süre - Turco Inglés Diccionario
Historia

süre



Significados de "süre" en diccionario turco inglés : 32 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
sure adj. emin
sure adv. elbette
General
sure n. kesinlik
sure n. belirlilik
sure v. soruşturmak
sure adj. müspet
sure adj. sabit
sure adj. güvenilir
sure adj. olumlu
sure adj. kati
sure adj. sağlam
sure adj. güven veren
sure adj. itimat edilen
sure adv. elbette
sure adv. epey
sure adv. kesinlikle
sure adv. elbet
sure adv. mutlaka
sure adv. şüphesiz
sure adv. bayağı
sure adv. kesin
sure adv. muhakkak
sure adv. kuşkusuz
sure adv. mutlak
sure interj. tabii
Speaking
sure hayhay
sure tabi ki
sure hiç şüphen olmasın
sure rica ederim!
Technical
sure emin
sure kesin
sure mutlak

Significados de "süre" en diccionario inglés turco : 60 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
süre duration n.
süre period n.
süre time n.
süre span n.
General
süre run n.
süre gamut n.
süre streak n.
süre season n.
süre respite n.
süre space n.
süre span n.
süre stretch n.
süre length n.
süre timetable n.
süre bout n.
süre while n.
süre spell n.
süre continuance n.
süre time n.
süre period of time n.
süre interval n.
süre due n.
süre period n.
süre gange n.
süre distance n.
süre grace n.
süre life n.
süre term n.
süre limitation n.
süre years n.
süre whet n.
süre mountenance n.
süre mountenaunce n.
süre longness n.
süre durance [obsolete] n.
süre durancy n.
süre protension n.
süre spang [scotland] n.
süre stretch n.
süre course n.
Trade/Economic
süre limitation n.
süre season n.
süre time limit n.
süre term n.
Law
süre continuance n.
süre duration n.
süre respite n.
Politics
süre term n.
Insurance
süre period n.
Technical
süre time n.
süre headway n.
Computer
süre time period n.
süre progress n.
Automotive
süre duration n.
Linguistics
süre duration n.
süre length n.
Latin
süre dies n.
süre spatium n.
Archaic
süre whiles n.
süre whilst n.

Significados de "süre" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
süre sonu expiration n.
kısa süre içinde soon adv.
General
uzun süre a long time n.
kanuni süre grace n.
üç aylık süre quarter n.
uzun bir süre a good while n.
belli bir süre etkili olan (moda vb) wave n.
uzun süre ages n.
bir süre için kalma sojourn n.
kısa süre span n.
kısa süre streak n.
yerine kullanma (geçici bir süre için) substitution n.
uzun süre long time n.
eşleri hamile kalan erkeklerin kısa bir süre sonra hamilelik semptomları yaşaması couvade n.
ardışık yedi günlük süre week n.
geçici bir süre için işbirliği yapanlardan oluşan grup task force n.
yerine çalıştırma (geçici bir süre için) substitution n.
bir süre a while n.
süre sınırı time limit n.
süre ve milaj time and mileage n.
dışarıda geçirilen süre green time n.
uzun süre aeon n.
oldukça kısa bir süre içinde yapılan birden fazla dalış multiple dives n.
çok fazla içki içilen süre binge n.
çok uzun süre aeon n.
süre sonu expiry n.
derin alan süre araştırması depth area duration analysis n.
belirli bir süre çalışan kişi part timer n.
aralıksız süre stretch n.
dinlenmek için çalışmadan geçirilen süre holiday n.
kiralayanın süre esasına dayalı ödeme yaptığı ve kat edilen mesafe ne olursa olsun hiçbir ilave para unlimited mileage n.
belirli bir süre için ücretli iş engagement n.
bir yolcunun seferler arasında aktarma yapabilmesi için gereken asgari süre minimum connecting time n.
iki yıllık süre biennium n.
kısa bir süre kalan kimse transient n.
belirli bir süre için her yıl ödenen ve emek karşılığı olmayan maaş annuity n.
kısa süre snatch n.
uzun süre heaps of time n.
minimum süre (uyku vb) duration minimum n.
süre (belirli bir işe ait) stint n.
başkasının yerine geçen kimse (geçici bir süre için) substitute n.
minimum süre duration minimum n.
kısa süre spell n.
yedi yıllık bir süre a span of seven years n.
bir bireyin belirli bir eylemi yapması için gereken süre body clock n.
sürme (süre vb) lasting n.
uzunca bir süre saecular n.
etkili süre değişmezleri effective time constants n.
kısa süre piece n.
belirlenmiş süre set period n.
toplam süre total time n.
süre bitim tarihi expiration date n.
süre sonu expiration n.
süre sonu due by n.
süre sonu due date n.
ayrılan süre allocated time n.
üç senelik süre triennium n.
çok kısa bir süre point in time n.
işletimsel süre operational life n.
kısa süre short notice n.
kısa süre short time n.
iki yüzyılın sonu ile başı arasındaki süre turn of the century n.
sınırlı süre limited duration n.
ek süre additional time n.
ilave süre additional time n.
uzun süre hizmet etmiş asker veteran soldier n.
çok uzun bir süre blue moon n.
uzun süre long period of time n.
süre verme assigning a period n.
harcanan süre the time spent n.
süre sonu deadline n.
süre uzatımı extension of time n.
süre ölçer chronometer n.
on yıllık süre decade n.
bir şeyin aşırı derecede yapıldığı süre binge n.
kaybedilen süre time lost n.
kazanılan süre time gained n.
belirli süre time limit n.
kötümser süre tahmini pessimistic time estimate n.
süre kısıtlaması time limitation n.
uzun süre long duration n.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması house swapping n.
iki ev sahibinin belirli bir süre karşılıklı birbirlerinin evlerinde oturması home exchange n.
belirsiz bir süre için devam etme özelliğine sahip self-perpetuating n.
24 saatlik süre calendar day n.
temel süre base period n.
kalan süre remaining time n.
uzatılan süre extended period n.
uzatılmış süre extended period n.
belirsiz bir süre undetermined period of time n.
uzun süre extended period of time n.
uzunca süre long time n.
uzunca süre extended period of time n.
mevcut yılın başından günümüze kadar olan süre ytd (year-to-date) n.
çok kısa bir süre split second n.
yüzey bekleme aralığı (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) surface interval n.
yüzey beklemesi (dalgıçların iki dalış arasında yüzeyde geçirmek zorunda oldukları süre) surface interval n.
kati süre sınırlaması peremptory time limit n.
eşik süre threshold time n.
makul süre reasonable time n.
on yıllık süre decennium n.
geçen süre elapsed time n.
aynı hızla giden bir sürücünün bir süre sonra hızlı gittiğini algılıyamaması velocitization n.
gerekli süre required period n.
süre uzaması extension of time n.
Bakılan görüntü ortadan kalktıktan sonra görsel alanda bir süre daha izlenebilen ardışık görüntü after image n.
ek süre extension n.
yarışçının boğa üzerinde 8 saniye veya daha uzun süre kalmayı amaçladığı rodeo türü bull riding n.
arızalar arası ortalama süre meantime between failures n.
uzun süre belalara ve acıya dayanma/sabretme longanimity n.
ilk tamire kadar geçen süre time-to-first-fix n.
sağlıklı olarak yaşanan süre healthspan n.
bir yerde geçici bir süre kalma tarry n.
son yeniaydan beri geçen süre age of moon n.
mahkemenin belirli süre aralığında baktığı dava sayısı case load n.
mahkemenin belirli bir süre aralığında baktığı dava sayısı caseload n.
abd'ye geçici bir süre için giren yabancı kimse nonimmigrant [usa] n.
daha sonra ülkesine geri dönmek şartıyla abd'de geçici bir süre ikamet eden kimse nonimmigrant [usa] n.
kalınan süre zarfı remain [obsolete] n.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolu neorican n.
sınırlı bir süre için sağlanan anlaşma temporizing n.
uzun süre boyunca ısısını koruyan malzemeden üretilmiş, ısıyı saklamakta kullanılan alet thermophore n.
belirli bir süre tide [obsolete] n.
çalışanın kişisel ihtiyaçlarını karşılaması için izin verilen süre time allowance n.
bir süre devam etme durumu semipermanence n.
bir süre istikrarlı sürme ama kalıcı olmama semipermanence n.
üç senelik süre triennial n.
kaba çimde uzun süre vakit geçiren acemi, yeteneksiz golfçü cabbage pounder n.
süre sonu efflux n.
süre sonu effluxion n.
gerekenden daha fazla süre işte bulunma durumu presenteeism n.
uzun süre bozulmadan kalabilen yiyecek keeper n.
sonsuz uzunlukta süre years n.
televizyonda kısa süre görünme face time n.
uzun süre saeculum n.
kısa süre little n.
iki aylık süre bimester n.
iki bin yıllık süre bimillenary n.
iki bin yıllık süre bimillennial n.
iki bin yıllık süre bimillennium n.
bir süre bit n.
özel ticari tekliflerin geçersiz olduğu bir süre blackout n.
kısa süre half-minute n.
erkeğin dul kaldığı süre widowerhood n.
(mecazi anlamda) göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre blink n.
göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre blink of an eye n.
kısa süre breathing while n.
nefes almak için yeterli süre breathing while n.
bir süre uzakta yaşadıktan sonra memleketine veya çocukluk evine dönen kimse homebird n.
uzun ve belirsiz süre months n.
ek süre more n.
uzun süre sonra tatilden dönen kimse returnee n.
uzun süre ardından geri dönen kimse revenant n.
kısa süre glisk [scotland] n.
üstü tarafından geçici süre için başkasının hizmetine atanma loan n.
oyuncuların bir dizi eşyayı kısa süre inceleyip ardından hatırlayabildikleri kadarını kağıda yazdıkları bir oyun observation n.
bir yerin işgal edildiği süre occupation n.
iki olay arası geçen süre delay n.
belirli bir süre ile bir yerde kalan kimse denizen n.
uzun süre çölde yaşamış kimse desert rat n.
çok kısa bir süre giffy n.
uzun süre long n.
uzun süre long haul n.
uzun süre long-haul n.
(bir şeyi) çok uzun süre boyama işlemine maruz bırakan kimse overdyer n.
süre uzatım izni imparlance n.
süre uzatım dilekçesi imparlance n.
vücutta geçen süre incarnation n.
iki olay arasında geçen süre interlapse n.
belirli bir mesafeyi kat etmek için geçen süre drive time n.
çok uzun süre donkeys years n.
bar kapanışından önce içkilerin bitirilmesi için verilen kısa süre drinking-up time [uk] n.
sonrasında annenin hastanede çok kısa süre kaldığı doğum drive-through delivery n.
çırak veya göçmenlerin belirli bir süre bir kimse için çalışmasını zorunlu kılan sözleşme indenture n.
koloni döneminde zorunlu hizmetçi olarak çalışılan süre indentureship n.
kısa süre pop n.
bir gruba, ilgi alanına, mesleğe uzun süre odaklanamayan kimse butterfly n.
roma katolik kilisesi hukukuna göre farklı derecedeki emirlerin kabulü arasında geçmesi gereken süre interstice n.
trafik sinyalinin toplam süre döngüsünün sinyal göstergelerinin değişmediği bölümü interval n.
beş yıllık süre pentad n.
yüksek yapıların en üst noktasında uzun süre oturan kimse flagpole sitter n.
birinden kısa süre sonra ölme follow-on n.
elektronik devreyi kısa süre boyunca çalıştıran sinyal gate n.
gök cismi etrafında bir tam tur dönüşü tamamlamak için geçen süre orbit period n.
başka eyalette belirli süre yaşayan kimse out-of-stater n.
derse hazırlanılan süre preparation n.
uzun süre kullanım amacıyla hak iddia etme prescription n.
çok kısa süre shake n.
ürünleri alıp bir süre kullanarak iade etme shopgrifting n.
karada geçirilen süre shore leave n.
kısa süre short haul n.
kısa süre short meter n.
… gece kadar süre sleep n.
kısa süre snap n.
ekran başında geçirilen süre screen time n.
inanmayışı bir süre erteleme suspension of disbelief n.
ek süre protense n.
süre uzatma protense n.
süre uzatabilme protensity n.
süre uzatma protraction n.
bol içki içilen uzun süre soak n.
belirli süre span n.
kısa süre spurt n.
belirli bir süre stitch [dialect] n.
arasındaki süre interval n.
süre uzunluğu length n.
kısa süre önce yesterday n.
izin almak (belirli bir süre için) take something off v.
dolmak (süre) expire v.
süre tanımak respite v.
kısa süre için kiracı olmak lodge v.
geçici bir süre için başkasının yerine çalışmak substitute v.
başkasının yerine çalışmak (geçici bir süre için) substitute v.
daha uzun süre dayanmak outlast v.
kısa bir süre için şuurunu kaybetmek black out v.
bir işi (bir süre için) geciktirmek set something back v.
bir süre için ilkel şartlar içinde yaşamak rough it v.
aynı hızla uzunca bir süre gitmek cruise v.
çok kısa bir süre kalmak put in an appearance v.
bir süre kalmak sojourn v.
boyunca devam etmek (belirli bir süre) stretch v.
bir süre için inanç ve prensiplerinden vazgeçmek lapse v.
dayanmak (belirli bir süre için) be good for v.
bitmek (süre) run out v.
yerine çalışmak (geçici bir süre için başkasının) substitute v.
bir işte uzun süre başarılı olmak have a good run for one's money v.
sürmek (süre vb) last v.
kısa bir süre kalıp gitmek put in an appearance v.
tanımak (süre) allot v.
vermek (süre) allot v.
süre tutmak time v.
(bir iş) için (belirli bir süre) harcanmak go into v.
süre dolmak (time) be up v.
süre dolmak (time) run out v.
süre vermek give time v.
süre vermek give extra time v.
uzun süre çalışmak work for a long time v.
yoğun programından belirli bir süre ayırmak take time out of one's busy schedule v.
uzun süre konuşmak gas v.
bir iş için belirli bir süre harcanmak go into v.
safha safha vermek (bir olayın tarihini belirli bir süre boyunca) trace v.
süre tayin etmek set a term to v.
süre vermek grant a delay v.
süre istemek ask for time v.
geçici bir süre dolmak stop/halt for a short time v.
geçici bir süre dolmak stop/halt temporarily v.
ek süre vermek/tanımak grant an extension of time v.
(zaman/süre) sürmek take v.
bir süre durmak tarry v.
bir süre kalmak tarry v.
bir süre beklemek tarry v.
süre vermek allow v.
sınırlı bir süre için emanet vermek bail v.
uzun süre can çekişmek linger v.
uzun bir süre boyunca ilgi veya etkiyi sürdürmek hold up v.
(zaman göstergesi belirlenen süre kadar) yavaşlamak lose v.
(bir şeyi) fırında gereğinden uzun süre pişirmek overbake v.
(kireci) çok uzun süre yakmak overburn v.
(fotoğrafik plaka veya filmi) fazla uzun süre işlemden geçirmek overdevelop v.
çok uzun süre uçmak (doğan overfly v.
çok uzun süre boyunca saklamak overkeep v.
uzun süre alıkoymak overlinger v.
uzun süre fırça atmak overroast v.
uzun süre devam etmek overrun v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitize v.
uzun süre hız yapmaktan ne kadar hızlandığını fark edemez olmak velocitise v.
(süre, mesafe, hız, sayı) mekanik kayıt cihazına kaydetmek clock v.
(hayvanı) uzun süre kutuda kalmaya alıştırmak crate-train v.
güç kesildikten sonra bir süre daha momentumu korumak drift v.
(radyo veya televizyonda) süre doldurmak drool v.
daha uzun süre hizmet etmek outserve v.
(bir şeyin) süresinden daha uzun süre oturmak outsit v.
daha uzun süre oturmak outsit v.
(birinden) daha uzun süre gözünü kırpmadan bakmak outstare v.
daha uzun süre iktidarda kalmak outstay v.
daha uzun süre beklemek outwait v.
daha uzun süre ağlamak outweep v.
uzun bir süre için bırakmak park v.
inanmayışı bir süre ertelemek suspend one's disbelief v.
bir süre sessizlikten sonra (konuşmayı veya durumu) sürdürmeye zorlamak push past v.
(metali) uzun süre ısıl işleme tabi tutmak soak v.
geçmişteki bir süre için de geçerli olan retroactive adj.
başkasının yerine geçen (geçici bir süre için) substitute adj.
başkasının yerine çalışan (geçici bir süre için) substitute adj.
kısa bir süre kalan transient adj.
süre ile ilgili durative adj.
nefesini uzun süre tutan long winded adj.
bir yıldan fazla süre vuku bulan interannual adj.
kalan süre due in adj.
kısa bir süre önce kullanıma açılan recently opened up for use adj.
uzun süre birinin kahrını çeken long-suffering adj.
süre aşımına uğramış time-barred adj.
new york'ta bir süre yaşayıp memleketine dönmüş porto rikolulara ait neorican adj.
süre tanımayan unrespited adj.
süre ile ilgili eval adj.
belirli bir hizmet veya süre için işe alınan job adj.
dört yüz yıllık bir süre ile ilgili quadricentenary adj.
yazılması uzun süre alan lucubratory adj.
uzun süre nefesini tutabilen long-breathed adj.
uzun süre dayanan long-lived adj.
uzun süre çalışan long-lived adj.
belirli süre boyunca yaşamış olan old adj.
(süre, miktar) sınırsız open-end adj.
çok uzun süre maruz kalmış overexposed adj.
belirli bir süre işe yarayan good (for) adj.
belirli bir süre daha dayanması kesin olan good (for) adj.
özel bir günü kutlamak amacıyla sınırlı süre ve sayıda üretilen (madeni para, pul) commemorative adj.
belirli bir süre zarfında meydana gelen incurrent adj.
süre uzatmaya ihtiyaç duymayan continuing adj.
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan favorite adj.
(özellikle uzun süre boyunca) popüler olan favourite adj.
uzun süre oturmaya alışkın sedentary adj.
normalden uzun süre çalışmaya devam etme self-perpetuating adj.
kısa süre ile ilgili short-haul adj.
uzun süre önce long ago adv.
belli bir süre boyunca part time adv.
bir süre sonra after a while adv.
kısa bir süre için awhile adv.
kısa süre önce recently adv.
bir süre awhile adv.
kısa bir süre for a while adv.
kısa bir süre için transiently adv.
bu süre içinde in the meantime adv.
bir süre for a time adv.
uzun bir süre önce a long time ago adv.
kısa bir süre için for a short time adv.
bir süre sonra in time adv.
kısa bir süre için for a brief period adv.
uzunca bir süre quite a long time adv.
bu süre içinde bununla birlikte in the meantime adv.
bir süre önce some time ago adv.
bir süre önce a while ago adv.
bir süre içinde for a space adv.
belirli bir süre içinde in a given time adv.
kısa bir süre için for the time adv.
bir süre for a while adv.
bir süre için for a while adv.
bir süre için for some time adv.
uzun süre long adv.
uzun bir süre quite a while adv.
bir süre önce quite a while ago adv.
geçici süre temporarily adv.
belli bir süre for a length of time adv.
belirli bir süre for a length of time adv.
kısa bir süre sonra after a while later adv.
uzun süre sonra after a long time adv.
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) sun up to sun down adv.
gün doğumundan gün batımına (kadar olan süre) sunup to sundown adv.
kısa bir süre önce short while ago adv.
kısa bir süre önceye kadar until a short while ago adv.
çok kısa süre soonish adv.
çok kısa süre içinde in a jiff adv.
kısa bir süre sonra after a bit adv.
kısa bir süre önce not a long time ago adv.
kısa bir süre önce not long ago adv.
çalıştığı süre boyunca for the duration of his/her service adv.
çalıştığı süre içinde for the duration of his/her service adv.
çalıştığı süre zarfında for the duration of his/her service adv.
kısa bir süre sonra after a little while adv.
-den kısa bir süre önce shortly before adv.
iki yıl süre ile for a period of two years adv.
daha uzun bir süre for a longer time adv.
önceden belirlenmiş/belirli bir süre sonrasında beyond a predetermined period adv.
kısa süre içinde in a short span of time adv.
geçici bir süre için temporarily adv.
kısa bir süre sonra after a while adv.
kısa süre sonra soon afterwards adv.
sınırlı bir süre içerisinde temporally adv.
bir süre sonra after some time adv.
bu süre içerisinde meanwhile adv.
bu süre içerisinde in the meantime adv.
bu süre içinde meanwhile adv.
bu süre içerisinde meantime adv.
bu süre içinde meantime adv.
bu süre içerisinde within this period adv.
(bundan) kısa bir süre sonra soon after that adv.
kısa bir süre sonra shortly afterwards adv.
kısa süre içinde anon adv.
bir süre önce erewhile adv.
belirli veya öngörülen bir süre sonunda at term adv.
daha uzun süre better adv.
bu süre içerisinde mean time adv.
kısa süre önce yesterday adv.
hatırı sayılır bir süre boyunca much adv.
bir süre boyunca right along adv.
bir süre boyunca o'er adv.
kısa süre sonra on the neck of adv.
talep edilen süre içerisinde in due time adv.
uzun süre inveterately adv.
kısa süre içerisinde fine adv.
kısa bir süre için shortly adv.
kısa süre içinde soonly adv.
kadar süre by prep.
-den kısa süre önce toward prep.
-den kısa süre önce towards prep.
çok kısa süre içinde close onto prep.
geçen süre bilgisini ifade eden bir kombinasyon -long suf.
yaşı belirli sayıdaki 10 yıllık süre ile yaklaşık olarak ifade edilen kimse anlamını veren bir son ek -something suf.
Phrasals
kısa süre uğramak stop over v.
(yeni ürünü) bir süre kullanarak sertliğini gidermek break in v.
belli bir süre içinde bir işi ya da müsabakayı bitirmek/tamamlamak clock in v.
(derece, süre) yapmak come in v.
birini belirli bir süre çalışamaz hale getirmek incapacitate someone for a period of time v.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn in v.
düzgün çalıştığını doğrulamak için belirli bir süre için yeni bir elektronik ekipman parçası kullanmak burn into v.
kısa bir süre için gelmek pop in v.
kafasını okuduğu gazeteden vb. kaldırıp kısa bir süre bakmak glance up from (newspaper etc.) v.
süre tanımak allow for v.
(süre/zaman/mesafe) uzamak lengthen out v.
bir oyuncuyu bir süre kenarda dinlendirmek rest in (someone) v.
(bir yerde) belli bir süre hizmet vermiş olmak/vermek serve (something) in (some place) v.
belli bir süre hapis cezası çekmek serve (something) in (some place) v.
belli bir süre hapis yatmak serve (something) in (some place) v.
bir süre boyunca dayanmak last out v.
bir süre hayatta kalmak last out v.
(bir şeyi) belli bir süre/zaman dilimi üzerinden kurgulamak set (something) over (something) v.
(bir yere/şeye) bir süre gitmemek take off from (something or some place) v.
(birini belli bir süre) görmek see (some amount) of (someone) v.
(biriyle belli bir süre) vakit geçirmek see (some amount) of (someone) v.
(bir şeyi belli bir süre/düzeyde) görmek see (some amount) of (something) v.
birini/bir şeyi belli bir süre görmek see something of someone or something v.
biriyle/bir şeyle belli bir süre vakit geçirmek see something of someone or something v.
(birine) kısa süre için yardım etmek help out v.
belirli bir süre için yeterli olmak bridge over v.
uzun süre alıkoymak hole up v.
uzun süre bekletmek hole up v.
bir yerde uzun süre yaşamamak move around v.
birinden kısa süre sonra ölmek follow on v.
kısa süre sonra elden çıkarmak get away v.
saçma sapan bir şeyi uzun süre tartışmak rumble on v.
(uzun süre kullanılmadığı için) kullanılmaz duruma gelmek rust up v.
(belirli bir süre) gitmek/dayanmak go for (something) v.
daha fazla kişiye/daha uzun süre yetmek go further v.
daha uzun süre gitmek/dayanmak go further v.
(birine bir süre boyunca) yetecek olmak last (one) (up) until (something) v.
(bir süre boyunca) yeterli olmak last (up) until (something) v.
(bir süre) için sürmek/devam etmek last for v.
(bir süre) için yetmek last for v.
(bir süre) dayanmak last for v.
(bir süre) gitmek last for v.
(bir süre) idare etmek last for v.
(belli bir süre) için sürmek/devam etmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) için yetmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) dayanmak last for (some period of time) v.
(belli bir süre) gitmek last for (some period of time) v.
(belli bir süre) idare etmek last for (some period of time) v.
(bir süre birilerinin) arasında yaşamak live among (someone) v.
(bir süre birileriyle) yaşamak live among (someone) v.
(belirli bir süreyle/süre boyunca) pompalamak pump for v.
(belirli bir süre boyunca) basmak/basıp basıp çekmek pump for v.
(belirli bir süre boyunca/süredir) pompalayarak çekmek pump for v.
(belirli bir süredir/süre boyunca) emerek/vakumlayarak çıkarmak pump for v.
(bir süre) idare etmek see out v.
(bir süre) boyunca dayanmak see out v.
(bir şeyde/bir yerde belli bir süre) görev yapmak/hizmet vermek serve (something) in (something or some place) v.
(bir cezaevinde belli bir süre) yatmak/ceza çekmek serve (something) in (something or some place) v.
(birini bir süre) idare etmek/götürmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) v.
(birini bir süre) için tok tutmak set (someone) up for (something) v.
(birine bir süre) yetmek (tok tutmak) set (someone) up for (something) v.
(birini) belli bir süre geciktirmek set (someone) back v.
(bir süre) dikkatleri dağıtmak stall for (something) v.
(bir süre) duraklamak stall for (something) v.
(bir süre) yavaşlamak stall for (something) v.
(bir süre) ilerlememek stall for (something) v.
(bir süre) hızını kaybetmek stall for (something) v.
(bir süre) oyalamak stall for (something) v.
(bir süre) duraklatmak stall for (something) v.
(bir süre) yavaşlatmak stall for (something) v.
(bir süre) ilerlemesine engel olmak stall for (something) v.
(bir süre) hızını kaybettirmek stall for (something) v.
(birini belirli bir süre) idare etmek stand (one) for (something) v.
(birine belirli bir süre) yetmek stand (one) for (something) v.
(birinin belirli bir süre) ihtiyacını karşılamak stand (one) for (something) v.
(bir süre) için durmak stop for (something) v.
(birine bir süre) yetmek tide (one) over v.
bir süre götürmek tie over v.
(bir hastayı) uzun süre/saatlerce ameliyat etmek toil over (someone) v.
(bir süre için) değişmek trade for (something) v.
çok kısa süre öncesinden haber vererek at short notice adv.
Phrases
belirtilen süre içerisinde within the time specified adv.
bu süre içerisinde ayrıca/bir de in between times adv.
bir dalgadan daha büyük hiçbir duygu yoktur ki kendi formunu uzun süre sürdürebilsin no emotion, any more than a wave, can long retain its own individual form expr.
bir süre for a few moments expr.
belirtilen süre içerisinde within the specified period expr.
belirtilen süre içinde within the prescribed time expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak taking into account the time he has already spent in prison expr.
çalıştığı süre boyunca during his/her service expr.
çok çok kısa bir süre için for far too brief a time expr.
cezaevinde kaldığı süre dikkate alınarak taking into account the time he has already spent in jail expr.
den/e bir süre önce a little while before expr.
çalıştığı süre zarfında during his/her service expr.
çalıştığı süre içinde during his/her service expr.
çok az bir süre önce a little while before expr.
kısa süre içinde bana yaz write to me soon expr.
kısa bir süre içerisinde in a short while expr.
süre zarfı meantime expr.
tarihinden başlayarak...yıl süre ile for a period of ...years from the date of expr.
uzunca bir süre quite some time expr.
uzun süre önce aeons before expr.
(gelecekte) uzunca bir süre for a long time to come expr.