.	iyi oluş
151	General	well-doing n.	iyi gitme
152	General	well-developed personality n.	oturmuş kişilik
153	General	well-being n.	hayır
154	General	well-paid job n.	yüksek maaşlı iş
155	General	well-worn expression n.	basmakalıp bir deyim
156	General	well-mannered person n.	adam evladı
157	General	well-groomed lady n.	bakımlı kadın
158	General	well-read person n.	ayaklı kütüphane
159	General	well-to-do family n.	varlıklı aile
160	General	well-spring n.	kaynak
161	General	city water supply and well water n.	şehir şebeke suyu ve kuyu suyu
162	General	well established firm n.	sağlam müessese
163	General	well furnished stock n.	zengin mal çeşidi
164	General	well-to-do man n.	zengin adam
165	General	well established firm n.	sağlam firma
166	General	well being n.	iyilik
167	General	well-wisher n.	iyilik dileyen kimse
168	General	well-wisher n.	mutluluk dileyen kimse
169	General	well n.	baca
170	General	well n.	su deposu
171	General	well n.	hazne
172	General	well-foundedness n.	sağlam bir temele dayanma
173	General	well-deserved place n.	hak ettiği yer
174	General	bottomless well n.	dipsiz kuyu
175	General	a well-known member n.	ünlü bir üye
176	General	a well-known member n.	tanınmış bir üye
177	General	a well-hidden informer n.	çok gizli bir muhbir
178	General	a well-thought-out phrase n.	iyi düşünülmüş bir söz
179	General	wishing well pond n.	dilek havuzu
180	General	wishing well n.	dilek havuzu
181	General	wishing well fountain n.	dilek çeşmesi
182	General	wishing well n.	dilek kuyusu
183	General	well-trimmed bush n.	güzel budanmış çalı
184	General	well-furnished apartment n.	iyi/eksiksiz döşenmiş daire
185	General	well-raised/cared/nourished child n.	iyi bakılmış çocuk
186	General	emotional well-being n.	duygusal iyi oluş
187	General	picture and draw the well dry n.	bir kağıt oyunu
188	General	zamzam well n.	zemzem kuyusu
189	General	well-built body n.	kaslı/yapılı vücut
190	General	well-trodden path/track/route n.	işlek yol
191	General	well-trodden path/track/route n.	sık kullanılan yol
192	General	well-balanced diet n.	düzenli beslenme
193	General	well-known figure n.	meşhur kişi
194	General	well-established family n.	köklü aile
195	General	get well soon wishes n.	geçmiş olsun dilekleri
196	General	get well wish n.	geçmiş olsun dileği
197	General	get well soon wish n.	geçmiş olsun dileği
198	General	get well wishes n.	geçmiş olsun dilekleri
199	General	well chosen words n.	iyi seçilmiş kelimeler
200	General	well-off person n.	hali vakti yerinde olan kimse
201	General	a well-known businesswoman n.	tanınmış bir iş kadını
202	General	subjective well-being n.	öznel iyi oluş
203	General	well pit n.	kuyu deliği
204	General	well-posedness n.	iyi konumlanmışlık
205	General	stair well n.	merdiven boşluğu
206	General	air well n.	hava boşluğu
207	General	hail-fellow-well-met n.	samimiyet
208	General	hail-fellow-well-met n.	dostluk
209	General	get-well card n.	geçmiş olsun kartı
210	General	well sinker n.	kuyucu
211	General	well-being n.	afiyet
212	General	ink well n.	hokka
213	General	ink well n.	mürekkep hokkası
214	General	fit well with v.	tam anlamıyla uymak
215	General	fit well v.	tam gelmek
216	General	get well v.	iflah olmak
217	General	well out v.	kaynamak
218	General	well out v.	akmak
219	General	pan out well v.	başarmak
220	General	get along well with each other v.	yıldızları barışmak
221	General	get on well v.	anlaşmak
222	General	sit well with v.	bir şeyi uygun bulmak
223	General	well in v.	ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
224	General	go well v.	rast gitmek
225	General	be pretty well suited to v.	iyi uymak
226	General	drill an oil well v.	petrol kuyusu açmak
227	General	not to go well v.	ters gitmek
228	General	do well v.	durumu iyi olmak
229	General	begin to go well v.	adama dönmek
230	General	speak well of v.	övgü dolu sözler söylemek
231	General	well up v.	ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
232	General	well forth v.	akmak
233	General	play one's cards well v.	kozunu iyi oynamak
234	General	sit well with v.	birinin hoşuna gitmek
235	General	well within v.	ile dolmak (gözyaşı/bir duygu)
236	General	wear well v.	uygun gelmek
237	General	bode well v.	iyi olmak
238	General	speak well for v.	biri için olumlu bir puan olmak
239	General	know somebody well v.	yakından tanımak
240	General	speak well of v.	övmek
241	General	well v.	kaynamak
242	General	get on well with v.	bağdaşmak
243	General	fit well v.	iyi göstermek (elbise vb)
244	General	well suit v.	tamı tamına uymak
245	General	wear well v.	iyi uymak
246	General	dig a well v.	kuyu açmak
247	General	fare well v.	birisi için iyi gitmek
248	General	get well oiled v.	sarhoş olmak
249	General	begin to go well v.	bir adama benzemek
250	General	play one's cards well v.	kartlarını iyi oynamak
251	General	get along quite well v.	gül gibi geçinmek
252	General	get on well with somebody v.	anlaşmak
253	General	do well v.	iyi etmek
254	General	let well enough alone v.	olanla yetinmek
255	General	wear well v.	iyi dayanmak
256	General	manage one's affairs well v.	gemisini yürütmek
257	General	be well worth the trouble v.	zahmete değmek
258	General	sink a well v.	kuyu kazmak
259	General	well up v.	boşanmak
260	General	go well v.	yaver gitmek
261	General	treat well v.	hoş tutmak
262	General	well over v.	taşmak
263	General	match well together v.	birbirine tam anlamıyla uymak (renk vb)
264	General	think out well v.	tedbirli olmak
265	General	acquit oneself well v.	yüzünün akıyla çıkmak
266	General	wear well v.	süregelmek
267	General	drill or bore a well v.	sondaj kuyusu açmak
268	General	stick well v.	tutmak
269	General	wish somebody well v.	şans dilemek
270	General	fit well v.	cuk oturmak
271	General	go well together v.	uyuşmak
272	General	progress well v.	iyi gitmek
273	General	do well and easily v.	döktürmek
274	General	feel well v.	keyfi iyi olmak
275	General	going well v.	iyi kazanmak
276	General	going well v.	iyi dinlenmiş olmak
277	General	going well v.	iyi olmak
278	General	doing well v.	iyi dinlenmiş olmak
279	General	going well v.	becermek
280	General	doing well v.	becermek
281	General	going well v.	iyi gitmek
282	General	(one's exam/test) go well v.	sınavı iyi geçmek
283	General	make use of the time well v.	zamanı iyi değerlendirmek
284	General	bode well v.	hayra alamet olmak
285	General	be well balanced v.	dengede durmak
286	General	do well in the exam v.	sınavda başarılı olmak
287	General	pay well v.	yüklü ödeme yapmak
288	General	manage well v.	iyi idare etmek
289	General	not go well v.	yolunda gitmemek
290	General	do well in the exam v.	sınavda iyi yapmak
291	General	(something) to begin to go well v.	yoluna girmek
292	General	manage well v.	iyi yönetmek
293	General	go down the well v.	kuyuya inmek
294	General	be well-received v.	iyi karşılanmak
295	General	be well-liked by the public v.	halk tarafından çok sevilmek
296	General	become well-behaved v.	uslanmak
297	General	become well-arranged v.	düzgünleşmek
298	General	be well-arranged v.	düzgün olmak
299	General	do something well-timed v.	isabet etmek
300	General	place well-ordered v.	düzenli yerleştirmek
301	General	well-suit v.	tam anlamıyla örtüşmek
302	General	be well-versed in v.	bir konuda bilgili olmak
303	General	be well-heard v.	iyi duyulmak
304	General	be well-versed in v.	bir şeyde uzman olmak
305	General	get well v.	eski durumuna kavuşmak
306	General	get well v.	yeniden sağlığını kazanmak
307	General	get well v.	durumu iyiye gitmek
308	General	wear well v.	iyi davranmak
309	General	wear well v.	yıpranmamak
310	General	wear well v.	yıllara meydan okumak
311	General	wear well v.	yaşını göstermemek
312	General	look well v.	sağlıklı görünmek
313	General	be well understood v.	iyi anlaşılmış olmak
314	General	be well understood v.	iyi anlaşılmak
315	General	be well informed v.	günü gününe bilgi edinmek
316	General	be well informed v.	düzenli haber almak
317	General	look well v.	güzel görünmek
318	General	look well v.	hoş görünmek
319	General	look well v.	çekici görünmek
320	General	be very well received v.	çok hoş karşılanmak
321	General	be very well received v.	çok olumlu bulunmak
322	General	be well-known with its v.	ile meşhur olmak
323	General	be well-known with its v.	ile bilinmek
324	General	perform well v.	iyi çalışmak
325	General	turn out well v.	iyi şekilde sonuçlanmak
326	General	suit very well v.	çok yakışmak
327	General	be well-controlled v.	kontrollü olmak
328	General	learn something very well v.	çok iyi öğrenmek
329	General	express well v.	iyi ifade etmek
330	General	augur well for v.	iyiye işaret olmak
331	General	dress well v.	iyi/güzel giyinmek
332	General	know someone very well v.	birini çok iyi tanımak
333	General	wish someone get well soon v.	geçmiş olsun dilemek
334	General	express oneself well v.	kendini iyi ifade etmek
335	General	not do as well as expected at the box office v.	gişede umduğunu bulamamak
336	General	be well received v.	iyi tepki almak
337	General	be well received v.	olumlu tepkiler almak
338	General	be well received v.	olumlu tepki almak
339	General	think well of someone v.	hakkında iyi/olumlu düşünmek
340	General	be well-versed in v.	bir konudan oldukça anlamak
341	General	dance very well v.	çok iyi dans etmek
342	General	might well v.	-ebilmek
343	General	go well v.	becermek
344	General	know something very well v.	bir şeyi çok iyi bilmek
345	General	use one's time well v.	zamanını iyi kullanmak
346	General	use the time well v.	zamanı iyi kullanmak
347	General	serve well v.	çok işine yaramak
348	General	get well fast v.	çabuk iyileşmek
349	General	get well quickly v.	çabuk iyileşmek
350	General	behave well v.	uslu durmak
351	General	be well-looked after v.	iyi bakılmak
352	General	drill a well v.	kuyu açmak
353	General	well lit living-room v.	iyi aydınlatılmış salon
354	General	not do as well as expected at the box office v.	gişede beklediğini bulamamak
355	General	well v.	fışkırmak
356	General	speak well for v.	takdir etmek
357	General	speak well for v.	birine referans olmak
358	General	play a musical instrument very well v.	bir müzik aletini konuşturmak/çok iyi çalmak
359	General	be well v.	sağlıklı olmak
360	General	be well v.	iyi hissetmek
361	General	wish well v.	geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut hissetmek
362	General	wish well v.	geleceğe veya talihe ilişkin bir istek veya umut ifade etmek
363	General	well on in life adj.	yaşı hayli ilerlemiş
364	General	well bound adj.	yolunda giden
365	General	well adj.	sıhhatli
366	General	well off adj.	iyi durumda
367	General	well adj.	pekala
368	General	hail fellow well met adj.	yakın arkadaş
369	General	well groomed adj.	derli toplu
370	General	well pleased adj.	çok memnun
371	General	well adj.	elverişli
372	General	well situated adj.	hali vakti yerinde
373	General	well adj.	hoş
374	General	well kept adj.	iyi korunmuş
375	General	well accepted adj.	kabul gören
376	General	well adj.	sağlıklı
377	General	well past adj.	hayli geçmiş
378	General	well adj.	esen
379	General	well grounded adj.	iyi bilgilenmiş
380	General	well stacked adj.	iyi istiflenmiş
381	General	well developed adj.	iyi geliştirilmiş
382	General	well matched adj.	iyi uymuş
383	General	well mannered adj.	kibar
384	General	well formed adj.	iyi biçimlendirilmiş
385	General	well adj.	karlı
386	General	well knit adj.	adaleli
387	General	well rounded adj.	iyi fizikli
388	General	well proportioned adj.	orantılı
389	General	rather well adj.	iyice
390	General	well made adj.	iyi yapımlı
391	General	well founded adj.	iyi tesis edilmiş
392	General	well adj.	adamakıllı
393	General	well timed adj.	iyi zamanlanmış
394	General	well informed adj.	aydın
395	General	well rounded adj.	endamlı
396	General	well groomed adj.	iyi giyimli
397	General	well enough adj.	oldukça iyi
398	General	hail fellow well met adj.	herkesle çabuk ahbap olan kimse
399	General	well settled adj.	oturaklı
400	General	well disposed adj.	iyi düzenlenmiş
401	General	well and sound adj.	sapasağlam
402	General	well adj.	iyi durumda
403	General	well informed adj.	tahsilli
404	General	well bred adj.	soylu
405	General	well read adj.	çok okumuş
406	General	well toasted adj.	nar gibi
407	General	well worn adj.	iyi giyilmiş
408	General	well accepted adj.	kabul görmüş
409	General	well rounded adj.	boylu poslu
410	General	well chosen adj.	iyi seçilmiş
411	General	well oiled adj.	sarhoş
412	General	well preserved adj.	iyi korunmuş
413	General	well oiled adj.	küfelik
414	General	hail fellow well met adj.	samimi dost
415	General	well coordinated adj.	derli toplu
416	General	well nourished adj.	iyi desteklenmiş
417	General	well proven adj.	kesin olarak kanıtlanmış
418	General	well made adj.	biçimli
419	General	well made adj.	iyi yapılı
420	General	well mannered adj.	efendi
421	General	well adj.	ala
422	General	well roasted adj.	nar gibi
423	General	well lighted adj.	iyi ışıklandırılmış
424	General	well conditioned adj.	iyi durumda
425	General	well arranged adj.	iyi düzenlenmiş
426	General	well organized adj.	iyi düzenlenmiş
427	General	well arranged adj.	iyi ayarlanmış
428	General	well documented adj.	yazılı olarak desteklenmiş
429	General	well documented adj.	detaylı olarak hazırlanmış
430	General	well documented adj.	yazılı kanıtlara dayanan
431	General	well earned adj.	hak edilmiş
432	General	well skilled adj.	çok becerikli
433	General	light-well adj.	ferah
434	General	hail-fellow-well-met adj.	cana yakın
435	General	hail-fellow-well-met adj.	içten
436	General	not well-known adj.	adı belirsiz
437	General	tall and well-built adj.	dalyan gibi
438	General	well-cooked adj.	pişkin
439	General	well-read adj.	aydın
440	General	well-preserved adj.	iyi muhafaza edilmiş
441	General	well-founded adj.	temelli
442	General	well-balanced adj.	dengeli (beslenme)
443	General	well-heeled adj.	varlıklı
444	General	well-done adj.	başarılı
445	General	well-spoken adj.	güzel konuşan
446	General	well-shaped adj.	biçimli
447	General	well-connected adj.	nüfuzlu arkadaşları olan
448	General	well-positioned adj.	iyi konumlandırılmış
449	General	well-chosen adj.	oturaklı
450	General	well-founded adj.	sağlam bir nedene dayanan
451	General	well-heeled adj.	zengin
452	General	well-respected adj.	çok saygı duyulan
453	General	well-travelled adj.	dolaşmış kimse
454	General	well-born adj.	soylu
455	General	well-formed adj.	iyi şekil verilmiş
456	General	well-settled adj.	oturaklı
457	General	well-timed adj.	vakitlice
458	General	well-grooved adj.	oluklu
459	General	well-established adj.	iyi yapılandırılmış
460	General	well-done adj.	pişkin
461	General	well-timed adj.	vakitli
462	General	well-considered adj.	saygıdeğer
463	General	well-mannered adj.	edepli
464	General	well-bred adj.	terbiyeli
465	General	well-ordered adj.	düzenli
466	General	well-controlled adj.	iyi kontrol edilen
467	General	well-appointed adj.	iyi döşenmiş
468	General	well-favored adj.	yakışıklı
469	General	well-knit adj.	kaslı
470	General	well-known adj.	herkesçe malum
471	General	well-pruned adj.	iyi budanmış
472	General	well-done adj.	iyi yapılmış
473	General	well-said adj.	yerinde söylenmiş
474	General	well-cut adj.	biçimli
475	General	well-turned adj.	iyi şekilde ifade edilmiş
476	General	well-read adj.	bilgili (çeşitli konularda çok kitap okuduğu için)
477	General	well-founded adj.	sağlam zeminli
478	General	well-favored adj.	güzel
479	General	well-sugared adj.	çok şekerli
480	General	well-proportioned adj.	endamlı
481	General	well-disposed adj.	iyi düzenlenmiş
482	General	well-worn adj.	iyice eskimiş
483	General	well-meaning adj.	niyeti iyi
484	General	well-positioned adj.	sağlam konumlandırılmış
485	General	well-off adj.	ensesi kalın
486	General	well-built adj.	kaslı
487	General	well-behaved adj.	ahlaklı
488	General	well-liked adj.	tanınan
489	General	well-drilled adj.	iyi delinmiş
490	General	well-behaved adj.	mum direk
491	General	well-favoured adj.	güzel
492	General	well-structured adj.	iyi yapılandırılmış
493	General	well-off adj.	zengin
494	General	well-natured adj.	iyi huylu
495	General	well-thought-of adj.	iyi düşünülmüş
496	General	well-informed adj.	epey bilgi sahibi olan
497	General	well-marked adj.	açık
498	General	well-read adj.	kültürlü
499	General	well-read adj.	okumuş
500	General	well-protected adj.	mazbut

Bedeutungen, die der Begriff "well, well, well" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 1 Ergebniss(e)

	Kategorie	Türkisch	Englisch
General
1	General	good ve well´in üstünlük derecesi	better n.