yüksek - Turc Anglais Dictionnaire

yüksek

Sens de "yüksek" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 55 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
yüksek tall adj.
It is the tallest wooden structure in Europe.
Avrupa'nın en yüksek ahşap yapısıdır.

More Sentences
yüksek high adj.
The church in the town has a high bell tower.
Kasabadaki kilisenin yüksek bir çan kulesi var.

More Sentences
General
yüksek lofty adj.
His lofty design of buildings was also environmentally friendly.
Onun yüksek bina tasarımları her zaman çevre dostuydu.

More Sentences
yüksek towering adj.
In the distance, you can see a towering mountain.
Uzaklarda yüksek bir dağ görebilirsiniz.

More Sentences
yüksek exalted adj.
It took years to reach such an exalted status.
Böylesine yüksek bir mertebeye ulaşmak yıllarını aldı.

More Sentences
yüksek great adj.
The objective should be to achieve the greatest economic benefit possible.
Amaç, mümkün olan en yüksek ekonomik faydayı elde etmek olmalıdır.

More Sentences
yüksek elevated adj.
There is elevated working ethics in the company.
Şirkette yüksek bir çalışma ahlakı vardır.

More Sentences
yüksek high adj.
This plane was designed to take high-altitude flights.
Bu uçak yüksek irtifa uçuşları için tasarlandı.

More Sentences
yüksek buoyant adj.
The demand for oil is buoyant.
Petrole olan talep yüksek.

More Sentences
yüksek supreme adj.
The President of the Supreme Council is the Minister of Justice.
Yüksek Kurul'un Başkanı, Adalet Bakanı'dır.

More Sentences
yüksek above adv.
The summit of the mountain is about 2000 meters above sea level.
Dağın zirvesi deniz seviyesinden yaklaşık 2000 metre yüksekte.

More Sentences
Linguistics
yüksek high adj.
The company went bankrupt because of the high costs of production.
Şirket, yüksek üretim maliyetleri nedeniyle iflas etti.

More Sentences
Meteorology
yüksek high adj.
You should avoid foods with high sugar to lose some weight.
Kilo vermek için şeker oranı yüksek olan yiyeceklerden kaçınmalısınız.

More Sentences
General
yüksek upland n.
yüksek supernal adj.
yüksek eminent adj.
yüksek spheric adj.
yüksek stately adj.
yüksek stiff adj.
yüksek superordinate adj.
yüksek up adj.
yüksek grandiose adj.
yüksek superior adj.
yüksek penetrating adj.
yüksek penetrative adj.
yüksek precipitous adj.
yüksek advanced adj.
yüksek raised high adj.
yüksek inflated adj.
yüksek loud adj.
yüksek dominant adj.
yüksek mountant adj.
yüksek hefty adj.
yüksek excellent adj.
yüksek haught adj.
yüksek haute adj.
yüksek heyh adj.
yüksek hi adj.
yüksek hie [scotland] adj.
yüksek hy (high) adj.
yüksek skiey adj.
yüksek skyey adj.
yüksek stickle [dialect] [uk] adj.
yüksek stiffish adj.
yüksek steepeup adj.
yüksek steepling adj.
yüksek steep-up adj.
yüksek steepy adj.
yüksek excellently adv.
yüksek over prep.
yüksek acro pref.
yüksek acr- pref.
yüksek up pref.
yüksek up pref.
Music
yüksek alt adj.

Sens de "yüksek" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
yüksek basınç high pressure n.
The other end of the sprinkler is connected to a network of pipes storing water under high pressure.
Sprinklerin diğer ucu, yüksek basınç altında su depolayan bir boru ağına bağlanır.

More Sentences
yüksek fiyat high price n.
The public health argument, that is, that higher prices reduce smoking, has also been wheeled out.
Halk sağlığı argümanı, yani yüksek fiyatların sigara içmeyi azalttığı argümanı da öne sürülmüştür.

More Sentences
yüksek (ses) loud adj.
The more she became angry, the louder she became.
Kızgınlaştıkça sesi daha da yüksek çıkıyordu.

More Sentences
yüksek sesle loud adv.
You should speak louder; the old lady doesn't hear very well.
Daha yüksek sesle konuşmalısın; yaşlı hanımefendi pek iyi duymuyor.

More Sentences
yüksek sesle aloud adv.
Can you read the news aloud?
Haberleri yüksek sesle okuyabilir misin?

More Sentences
yüksek seviyeli simülasyon high degree of simulation n.
General
yüksek öğrenim higher education n.
There is also, as you said, support for the creation of the European Higher Education Area.
Sizin de söylediğiniz gibi, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı'nın oluşturulmasına destek var.

More Sentences
yüksek sıcaklık high temperature n.
The combination of high temperatures, poor ventilation, overcrowding and lack of water can be lethal.
Yüksek sıcaklıklar, kötü havalandırma, aşırı kalabalık ve su eksikliğinin birleşimi ölümcül olabilir.

More Sentences
yüksek performans high performance n.
With high performance and a plan, you can build your salary and worth.
Yüksek performans ve bir planla maaşınızı ve değerinizi artırabilirsiniz.

More Sentences
yüksek sandalye high chair n.
The umpire sits in a high chair at the side of the court.
Hakem sahanın kenarındaki yüksek sandalyede oturuyor.

More Sentences
yüksek teknoloji high technology n.
The jobs created are for the highly qualified and in a sector with a future, namely high technology.
Yaratılan işler yüksek nitelikli ve geleceği olan bir sektör olan yüksek teknolojiye yöneliktir.

More Sentences
yüksek sosyete high society n.
Tom is one of the most eligible bachelors of Boston high society.
Tom Boston yüksek sosyetesinin en gözde bekârlarından.

More Sentences
yüksek mahkeme high court n.
The High Court of Malaysia has also called for the Parliament to review its use.
Malezya Yüksek Mahkemesi de Parlamento'ya bu yasanın kullanımını gözden geçirmesi çağrısında bulunmuştur.

More Sentences
yüksek eğitim higher education n.
This trend continues where access to basic and higher education is concerned.
Temel ve yüksek eğitime erişim söz konusu olduğunda bu eğilim devam etmektedir.

More Sentences
yüksek basınç alanı high n.
This region will be affected by a sudden high.
Bu bölge ani bir yüksek basınç alanından etkilenecektir.

More Sentences
platform (idam mahkumlarının başının kesildiği yüksek) scaffold n.
The criminals will be executed once the scaffold is done.
Platform hazır olduğunda suçlular idam edilecek.

More Sentences
yüksek öğretim higher education n.
The Erasmus Mundus programme, however, concerns the field of higher education.
Ancak Erasmus Mundus programı yüksek öğretim alanıyla ilgilidir.

More Sentences
yüksek lisans öğrencisi postgraduate n.
He is a postgraduate at the University of Chicago.
Chicago Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisidir.

More Sentences
yüksek mevki eminence n.
My life would be totally different with such eminence.
Böyle yüksek bir mevkide hayatım tamamen farklı olurdu.

More Sentences
en yüksek not a n.
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
Yazdığı kompozisyon problemin sadece yüzeysel bir analizini içeriyordu, bu yüzden sınıftaki en yüksek notu alması onun için gerçek bir sürpriz oldu.

More Sentences
en yüksek mahkeme supreme court n.
The Supreme Court of Canada is the highest court and final arbiter.
Kanada Yüksek Mahkemesi en yüksek mahkeme ve nihai hakemdir.

More Sentences
yüksek atlama high jump n.
He broke the Illinois high jump record.
Illinois yüksek atlama rekorunu kırdı.

More Sentences
yüksek kültür high culture n.
I believe Pakistan and India are countries with a high culture and long traditions.
Pakistan ve Hindistan'ın yüksek kültüre ve uzun geleneklere sahip ülkeler olduğuna inanıyorum.

More Sentences
yüksek oran high rate n.
That is the highest rate recorded worldwide.
Bu, dünya çapında kaydedilen en yüksek orandır.

More Sentences
yüksek gelir high income n.
Someone said earlier that shrimps are netting a much higher income than cod.
Birisi daha önce karideslerin morinadan çok daha yüksek gelir getirdiğini söylemişti.

More Sentences
yüksek skor high score n.
Who made the highest score?
En yüksek skoru kim yaptı?

More Sentences
yüksek kalite high quality n.
Mr Lamy, you think that more competition will provide the poor with high quality drinking water.
Sayın Lamy, siz daha fazla rekabetin yoksullara yüksek kalitede içme suyu sağlayacağını düşünüyorsunuz.

More Sentences
en yüksek peak n.
We should remember that sport does not just mean competitive sport, peak performance or world records.
Sporun sadece rekabetçi spor, en yüksek performans veya dünya rekorları anlamına gelmediğini unutmamalıyız.

More Sentences
yüksek puan high score n.
Those who are applying for the Communication, Psychology, ESOL or Nursing programs will need higher scores.
İletişim, Psikoloji, ESOL veya Hemşirelik programlarına başvuranların daha yüksek puanlara ihtiyacı olacaktır.

More Sentences
yüksek ölüm oranı high mortality n.
Suicide is a significant component of the higher mortality rate.
İntihar, yüksek ölüm oranının önemli bir bileşenidir.

More Sentences
yüksek ses loud sound n.
This helps reduce the amplitude of loud sounds.
Bu, yüksek seslerin genliğini azaltmaya yardımcı olur.

More Sentences
yüksek risk high risk n.
Nobody benefits from lower costs that result in a higher risk for travellers and staff.
Yolcular ve personel için daha yüksek riskle sonuçlanan daha düşük maliyetlerden kimse fayda sağlamaz.

More Sentences
yüksek konsantrasyon high concentration n.
It is found at high concentrations, in particular in breast milk, with a significant risk of contamination in infants.
Özellikle anne sütünde yüksek konsantrasyonlarda bulunur ve bebeklerde önemli bir bulaşma riski vardır.

More Sentences
yüksek maliyet high cost n.
And given the high cost, we expect a contribution towards the cost of the use.
Ve yüksek maliyet göz önüne alındığında, kullanım maliyetine yönelik bir katkı bekliyoruz.

More Sentences
en yüksek dağ the highest mountain n.
Ben Nevis is the highest mountain in all of Britain.
Ben Nevis, Britanya'nın en yüksek dağıdır.

More Sentences
yüksek sıcaklık elevated temperature n.
Temperature testing examines how components and systems behave in environments with elevated temperatures.
Sıcaklık testi, bileşenlerin ve sistemlerin yüksek sıcaklıklara sahip ortamlarda nasıl davrandığını inceler.

More Sentences
yüksek düzey high level n.
The objective of achieving a true single market with a high level of consumer protection would not be achieved.
Yüksek düzeyde tüketici koruması ile gerçek bir tek pazara ulaşma hedefine ulaşılamayacaktır.

More Sentences
yüksek topuklu ayakkabı high heels n.
Mary loves shoes with high heels.
Mary yüksek topuklu ayakkabıları sever.

More Sentences
yüksek beklentiler high expectations n.
They have higher expectations and are not always after the cheapest price.
Daha yüksek beklentileri var ve her zaman en ucuz fiyatın peşinde değiller.

More Sentences
yüksek aktivite high activity n.
This substance has a high activity against mold, yeast-like fungi, dermatomycetes and some other fungal microorganisms.
Bu madde küf, maya benzeri mantarlar, dermatomisetler ve diğer bazı mantar mikroorganizmalarına karşı yüksek aktiviteye sahiptir.

More Sentences
en yüksek standart the highest standard n.
We all want the highest standards for ships whatever flag they may be flying.
Hepimiz hangi bayrağı taşıyor olurlarsa olsunlar gemiler için en yüksek standartları istiyoruz.

More Sentences
en yüksek öncelik top priority n.
The case is being given top priority and will be resolved as soon as possible.
Davaya en yüksek öncelik verilmekte olup mümkün olan en kısa sürede çözüme kavuşturulacaktır.

More Sentences
yüksek ses loud noise n.
This map contains sudden images and loud noises.
Bu harita ani görüntüler ve yüksek sesler içeriyor.

More Sentences
yüksek doğruluk high accuracy n.
If you turn location on, you can use high accuracy mode for more precise results.
Konumu açarsanız, daha hassas sonuçlar için yüksek doğruluk modunu kullanabilirsiniz.

More Sentences
en yüksek seviye all time high n.
The number of jobless is at an all time high.
İşsiz sayısı tüm zamanların en yüksek seviyesinde.

More Sentences
yüksek ses blare n.
The blare of the radio burst upon our ears.
Radyonun yüksek sesi, birden kulaklarımızda patladı.

More Sentences
yüksek lisans öğrencisi graduate student n.
You might also want to do computer work for college and graduate students.
Ayrıca üniversite ve yüksek lisans öğrencileri için bilgisayar işi yapmak isteyebilirsiniz.

More Sentences
yüksek tepe high hill n.
Climb the hills by adjusting the balance of the taxi you use and descend from the high hills in a controlled manner.
Kullandığınız taksinin dengesini ayarlayarak tepelere tırmanın ve yüksek tepelerden kontrollü bir şekilde inin.

More Sentences
yüksek lisans postgraduate n.
Tom has a postgraduate degree.
Tom'un yüksek lisans derecesi vardır.

More Sentences
daha yüksek maaş higher wage n.
The leaders of the Union agitated for higher wages.
Sendika liderleri daha yüksek maaş için propaganda yaptılar.

More Sentences
daha yüksek ücret higher wage n.
They demanded higher wages and lower rents.
Daha yüksek ücret ve daha düşük kira talep ettiler.

More Sentences
yüksek hükümet çalışanı veya bürokratı mandarin n.
The frightened mandarin agreed to support the candidate.
Korkuya kapılan yüksek hükümet çalışanı aday olan kişiyi desteklemeyi kabul etti.

More Sentences
yüksek engel high hurdles n.
bebek karyolası (yanları yüksek) crib n.
en yüksek aşama apogee n.
yüksek doğruluk high fidelity n.
en yüksek mahkemelerde dava görebilen avukat barrister n.
yüksek statü high status n.
en yüksek standardın ifadesi deluxe n.
yüksek dağlara özgü alpine n.
yüksek frekanslı hoparlör tweeter n.
yüksek fiyat stiff price n.
yüksek lisans kayıt sınavı graduate record examination n.
yüksek vücut ısısı temperature n.
yüksek fiyatlılık costliness n.
yüksek rütbeli subaylar brass n.
yüksek yapılar tall buildings n.
yüksek makam dignity n.
yüksek sıcaklık ölçer pyrometer n.
yüksek mahkeme high court of justice n.
yüksek rakım high altitude n.
yüksek büro binası tower block n.
yüksek duyarlılık hifi n.
yüksek geçişli high pass n.
çin'de yüksek memur mandarin n.
yüksek okul college n.
yüksek okul okuyucuları college readers n.
yüksek hakim justiciar n.
en yüksek maaşlı top earner n.
çekilme (yüksek bir mevkiden) abdication n.
belediye yüksek memuru jurat n.
rütbesi orgeneralden yüksek bir general general of the army n.
ikinci tapınak döneminden kalma eski ibranilerin yüksek mahkemesi sanhedrin n.
yüksek sesle tartışan jangler n.
yüksek okul academy n.
yüksek derece high level n.
yüksek takdir high regard n.
yüksek apartman tower block n.
yüksek statü higher status n.
yüksek rütbeli subay brass hat n.
yüksek rütbeliler dignitaries n.
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav visa n.
yüksek sadakat high fidelity n.
yüksek ruhlu olma greatheartedness n.
bir şeyin değerlendirilmesinde kabul edilen en yüksek seviye veya fiyat cap n.
yüksek yönetici sınıf ataması top executive appointment n.
ikinci tapınak döneminden kalma eski ibranilerin yüksek mahkemesi sanhedrim n.
yüksek takdir appreciation n.
yüksek basınçlı iki dalgıç tüpünü birleştiren boru manifold n.
yüksek kuş yuvası aerie n.
en yüksek su seviyesi maximum water level n.
en yüksek değer maximum value n.
izin verilen en yüksek basınç maximum permissible pressure n.
yüksek ova mesa n.
iskambilde en yüksek dört beş koz honor n.
en yüksek nokta culmination n.
kendini yüksek görme self importance n.
yüksek hızlı santrifüj ultracentrifuge n.
yüksek edebiyat high literature n.
yüksek ücret politikası high wages policy n.
uzaklardan kolaylıkla fark edilen (topografik özellik/yüksek bina vb) landmark n.
normalden daha yüksek sınıf veya standart prestige n.
yüksek mahkemeler appellate courts n.
yüksek frekans ultrahigh frequency n.
keşmir'de yüksek bir dağ k2 n.
yüksek duyarlılık hi fi n.
yüksek ve istenmeyen ses blare n.
arkası yüksek koltuk wing chair n.
oturulacak yüksek yer perch n.
yüksek sınıf higher rank n.
yüksek basınç alanı anticyclone n.
kalbinde veya zihninde bir kimseye yüksek yer verme enthroning n.
izin verilen en yüksek doz maximum permissible dose n.
yüksek zümre vanity fair n.
yüksek hızlı entegre devreler very high speed integrated circuits n.
yüksek oktanlı benzin high octane gasoline n.
yüksek rütbeli papaz prelate n.
yüksek yatak platform bed n.
yüksek rütbe high echelon n.
kasabada yüksek mevkili memur reeve n.
sarp ve yüksek kayalık bluff n.
yüksek seviye high echelon n.
yüksek okul seçimi college choice n.
yüksek moral high spirits n.
yüksek bir mevki eminence n.
en yüksek otorite supreme authority n.
yüksek engelli 110 metre koşu high hurdles n.
yüksek performanslı bilgisayar high performance computing n.
yüksek mahkeme emri mandamus n.
everest'ten sonra dünyanın en yüksek dağı k2 n.
en yüksek mevki pride of place n.
yüksek mahkeme appeals court n.
dalış tüplerinin yüksek basıncını dalgıçların nefes alabilecekleri makul basınca düşüren bir supap regulator n.
en yüksek/iyi performans the highest performance n.
yüksek yer eminence n.
doğum oranının yüksek olduğu dönemde doğan kimse baby boomer n.
yüksek rütbeli subay field officer n.
en yüksek nokta height n.
aşırı yüksek faiz usury n.
yüksek seviyede yetki high echelons n.
çokkatlı yüksek bina high rise apartment n.
orta derecede yüksek (ses) mezzo forte n.
eski romada yüksek rütbeli memur prefect n.
yüksek temsilci high commissioner n.
izin verilebilir en yüksek sıcaklık artışı maximum permissible temperature rise n.
kentsel alanlarda yolcuların yüksek hızla taşınmasına yönelik sistem veya taşıt rapid transit n.
yüksek vites high gear n.
yüksek irtifada bulunan beyaz tülümsü bulut tipi cirrus n.
en yüksek düzey big time n.
yüksek mevkili kimse dignitary n.
adliye yüksek memuru magistrate n.
yüksek kabartma eseri alto relievo n.
bir yüksek basınç alanından dışa doğru dairesel esen ve genellikle güzel hava getiren rüzgar sistemi anticyclone n.
yüksek frekans uhf n.
dağ kadar yüksek olmayan yer yükseltisi hill n.
yüksek eğitim ve devlet higher education and state n.
yüksek ve devamlı ses peal n.
yüksek topuklu pabuç high heels n.
yüksek performansla hesaplama high performance computing n.
yüksek topuklar high heels n.
çok yüksek bina high rise building n.
yüksek duyarlılık high fidelity n.
afetin olabileceği yüksek riskli yerler high probable risk areas for disaster n.
yüksek mahkemeden verilen emir mandamus n.
çok yüksek ısı white heat n.
yüksek tabaka fashion n.
yüksek kazançlı high earner n.
roma imparatorluğunda yüksek rütbeli subay tribune n.
yüksek dağ alp n.
yüksek nokta spot height n.
yüksek sosyete upper crust n.
yüksek bir mevkiden çekilme abdication n.
atmosferin en yüksek tabakası exosphere n.
yüksek ısı termometresi pyrometer n.
yüksek düzlük terrace n.
hindistan'da yazları devlet görevlilerine tahsis edilen yüksek rakımdaki siteler hill station n.
nehirde yüksek med dalgası bore n.
en yüksek sınıftan adam patrician n.
yüksek dereceli dil high level language n.
yüksek kapasiteli womby n.
yüksek basınç alanı high pressure area n.
yüksek mertebeler high places n.
yüksek sandalye highchair n.
yüksek katlı bina highrise n.
aşırı yüksek faizle para verme veya alma shylocking n.
çok yüksek ses stentorian n.
en yüksek otorite the last word n.
yüksek gelir great salary n.
yüksek gelir high salary n.
yüksek ücretler ödeyip yeni inançlar edinen ve kendini iyi hisseden kimse metropagan n.
çok yüksek sıklık very high frequency n.
alkol oranı yüksek bira nog n.
iyi korunan yüksek kale hillfort n.
kadın yüksek okul öğretmenleri women college teachers n.
üniversiteler ve yüksek okullar universities and colleges n.
yüksek seviyede katılım high level of participation n.
yüksek oranda katılım high level of participation n.
isviçre alplerin en yüksek tepelerinden birisi matterhorn n.
yüksek olasılık moral certainty n.
yüksek hayat standardı good life n.
yüksek risk grubu high risk group n.
yüksek hayat stili good life n.
yüksek sesle söylenen kelime spoken word n.
oy potansiyeli yüksek seçmen grubu floating voter n.
oy potansiyeli yüksek seçmen grubu swing voter n.
yüksek başarı overachievement n.
yüksek yargıtay high court of appeals n.
yüksek yargıtay supreme court of appeals n.
insanların yüksek bir yerden aşağıya doğru atladıkları ve esnek bir halatla yukarı çekildikleri bir etkinlik bungee jumping n.
daha yüksek bir mahkemeye başvuru appeal n.
yüksek veranda box stoop n.
en yüksek talep demand peak n.
yüksek mevki sahibi dignitary n.
yüksek trafik high traffic n.
yangın olasılığı yüksek yer fire hazard n.
yüksek değerli besin full diet n.
sağlık meslek yüksek okulu health vocational high-school n.
yüksek maaşlı iş highly-paid job n.
denizin gel-git hareketlerinde kabarmasının vardığı en yüksek nokta high water n.
yüksek apartmanlar high-rise apartment blocks n.
yüksek kaliteli ve pahalı ürünler high-end goods n.
yüksek düzey higher-up n.
yüksek ısıya fazla maruz kalmaktan kaynaklanan ateşli hastalık heat-stroke n.
yüksek tehlikeye maruz coğrafi alan high-hazard area n.
yüksek koku önleyicili sifon deep-seal trap n.
yüksek maaşlı iş well-paid job n.
yüksek tanımlı televizyon high definition television n.
çok yüksek düşünce bathos n.
yüksek derecede climax n.
yüksek memur constable n.
yüksek mevki dignity n.
kanada'nın toronto kenti güneybatısında yüksek teknoloji endüstrisinin yoğunlaştığı bölge canadian technology triangle n.
burslu yüksek okul öğrencisi fellow n.
en yüksek ücret maximum wage n.
süper yüksek sıklık superhigh frequency n.
yüksek rütbeli subay top brass n.
yüksek bina tower block n.
yüksek arazi upland n.
en yüksek teklif highest bid n.
yüksek sınıftan müslüman kadın begum n.
yüksek topuk high heel n.
yüksek düzeyde katılım high level of participation n.
yüksek memur magister n.
yüksek ısı high temperature n.
en yüksek sıcaklık highest temperature n.
yüksek seviyede önem high level of importance n.
yüksek makine mühendisi mechanical engineer m.sc. n.
yüksek tahrip gücü high destructive power n.
yüksek tahrip gücü high explosive power n.
yüksek alarm high alert n.
yüksek okul mezunu college graduate n.
yüksek memur dignitary n.
hemşirelik yüksek okulu school of nursing n.
yüksek ihtimal high probability n.
inşaat yüksek mühendisi civil engineer (m.sc) n.
yüksek kalorili besinler high-calorie foods n.
yüksek derecede koruma high degree of protection n.
yüksek okul mezunlarının yeniden toplanması high school reunion n.
yüksek beklenti high hopes n.
yüksek beklenti high expectation n.
yüksek beklenti great expectation n.
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk winged chair n.
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk wing chair n.
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk grandfather chair n.
yüksek güvenlik sağlama providing high security n.
yüksek mimar master architect n.
yüksek ücretli bir firma a high-paying firm n.
yüksek inşaat mühendisi civil engineer m. sc. n.
yüksek ahlak değerleri olan bir adam a man of high moral standing n.
yüksek topuklu çizme/bot high-heeled boot n.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aery n.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aerie n.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev eyrie n.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev eyry n.
yüksek belli etek high-waisted skirt n.
sıcak/yüksek ısı hot temperature n.
yüksek bilgi birikimi vast knowledge n.
yüksek bilgi birikimi wide knowledge n.
yüksek bilgi birikimi deep knowledge n.
yüksek bilgi birikimi extensive knowledge n.
yüksek sosyete(nin bir parçası olma) jet-setting n.
yüksek tabakadan centilmen gentleman of rank n.
evde kullanılan yüksek kaliteli ses cihazları ve sistemleri household high-fidelity audio equipment and systems n.
yüksek mühendis engineer msc n.
yüksek farkındalık heightened awareness n.
yüksek kabartma alto relievo n.
yüksek kabartma high relief n.
yüksek kabartma alto rilievo n.
yüksek basınç barometric maximum n.
en yüksek ses descant n.
yüksek besin değerli gıdalar foods with high nutritional value n.
besin değeri yüksek olan gıdalar high nutritional value foods n.
besin değerleri yüksek olan gıdalar high nutritional value foods n.
besin değerleri yüksek olan gıdalar foods with high nutritional value n.
yüksek besin değerli gıdalar high nutritional value foods n.
besin değeri yüksek olan gıdalar foods with high nutritional value n.
besin değeri yüksek olan gıda high nutritional value food n.
besin değeri yüksek olan gıda food with high nutritional value n.
yüksek besin değerli gıda high nutritional value food n.
yüksek besin değerli gıda food with high nutritional value n.
besin değeri yüksek gıda high nutritional value food n.
besin değeri yüksek gıda food with high nutritional value n.
önde olan/şansı yüksek adaylar leading candidates n.
makine yüksek mühendisi senior mechanical engineer n.
yüksek makine mühendisi senior mechanical engineer n.
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon great room n.
iskambilde en yüksek dört beş koz honour n.
yüksek güvenlik birimi high security unit n.
yüksek ve tiz ses blaring n.
üst kattan gelen yüksek ses loud music coming from upstairs n.
(meyve kabuğunu) yüksek sıcaklıkta sodalı suda soyma lye peeling n.
yüksek rütbeli memurlar high ranking officers n.
yüksek nemlendiricili vücut losyonu moisture rich body lotion n.
londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı merlin entertainments london eye n.
londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı london eye n.
yüksek çözünürlüklü televizyon hd tv n.
yüksek kimya muhendisi chemical engineer m.sc. n.
yüksek liyakat high merit n.
lüks/pahalı/marka/(yüksek) kaliteli mal sektörü high-end sector n.
alım gücü yüksek kesime hitap eden sektör high-end sector n.
yüksek topuklu deri çizmeler high-heeled leather boots n.
yüksek yer veya bölge high ground n.
yüksek bel high waist n.
yüksek belli pantolon high-waisted pants n.
hakimler ve savcılar yüksek kurulu high council of judges and prosecutors n.
yüksek şeker tüketimi high sugar consumption n.
yüksek saygı high respect n.
yüksek topuklu ayakkabı high-heel shoes n.
sıradan görünüşünün aksine çok yüksek motor gücüne sahip araç sleeper car [us] n.
sıradan görünüşünün aksine çok yüksek motor gücüne sahip araç q-car [uk] n.
gıda yüksek mühendisi food engineer msc n.
yüksek güvenlikli cezaevi supermax n.
yüksek güvenlikli cezaevi supermax prison n.
ziraat yüksek mühendisi agricultural engineer (m.sc) n.
yüksek kaliteli sünger high quality sponge n.
yüksek çözünürlüklü televizyon high definition television n.
yüksek bir yerin alçakta kalan kısmı underfeature n.
yüksek mevki high post n.
yüksek işaretler higher marks n.
yüksek görüntü ve ses kalitesi olan film blu-ray movie n.
yüksek fatura/hesap heavy bill n.
yüksek ihtimal moral certainty n.
elde edilebilecek en yüksek derece ultima thule n.
yüksek düzlük table n.
yarış arabalarını yüksek hızlarda kullanan kişi race driver n.
yüksek kira bedelini ödeyen kişi rack-renter n.
özel bir evde yüksek kesimin toplantısı racquette n.
değerli, yüksek fiyatlı herhangi bir şey taonga [new zeland] n.
yüksek eğitim academy n.
yüksek rütbeli devlet memuru makamı cancellariate n.
bir cismin yüksek hızda hareketi cannonball n.
bir cismin yüksek hızda hareketi cannon ball n.
yüksek hızlı araç cannonball n.
yüksek hızlı araç cannon ball n.
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev aiery n.
nutuk atarcasına yüksek sesli ve tumturaklı konuşma ranting n.
yüksek sesle konuşan kimse raver n.
cenaze töreninde üstüne naaş veya tabut konan yüksek platform catafalco [italian] n.
tolere edilebilen en yüksek sınır redline n.
yüksek sosyal statüye sahip asil kadın lady n.
sohbet eden insanlar, kuş ötüşü, vb. içeren yüksek ve karmaşık ses charm [dialect] n.
yüksek perdeden tekrarlayan kuş, maymun vs. sesi chattering n.
yüksek idealler veya eylemler peşinde olma noble-mindedness n.
en yüksek nokta noon n.
en yüksek nokta noontide n.
yüksek hassasiyet temperament n.
briçte ve vistte elinde yüksek kartlar bulundurma strong suit n.
darbeden kaynaklanan yüksek ses thwap n.
yüksek sesli darbe thwap n.
en yüksek nokta tip-top n.
yüksek sütun tower n.
çok yüksek apartman tower n.
kule gibi yüksek yığın tower n.
geçmişte kullanılan, altlığının ortası yüksek olan fincan trembleuse cup n.
grup içi yüksek sadakat tribalism n.
mekanizmaları yüksek performans için ayarlayan kimse tuner n.
yüksek perdeden enstrüman çalan kimse tweedler n.
yüksek perdeden şarkı söyleyen kimse tweedler n.
yüksek mevki altitude n.
çok yüksek ses earful n.
ses ve müzik kayıtlarında mükemmelliği yakalamak için yüksek kaliteli ekipmanla dinleme hali audiophilia n.
en yüksek olma ultimacy n.
yüksek libido ultravirility n.
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm eau de toilette n.
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm toilet water n.
akıcı ve genelde yüksek sesle konuşma yammer n.
yüksek mevki eminency n.
yüksek ve tenha yer eirie n.
yüksek mevkili kimse eminency n.
yüksek mevkili kimse eminence n.
yüksek sesle sızlanan kimse yauper n.
yüksek sesle sızlanmak yaup n.
yüksek sesle konuşan kimse yeller n.
evin yüksek kasttan kadınlar için ayrılmış bölümü zenana n.
evin yüksek kasttan kadınlar için ayrılmış bölümü zanana n.
sürekli ve çok yüksek ses banging n.
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylunun soyundan gelen kimse baron n.
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylu baron n.
genellikle keçe ve koyun postundan yapılan yüksek siyah bir başlık kalpac n.
yüksek araziler uplands n.
yüksek yerler uplands n.
yüksek uçan kuşların dairesel yukarı yönlü hava akımından faydalanmak için bir araya gelmesi kettle n.
izcilikte en yüksek sıralamaya sahip erkek izci king's scout [uk] n.
kahkaha, öksürük veya ağlama sebebiyle yüksek sesli nefes alma kink n.
havada asılı iplere bağlı koltuklardan oluşan yüksek atlı karınca yo-yo (ride) n.
yüksek sesle ağlama yowling n.
yüksek sesle ağlayan kimse bawler n.
göze çarpan yüksek tepe beacon [uk] n.
yüksek sesle konuşan kimse bellower n.
en yüksek başarı best n.
en yüksek düzeydeki yetkinlik best n.
en yüksek ilham best n.
yüksek mevkili kimse magnifico n.
motorun yüksek hızda çıkardığı gürültülü ses vroom n.
parkenin eşikteki yüksek kısmı saddle n.
yüksek sesle ağlama wailment n.
sistemin başarısız olma veya sorun çıkarma olasılığı en yüksek parçası weakest link n.
roma'da devlet gelirlerini tahsil etmekle görevli yüksek dereceli memur quaestuary n.
(bir meslekte veya kurumda) yüksek mevki big time n.
oyunculara yüksek ödeme yapan gösteri merkezi big time n.
yüksek hızlı araba yolculuğu blatt [australia] n.
yüksek görünürlükte bir turuncu rengi blaze n.
yüksek saygı gören anne matriarch n.
çin imparatorluğu'nun yüksek memuriyetinde bulunan dokuz rütbeden herhangi birine mensup kimse mandarin n.
entelektüel veya kültürlü çevrelerde yüksek statüye sahip veya bu çevrelerde nüfuz sahibi olan, seçkin bir gruba mensup kimse mandarin n.
çin'in bir yüksek memuru olarak sahip olunan statü mandarinate n.
eskiden yüksek rütbeli subaylar tarafından kullanılan geniş bir arazi çadırı markee n.
yüksek sesle gülme haw-haw n.
önceden çeşitli ülkelerde yüksek rütbeli devlet görevlilerine verilen onursal bir unvan marshall n.
kraliyet konutlarında törenleri düzenlemek gibi birtakım görevleri bulunan yüksek rütbeli memurlar marshall n.
yüksek ve yankılanan ses whang n.
yüksek sesle ve öfkeyle yakınan kimse whangdoodle n.
ikna kabiliyeti yüksek kimse whisperer n.
(havada veya suda) ani ve yüksek bir ses whoosh n.
en yüksek düzeyde gelişim blow n.
en yüksek nokta blow n.
skat oyununda yüksek bahis veren kişi olarak oynama hand-play n.
yüksek sesli ve kızgın konuşma harangue n.
en yüksek puan max n.
üst çenenin yüksek omurgalılarda ve insanlarda dişleri barındıran iki kemiğinden her biri maxillae n.
yüksek analiz seviyesi meta n.
ingiltere'nin yüksek mahkemelerinin eskiden açık olduğu 2 kasım ile 25 kasım arasındaki dönem michaelmas term n.
daha yüksek dereceli kötülük worse n.
daha yüksek dereceli hastalık worse n.
yüksek sosyete bon ton n.
yüksek kaliteli ve dayanıklı beyaz kağıt bond n.
yüksek çeşni hautgout n.
yüksek sosyete haut monde n.
refah seviyesi yüksek olan millet have n.
yüksek moral hell [us/canada] n.
spiral şekilli yüksek kaydırak helter-skelter [uk] n.
iyonya sütun başlığı kıvrımının yüksek kenarı hem n.
yüksek patlama sesi ile havaya saçılan çeşitli küçük havai fişeklerden oluşan piroteknik parça mine n.
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci mini-mart n.
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen minton n.
yüksek arazi braes [scotland] n.
yüksek efor gerektiren bir durum breach n.
yüksek yer bray [dialect] [scotland] n.
yüksek sosyal statüye sahip kimse bug n.
yüksek teknoloji kullanan kimse hi tech n.
yüksek bölge high n.
yüksek kaliteli kayıtları dinleme hobisi hifi n.
yüksek derece high n.
yüksek kaliteli kayıtları dinleme hobisi hi-fi n.
yüksek vites high n.
yüksek nokta high n.
güvenlik için ödenen en yüksek ücret high n.
yüksek rütbeli çalışan high brass n.
yüksek kamp high camp n.
yüksek yer high n.
hisse senedi yüksek olan şirket high-flyer n.
yüksek adım atan kimse high stepper n.
hisse senedi yüksek olan şirket highflyer n.
erişilen en yüksek seviye high water n.
yüksek stil high fashion n.
hisse senedi yüksek olan şirket high-flier n.
yüksek karbonlu çelik high steel n.
yüksek konumlu kimse high up n.
yüksek deniz high sea n.
yüksek rütbeli kimse high up n.
yüksek sadakat high-fidelity n.
yüksek değerli hisse highflier n.
hisse senedi yüksek olan şirket highflier n.
yüksek konsept high concept n.
yüksek değerli hisse high-flier n.
yüksek derece (miktar, güç) highness n.
en yüksek nokta hight n.
yüksek rütbeli erkekler highmen n.
yüksek rütbeli erkek highman n.
yüksek gidonlu bisiklet high-rise n.