yok - Türkisch Englisch Wörterbuch

yok

Bedeutungen von dem Begriff "yok" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 5 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
General
yok n. gülme
yok n. gülüş
yok n. şaka
yok v. gülmek
yok v. şaka yapmak

Bedeutungen von dem Begriff "yok" im Englisch Türkisch Wörterbuch : 47 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
yok absent adj.
An absent parent can leave the child with feelings of loss.
Ebeveynin yokluğu çocukta kayıp hissi yaratabilir.

More Sentences
General
yok nothing n.
Have nothing to do with this, Prime Minister!
Bununla hiçbir ilginiz yok Sayın Başbakan!

More Sentences
yok out of stock adj.
This item is currently out of stock.
Bu ürün şu anda stoklarımızda yok.

More Sentences
yok lacking adj.
Junk food is lacking in vitamins.
Abur cuburlarda vitamin yoktur.

More Sentences
yok no adj.
We have no need of criminals, or of people who represent a danger to the European Union's public safety and order.
Suçlulara ya da Avrupa Birliği'nin kamu güvenliği ve düzeni için tehlike arz eden kişilere ihtiyacımız yok.

More Sentences
yok away adj.
Can you take care of my dog while I'm away?
Ben yokken köpeğime bakabilir misin?

More Sentences
yok absent adj.
Prior to 11 September, it was absent on the issue of Kyoto.
11 Eylül'den önce Kyoto konusunda bu ilke yoktu.

More Sentences
yok off adj.
Tom is off today.
Tom bugün yok.

More Sentences
yok not adv.
He did not have a habit of drinking tea.
Çay içme alışkanlığı yoktu.

More Sentences
yok none pron.
Lastly, with regard to impact assessment, there is none.
Son olarak etki değerlendirmesine gelince, böyle bir şey yok.

More Sentences
Phrases
yok there are not expr.
There are not enough MONUC soldiers.
Yeterli sayıda MONUC askeri yok.

More Sentences
yok there is not expr.
There is not a lot of extra money to give away.
Dağıtılacak çok fazla ekstra para yok.

More Sentences
Colloquial
yok out (of something) adj.
Tom is out of options.
Tom'un başka seçeneği yok.

More Sentences
Law
yok absent adj.
His wife was here, which was a feat in itself, but the man around whom everything revolved was absent.
Karısı buradaydı, bu başlı başına bir başarıydı, ama her şeyin etrafında döndüğü adam yoktu.

More Sentences
Computer
yok absent adj.
I myself was absent, but I have had this confirmed to me.
Ben kendim yoktum ama bu bana teyit edildi.

More Sentences
yok does not exist expr.
The current application of the sharia in the states of the north of Nigeria did not exist before.
Nijerya'nın kuzeyindeki eyaletlerde mevcut şeriat uygulaması daha önce yoktu.

More Sentences
yok not available expr.
This opportunity is not available anywhere else in the world.
Bu fırsat dünyanın hiçbir yerinde yok.

More Sentences
yok not present expr.
Both of them were not present at the meeting.
İkisi de toplantıda yoktu.

More Sentences
yok it doesn't exist expr.
It doesn't exist.
Öyle bir şey yok.

More Sentences
Slang
yok not interj.
He did not even have the courage to speak.
Konuşmaya bile cesareti yoktu.

More Sentences
Modern Slang
yok ain't got no exclam.
I ain't got no kids yet.
Henüz hiç çocuğum yok.

More Sentences
General
yok nonexistence n.
yok non-existence n.
yok nonexistent adj.
yok none available adj.
yok absentaneous adj.
yok inexistant [obsolete] adj.
yok missing adj.
yok nix adv.
yok nope interj.
yok nay interj.
Phrases
yok not just yet expr.
Colloquial
yok nah, bro interj.
yok short of something expr.
yok nothin expr.
Computer
yok unavailable expr.
yok do not exist expr.
yok missing expr.
yok not set expr.
yok na expr.
yok omit expr.
yok n/a abrev.
yok n a abrev.
Medical
yok yoke n.
Archaic
yok nil n.
Modern Slang
yok ain't got it exclam.
yok ain't got exclam.

Bedeutungen, die der Begriff "yok" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 500 Ergebniss(e)

Türkisch Englisch
Common Usage
yok olmak disappear v.
Mammoths disappeared about 10,500 years ago.
Mamutlar yaklaşık 10.500 yıl önce yok olmuştur.

More Sentences
etkisini yok etmek counteract v.
General
yok olma extinction n.
This native tradition is headed for extinction.
Bu yerel gelenek yok olmaya yüz tutmuştur.

More Sentences
yok olma destruction n.
If we do not do this, it might mean the complete destruction of the future of the fishing industry.
Bunu yapmazsak, balıkçılık endüstrisinin geleceğinin tamamen yok olması anlamına gelebilir.

More Sentences
yok etme elimination n.
The elimination of body fat requires a proper diet.
Vücuttaki yağın yok edilmesi uygun bir beslenme programı gerektirir.

More Sentences
yok etme extinction n.
We must not allow ourselves to fish selfishly or to hunt them down to extinction.
Bencilce balık avlamamıza ya da onları yok edene kadar avlamamıza izin vermemeliyiz.

More Sentences
yok etme extermination n.
The budget is funding the extermination of small and medium-sized farming.
Bütçe, küçük ve orta ölçekli çiftçiliğin yok edilmesini finanse ediyor.

More Sentences
yok etme destruction n.
The destruction of cultural heritage in Hebron is very symbolic.
Halil'deki kültürel mirasın yok edilmesi çok semboliktir.

More Sentences
yok olma disappearance n.
Humankind caused the disappearance of forests in the region.
İnsanoğlu, bölgedeki ormanların yok olmasına yol açtı.

More Sentences
içi yok olmuş bir şeyin dışı shell n.
Wildflowers had grown through the shell of the burnt house.
Yanan evin dışında kır çiçekleri yetişmişti.

More Sentences
yok olma dissolution n.
The revolution in education caused the dissolution of religious institutions.
Eğitimdeki devrim dini kurumların yok olmasına neden oldu.

More Sentences
yok oluş annihilation n.
Annihilation gives birth to my rebirth.
Yok oluş, benim yeniden doğuşumu doğurur.

More Sentences
yok etme demolition n.
The demolition of the traditional economy shouldn't be allowed.
Geleneksel ekonominin yok edilmesine izin verilmemelidir.

More Sentences
kitlesel yok oluş mass extinction n.
The largest mass extinction that we know of was the Permian-Triassic event.
Bildiğimiz en büyük kitlesel yok oluş Permiyen-Triyas olayıydı.

More Sentences
yok olma tehlikesi danger of extinction n.
Which ones are in danger of extinction?
Hangileri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya?

More Sentences
yok olma bankruptcy n.
There was a total bankruptcy of optimism in the society.
Toplumdaki iyimserlik tamamen yok olmuştu.

More Sentences
yok olma annihilation n.
The war was responsible for the total annihilation of the city.
Savaş, şehrin tamamen yok olmasına neden oldu.

More Sentences
yok etmek exterminate v.
We are exterminating the bourgeoisie as a class.
Burjuvaziyi sınıf olarak yok ediyoruz.

More Sentences
yok etmek devour v.
The Black Death devoured half of the continent.
Kara Veba kıtanın yarısını yok etti.

More Sentences
yok saymak ignore v.
All Dates in Period filter ignores the day and year portion of the date values.
Dönemdeki Tüm Tarihler filtresi, tarih değerlerinin gün ve yıl kısmını yok sayar.

More Sentences
etkisini yok etmek neutralize v.
The decrease in taxes neutralized the rising prices.
Vergilerdeki düşüş, artan fiyatların etkisini yok etmekteydi.

More Sentences
yok etmek eliminate v.
The immune system recognizes and eliminates these cells.
Bağışıklık sistemi bu hücreleri tanır ve yok eder.

More Sentences
yok etmek wipe out v.
Is a strategic, policing approach the only way to wipe out terrorism?
Terörizmi yok etmenin tek yolu stratejik ve polisiye bir yaklaşım mıdır?

More Sentences
yok olmak die out v.
We all know that without fish, the fishing industry will die out.
Balık olmazsa balıkçılık endüstrisinin yok olacağını hepimiz biliyoruz.

More Sentences
yok olmak be destroyed v.
The laboratory was destroyed in a fire.
Laboratuvar bir yangında yok oldu.

More Sentences
yok etmek eradicate v.
She believes that the Chinese regime is trying to eradicate Falun Gong practitioners physically, mentally and socially.
O, Çin rejiminin Falun Gong uygulayıcılarını fiziksel, zihinsel ve sosyal olarak yok etmeye çalıştığına inanıyor.

More Sentences
yok etmek annihilate v.
The tsunami annihilated the whole city.
Tsunami bütün şehri yok etti.

More Sentences
yok etmek get rid of v.
Tom got rid of the evidence.
Tom delili yok etti.

More Sentences
yok olmak go v.
I wish my problems would all go away.
Keşke tüm sorunlarım yok olsa.

More Sentences
yok etmek kill v.
More expensive gas will kill one-fourth of the country's agriculture.
Daha pahalı benzin, ülke tarımının dörtte birini yok edecek.

More Sentences
yok olmak dissipate v.
His hatred dissipated over the years.
Onun nefreti yıllar içerisinde yok olmuştu.

More Sentences
yok etmek destroy v.
By the time we arrived, the forest was completely destroyed.
Biz oraya varana dek orman tamamen yok olmuştu.

More Sentences
yok etmek obliterate v.
The bombing planes obliterated almost anything.
Bombardıman uçakları neredeyse her şeyi yok etti.

More Sentences
yok edilmek be annihilated v.
The troops were annihilated.
Askerler yok edildi.

More Sentences
yok edilmek be destroyed v.
Even if the villages of this region have been destroyed, their names will never be erased from history.
Bu bölgedeki köyler yok edilmiş olsa bile, adları tarihten asla silinmeyecek.

More Sentences
yok olmak fade away v.
We should not abandon vast areas of our countries, where human activity will fade away.
Ülkelerimizin insan faaliyetlerinin yok olacağı geniş alanlarını terk etmemeliyiz.

More Sentences
yok olmak perish v.
We will either wake up or we will perish.
Ya uyanacağız ya da yok olacağız.

More Sentences
yok etmek destroy v.
This war can only destroy the United Nations' efforts to consolidate international law in favour of fair, lasting peace.
Bu savaş, Birleşmiş Milletler'in uluslararası hukuku adil ve kalıcı bir barış lehine pekiştirme çabalarını yok edebilir.

More Sentences
yok olmak perish v.
Find food, water, and shelter before you perish.
Yok olmadan önce yiyecek, su ve barınak bulun.

More Sentences
yok etmek zap v.
The new weapon can zap the enemy's artillery before it can damage core units.
Yeni silah, düşmanın topçularını çekirdek birimlere zarar vermeden önce yok edebiliyor.

More Sentences
yok etmek wipe (out) v.
Where it did not wipe them out, our so-called civilisation reduced most of them to poverty.
Onları yok etmediği yerlerde sözde medeniyetimiz çoğunu yoksulluğa düşürdü.

More Sentences
temelini yok etmek gut v.
The team will be absolutely gutted if he leaves.
Eğer o ayrılırsa takım kesinlikle temelinden yok olur.

More Sentences
yok olmak clear v.
My acne cleared after I turned 20.
Sivilcelerim 20 yaşımdan sonra yok oldu.

More Sentences
yok etmek finish v.
By killing the towers, we are trying to finish and destroy the tower.
Kuleleri öldürerek kuleyi bitirmeye ve yok etmeye çalışıyoruz.

More Sentences
asit niteliğini yok etme neutralization n.
yok edici kimse destroyer n.
yok etme obliteration n.
yok edilemezlik indestructibleness n.
yok edici destroyer n.
acı ve üzüntüyü yok eden ilaç nepenthe n.
yok etme disposal n.
ortadan yok olma vanishing n.
yok etme wipeout n.
yok etme wracking n.
yok etme eradication n.
bitkileri yok eden madde herbicide n.
yok olma depletion n.
yok olma deperdition n.
işlem yok komutu no operation instruction n.
nükleer silahların yok edilmesi denuclearization n.
yok pahasına satılan şey bargain n.
büyük bir kısmını yok etme decimation n.
işlem yok no op n.
yok etme suppression n.
büyük bir kısmı yok olma decimation n.
atık yok etme bölgesi rubbish tip n.
yok edici devourer n.
radyoaktif atıkların yok edilmesi radioactive waste disposal n.
etkisini yok etme counteraction n.
tek bir merkeze yoğunlaşıp diğer yönleri yok sayma centration n.
herhangi bir şeyin yok olacağı haberi knell n.
yok edilme destruction n.
yok etme effacing n.
yok etme eradicating n.
yok etme exterminating n.
yok etme ve tekrar inşa destruction and reconstruction n.
yavaş yavaş yok olma fading away n.
yok etme extirpating n.
yok etme effacement n.
zararlı bir hayvanın yok edilmesi veya bir suçlunun yakalanması için devletçe verilen para bounty n.
kendini yok eden program self destructing program n.
yok olma evanescence n.
yok eden eradicator n.
yok edici annihilator n.
yok etme extincting n.
yok etme extirpation n.
yok edici rekabet destructive competition n.
yapacak bir şey yok nothing to do n.
acımadan yıkıp yok etme wanton destruction n.
ıstırabı yok eden herhangi bir şey nepenthe n.
yok denecek kadar minute amount n.
yok denecek kadar az minute amount n.
kişinin bedenini veya bir eşyayı bulunduğu mekanda yok edip bir anda başka bir mekanda ortaya çıkarması teleportation n.
kanıtları yok etme spoliation n.
yok etme annihilation n.
yok edim annihilation n.
çöp yok etme garbage disposal n.
çöp yok etme tesisi garbage disposal plant n.
kendi kendini yok etme self-destruction n.
kendi kendini yok etme self destruct n.
hedef gözeterek yok etme targeted killing n.
beklenen yok satma miktarı expected sell-out rate n.
yok olma wreck n.
yapılacak bir şey yok nothing to do n.
kendi kendini yok etme autodestruction n.
ambalajların yok edilmesi disposal of packaging n.
yok eden destructor n.
bir fark yok same difference n.
yok denecek kadar az şans a slight chance n.
yok edici terminator n.
yok edici blaster n.
cinsiyetini yok etme desexualization n.
cinsiyetini yok etme desexualisation n.
yok etme blotting n.
bakterileri yok edici madde bactericide n.
bakterileri yok etme bacteriolysis n.
bakterileri yok eden küçücük cisimler bacteriophage n.
yok edici şey destroyer n.
ağaçları yok etme deforestation n.
yok etme wipe-out n.
nükleer silahların yok edilmesi denuclearisation n.
asit niteliğini yok etme neutralisation n.
kitlesel yok oluş extinction-level event (ele) n.
kitlesel yok oluş biotic crisis n.
kitlesel yok oluş extinction event n.
ormanı yok etme deforestati̇on n.
(ileri yıllarda yok olacak olan) bebeğin vücundaki yağ baby fat n.
gezegen yok eden (nükleer silah vb) planet buster n.
yavaş yavaş yok etme absumption [obsolete] n.
yok oluş perishment n.
yok olma perishment n.
direktuvar sistemini yok etmek ve komünist düzeni kurmak için komplo düzenleyen fakat başarısız olan fransız politik provokatör babeuf n.
bir ırkın zamanla yok olması race suicide n.
doğum oranının ölüm oranına eşit olması sebebiyle bir ırkın zamanla yok olması race suicide n.
ırkın yok olması race suicide n.
büyük antiller ve bahamalar'da yaşamış olup, kültürleri soykırım, asimilasyon ve salgın hastalıklar sebebiyle yok edilmiş arawak soyundan olan kimse taíno n.
istilacı nassella tussock bitkisini yok etmek için yeni zelanda'nın farklı bölgelerinde kurulan çeşitli yerel yasal kuruluşlardan her biri nassella tussock board n.
yok farz edilen kimse nonperson n.
yok hükmünde kimse nonperson n.
yok hükmünde kimse non-person n.
yok hükmünde kimse nullity n.
yok sayma neglection n.
yok sayılabilir olma negligibility n.
yok sayılma neglectedness n.
yok olma eclipse n.
yok olma end n.
yok olmaya yüz tutmuş fikirler embers n.
yok olma unessence n.
yok hükmünde olan şey zilch n.
yok pahasına satma sacrifice n.
yok etme erasement n.
düşman hava araçları, gemileri ve füzelerine saldırarak yok etme kill n.
yok eden kimse undoer n.
yok eden kimse ruiner n.
yok eden kimse uprooter n.
yok edici hareketler uprootings n.
ortadan yok olma evanishment [rare] n.
ortadan yok olma evanition n.
yanıp yok olma exustion n.
yavaş yavaş yok olma fadeout n.
giderek yok olma fadeout n.
giderek yok olma fade-out n.
yavaş yavaş yok olma fade-out n.
mesleki sorumluluğu yok sayma malepractice n.
günümüzde yemen'in güneybatısında konuşulan yok olmuş eski güney arapçası qatabanian n.
silip yok etme wipeout n.
silip yok etme wipe-out n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margent n.
ötesinde veya altındayken bir şeyin yok olduğu veya mümkün olmadığı sınır margin n.
yok denecek kadar az haet [scotland] n.
yok eden şey wind n.
zekayı yok eden şey witworm [obsolete] n.
hayatın pervasızca yok edilmesi holocaust n.
alevlerin tamamen yok ettiği adak holocaust n.
yok edici güç monster n.
yok etme peşinde olan düşman mortal foe n.
yok olmaya yakın olma moribundity n.
büyük ve yok edici yangın burnout n.
yok edici mutilator n.
tüm izleri yok eden şey obliterator n.
tamamen yok olma oblivion n.
yok olma obliteration n.
kriptografik olarak yok etme decimation n.
kriptografik yok etmeden kaynaklanan yeni dizi decimation n.
camdaki safsızlığın neden olduğu yeşilimsi kahverengini yok eden madde decolorizer [uk] n.
albenisini yok etme deglamorisation [uk] n.
cazibesini yok etme deglamorization [us] n.
albenisini yok etme deglamorization [us] n.
cazibesini yok etme deglamorisation [uk] n.
yok etme decreation n.
camdaki safsızlığın neden olduğu yeşilimsi kahverengini yok eden madde decoloriser [uk] n.
tanrı'yı yok eden kimse deicide n.
yok olma deliquium n.
(varlık) yok olma demise n.
yok olan şey deperdit n.
yok edilen şey deperdit n.
gücü, itibarı veya değeri yok etme derogation n.
düşmanlarını yok etmek için şiddete başvuran gizli bir mormon örgütüne mensup kimse destroying angel n.
yok edilebilme destructibleness n.
kafirleri yok etmeye yemin etmiş fanatiklerin faaliyetleri ghazism n.
buzun yok olması ice-out n.
yok sayma ignoration n.
yok denecek kadar az miktar one-tenth n.
askeri gücün düşmanı yok etmek için gerekenden daha fazlasını kullanma overkill n.
hayvan popülasyonunun avcılıkla veya öldürerek yok edilmesi veya önemli oranda azaltılması overkill n.
haşereleri yok etmekle görevli memur rodent operative [uk] n.
yok olmazlık imperishability n.
yok edilemez olma imperdibility n.
yok etme devouring n.
yok olma disparition [obsolete] n.
rütbe veya makam farklılıklarını geçici olarak yok sayarak aşağı seviyedekilere gösterilen nezaket condescendingness n.
kederi yok eden şey dolorifuge n.
(anket yanıtlarında) fikri yok don't-know n.
(anket yanıtlarında) fikri yok don't-know n.
küresel yok oluşa kalan süreyi gösteren bir saat doomsday clock n.
yok etme downcast n.
yok edilemez olma irrefrangibility n.
yok edilme cleanout n.
istenmeyen şeyleri yok etme cleanup n.
tılsımı yok edebilen şey countercharm n.
yok edilemez şey invincible n.
arkeolojik alanı yok ederek tarihi eser toplayan kimse pothunter n.
(siyasi muhalefeti) kademeli olarak yok etme salami tactics n.
sinsice yok etme sap n.
yok eden şey corrosive n.
yakarak yok etme fire n.
kalp monitöründe gösterilen ritmik pik değerlerin yok olması flatline n.
kendini yok eden kimse self-destroyer n.
basılı eserlerin yok edilmesi libricide n.
yok edici preyer n.
acımadan yıkıp yok etme slaughter n.
tamamen yok oluş slaughter n.
külli yok oluş total annihilation n.
döngüsel yok oluş cyclical apocalypse n.
toplu yok oluş total annihilation n.
nükleer yok oluş nuclear apocalypse n.
yok olmayan hayvan survivor n.
yok olmayan şey survival n.
yok edici perishment n.
yok olmaya mahkum şey perishable n.
yok etme rescission [obsolete] n.
silerek yok etmek wipe away v.
ağaçları yok etmek deforest v.
yok etmek uproot v.
bir şeyi yok etmek swallow something up v.
yok olmak dissolve v.
yok etmek wipe away v.
nükleer silahları yok etmek denuclearise v.
ormanı yok etmek disforest v.
yok olmak clear away v.
yok olmak go up in smoke v.
yok satmak go like hot cakes v.
silerek yok etmek wipe up v.
yok etmek sweep away v.
yok etmek dissolve something away v.
ormanı yok etmek disafforest v.
yok etmek stamp v.
yok etmek dispose of v.
yavaşça yok olmak peter out v.
yok etmek consume v.
kaynayarak buharlaşıp yok olmak boil away v.
yok etmek cut off v.
yok etmek dissolve something v.
yok etmek (duygu/umut vb'ni) quash v.
bir şeyin yok edilmesini hoş karşılamak regard something as good riddance v.
yok etmek melt away v.
yok etmek end v.
burmalarını yok etmek (vidanın) strip v.
ortadan yok olmak vanish v.
yok etmek make away with v.
yok etmek extinguish v.
yok etmek erase v.
yok olmak be annihilated v.
yok etmek spirit off v.
yok etmek do away with v.
yok etmek efface v.
yok olmak evanesce v.
yok etmek spirit away v.
yok etmek cut up v.
yok olmak ooze away v.
yok etmek wipe off v.
yakıp yok etmek consume v.
büyük bir kısmını yok etmek decimate v.
yok etmek dispel v.
doğada yok olmak decompose v.
yakıp yok etmek burn up v.
yok olmak melt v.
yok etmek cut somebody up v.
yok etmek (bir şeyi bir yerden) be in the clear v.
yanıp yok olmak burn up v.
yok satmak have nothing for sale v.
yok etmek suppress v.
yok etmek sponge out v.
yok olmak evaporate v.
yok etmek demolish v.
kazıyarak yok etmek scratch out v.
yok etmek deaden v.
yok etmek blot out v.
yavaş yavaş yok etmek (şevk/inisiyatif vb'ni) stultify v.
yok satmak sell like hot cakes v.
yakıp yok etmek burn out v.
yanıp yok olmak consume by fire v.
silip yok etmek wipe out v.
yok etmek root something out v.
zamanla yok olmak wear off v.
yok etmek (duygu/umut vb'ni) quench v.
iyi şeyler yok olmak go by the board v.
yavaş yavaş yok olmak fade away v.
yok etmek dissipate v.
yok etmek clear off v.
yok sayılmak be ignored v.
yok etmek dissolve v.
havada yok olup gitmek evanish into thin air v.
yok etmek cut someone up v.
yok etmek shatter v.
yok etmek extirpate v.
yok etmek wipe something out v.
yok etmek liquidate v.
yok olmak evanish v.
manyetikliğini yok etmek demagnetize v.
bir şeydeki (bir şeyi) yok etmek rid something of v.
yok etmek charm away v.
tamamen yok etmek wipe off the map v.
yok pahasına satılmak go for a song v.
yok satmak sell out (of merchandise) quickly v.
tesirini yok etmek neutralise v.
tesirini yok etmek neutralize v.
nesli yok olmak be extinct v.
nesli yok olmak go extinct v.
yok sayılmak fall on deaf ear v.
yok edilmek be eradicated v.
yok edilmek be exterminated v.
yok edilmek be devoured v.
yok edilmek be obliterated v.
yok edilmek be deadened v.
yok edilmek be demolished v.
yok edilmek be dissipated v.
toptan yok etmek exterminate v.
toptan yok etmek eradicate v.
ormanı yok etmek deforest v.
tamamen yok olmak die out v.
büyük kısmını yok etmek decimate v.
yakıp yok etmek devour v.
yok etmek knock down v.
yok olmak melt away v.
yok etmek work off v.
yok etmek wreck v.
tehlikeyi yok etmek remove the danger v.
yok etmek break up v.
yok saymak think nothing of v.
bir buluşu yok saymak disinvent v.
yok saymak overleap v.
yok yazmak mark someone absent v.
yok pahasına elden çıkarmak barter something away v.
kurutmak/yok etmek (suyunu-sıvısını) wick v.
yok pahasına satmak barter something away v.
hafta sonları yok satmak sell out at weekends v.
doğayı yok etmek destroy the nature v.
(soyları/soyu) yok olma tehdidi altında olmak be under the threat of extinction v.
yok saymak disregard v.
tüylerini yok etmek depilate v.
nükleer silahları yok etmek denuclearize v.
manyetikliğini yok etmek demagnetise v.
etkisini yok etmek neutralise v.
kan var mı yok mu diye çarşaflara bakmak inspect the bedsheets to see if there was any blood v.
yok olmak die v.
(okula/derse) yok yazılmak be recorded as absent v.
sivilceleri yok etmek remove acnes v.
hedefi yok etmek destroy target v.
yok yazılmak be marked absent v.
bir atom altı parçacığını yok ederek enerjiye veya yüksek enerjili parçacıklara dönüştürmek annihilate v.
yavaş yavaş yok etmek absume [obsolete] v.
yok etmek abscise v.
yakıp yok etmek adure v.
yok etmek acrase v.
yok etmek rase v.
yok olmak cease [obsolete] v.
etkisini yok etmek nullify v.
yok etmek null v.
yok olmak relinquish [obsolete] v.
yok etmek efface v.
yok etmek end v.
yok etmek unbeget v.
etkililiğini yok etmek undercut v.
yok etmek meat–ax v.
yok etmek unessence v.
yok etmek ortadan kaldırmak unget v.
yok etmek bag v.
yok etmek unload v.
yok etmek unknit v.
ahlak kurallarını yok etmek unprinciple v.
yok pahasına satmak sacrifice v.
kılları yok etmek epilate v.
tüyleri yok etmek epilate v.
(bir şeyin) kolayca yok olmasına neden olmak erase v.
yavaş yavaş yok etmek erode v.
ortadan yok olmak escape v.
benmerkezciliğini yok etmek unself v.
kutsamayı yok etmek unsanctify v.
gölgeyi yok etmek unshadow v.
(bir şeyin) yok olmasını dilemek unwish [obsolete] v.
espritüelliğini yok etmek unwit [obsolete] v.
yok etmek zap v.
dışlamak için sistematik olarak yok saymak knife v.
usulca yok etmek beguile v.
yok etmek extermine [obsolete] v.
yok olmak lapse v.
yok etmek melt v.
azalarak yok olmak blank v.
ateş ederek yok etmek blast v.
kademeli olarak yok etmek whittle v.
yok etmek blitz v.
yok etmek blot v.
kaşla göz arasında yok etmek harlequin v.
yok olmak fail v.
yok etmek brain v.
yok etmek hew off v.
yok saymak misken [scotland] v.
(birinin) katılımını yok saymak miss v.
(birinin) performansını yok saymak miss v.
yok etmek mortify [obsolete] v.
(bir şeyin) gücünü, canlılığını veya işlevini yok etmek mortify [obsolete] v.
(define avı oyununda) koordinatları yok etmek muggle v.
tutuşup yok olana kadar yanmak burn up v.
yakarak yok etmek burn up v.
önemini yok ederek değersiz kılmak bury v.
yok etmek ribbon v.
yok etmek obviate v.
yok etmek decapitate v.
cazibesini yok etmek deglamourize v.
cazibesini yok etmek deglamorise [uk] v.
cazibesini yok etmek deglamorize [us] v.
izlerini yok etmek delete v.
yok etmek deliquate v.
kötü kokuyu yok etmek deodourise [uk] v.
parlaklığını yok etmek depolish v.
manyetikliğini yok etmek depolarise [uk] v.
yok etmek deprive [obsolete] v.
ırksal özellikleri yok etmek deracialize [us] v.
ırksal özellikleri yok etmek deracialise [uk] v.
(hayatı) yok etmek dispatch [obsolete] [us] v.
(hayatı) yok etmek despatch [obsolete] [uk] v.
etkisini yok etmek destroy v.
(bir şeyin) belirli özelliklerini veya ters gelen yapısını yok etmek detoxify v.
yok etmek graunch [new zealand] v.
aşama aşama yok etmek grind v.
yavaşça yok olmak ooze v.
(düşmanı) aşırı güç kullanarak yok etmek overkill v.
yok saymak overthrow v.
yok etmek overturn v.
(bilgisayar programı veya veri) diğer verileri depolayarak yok etmek overwrite v.
(verilmek istenen asıl mesajı yok etmek için) gerekenden fazlasını yazmak overwrite v.
yok etmek rogue v.
yok etmek rubble v.
tümüyle yok etmek ruinate [obsolete] v.
canlılığını yok etmek run down v.
yok etmek abolish v.
yok etmek immolate v.
yangınla yok etmek immolate v.
insani özelliklerini yok etmek impersonalise v.
insani özelliklerini yok etmek impersonalize v.
gelişim sonucu yok olmak improve v.
yok etmek improve v.
yok olmak improve v.
yok saymak by-pass v.
birbiriyle ilişkili fikir ve inançlar bütününü yok etmek devastate v.
güzelliğini yok etmek devenustate [obsolete] v.
müstehcenliğini yok etmek devulgarize v.
(birinin) bir şeyi yapma inancını yok etmek disempower v.
güvenini yok etmek disgallant v.
yok etmek dismantle v.
uzuvlarını yok etmek dislimb v.
yok etmek disperse v.
gerçek özünü yok etmek disincarnate v.
şevkini yok etmek disinflame v.
itibarını yok etmek displume v.
yok etmek infringe [obsolete] v.
yavaş yavaş yok etmek dwine v.
gizlice yok etmek condiddle [dialect] [uk] v.
yok etmek crack v.
yok etmek crater v.
(soyut bir şeyi) dağıtarak yok etmek drive v.
yok olmak drop v.
yok etmek paralyse v.
yok etmek paralyze v.
tüm izlerini yok etmek clear v.
üstündeki tılsım etkisini yok etmek countercharm v.
etkisini yok etmek countervail v.
mürekkeple kapatıp yok etmek ink v.
yok yere kusur bulmak pounce v.
yok etmek satisfy v.
yok etmek dead [dialect] v.
titrini yok etmek disannul [obsolete] v.
(görev, yükümlülük) yok ederek kurtulmak discharge [obsolete] v.
yok olmak fleet v.
hızla azalıp yok olmak fly v.
yok olmak fly v.
yok etmek foredo v.
yok etmek outraze v.
yok etmek scrub v.