bear - Turc Anglais Dictionnaire

bear

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Sens de "bear" dans le Dictionnaire Turc-Anglais : 156 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
bear n. ayı
I think polar bears are magnificent creatures.
Bence kutup ayıları muhteşem canlılar.

More Sentences
bear v. dayanmak
He cannot bear to see anyone sad.
Kimseyi üzgün görmeye dayanamaz.

More Sentences
bear v. katlanmak
I can't bear the thought of losing you.
Seni kaybetme düşüncesine katlanamıyorum.

More Sentences
bear v. taşımak
My arms were tired from bearing trays of finger food for the guests all night.
Bütün gece misafirler için tepsi tepsi atıştırmalık taşımaktan kollarım yoruldu.

More Sentences
bear v. (ürün/meyve) vermek
Unfortunately, I do not believe that further attempts to change the date will bear fruit.
Ne yazık ki, tarihi değiştirmeye yönelik girişimlerin sonuç vereceğine inanmıyorum.

More Sentences
bear v. (birine bir duygu) beslemek
General
bear v. çekmek
We must realise that they will bear the brunt of this European legislation.
Bu Avrupa mevzuatının yükünü onların çekeceğinin farkında olmalıyız.

More Sentences
bear v. beslemek (belirli bir his)
She bears malice toward our group.
Grubumuza karşı kötü niyet besliyor.

More Sentences
bear v. sineye çekmek
Tom had no choice but to grin and bear it.
Tom'un sineye çekmekten başka seçeneği yoktu.

More Sentences
bear v. değmek
The production figures did not bear scrutiny.
Üretim rakamları incelemeye değer bulunmamıştır.

More Sentences
bear v. getirmek
I am pleased to bear glad tidings from my own country.
Kendi ülkemden müjdeli haberler getirmekten memnuniyet duyuyorum.

More Sentences
bear v. davranmak (belirli bir şekilde)
The prisoner of war bore himself with great dignity.
Savaş esiri onurlu davrandı.

More Sentences
bear v. üstlenmek
In that way, the rich countries bear a large share of the responsibility for the problems of the developing countries.
Bu şekilde zengin ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin sorunlarının sorumluluğunun büyük bir kısmını üstlenmiş oluyor.

More Sentences
bear v. tahammül etmek
I can't bear the sight of him.
Onu görmeye tahammül edemiyorum.

More Sentences
bear v. doğurmak
She claims she was raped by a friend and subsequently she bore a child.
Bir arkadaşı tarafından tecavüze uğradığını ve daha sonra bir çocuk doğurduğunu iddia etmektedir.

More Sentences
bear v. tutmak
We must bear this in mind and learn the lessons of history.
Bunu aklımızda tutmalı ve tarihten dersler çıkarmalıyız.

More Sentences
bear v. (benzerlik) göstermek
Moreover, all the figures bear out that immigration to the European Union is restricted.
Ayrıca tüm rakamlar Avrupa Birliği'ne göçün kısıtlı olduğunu göstermektedir.

More Sentences
bear v. yüklenmek
Brussels cannot be made to bear all the responsibility for that, however.
Ancak bunun tüm sorumluluğu Brüksel'e yüklenemez.

More Sentences
bear v. bulunmak
This letter bears no signature.
Bu mektupta imza bulunmuyor.

More Sentences
bear v. değmek
The discharge procedure for 1999 really does bear the rapporteur's handprint.
1999'daki tahliye prosedürüne gerçekten de raportörün eli değmiştir.

More Sentences
bear v. bulundurmak
In my opinion, the Commission has borne this difference in mind at all times.
Bana göre Komisyon bu farkı her zaman göz önünde bulundurmuştur.

More Sentences
bear v. (kap, sıvı) almak
We bear the fruits of our patience.
Sabrımızın meyvelerini alıyoruz.

More Sentences
bear v. karşılamak
Residents will bear the total cost of repairs.
Konut sakinleri onarımların toplam maliyetini karşılayacaktır.

More Sentences
bear v. (iz vb.) taşımak
The building still bears marks from the paint gun party.
Bina hâlâ boya tabancası partisinin izlerini taşıyor.

More Sentences
bear v. (çocuk) doğurmak
Our doctor said there might be a chance for me to bear children.
Doktorumuz çocuk doğurma şansımın olabileceğini söyledi.

More Sentences
bear v. (duygu) tutmak
Come on; you can’t bear a grudge forever!
Hadi ama; sonsuza kadar kin tutamazsın!

More Sentences
bear v. (isim, ad) taşımak
She bore the same name as her great-grandmother.
Büyük büyükannesiyle aynı adı taşıyordu.

More Sentences
bear v. getirmek
This deposit bears three percent interest.
Bu mevduat yüzde üç faiz getiriyor.

More Sentences
Technical
bear v. taşımak
The system, it is alleged, bears the code name Echelon.
İddiaya göre sistem Echelon kod adını taşıyor.

More Sentences
General
bear n. koca oğlan
bear n. spekülatör
bear n. borsada büyük oynayarak fiyatları etkileyen kimse
bear n. kaba adam
bear n. hanzo
bear n. kıro
bear n. kaba saba tip
bear n. maganda
bear n. ayıcık
bear n. oyuncak ayı
bear n. özel yeteneği olan kimse
bear n. parlayan yıldız
bear v. yürümek (belirli bir şekilde)
bear v. sapmak
bear v. kaldırmak
bear v. hazmetmek
bear v. gitmek (belirli bir yöne doğru)
bear v. dönmek
bear v. vermek (meyve)
bear v. dünyaya getirmek
bear v. spekülasyon yapmak
bear v. götürmek
bear v. yönelmek
bear v. borsa fiyatlarını düşürmek
bear v. kin gütmek
bear v. beslemek
bear v. üzerinde bulunmak
bear v. durmak (belirli bir şekilde)
bear v. vermek
bear v. kuvvet uygulamak
bear v. basmak
bear v. -e gelmek
bear v. dişini sıkmak
bear v. katlanmak (birisine)
bear v. gütmek
bear v. yaymak
bear v. nakletmek
bear v. haiz olmak
bear v. yapmak/etmek
bear v. kullanmak
bear v. yürütmek
bear v. yöneltmek
bear v. (belirli bir istikamette) gitmek
bear v. yer almak
bear v. uygun olmak
bear v. sağlamak
bear v. bahşetmek
bear v. göze almak
bear v. kabul etmek
bear v. sürdürmek
bear v. iletmek
bear v. hak çerçevesinde sahip olmak
bear v. sürmek
bear v. itmek
bear v. (kendini) taşımak
bear v. (başını) belirli şekilde tutmak
bear v. görünür bir özellik olarak taşımak
bear v. arma olarak kullanmak
bear v. üzerinde açıkça göstermek
bear v. listede bulundurmak
bear v. kayıtlı olarak içeriğinde bulundurmak
bear v. yol açmak
bear v. neden olmak
bear v. kızıştırmak
bear v. rolü taşımak
bear v. kuvvetle iterek sürüklemek
bear v. konumlanmak
bear v. konumlandırılmak
bear v. alakalı olmak
bear v. geçerlilik taşımak
bear v. etki sahibi olmak
bear v. yürürlüğe koymak
bear v. harekete geçirmek
bear v. yakışık almak
bear v. münasip olmak
bear v. (mesaj) getirip anlatmak
bear v. baskıcı olmak
bear v. ağırlığını koymak
bear v. güç yetirmek
bear v. (bir şey) olmak
bear v. tedarik etmek
bear v. (hak, güç) kullanmak
bear v. uygulamak
bear v. (bir ilişki veya orana) sahip olmak
bear v. korelatif olarak sergilemek
bear v. ile çıkagelmek
bear v. (rüzgar, su vb.) ile taşınmak
Irregular Verb
bear v. bore - born/borne
Colloquial
bear n. yük
bear n. çetin/zorlu iş/görev
bear n. angarya
bear n. külfet
bear n. sıkıntılı iş/görev
bear n. problem yaratan iş/görev
bear n. zor bir iş/görev
bear n. rusya
bear n. iskambilde nadiren blöf yapan oyuncu
Trade/Economic
bear n. açıkçı
bear n. borsada satıcı spekülatör
bear n. borsada fiyatların düşeceğini tahmin ederek menkul değer satan kimse
bear n. hisselerin düşeceğini önceden tahmin edip hisseleri elinden çıkaran kişi
bear n. spekülatör
bear adj. açıkçı
bear adj. durgun
bear adj. fiyatların düştüğü (piyasa)
Construction
bear v. gerilmeye dayanmak
Dyeing
bear n. hafif kahverengimsi bir gri tonu
Transportation
bear v. taşıma aracıyla aktarmak
Marine
bear n. kumtaşı
Zoology
bear n. ayı benzeri hayvan
bear n. izcilikte bir derece
Geography
bear n. abd'de büyük tuz gölü'ne akan bir nehir
bear n. alaska'nın güneyinde bir dağ
Archaic
bear v. gibi görünmek
bear v. der gibi durmak
bear v. anlamında olmak
Engineering
bear n. portatif zımba
Slang
bear n. polis
bear n. aynasız
bear n. otoyol polisi
bear n. çirkin/kötü görünümlü kadın
bear n. gudubet kadın
bear n. tipsiz kadın
bear n. kokoroz
bear n. çok kıllı eşcinsel erkek
bear n. kilolu kıllı eşcinsel erkek
British Slang
bear n. geniş kıllı erkek

Sens de "bear" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Anglais Turc
Common Usage
great bear n. büyükayı
General
ice bear n. kutup ayısı
Ice bear's mother has not eaten for four months and has lost half of her body weight.
Kutup ayısının annesi dört aydır bir şey yemedi ve vücut ağırlığının yarısını kaybetti.

More Sentences
polar bear n. kutup ayısı
Polar bears were once the face of global warming.
Kutup ayıları bir zamanlar küresel ısınmanın yüzüydü.

More Sentences
brown bear n. boz ayı
When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors.
Küçükken komşularımı korkutmak için evcil bir boz ayım olsun isterdim.

More Sentences
koala bear n. koala
Koala bears smell like eucalyptus.
Koala ayıları okaliptüs gibi kokar.

More Sentences
panda bear n. panda
Panda bears live only in China.
Panda ayıları sadece Çin'de yaşar.

More Sentences
teddy bear n. oyuncak ayı
My little brother always sleeps with his teddy bear.
Küçük kardeşim her zaman oyuncak ayısıyla uyur.

More Sentences
grizzly bear n. boz ayı
What should I do if I'm attacked by a grizzly bear?
Bir boz ayı tarafından saldırıya uğrarsam ne yapmalıyım?

More Sentences
bear attack n. ayı saldırısı
Are bear attacks common around here?
Buralarda ayı saldırıları yaygın mı?

More Sentences
gummy bear n. jelibon ayı
Children like gummy bears.
Çocuklar jelibon ayıcıkları sever.

More Sentences
bear the consequences v. sonuçlarına katlanmak
We are being made to bear the consequences of something that is not our fault.
Bizim hatamız olmayan bir şeyin sonuçlarına katlanmak zorunda bırakılıyoruz.

More Sentences
bear in mind v. akıldan çıkarmamak
Please bear in mind that we are waiting anxiously for the day when we will genuinely be able to move freely.
Lütfen gerçekten özgürce hareket edebileceğimiz günü sabırsızlıkla beklediğimizi aklınızdan çıkarmayın.

More Sentences
bear in mind v. unutmamak
Let us bear in mind that two billion people in the world have no electricity.
Unutmayalım ki dünyada iki milyar insanın elektriği yok.

More Sentences
bear in mind v. dikkate almak
We will soon see, and for our part, we will bear in mind any suggestions on this issue.
Yakında göreceğiz ve kendi adımıza bu konudaki her türlü öneriyi dikkate alacağız.

More Sentences
bear fruit v. meyve vermek
This programme is starting to bear fruit.
Bu program meyvelerini vermeye başladı.

More Sentences
bear with v. dayanmak
Please bear with me until I finish the story.
Lütfen ben hikayeyi tamamlayana kadar dayanın.

More Sentences
bear in mind v. akılda tutmak
We may not be agreed on the nuts and bolts, but this is the general line that we need to bear in mind.
Fındık ve cıvatalar konusunda hemfikir olmayabiliriz, ancak aklımızda tutmamız gereken genel çizgi budur.

More Sentences
bear witness to v. tanıklık etmek
Our reaction bore witness to horizontal coordination and has, in fact, transcended the pillar division.
Tepkimiz yatay koordinasyona tanıklık etti ve aslında sütun ayrımını aştı.

More Sentences
bear witness v. tanıklık etmek
To this do the law and the prophets bear witness.
Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor.

More Sentences
bear in mind v. göz önünde bulundurmak
If that is the case, we should make adjustments but continue to bear in mind the original aim of the regulation.
Eğer durum buysa, düzenlemeler yapmalı ancak düzenlemenin asıl amacını göz önünde bulundurmaya devam etmeliyiz.

More Sentences
bear out v. doğrulamak
I have noticed that recent events have borne out my predictions on 15 March and 3 May.
Son olayların 15 Mart ve 3 Mayıs tarihlerinde yaptığım tahminleri doğruladığını fark ettim.

More Sentences
bear a grudge v. kin beslemek
He bore a grudge against me.
Bana karşı kin besliyordu.

More Sentences
bear responsibility v. sorumluluk taşımak
We bear responsibility not only for those living today but also for the future of our children and our grandchildren.
Sadece bugün yaşayanlar için değil, aynı zamanda çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği için de sorumluluk taşıyoruz.

More Sentences
bear the name v. adını taşımak
The city bearing the name of the region is the present Bozkir District.
Bölgenin adını taşıyan şehir şimdiki Bozkır İlçesidir.

More Sentences
bear the pain v. acıya dayanmak
I can't bear the pain anymore.
Artık acıya dayanamıyorum.

More Sentences
shoot a bear v. ayı vurmak
Tom shot a bear.
Tom bir ayıyı vurdu.

More Sentences
bear the cost v. maliyete katlanmak
What is more, it is the consumer who has to bear the costs of receiving and reading the advertisements.
Dahası, reklamları alma ve okuma maliyetlerine katlanmak zorunda olan tüketicidir.

More Sentences
bear hug v. kocaman sarılmak
Tom gave me a big bear hug.
Tom bana kocaman sarıldı.

More Sentences
Phrasals
bear with v. katlanmak
I hope that in a good cause, you will bear with me.
İyi bir amaç uğruna bana katlanacağınızı umuyorum.

More Sentences
General
average age of women who bear their first child n. çocuk doğurma ortalama yaşı
ant bear n. karıncayiyen
bear garden n. ayı köpek kavgası gösterilerinin düzenlendiği yer
grizzly bear n. korkunçayı (kuzey amerika'ya özgü)
little bear n. küçükayı
brown bear n. bozayı
woolly bear caterpillar n. tüylü tırtıl
the little bear n. küçükayı
bear keeper n. ayıcı
woolly bear n. tüylü tırtıl
american black bear n. amerikan siyah ayısı
growl of a bear n. ayı homurtusu
the greater bear n. büyükayı
the great bear n. büyükayı
polar bear n. kutupayısı
black bear n. kara ayı
asiatic black bear n. asya siyah ayısı
pole bear n. kutup ayısı
great bear n. büyükayı
bear hug n. sıkı sarılma
bear hug n. kaba kucaklama
bear hug n. sert kucaklama
bear hug n. ayı gibi sarılma
bear baiting n. bağlı haldeki ayıya köpek saldırtma gösterisi
bear trap n. ayı kapanı
polar bear plunge n. buz gibi suya dalış/atlayış etkinliği
cave bear n. mağara ayısı
yogi bear n. ayı yogi
teddy bear n. ayıcık
gummi bear n. şeker ayıcığı
gummi bear n. ayı şeklinde jöleden şekerleme
baby bear n. yavru ayı
baby bear n. ayı yavrusu
bug-bear n. gulyabani
bug-bear n. öcü
bear cave n. ayı ini
grizzly bear n. birinci dünya savaşı döneminde popüler olan bir dans
average age of women who bear their first child n. ilk çocuğun doğurulduğu ortalama yaş
average age of women who bear their first child n. ortalama ilk çocuğu doğurma yaşı
gummy bear n. jöleli ayıcık
bear cub n. ayı yavrusu
bear cub n. yavru ayı
bear cat n. güçlü kuvvetli insan
bear-pit n. kaotik sahne
bear leader n. ayı oynatan kimse
bear-pit n. kargaşalı ortam
bear-paw n. bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı
bear cat n. vurdu mu deviren iri yarı tip
bear [scotland] n. arpa
bear leader n. genç bir erkeği seyahatlerinde peşinde dolaştıran tip
bear [obsolete] n. açığa satılan hisse senedi veya emtia
bear-baiting n. zincirlenmiş ayıyı köpeklerle dövüştürme etkinliği
bear paw n. bir tür ufak ve yuvarlak kar ayakkabısı
bear down on v. yaklaşmak
bear a grudge v. kin gütmek
bear in mind v. hatırda tutmak
bear hard on v. yük olmak
bear a torch v. ışık tutmak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık etmek
bear up v. yardım etmek
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık yapmak
bear the consequence v. sonucuna katlanmak
bear a grudge against v. kin beslemek
bear down v. yenmek
bear the expense of v. masrafı çekmek
bear on v. ile ilgisi olmak
bear up v. cesareti elden bırakmamak
bear resemblance to v. benzemek
bear with v. çekmek
bear witness v. şahitlik etmek
bear away v. götürmek
bear oneself v. davranmak
bear one's sorrow without complaining v. acısını bağrına basmak
grin and bear it v. bağrına taş basmak
grin and bear it v. ağız kokusu çekmek
bear out v. desteklemek
bear no responsibility for v. sorumlusu olmamak
bear a hand v. yardım etmek
bear on v. ilgilenmek
bear sorrow without complaining v. acısını içine gömmek
bear up v. destek olmak
bear the bell v. kazanmak
bear a hand v. yardım eli uzatmak
bear fruit v. yemiş vermek
bear against v. bastırmak
bear the brunt of v. kabak başına patlamak
bear witness to v. bir şeye delalet etmek
bear out v. tasdik etmek
bring pressure to bear on v. zorlamak
bear up against v. dayanmak
bear the blame v. kabahati üzerine almak
bear up v. dayanmak
bear the blame for v. suçunu üzerine almak
bear against v. baskı yapmak
bear in mind v. zihinde tutmak
bear away v. taşımak
bear arms v. asker olmak
bring something to bear on v. bir şeyi uygulatmak
bear in mind v. aklında tutmak
bear against v. karşı koymak
bear in mind v. göz önünde tutmak
bear down on v. fazla bastırmak
bear against v. sıkıştırmak
bear upon v. ilgilendirmek
bear down v. gayret etmek
bear the palm v. zafer kazanmak
bear witness (to an age) v. tanıklık etmek (bir çağa vb)
bear down on v. büyük çaba harcamak
bear upon v. ilgisi olmak
bear no relation to v. ile ilgisi olmamak
bear fruit v. meyvesini vermek
bear upon v. topa tutmak
bear upon v. bağıntılamak
bear out v. onaylamak
bear arms v. askerlik yapmak
bear upon v. ateş etmek
bear the brunt of v. saldırının en ağır kısmını çekmek
grin and bear it v. katlanmak
bear down on v. sıkıştırmak (azarlayarak/ısrarla)
bear upon v. ile ilgisi olmak
bear away to leeward v. boca etmek
grit one's teeth and bear it v. dişini sıkmak
bear testimony to v. ifade vermek
bear on v. etkisi olmak
bear the brunt of v. baskının en şiddetli kısmını çekmek
bear down on v. üstüne gelmek
bear in mind v. hesaba katmak
bear the bell v. yenmek
bear tales v. dedikodu yapmak
bear in mind v. hatırlamak
bear on v. ilgisi olmak
bear the penalty of v. cezasını çekmek
bear up v. dayanabilmek
bring pressure to bear on v. sıkıştırmak
bear on v. ilgilendirmek
bear out v. yardım etmek
bear up v. neşelenmek
bear on v. ateş etmek
bear with v. sabır göstermek
bear witness v. tanık olmak
bear somebody out v. desteklemek
bear somebody out v. yardım etmek
bear a grudge against v. kuyruk acısı olmak
bear a grudge against v. kin duymak
cannot bear the consequences of v. göze alamamak
bear on v. topa tutmak
bear sorrow without complaining v. acısını bağrına basmak
bear on v. ilgili olmak
bear in upon somebody v. dank etmek
bear a child v. doğum yapmak
bear meaning v. anlam taşımak
bear one's signature v. imzasını taşımak
bear the same meaning v. aynı anlamı taşımak
not bear v. katlanamamak
be unable to bear up under difficulties v. sıkıntıya gelememek
bear the expense v. masrafını karşılamak
bear the expenses v. giderleri karşılamak
not bear any more v. tahammülü kalmamak
bear in mind v. gözönünde bulundurmak
bear return v. getirisi olmak
bear profit v. getirisi olmak
bear upon v. etkisi olmak
bear a child v. çocuk dünyaya getirmek
bear a child v. karnında çocuk taşımak
bring something to bear v. etkilemek
bring something to bear v. tesir etmek
bring something to bear v. baskı yapmak
bear signature v. imza taşımak
bear a resentment v. kin duymak
bear somebody a grudge v. garezi olmak
bear somebody a grudge v. kin gütmek
bear somebody a grudge v. kin beslemek
bear somebody a grudge v. kin duymak
bear a resentment v. kin gütmek
bear a resentment v. garezi olmak
bear a resentment v. kin beslemek
bear something in mind v. akılda tutmak
bear upon v. ile ilgili olmak
bear down v. ezmek
bear upon v. üstüne basmak
bear down v. güç kullanmak
bear down v. bastırmak
bear testimony to v. şahitlik yapmak
bear the stamp of v. iz taşımak
bear the expenses v. masrafları üstlenmek
bear hostility v. düşmanlık beslemek
bear enmity v. düşmanlık beslemek
bear a grudge v. düşmanlık beslemek
bear down on v. -e doğru gelmek
bear down on v. -e doğru ilerlemek
bear down on v. -i çok etkilemek
bear down on v. -e ilerlemek
bear no resemblance to v. -e hiç benzememek
bear the blame for v. -in töhmeti altında kalmak
bear watching v. -in izlenmesi gerekmek
bear a loss v. zarara tahammül etmek
bear down upon v. bir başka tekneye doğru yol almak
bear down on v. bir başka tekneye doğru yol almak
bear a striking resemblance to v. şaşırtıcı derecede benzemek
bear a striking resemblance to v. bire bir benzemek
bear a striking resemblance to v. tam bir kopyası olmak
bear the name v. ismini taşımak
bear qualification v. nitelik taşımak
bear one's baby v. birinin çocuğuna hamile olmak
bear one's baby v. bebeğini taşımak
bear one's baby v. çocuğunu taşımak
bear one's baby v. birinin bebeğine hamile olmak
bear in mind v. aklına yazmak
bear the expense of v. masrafı üstlenmek
bear the expense of v. masraf üstlenmek
bear in mind v. aklına kazımak
bear tremendous responsibility v. büyük sorumluluk taşımak
bear trace v. iz taşımak
bear trace v. izini taşımak
bear the traces of v. izlerini taşımak
bear the trace v. izini taşımak
bear the trace v. izi taşımak
bear trace v. izi taşımak
bear testimony v. ifade vermek
bear testimony v. tanıklık etmek
bear interest v. faiz getirmek
bear a message v. mesaj iletmek
bear a message v. mesajı iletmek
bear comparison with v. mukayese götürmek
bear comparison with v. karşılaştırmaya değmek
bear the cost v. masrafı karşılamak
bear the cost v. masrafı üstlenmek
bear the cost v. maliyeti karşılamak
bear the cost v. maliyeti üstlenmek
bear grudge v. garez beslemek
bear the pain v. ağrıya dayanmak
bear down on something v. bir şeyin üzerine bastırmak
bear down too hard v. bir şeyin üzerine sertçe bastırmak
bear something out v. (bir görüşü/argümanı vb.) desteklemek
bear in mind v. derpiş etmek
bear no risk v. risk taşımamak
bear no risk v. risk altında olmamak
bear no apparent relationship to v. ile açık/bilinen/görünen bir ilişkisi/akrabalığı olmamak
bear false witness against someone v. yalancı şahitlik etmek
bear fruit v. fayda vermek
play with teddy bear v. ayıcıkla oynamak
bear a slight resemblance v. hafif bir benzerlik taşımak
bear a striking similarity v. aşırı derecede benzerlik göstermek
bear date v. (bir mektuba, vs.) tarih atmak
bear a loss v. zararı telafi etmek
bear company v. (sevgili olarak) ilişkide olmak
bear company v. birine eşlik etmek
bear company v. (sevgili olarak) birlikte takılmak
bear company v. (sevgili olarak) görüşmek
bear hug v. sıkıca kucaklamak
bear [obsolete] v. geçerli olmak
bear [obsolete] v. ikna edici olmak
bear [obsolete] v. üstün gelmek
bear-hug v. kocaman kucaklanmak
bear [obsolete] v. kazanmak
bear a resemblance v. benzerlik taşımak
beyond all bear adj. katlanılmaz
beyond all bear adj. dayanılmaz
teddy-bear-like adj. oyuncak ayı gibi
bear-sized adj. ayı boyutunda
bear-sized adj. ayı gibi kocaman
gummy bear n. ayı şeklinde jöleden şekerleme
gummy bear n. şeker ayıcığı
Phrasals
bear down n. dibe sürüklemek
bear down n. özel önem göstermek
bear down n. üzerinde yoğunlaşmak
bear down upon n. ağır şekilde yüklenmek
bear down n. üzerinde durmak
bear down n. ağırlaştırmak
bear down upon n. talepleriyle bıktırmak
bear down upon n. sıkıntı vermek
bear down n. (gemiler) birbirine doğru yelken açmak
bear down n. yelken açmak
bear down upon n. yük olmak
bear out v. desteklemek
bear out v. kanıtlamak
bear out v. arka çıkmak
bear up v. göğüs germek
bear with v. sabırla dinlemek
bear up v. başa çıkmak
bear with v. hoşgörülü olmak
bear up v. katlanmak
bear up v. dayanmak
bear with v. sabretmek
bear with v. dayanmak
bear a resemblance to v. benzemek
bear a resemblance to v. benzerlik göstermek
bear a resemblance to v. benzerlik taşımak
bear on v. ilişkisi olmak
bear upon v. bağlantı kurmak
bear on v. ilişki kurmak
bear on v. bağlantısı olmak
bear upon v. bağlantısı olmak
bear upon v. ilişki kurmak
bear on v. bağlantı kurmak
bear upon v. ilişkisi olmak
bear off v. kapıp kaçırmak
bear away v. yönünü değiştirmek
bear off v. kapıp götürmek
bear off v. yönünü değiştirmek
bear off (of something) v. (yoldan/kavşaktan) dönmek
bear down v. bastırmak
bear back v. geri çekilmek
bear with v. cezalandırmaktan vazgeçmek
bear against v. saldırmak için yaklaşmak
bear up v. desteklemek
bear off v. engellemek
bear up to v. yönelmek
bear down v. ezmek
bear against v. el koymak için yaklaşmak
bear up to v. (bir yöne) doğru hareket etmek
bear off v. (tavlada) mars yapmak
bear down v. aşağıya doğru bastırmak
bear off v. yaklaşmasını engellemek
bear down v. çökertmek
bear down v. alaşağı etmek
bear off from (something) v. tekneyi (bir şeyin) yönünden uzaklaştırmak
bear off from (something) v. (denizcilikte bir şeyden) uzaklaşmak
bear off from (something) v. tekneyi bir engelden uzaklaştırmak
bear off v. tekneyi bir engelden uzaklaştırmak
bear off from (something) v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak
bear off from (something) v. (tavlada) mars etmek
bear off v. tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak
bear off from (something) v. (denizcilikte bir şeyden) açılmak
bear off from (someone or something) v. (birinden/bir şeyden) uzağa götürmek
bear off v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçmak
bear off from (something) v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak
bear off v. alıp götürmek
bear off v. uzağa götürmek
bear off from (someone or something) v. (birinden/bir şeyden) alıp götürmek
bear off from (something) v. tekneyi bir tehlikeden uzaklaştırmak
bear off v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden uzaklaşmak
bear off v. tekneyi rüzgarın yönünden uzaklaştırmak
bear off from (something) v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak
bear off from (something) v. tekneyi (bir şeyden) uzaklaştırmak
bear off v. teknenin önündeki bir engelden/tehlikeden kaçınmak
bear down v. dikkatle üzerine eğilmek
bear on something v. bir şeyle ilgili olmak
bear off from (something) v. (gemiyi, tekneyi) (bir şeyden) uzağa/başka tarafa yönlendirmek
bear down v. rüzgarla ilerlemek
bear upon (something) v. (bir şeyi) bozmak
bear off from (something) v. (gemiyi, tekneyi) bir engelden uzağa/başka tarafa yönlendirmek
bear down v. büyük çaba göstermek
bear down v. aşağı doğru sürüklemek
bear in with (something) v. (bir şeye) yönelmek
bear on something v. bir şeyle alakası olmak
bear on (something) v. (bir şeyi) etkilemek
bear upon (something) v. (bir şeyi) etkilemek
bear upon something v. bir şeyle ilgisi olmak
bear on (something) v. (bir şeyi) bozmak
bear down on (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) üstüne üstüne gelmek
bear on (something) v. (bir şeye) etki etmek
bear upon something v. bir şeyle alakası olmak
bear down on (something) v. (bir şey için) büyük çaba göstermek
bear off from (something) v. (gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzaklaştırmak
bear down v. tamamen konsantre olmak
bear down v. aşağı taşımak
bear down on (someone or something) v. (birine/bir şeye) sıkıca bastırmak
bear off from (something) v. (gemiyle, tekneyle) bir şeyden uzaklaşmak
bear off from (something) v. (gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden uzağa/başka tarafa yönlendirmek
bear on something v. bir şeyle ilgisi olmak
bear down on (someone or something) v. (birine/bir şeye) yaklaşmak
bear upon (something) v. (bir şeye) etki etmek
bear down on (something) v. (bir şeyin) üstüne düşmek
bear down on (someone or something) v. (birinin/bir şeyin) üstüne yürümek
bear down v. rüzgarla gelmek
bear down on (something) v. (bir şeye) tamamen konsantre olmak
bear on (something) v. (bir şeye) tesir etmek
bear down on (someone or something) v. (birini/bir şeyi) sıkıştırmak
bear upon something v. bir şeyi ilgilendirmek
bear down v. üstüne düşmek
bear in with (something) v. (bir şeye) doğru seyretmek
bear upon (something) v. (bir şeye) tesir etmek
bear down v. aşağı götürmek
bear off from (something) v. (tavlada taşların bulunduğu durumdan) mars yapmak
bear in with (something) v. (tekne, gemi vb.) (bir şeye) doğru yol almak
bear on something v. bir şeyi ilgilendirmek
bear down on (someone or something) v. (birine/bir şeye) iyice bastırmak
bear upon something v. bir şeyle ilgili olmak
bear in v. tavlada taşı kendi tarafına getirmek/toplamak
bear down on (something) v. (bir şeyin) dikkatle üzerine eğilmek
bear off from (something) v. (gemiyi, tekneyi) bir tehlikeden/engelden uzak tutmak
bear down on (someone or something) v. (birine/bir şeye) abanmak
bear down on (something) v. (bir şeye) büyük gayret göstermek
bear someone up v. cesaret vermek
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) sabretmek
bear up v. ayakta tutmak
bear someone up v. yüreklendirmek
bear up (under something) v. (bir şeyin yükünü) taşıyabilmek
bear up (under something) v. (bir şeyin baskısına/yüküne) göğüs germek
bear someone up v. desteklemek
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) anlayış göstermek
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) müsamaha göstermek
bear up (under something) v. (bir şeyin altında) dayanmak
bear up (under something) v. (bir şeyin ağırlığını) taşımak
bear up (under something) v. (bir şeyin) altında) ayakta kalmak
bear up (under something) v. (bir şeyin) altında sağlam durmak/kalmak
bear up v. kaldırmak
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) sabır göstermek
bear someone or something up v. birine/bir şeye dayanmak
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) zaman tanımak
bear up v. ayakta kalmak
bear up v. taşımak
bear up (under something) v. (bir şeyin ağırlığı altında) dayanmak/sağlam kalmak
bear up v. metanetini korumak
bear someone or something up v. birini/bir şeyi kaldırmak
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) katlanmak
bear up v. metanetli olmak
bear up (under something) v. (bir şeyi) taşıyabilmek
bear someone or something up v. birini/bir şeyi taşımak
bear someone up v. destek vermek
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) dayanmak
bear with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) mazur görmek
bear up (under something) v. (bir şeyin baskısına) dayanmak
bear up v. sabretmek
bear with (someone or something) v. (birine/bir şeye) sabır göstermek
bear someone up v. teşvik etmek
bear with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) beklemek
bear up v. tutmak
bear up (under something) v. (bir şeyin yükü/baskısı altında) sağlam kalmak
bear with (someone or something) v. (birini/bir şeyi) çekmek
bear someone up v. destek olmak
bear up v. doğrulamak
bear down v. (gemi) rüzgar yönünden yaklaşmak
bear on v. (mecazen) iteklemek
bear down on v. (başka bir gemiye) rüzgar yönünden yaklaşmak
bear down upon v. (birine) yaklaşmaya çabalamak
bear down upon v. baskı yapmak
bear on v. nesilden nesle taşımak
bear up v. atın başını şahmerdanla kontrol etmek
bear down upon v. (bir şeye) hızlıca yaklaşmak
bear up v. ayak uydurmak
bear up for v. rüzgar rotasında ilerlemek
bear on v. ağır gelmek
bear on v. tamamlamaya zorlamak
bear on v. aynen kalmasını sağlamak
bear up for v. rüzgara karşı yelken açmak
bear on v. sıkıntı vermek
bear on v. sürdürmek
bear down upon v. üzerine yüklenmek
bear on v. yük olmak
bear up v. geçerliliğini kanıtlamak
Phrases
bear in mind that expr. unutmamak gerekir ki
than the average bear expr. ortalama birinden veya bir şeyden daha
nothing happens to anyone that he is not fitted by nature to bear expr. herkes doğasına uygun olanı yapar
Proverb
hungry bear doesn't dance aç ayı oynamaz
Colloquial
bear garden n. dingonun ahırı
bear claw n. ayı pençesi
bear trap n. polis kapanı
mama bear n. anne ayı/kedi
lady bear n. anaç tavuk
bear in the air n. polis helikopteri
bear trap n. (polis) pusuya yatma/pusuda bekleme
mama bear n. kadın polis
a bear in the air n. uçakta veya helikopterdeki polis
bear in the air n. uçakta veya helikopterdeki polis
lady bear [dated] n. kadın polis
lady bear n. anne ayı/kedi
bear trap n. hız kapanı
a bear in the air n. polis helikopteri
mama bear n. anaç tavuk
he-bear n. erkek ayı
bear state n. arkansas eyaleti
like a bear with a sore head expr. huzursuz
like a bear with a sore head expr. huysuz
like a bear garden expr. patırtılı
like a bear garden expr. denetimsiz
like a bear garden expr. kargaşa dolu
like a bear with a sore head expr. sinirli
like a bear garden expr. darmadağınık yer
like a bear with a sore head expr. aksi