sharp - Türkisch Englisch Wörterbuch

sharp

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau

Bedeutungen von dem Begriff "sharp" im Türkisch Englisch Wörterbuch : 119 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
sharp adj. sivri
He had a sharp chin and thin lips.
Sivri bir çenesi ve ince dudakları vardı.

More Sentences
sharp adj. keskin
There's a sharp turn at the end of the tunnel.
Tünelin sonunda keskin bir dönemeç var.

More Sentences
General
sharp adj. uyanık
Tom looked sharp.
Tom uyanık görünüyordu.

More Sentences
sharp adj. çok net
There is a sharp distinction between drive and greed.
Hırs ve açgözlülük arasında çok net bir ayrım vardır.

More Sentences
sharp adj. ani (düşüş)
The sharp rise in the USD is going to hurt my business.
Dolardaki ani yükseliş işime zarar verecek.

More Sentences
sharp adj. sert
His tone was so sharp; it broke my heart.
Sesi çok sertti; kalbimi kırdı.

More Sentences
sharp adj. tiz
I was in the kitchen when I heard a sharp cry.
Tiz bir çığlık duyduğumda mutfaktaydım.

More Sentences
sharp adj. zeki
Jill is one of our sharpest students.
Jill en zeki öğrencilerimizden biridir.

More Sentences
sharp adj. şık
Buy yourself a sharp suit for the cocktail.
Kokteyl için kendinize şık bir takım elbise alın.

More Sentences
sharp adj. şiddetli
The sharp pain in her neck kept her up all night.
Boynundaki şiddetli ağrı onu bütün gece ayakta tuttu.

More Sentences
sharp adj. sivri uçlu
I need a pencil, a sharp one.
Bana bir kalem lazım, sivri uçlu bir tane olsun.

More Sentences
sharp adj. kurnaz
Tom is really sharp, isn't he?
Tom gerçekten kurnaz, değil mi?

More Sentences
sharp adj. acı
That coffee you made was quite sharp.
Yaptığın kahve çok acıymış.

More Sentences
sharp adj. keskin
He opened the box with a sharp knife.
Keskin bir bıçakla kutuyu açtı.

More Sentences
sharp adj. net
I like these sharp figures in your paintings.
Resimlerinizdeki bu net figürleri seviyorum.

More Sentences
sharp adv. şiddetle
I therefore voted against the resolution despite my sharp condemnation of terrorism.
Bu nedenle terörizmi şiddetle kınamama rağmen karara karşı oy kullandım.

More Sentences
sharp adv. tam
I'm expecting you at 5 pm sharp.
Seni saat tam 17:00'de bekliyorum.

More Sentences
Technical
sharp adj. keskin
I think that a sharp mind must have worked on this report.
Bu rapor üzerinde keskin bir zekânın çalışmış olması gerektiğini düşünüyorum.

More Sentences
General
sharp n. kaba kepek
sharp n. diyez nota
sharp n. dolandırıcı
sharp v. tizleştirmek
sharp v. oyunda hile yapmak
sharp adj. hileli
sharp adj. hiddetli
sharp adj. ters (söz)
sharp adj. kılağılı
sharp adj. güzel
sharp adj. çabuk
sharp adj. tez canlı
sharp adj. keskin (gözler)
sharp adj. çok üstün (zeka)
sharp adj. sak
sharp adj. haşin
sharp adj. diri
sharp adj. kesici
sharp adj. sek
sharp adj. ağır
sharp adj. temiz
sharp adj. kibar
sharp adj. ince
sharp adj. eli çabuk
sharp adj. bariz
sharp adj. iğneli
sharp adj. zarif
sharp adj. şiddetli (sancı)
sharp adj. sert (vuruş/itiş)
sharp adj. zekası zehir gibi
sharp adj. coşkun
sharp adj. gözü açık
sharp adj. mükemmel
sharp adj. göze çarpan
sharp adj. etkili
sharp adj. açıkgöz
sharp adj. pürüzsüz
sharp adj. istekli
sharp adj. ani (yükseliş)
sharp adj. tesirli
sharp adj. zehir gibi
sharp adj. seri
sharp adj. kurt
sharp adj. ani (dönüş)
sharp adj. tiz (ses)
sharp adj. ekşi
sharp adj. cimri
sharp adj. dokunaklı
sharp adj. sert ve sivri parçacıklardan oluşan
sharp adj. kumlu
sharp adj. çakıllı
sharp adj. doymak bilmez
sharp adj. doyurulmayı talep eden
sharp adj. atardamarı aniden şişiren
sharp adj. inişli çıkışlı
sharp adj. parlak bir ışığın aniden ortaya çıktığı
sharp adj. belirgin değişim içeren
sharp adj. ince veya dar (pruva)
sharp adj. belirgin
sharp adj. dikkatli
sharp adv. aniden
sharp adv. sertçe
sharp adv. dakikası dakikasına
sharp adv. dikkatlice
sharp adv. birden
sharp adv. hemen hemen rüzgara karşı
sharp adv. sert bir şekilde
sharp adv. keskin bir şekilde
sharp adv. biçimli şekilde
sharp adv. iyi görünerek
sharp adv. şıklığı ile öne çıkarak
sharp adv. tam (belirli bir saatte)
Technical
sharp adj. seçik
Computer
sharp n. seçik görüntü
Radio
sharp adj. farklı frekanslara aniden değişen yanıtlar veren (radyo devresi)
Textile
sharp n. sivri uçlu ince iğne
Medical
sharp n. sivri uçlu veya keskin kenarlı tıbbi alet
Geometry
sharp adj. dar (açı)
Linguistics
sharp adj. diyezleşmiş
sharp adj. sert ünsüz olan
sharp adj. ötümsüz
sharp adj. titreşimsiz
sharp adj. ünsüz
sharp adj. sessiz
Music
sharp n. diyez
sharp v. doğru perdeden çalmak
sharp v. doğru perdeden söylemek
sharp adj. yarım aralık tizleştirilmiş (ses)
sharp adj. sesin doğru perdesinde daha tiz
sharp adj. majör (perde farkı)
sharp adj. tam aralıktan yarım ton fazla olan (perde farkı)
sharp adj. nota imi tiz olan
sharp adv. olması gereken perdeden daha tiz şekilde
Archaic
sharp v. hile ile elde etmek
sharp v. dolandırıcılıkla elde etmek
sharp v. araklamak
sharp v. çalmak
sharp v. dolandırıcılık yapmak
sharp adj. hızla akan (akarsu)
sharp adj. çalkantılı akan (akarsu)
Ornithology
sharp adj. hızlı avlanan (şahin)

Bedeutungen, die der Begriff "sharp" mit anderen Begriffen im Englisch Türkisch Wörterbuch erhalten hat: 298 Ergebniss(e)

Englisch Türkisch
Common Usage
sharp-witted adj. cin gibi
sharp-tongued adj. keskin dilli
General
a sharp pain n. keskin bir ağrı
I had a sharp pain in my chest yesterday.
Dün göğsümde keskin bir ağrı vardı.

More Sentences
sharp claws n. keskin pençeler
The elites and kings who govern the Arab world have sharp claws.
Arap dünyasını yöneten elitlerin ve kralların keskin pençeleri var.

More Sentences
sharp object n. kesici alet
Are there any liquids or sharp objects in your luggage?
Bavulunuzda sıvı veya kesici alet var mı?

More Sentences
sharp enough adj. yeterince keskin
The kitchen knife wasn't sharp enough to cut the meat, so I used my pocket knife.
Mutfak bıçağı eti kesmek için yeterince keskin değildi, bu yüzden çakımı kullandım.

More Sentences
as sharp as adj. kadar keskin
His mind is not as sharp as before.
Zihni eskisi kadar keskin değil.

More Sentences
sharp cornered adj. keskin köşeli
Smooth lines and transitions, there are no sharp corners.
Düzgün çizgiler ve geçişler, keskin köşeler yoktur.

More Sentences
very sharp adj. çok keskin
The knives are very sharp and of good quality.
Bıçaklar çok keskin ve kaliteli.

More Sentences
sharp-witted adj. zeki
Tom is sharp-witted.
Tom keskin zekalı.

More Sentences
sharp [obsolete] adj. ciddi
Everyone in this House is aware that fish stocks are in sharp decline across the EU.
Bu Meclisteki herkes balık rezervlerinin AB genelinde ciddi bir düşüş içinde olduğunun farkındadır.

More Sentences
Idioms
sharp tongue n. sivri dil
I like her, but sometimes her sharp tongue irritates me so much.
Ondan hoşlanıyorum ama bazen sivri dili beni çok rahatsız ediyor.

More Sentences
Traffic
sharp turns n. keskin virajlar
This road is full of sharp turns.
Bu yol keskin virajlarla doludur.

More Sentences
Military
sharp turns n. keskin dönüşler
Enjoy nature and watch out for sharp turns.
Doğanın tadını çıkarın ve keskin dönüşlere dikkat edin.

More Sentences
General
sharp answer n. sert cevap
sharp sudden sound n. şırak
sharp curve n. keskin dönüş
sharp sightedness n. keskin gözlülük
sharp shooter n. nokta atışçısı
sharp practices n. dalavere
sharp bend n. keskin viraj
sharp shooter n. keskin nişancı
sharp practices n. hileli işler
sharp edge n. keskin ağız
sharp practice n. hileli bir iş
sharp practice n. dalavere
sharp practice n. hileli iş
sharp pain n. akut ağrı
sharp drop n. keskin düşüş
sharp apple n. ekşi elma
sharp-pointedness n. sivrilik
sharp contrast n. keskin ayrım
sharp knife n. keskin bıçak
sharp criticism n. sert eleştiri
sharp criticism n. ağır eleştiri
sharp criticism n. acımasız eleştiri
a sharp break n. keskin bir dönüş
sharp tooth n. sivri/keskin diş
a sharp criticism n. sıkı bir eleştiri
a sharp stick n. keskin bir sopa
sharp pointed curve n. sivri uçlu eğri
razor-sharp skills n. keskin beceriler
sharp axe n. keskin balta
sharp edge n. kesici uç
b sharp n. si diyez
sharp increase n. keskin yükseliş
sharp rise n. keskin yükseliş
sharp beak n. keskin gaga
a sharp slap n. okkalı bir tokat
sharp scissors n. keskin makas
sharp-sightedness n. dikkatli ve canlı olma
sharp-sightedness n. ince detayları görebilme
sharp decline n. büyük düşüş
sharp eye n. dikkatli göz
sharp eye n. keskin göz
give a sharp reply v. cevabı yapıştırmak
make a sharp sound v. keskin ses çıkarmak
look sharp v. dikkat etmek
look sharp v. gözünü dört açmak
look sharp v. şık olmak
make sharp v. keskinleştirmek
keep a sharp lookout v. kuş uçurtmamak
become sharp v. keskinleşmek
get sharp v. keskinleşmek
sharp [dialect] v. keskinleştirmek
as sharp as a needle adj. uyanık
as sharp as a needle adj. zeki
sharp pointed adj. sivri
not sharp adj. kör
sharp witted adj. zeki
very sharp adj. sipsivri
sharp sighted adj. keskin gözlü
sharp-eyed adj. gözü keskin
sharp-edged adj. keskin kenarlı
sharp-cut adj. keskin
sharp-edged adj. keskin
sharp-tongued adj. sivri dilli
sharp-cut adj. belirgin
sharp-witted adj. zekası zehir gibi
sharp-sighted adj. gözü keskin
sharp-set adj. sert
sharp-sighted adj. keskin görüşlü
sharp-set adj. keskin
razor-sharp adj. çok keskin
sharp-pointed adj. keskin uçlu
sharp-eyed adj. keskin bakışlı
sharp as a sword adj. kılıç kadar keskin
sharp-eyed adj. keskin gözlü
sharp-sighted adj. keskin gözlü
sharp-sighted adj. gözleri keskin
sharp-eyed adj. gözleri keskin
sharp-witted adj. cin fikirli
needle-sharp adj. keskin zekalı
needle-sharp adj. sezgileri kuvvetli
needle-sharp adj. uyanık
sharp [obsolete] adj. bilge
sharp-faced adj. yüz hatları belirgin olan
sharp-nosed adj. koku alma duyusu keskin olan
sharp [obsolete] adj. seçici
sharp-set adj. istekli
sharp [obsolete] adj. konforsuz
sharp-tasting adj. acımtırak
sharp [obsolete] adj. fark gözeten
sharp-tempered adj. kolay sinirlenen
sharp-nosed adj. keskin ve çıkıntılı yüzlü
sharp-worded adj. acımasızca konuşan
sharp-toothed adj. sivri dişli
sharp-tempered adj. çabuk parlayan
sharp-nosed adj. sivri burunlu
sharp-set adj. şiddetli açlık duyan
sharp-tasting adj. acımsı
sharp-featured adj. yüz hatları belirgin olan
sharp-set adj. hevesli
sharp-angled adj. keskin köşeli
sharp-toothed adj. dişlerini geçirmeye hazır
sharp-cornered adj. keskin köşeli
sharp-worded adj. iğneleyici
in a sharp voice adv. keskin bir sesle
at four o'clock sharp adv. saat tam dörtte
at one o'clock sharp adv. saat tam 1'de
at three o'clock sharp adv. tam saat üçte
at three o'clock sharp adv. saat tam üçte
sharp [obsolete] adv. cırtlak bir şekilde
sharp [obsolete] adv. acı acı bağırırcasına
in sharp contrast to prep. kesin/tam bir zıtlık/karşıtlık içinde
look sharp! interj. dikkat et!
sharp [south africa] interj. kesinlikle
Phrases
with a sharp blow expr. küt diye
Colloquial
short sharp shock v. acil ve şiddetli bir şekilde cezalandırmak
sharp-sighted adj. keskin bakışlı
sharp-sighted adj. keskin gözlü
sharp as a razor expr. çok keskin
look sharp expr. elini çabuk tut
look sharp expr. acele et
Idioms
sharp wit n. keskin zeka
sharp wit n. pratik zeka
the sharp end (brit) n. (bir işin) en zor kısmı
a short sharp shock n. iyi bir ders (vermek)
a short, sharp shock [brit] n. kısa ve özlü/etkili ceza
short, sharp shock [brit] n. kısa ve öz
a short, sharp shock [brit] n. kısa ama sert ceza
short, sharp shock [brit] n. az ve öz
short, sharp shock [brit] n. kısa ve yerinde
short, sharp shock n. kısa fakat yoğun bir deneyim
be as sharp as a needle v. leb demeden leblebiyi anlamak
have a mind as sharp as a steel trap v. çok zeki olmak
have a mind as sharp as a steel trap v. keskin bir zekaya sahip olmak
have a mind as sharp as a steel trap v. zehir gibi akıllı olmak
throw something into sharp relief v. keskin biçimde görünür kılmak
throw something into sharp relief v. bir şeyi net/bariz bir biçimde ortaya koymak
have a sharp tongue v. sivri bir dili olmak
put/throw something into (sharp/stark) relief v. iyice belirginleştirmek
stay sharp v. tetikte olmak
be at the sharp end of something v. topun ağzında olmak
bring (something) into sharp relief v. (bir şeyi) net/bariz bir biçimde ortaya koymak
bring (something) into sharp relief v. (bir şeyi) iyice belirginleştirmek
bring (something) into sharp relief v. (bir şeyi) keskin bir biçimde görünür kılmak
bring (something) into sharp relief v. (bir şeyi) net bir şekilde açığa çıkarmak
be as sharp as a tack v. cin gibi olmak
be as sharp as a tack v. keskin zekalı olmak
be as sharp as a tack v. kıvrak zekalı olmak
be as sharp as a tack v. gözlerinden zeka fışkırmak
be as sharp as a tack v. çok zeki olmak
look sharp v. hızlı hareket etmek
keep a sharp lookout (for something or someone) v. (birine/bir şeye) bakar olmak
keep a sharp lookout (for something or someone) v. (birine/bir şeye) karşı gözünü dört açmak
keep a sharp lookout (for something or someone) v. (birine/bir şeye) karşı uyanık/tetikte olmak
throw into sharp relief v. iyice belirginleştirmek
throw into sharp relief v. net/bariz bir biçimde ortaya koymak
throw into sharp relief v. keskin biçimde görünür kılmak
sharp-eared adj. kulağı keskin
(as) sharp as a razor adj. hazırcevap
(as) sharp as a whip adj. kıvrak zekalı
(as) sharp as a razor adj. kıvrak zekalı
(as) sharp as a whip adj. hazırcevap
(as) sharp as a steel trap adj. hızlı kavrayan
(as) sharp as a whip adj. keskin zekalı
(as) sharp as a steel trap adj. kıvrak zekalı
(as) sharp as a steel trap adj. keskin zekalı
at the sharp end adj. topun ağzında olan
at the sharp end adj. kurtlar sofrasına düşmüş
as sharp as a needle expr. zehir zemberek
as sharp as a needle expr. zehir gibi
as sharp as a tack expr. çok zeki
a sharp old bird expr. eşi bulunmaz
as sharp as a razor expr. keskin zekalı
as sharp as a tack expr. keskin zekalı
as sharp as a razor expr. çok keskin
as sharp as a tack expr. gözlerinden zeka fışkıran
look sharp! expr. çabuk ol!
look sharp! expr. elini çabuk tut!
sharp as a whip expr. cin gibi
as sharp as a whip expr. cin gibi
as sharp as a needle expr. cin gibi
as sharp as a tack expr. cin gibi
sharp as a needle expr. cin gibi
sharp as a tack expr. cin gibi
back in the knife drawer, miss sharp expr. lafına dikkat et
back in the knife drawer, miss sharp expr. ağzından çıkanı kulağın duysun
at (some time) sharp expr. tam tamına (belirtilen saatte/zamanda)
at (some time) sharp expr. tam olarak (belirtilen saatte/zamanda)
at (some time) sharp expr. tam (belirtilen saatte/zamanda)
at some time sharp expr. tam olarak belirtilen saatte/zamanda
at some time sharp expr. tam belirtilen saatte/zamanda
at some time sharp expr. tam tamına belirtilen saatte/zamanda
better than a poke in the eye (with a sharp stick) [cliché] expr. daha kötüsü de olabilirdi
better than a poke in the eye (with a sharp stick) [cliché] expr. daha kötü olabilirdi
better than a poke in the eye (with a sharp stick) [cliché] expr. hiç yoktan iyidir
Speaking
at 10 sharp expr. saat tam10'da
at one o'clock sharp expr. saat tam birde
look sharp expr. canlanın
look sharp! expr. acele et!
look sharp! expr. çabuk ol!
look sharp! expr. gözünü dört aç!
Trade/Economic
sharp decrease n. büyük düşüş
sharp fall n. sert düşüş
start the day with a sharp fall v. güne sert bir düşüşle başlamak
Law
sharp practices n. dalavere
sharp practices n. hileli işler
Technical
sharp corner n. keskin köşe
sharp curve n. keskin kurp
sharp transition n. kısa rakotman
sharp transition n. keskin tranzisyon
sharp image n. keskin imaj
sharp sand n. keskin köşeli kum
sharp-crested flood n. keskin pikli feyazan
sharp-crested weir n. ince kenarlı savak
sharp-crested weir n. keskin kenarlı savak
sharp-edge n. keskin uç
sharp-edged weir n. keskin kenarlı savak
sharp turns n. dönemeçler
sharp edge n. işlenmemiş kenar
sharp notch n. keskin çentik
sharp series n. sharp dizisi
sharp edge n. keskin kenar
sharp sands n. keskin kumlar
brown and sharp gauge n. brown ve sharp ölçeği
sharp-notch strength n. sivri çentik dayancı
sharp sands n. köşeli kumlar
sharp fire n. kısa ve parlak alev
sharp-edged objects n. keskin veya sivri uçlu nesneler
sharp notch n. sivri çentik
resistance to cutting by sharp objects n. keskin cisimler tarafından kesilmeye direnç
sharp-edged adj. keskin köşeli
sharp-edged adj. keskin ağızlı
Computer
sharp av device n. sharp av aygıtı
sharp dv device n. sharp dv aygıtı
c sharp n. c# programlama dili
extra sharp adj. çok fazla keskin
Marine
brace sharp v. prasyaları mümkün olan en eğik konuma getirmek
brace up sharp v. (sereni) gemi donanımının izin verdiği kadar döndürmek
Medical
sharp ache n. şiddetli ağrı
sharp ache n. şiddetli acı
sharp ache n. şiddetli sancı
sharp object injury n. kesici delici alet yaralanması
sharp object injuries n. kesici delici alet yaralanmaları
Gastronomy
a very sharp and salty cheese wrapped in goatskin n. tulum peyniri
Zoology
sharp-tailed grouse n. kara başlı dikkuyruk
sharp-tailed grouse n. dikkuyruklu bir kuzey amerika ördeği
sharp-limbed adj. keskin uzuvlu
sharp-limbed adj. sivri uzuvlu
Botanic
sharp dock n. kuzukulağı
Linguistics
non-sharp adj. diyezleşmemiş
Card
card sharp n. profesyonel iskambil oyuncusu
card sharp n. profesyonel kumarbaz
Music
g douple sharp n. sol çift diyez
f sharp n. fa diyez
d douple sharp n. re çift diyez
c dople sharp n. do çift diyez
f douple sharp n. fa çift diyez
c sharp n. do diyez
b douple sharp n. si çift diyez
a sharp n. la diyez
e sharp n. mi diyez
d sharp n. re diyez
e douple sharp n. mi çift diyez
a douple sharp n. la çift diyez
g sharp n. sol diyez
b-sharp n. si diyez
double sharp n. çift diyez işareti
double sharp n. çift diyezin incelttiği nota
double sharp adj. çift diyezli (nota)
Ornithology
sharp-shinned hawk n. kuzey amerika'da görülen kızıl çizgili bir atmaca
Slang
sharp cookie n. çok şey bilen kişi
sharp cookie n. elinden her iş gelen kişi
sharp cookie n. birçok işten anlayan kişi
sharp cookie n. cin fikirli kimse
sharp cookie n. zeki
have sharp elbows v. agresif, hırslı olmak
casket sharp adj. güzel giyinmiş
casket sharp adj. çok şık giyinmiş
casket sharp adj. iyi giyinmiş
British Slang
half-sharp n. salak
half-sharp n. ahmak
half-sharp n. alık
half-sharp n. aptal
half-sharp adj. mankafa
half-sharp adj. beyinsiz