|
Catégorie |
Turc |
Anglais |
|
| Common Usage |
|
| 1 |
Common Usage |
yüksek basınç |
high pressure n.
|
|
The other end of the sprinkler is connected to a network of pipes storing water under high pressure.
Sprinklerin diğer ucu, yüksek basınç altında su depolayan bir boru ağına bağlanır.
More Sentences
|
| 2 |
Common Usage |
yüksek fiyat |
high price n.
|
|
The public health argument, that is, that higher prices reduce smoking, has also been wheeled out.
Halk sağlığı argümanı, yani yüksek fiyatların sigara içmeyi azalttığı argümanı da öne sürülmüştür.
More Sentences
|
| 3 |
Common Usage |
yüksek (ses) |
loud adj.
|
|
The more she became angry, the louder she became.
Kızgınlaştıkça sesi daha da yüksek çıkıyordu.
More Sentences
|
| 4 |
Common Usage |
yüksek sesle |
loud adv.
|
|
You should speak louder; the old lady doesn't hear very well.
Daha yüksek sesle konuşmalısın; yaşlı hanımefendi pek iyi duymuyor.
More Sentences
|
| 5 |
Common Usage |
yüksek sesle |
aloud adv.
|
|
Can you read the news aloud?
Haberleri yüksek sesle okuyabilir misin?
More Sentences
|
| 6 |
Common Usage |
yüksek seviyeli simülasyon |
high degree of simulation n.
|
|
| General |
|
| 7 |
General |
yüksek öğrenim |
higher education n.
|
|
There is also, as you said, support for the creation of the European Higher Education Area.
Sizin de söylediğiniz gibi, Avrupa Yüksek Öğrenim Alanı'nın oluşturulmasına destek var.
More Sentences
|
| 8 |
General |
yüksek sıcaklık |
high temperature n.
|
|
The combination of high temperatures, poor ventilation, overcrowding and lack of water can be lethal.
Yüksek sıcaklıklar, kötü havalandırma, aşırı kalabalık ve su eksikliğinin birleşimi ölümcül olabilir.
More Sentences
|
| 9 |
General |
yüksek performans |
high performance n.
|
|
With high performance and a plan, you can build your salary and worth.
Yüksek performans ve bir planla maaşınızı ve değerinizi artırabilirsiniz.
More Sentences
|
| 10 |
General |
yüksek sandalye |
high chair n.
|
|
The umpire sits in a high chair at the side of the court.
Hakem sahanın kenarındaki yüksek sandalyede oturuyor.
More Sentences
|
| 11 |
General |
yüksek teknoloji |
high technology n.
|
|
The jobs created are for the highly qualified and in a sector with a future, namely high technology.
Yaratılan işler yüksek nitelikli ve geleceği olan bir sektör olan yüksek teknolojiye yöneliktir.
More Sentences
|
| 12 |
General |
yüksek sosyete |
high society n.
|
|
Tom is one of the most eligible bachelors of Boston high society.
Tom Boston yüksek sosyetesinin en gözde bekârlarından.
More Sentences
|
| 13 |
General |
yüksek mahkeme |
high court n.
|
|
The High Court of Malaysia has also called for the Parliament to review its use.
Malezya Yüksek Mahkemesi de Parlamento'ya bu yasanın kullanımını gözden geçirmesi çağrısında bulunmuştur.
More Sentences
|
| 14 |
General |
yüksek eğitim |
higher education n.
|
|
This trend continues where access to basic and higher education is concerned.
Temel ve yüksek eğitime erişim söz konusu olduğunda bu eğilim devam etmektedir.
More Sentences
|
| 15 |
General |
yüksek basınç alanı |
high n.
|
|
This region will be affected by a sudden high.
Bu bölge ani bir yüksek basınç alanından etkilenecektir.
More Sentences
|
| 16 |
General |
platform (idam mahkumlarının başının kesildiği yüksek) |
scaffold n.
|
|
The criminals will be executed once the scaffold is done.
Platform hazır olduğunda suçlular idam edilecek.
More Sentences
|
| 17 |
General |
yüksek öğretim |
higher education n.
|
|
The Erasmus Mundus programme, however, concerns the field of higher education.
Ancak Erasmus Mundus programı yüksek öğretim alanıyla ilgilidir.
More Sentences
|
| 18 |
General |
yüksek lisans öğrencisi |
postgraduate n.
|
|
He is a postgraduate at the University of Chicago.
Chicago Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisidir.
More Sentences
|
| 19 |
General |
yüksek mevki |
eminence n.
|
|
My life would be totally different with such eminence.
Böyle yüksek bir mevkide hayatım tamamen farklı olurdu.
More Sentences
|
| 20 |
General |
en yüksek not |
a n.
|
|
His essay gave only a superficial analysis of the problem, so it was a real surprise to him when he got the highest grade in the class.
Yazdığı kompozisyon problemin sadece yüzeysel bir analizini içeriyordu, bu yüzden sınıftaki en yüksek notu alması onun için gerçek bir sürpriz oldu.
More Sentences
|
| 21 |
General |
en yüksek mahkeme |
supreme court n.
|
|
The Supreme Court of Canada is the highest court and final arbiter.
Kanada Yüksek Mahkemesi en yüksek mahkeme ve nihai hakemdir.
More Sentences
|
| 22 |
General |
yüksek atlama |
high jump n.
|
|
He broke the Illinois high jump record.
Illinois yüksek atlama rekorunu kırdı.
More Sentences
|
| 23 |
General |
yüksek kültür |
high culture n.
|
|
I believe Pakistan and India are countries with a high culture and long traditions.
Pakistan ve Hindistan'ın yüksek kültüre ve uzun geleneklere sahip ülkeler olduğuna inanıyorum.
More Sentences
|
| 24 |
General |
yüksek oran |
high rate n.
|
|
That is the highest rate recorded worldwide.
Bu, dünya çapında kaydedilen en yüksek orandır.
More Sentences
|
| 25 |
General |
yüksek gelir |
high income n.
|
|
Someone said earlier that shrimps are netting a much higher income than cod.
Birisi daha önce karideslerin morinadan çok daha yüksek gelir getirdiğini söylemişti.
More Sentences
|
|
|
| 26 |
General |
yüksek skor |
high score n.
|
|
Who made the highest score?
En yüksek skoru kim yaptı?
More Sentences
|
| 27 |
General |
yüksek kalite |
high quality n.
|
|
Mr Lamy, you think that more competition will provide the poor with high quality drinking water.
Sayın Lamy, siz daha fazla rekabetin yoksullara yüksek kalitede içme suyu sağlayacağını düşünüyorsunuz.
More Sentences
|
| 28 |
General |
en yüksek |
peak n.
|
|
We should remember that sport does not just mean competitive sport, peak performance or world records.
Sporun sadece rekabetçi spor, en yüksek performans veya dünya rekorları anlamına gelmediğini unutmamalıyız.
More Sentences
|
| 29 |
General |
yüksek puan |
high score n.
|
|
Those who are applying for the Communication, Psychology, ESOL or Nursing programs will need higher scores.
İletişim, Psikoloji, ESOL veya Hemşirelik programlarına başvuranların daha yüksek puanlara ihtiyacı olacaktır.
More Sentences
|
| 30 |
General |
yüksek ölüm oranı |
high mortality n.
|
|
Suicide is a significant component of the higher mortality rate.
İntihar, yüksek ölüm oranının önemli bir bileşenidir.
More Sentences
|
| 31 |
General |
yüksek ses |
loud sound n.
|
|
This helps reduce the amplitude of loud sounds.
Bu, yüksek seslerin genliğini azaltmaya yardımcı olur.
More Sentences
|
| 32 |
General |
yüksek risk |
high risk n.
|
|
Nobody benefits from lower costs that result in a higher risk for travellers and staff.
Yolcular ve personel için daha yüksek riskle sonuçlanan daha düşük maliyetlerden kimse fayda sağlamaz.
More Sentences
|
| 33 |
General |
yüksek konsantrasyon |
high concentration n.
|
|
It is found at high concentrations, in particular in breast milk, with a significant risk of contamination in infants.
Özellikle anne sütünde yüksek konsantrasyonlarda bulunur ve bebeklerde önemli bir bulaşma riski vardır.
More Sentences
|
| 34 |
General |
yüksek maliyet |
high cost n.
|
|
And given the high cost, we expect a contribution towards the cost of the use.
Ve yüksek maliyet göz önüne alındığında, kullanım maliyetine yönelik bir katkı bekliyoruz.
More Sentences
|
| 35 |
General |
en yüksek dağ |
the highest mountain n.
|
|
Ben Nevis is the highest mountain in all of Britain.
Ben Nevis, Britanya'nın en yüksek dağıdır.
More Sentences
|
| 36 |
General |
yüksek sıcaklık |
elevated temperature n.
|
|
Temperature testing examines how components and systems behave in environments with elevated temperatures.
Sıcaklık testi, bileşenlerin ve sistemlerin yüksek sıcaklıklara sahip ortamlarda nasıl davrandığını inceler.
More Sentences
|
| 37 |
General |
yüksek düzey |
high level n.
|
|
The objective of achieving a true single market with a high level of consumer protection would not be achieved.
Yüksek düzeyde tüketici koruması ile gerçek bir tek pazara ulaşma hedefine ulaşılamayacaktır.
More Sentences
|
| 38 |
General |
yüksek topuklu ayakkabı |
high heels n.
|
|
Mary loves shoes with high heels.
Mary yüksek topuklu ayakkabıları sever.
More Sentences
|
| 39 |
General |
yüksek beklentiler |
high expectations n.
|
|
They have higher expectations and are not always after the cheapest price.
Daha yüksek beklentileri var ve her zaman en ucuz fiyatın peşinde değiller.
More Sentences
|
| 40 |
General |
yüksek aktivite |
high activity n.
|
|
This substance has a high activity against mold, yeast-like fungi, dermatomycetes and some other fungal microorganisms.
Bu madde küf, maya benzeri mantarlar, dermatomisetler ve diğer bazı mantar mikroorganizmalarına karşı yüksek aktiviteye sahiptir.
More Sentences
|
| 41 |
General |
en yüksek standart |
the highest standard n.
|
|
We all want the highest standards for ships whatever flag they may be flying.
Hepimiz hangi bayrağı taşıyor olurlarsa olsunlar gemiler için en yüksek standartları istiyoruz.
More Sentences
|
| 42 |
General |
en yüksek öncelik |
top priority n.
|
|
The case is being given top priority and will be resolved as soon as possible.
Davaya en yüksek öncelik verilmekte olup mümkün olan en kısa sürede çözüme kavuşturulacaktır.
More Sentences
|
| 43 |
General |
yüksek ses |
loud noise n.
|
|
This map contains sudden images and loud noises.
Bu harita ani görüntüler ve yüksek sesler içeriyor.
More Sentences
|
| 44 |
General |
yüksek doğruluk |
high accuracy n.
|
|
If you turn location on, you can use high accuracy mode for more precise results.
Konumu açarsanız, daha hassas sonuçlar için yüksek doğruluk modunu kullanabilirsiniz.
More Sentences
|
| 45 |
General |
en yüksek seviye |
all time high n.
|
|
The number of jobless is at an all time high.
İşsiz sayısı tüm zamanların en yüksek seviyesinde.
More Sentences
|
| 46 |
General |
yüksek ses |
blare n.
|
|
The blare of the radio burst upon our ears.
Radyonun yüksek sesi, birden kulaklarımızda patladı.
More Sentences
|
| 47 |
General |
yüksek lisans öğrencisi |
graduate student n.
|
|
You might also want to do computer work for college and graduate students.
Ayrıca üniversite ve yüksek lisans öğrencileri için bilgisayar işi yapmak isteyebilirsiniz.
More Sentences
|
| 48 |
General |
yüksek tepe |
high hill n.
|
|
Climb the hills by adjusting the balance of the taxi you use and descend from the high hills in a controlled manner.
Kullandığınız taksinin dengesini ayarlayarak tepelere tırmanın ve yüksek tepelerden kontrollü bir şekilde inin.
More Sentences
|
| 49 |
General |
yüksek lisans |
postgraduate n.
|
|
Tom has a postgraduate degree.
Tom'un yüksek lisans derecesi vardır.
More Sentences
|
| 50 |
General |
daha yüksek maaş |
higher wage n.
|
|
The leaders of the Union agitated for higher wages.
Sendika liderleri daha yüksek maaş için propaganda yaptılar.
More Sentences
|
| 51 |
General |
daha yüksek ücret |
higher wage n.
|
|
They demanded higher wages and lower rents.
Daha yüksek ücret ve daha düşük kira talep ettiler.
More Sentences
|
| 52 |
General |
yüksek hükümet çalışanı veya bürokratı |
mandarin n.
|
|
The frightened mandarin agreed to support the candidate.
Korkuya kapılan yüksek hükümet çalışanı aday olan kişiyi desteklemeyi kabul etti.
More Sentences
|
| 53 |
General |
yüksek engel |
high hurdles n.
|
|
| 54 |
General |
bebek karyolası (yanları yüksek) |
crib n.
|
|
| 55 |
General |
en yüksek aşama |
apogee n.
|
|
| 56 |
General |
yüksek doğruluk |
high fidelity n.
|
|
| 57 |
General |
en yüksek mahkemelerde dava görebilen avukat |
barrister n.
|
|
| 58 |
General |
yüksek statü |
high status n.
|
|
| 59 |
General |
en yüksek standardın ifadesi |
deluxe n.
|
|
| 60 |
General |
yüksek dağlara özgü |
alpine n.
|
|
| 61 |
General |
yüksek frekanslı hoparlör |
tweeter n.
|
|
| 62 |
General |
yüksek fiyat |
stiff price n.
|
|
| 63 |
General |
yüksek lisans kayıt sınavı |
graduate record examination n.
|
|
| 64 |
General |
yüksek vücut ısısı |
temperature n.
|
|
| 65 |
General |
yüksek fiyatlılık |
costliness n.
|
|
| 66 |
General |
yüksek rütbeli subaylar |
brass n.
|
|
| 67 |
General |
yüksek yapılar |
tall buildings n.
|
|
| 68 |
General |
yüksek makam |
dignity n.
|
|
| 69 |
General |
yüksek sıcaklık ölçer |
pyrometer n.
|
|
| 70 |
General |
yüksek mahkeme |
high court of justice n.
|
|
| 71 |
General |
yüksek rakım |
high altitude n.
|
|
| 72 |
General |
yüksek büro binası |
tower block n.
|
|
| 73 |
General |
yüksek duyarlılık |
hifi n.
|
|
| 74 |
General |
yüksek geçişli |
high pass n.
|
|
| 75 |
General |
çin'de yüksek memur |
mandarin n.
|
|
| 76 |
General |
yüksek okul |
college n.
|
|
| 77 |
General |
yüksek okul okuyucuları |
college readers n.
|
|
| 78 |
General |
yüksek hakim |
justiciar n.
|
|
| 79 |
General |
en yüksek maaşlı |
top earner n.
|
|
| 80 |
General |
çekilme (yüksek bir mevkiden) |
abdication n.
|
|
| 81 |
General |
belediye yüksek memuru |
jurat n.
|
|
| 82 |
General |
rütbesi orgeneralden yüksek bir general |
general of the army n.
|
|
| 83 |
General |
ikinci tapınak döneminden kalma eski ibranilerin yüksek mahkemesi |
sanhedrin n.
|
|
| 84 |
General |
yüksek sesle tartışan |
jangler n.
|
|
| 85 |
General |
yüksek okul |
academy n.
|
|
| 86 |
General |
yüksek derece |
high level n.
|
|
| 87 |
General |
yüksek takdir |
high regard n.
|
|
| 88 |
General |
yüksek apartman |
tower block n.
|
|
| 89 |
General |
yüksek statü |
higher status n.
|
|
| 90 |
General |
yüksek rütbeli subay |
brass hat n.
|
|
| 91 |
General |
yüksek rütbeliler |
dignitaries n.
|
|
| 92 |
General |
üniversite ve yüksek okullarda yarı yıl içinde yapılan sınav |
visa n.
|
|
| 93 |
General |
yüksek sadakat |
high fidelity n.
|
|
| 94 |
General |
yüksek ruhlu olma |
greatheartedness n.
|
|
| 95 |
General |
bir şeyin değerlendirilmesinde kabul edilen en yüksek seviye veya fiyat |
cap n.
|
|
| 96 |
General |
yüksek yönetici sınıf ataması |
top executive appointment n.
|
|
| 97 |
General |
ikinci tapınak döneminden kalma eski ibranilerin yüksek mahkemesi |
sanhedrim n.
|
|
| 98 |
General |
yüksek takdir |
appreciation n.
|
|
| 99 |
General |
yüksek basınçlı iki dalgıç tüpünü birleştiren boru |
manifold n.
|
|
| 100 |
General |
yüksek kuş yuvası |
aerie n.
|
|
| 101 |
General |
en yüksek su seviyesi |
maximum water level n.
|
|
| 102 |
General |
en yüksek değer |
maximum value n.
|
|
| 103 |
General |
izin verilen en yüksek basınç |
maximum permissible pressure n.
|
|
| 104 |
General |
yüksek ova |
mesa n.
|
|
| 105 |
General |
iskambilde en yüksek dört beş koz |
honor n.
|
|
| 106 |
General |
en yüksek nokta |
culmination n.
|
|
| 107 |
General |
kendini yüksek görme |
self importance n.
|
|
| 108 |
General |
yüksek hızlı santrifüj |
ultracentrifuge n.
|
|
| 109 |
General |
yüksek edebiyat |
high literature n.
|
|
| 110 |
General |
yüksek ücret politikası |
high wages policy n.
|
|
| 111 |
General |
uzaklardan kolaylıkla fark edilen (topografik özellik/yüksek bina vb) |
landmark n.
|
|
| 112 |
General |
normalden daha yüksek sınıf veya standart |
prestige n.
|
|
| 113 |
General |
yüksek mahkemeler |
appellate courts n.
|
|
| 114 |
General |
yüksek frekans |
ultrahigh frequency n.
|
|
| 115 |
General |
keşmir'de yüksek bir dağ |
k2 n.
|
|
| 116 |
General |
yüksek duyarlılık |
hi fi n.
|
|
| 117 |
General |
yüksek ve istenmeyen ses |
blare n.
|
|
| 118 |
General |
arkası yüksek koltuk |
wing chair n.
|
|
| 119 |
General |
oturulacak yüksek yer |
perch n.
|
|
| 120 |
General |
yüksek sınıf |
higher rank n.
|
|
| 121 |
General |
yüksek basınç alanı |
anticyclone n.
|
|
| 122 |
General |
kalbinde veya zihninde bir kimseye yüksek yer verme |
enthroning n.
|
|
| 123 |
General |
izin verilen en yüksek doz |
maximum permissible dose n.
|
|
| 124 |
General |
yüksek zümre |
vanity fair n.
|
|
| 125 |
General |
yüksek hızlı entegre devreler |
very high speed integrated circuits n.
|
|
| 126 |
General |
yüksek oktanlı benzin |
high octane gasoline n.
|
|
| 127 |
General |
yüksek rütbeli papaz |
prelate n.
|
|
| 128 |
General |
yüksek yatak |
platform bed n.
|
|
| 129 |
General |
yüksek rütbe |
high echelon n.
|
|
| 130 |
General |
kasabada yüksek mevkili memur |
reeve n.
|
|
| 131 |
General |
sarp ve yüksek kayalık |
bluff n.
|
|
| 132 |
General |
yüksek seviye |
high echelon n.
|
|
| 133 |
General |
yüksek okul seçimi |
college choice n.
|
|
| 134 |
General |
yüksek moral |
high spirits n.
|
|
| 135 |
General |
yüksek bir mevki |
eminence n.
|
|
| 136 |
General |
en yüksek otorite |
supreme authority n.
|
|
| 137 |
General |
yüksek engelli 110 metre koşu |
high hurdles n.
|
|
| 138 |
General |
yüksek performanslı bilgisayar |
high performance computing n.
|
|
| 139 |
General |
yüksek mahkeme emri |
mandamus n.
|
|
| 140 |
General |
everest'ten sonra dünyanın en yüksek dağı |
k2 n.
|
|
| 141 |
General |
en yüksek mevki |
pride of place n.
|
|
| 142 |
General |
yüksek mahkeme |
appeals court n.
|
|
| 143 |
General |
dalış tüplerinin yüksek basıncını dalgıçların nefes alabilecekleri makul basınca düşüren bir supap |
regulator n.
|
|
| 144 |
General |
en yüksek/iyi performans |
the highest performance n.
|
|
| 145 |
General |
yüksek yer |
eminence n.
|
|
| 146 |
General |
doğum oranının yüksek olduğu dönemde doğan kimse |
baby boomer n.
|
|
| 147 |
General |
yüksek rütbeli subay |
field officer n.
|
|
| 148 |
General |
en yüksek nokta |
height n.
|
|
| 149 |
General |
aşırı yüksek faiz |
usury n.
|
|
| 150 |
General |
yüksek seviyede yetki |
high echelons n.
|
|
| 151 |
General |
çokkatlı yüksek bina |
high rise apartment n.
|
|
| 152 |
General |
orta derecede yüksek (ses) |
mezzo forte n.
|
|
| 153 |
General |
eski romada yüksek rütbeli memur |
prefect n.
|
|
| 154 |
General |
yüksek temsilci |
high commissioner n.
|
|
| 155 |
General |
izin verilebilir en yüksek sıcaklık artışı |
maximum permissible temperature rise n.
|
|
| 156 |
General |
kentsel alanlarda yolcuların yüksek hızla taşınmasına yönelik sistem veya taşıt |
rapid transit n.
|
|
| 157 |
General |
yüksek vites |
high gear n.
|
|
| 158 |
General |
yüksek irtifada bulunan beyaz tülümsü bulut tipi |
cirrus n.
|
|
| 159 |
General |
en yüksek düzey |
big time n.
|
|
| 160 |
General |
yüksek mevkili kimse |
dignitary n.
|
|
| 161 |
General |
adliye yüksek memuru |
magistrate n.
|
|
| 162 |
General |
yüksek kabartma eseri |
alto relievo n.
|
|
| 163 |
General |
bir yüksek basınç alanından dışa doğru dairesel esen ve genellikle güzel hava getiren rüzgar sistemi |
anticyclone n.
|
|
| 164 |
General |
yüksek frekans |
uhf n.
|
|
| 165 |
General |
dağ kadar yüksek olmayan yer yükseltisi |
hill n.
|
|
| 166 |
General |
yüksek eğitim ve devlet |
higher education and state n.
|
|
| 167 |
General |
yüksek ve devamlı ses |
peal n.
|
|
| 168 |
General |
yüksek topuklu pabuç |
high heels n.
|
|
| 169 |
General |
yüksek performansla hesaplama |
high performance computing n.
|
|
| 170 |
General |
yüksek topuklar |
high heels n.
|
|
| 171 |
General |
çok yüksek bina |
high rise building n.
|
|
| 172 |
General |
yüksek duyarlılık |
high fidelity n.
|
|
| 173 |
General |
afetin olabileceği yüksek riskli yerler |
high probable risk areas for disaster n.
|
|
| 174 |
General |
yüksek mahkemeden verilen emir |
mandamus n.
|
|
| 175 |
General |
çok yüksek ısı |
white heat n.
|
|
| 176 |
General |
yüksek tabaka |
fashion n.
|
|
| 177 |
General |
yüksek kazançlı |
high earner n.
|
|
| 178 |
General |
roma imparatorluğunda yüksek rütbeli subay |
tribune n.
|
|
| 179 |
General |
yüksek dağ |
alp n.
|
|
| 180 |
General |
yüksek nokta |
spot height n.
|
|
| 181 |
General |
yüksek sosyete |
upper crust n.
|
|
| 182 |
General |
yüksek bir mevkiden çekilme |
abdication n.
|
|
| 183 |
General |
atmosferin en yüksek tabakası |
exosphere n.
|
|
| 184 |
General |
yüksek ısı termometresi |
pyrometer n.
|
|
| 185 |
General |
yüksek düzlük |
terrace n.
|
|
| 186 |
General |
hindistan'da yazları devlet görevlilerine tahsis edilen yüksek rakımdaki siteler |
hill station n.
|
|
| 187 |
General |
nehirde yüksek med dalgası |
bore n.
|
|
| 188 |
General |
en yüksek sınıftan adam |
patrician n.
|
|
| 189 |
General |
yüksek dereceli dil |
high level language n.
|
|
| 190 |
General |
yüksek kapasiteli |
womby n.
|
|
| 191 |
General |
yüksek basınç alanı |
high pressure area n.
|
|
| 192 |
General |
yüksek mertebeler |
high places n.
|
|
| 193 |
General |
yüksek sandalye |
highchair n.
|
|
| 194 |
General |
yüksek katlı bina |
highrise n.
|
|
| 195 |
General |
aşırı yüksek faizle para verme veya alma |
shylocking n.
|
|
| 196 |
General |
çok yüksek ses |
stentorian n.
|
|
| 197 |
General |
en yüksek otorite |
the last word n.
|
|
| 198 |
General |
yüksek gelir |
great salary n.
|
|
| 199 |
General |
yüksek gelir |
high salary n.
|
|
| 200 |
General |
yüksek ücretler ödeyip yeni inançlar edinen ve kendini iyi hisseden kimse |
metropagan n.
|
|
| 201 |
General |
çok yüksek sıklık |
very high frequency n.
|
|
| 202 |
General |
alkol oranı yüksek bira |
nog n.
|
|
| 203 |
General |
iyi korunan yüksek kale |
hillfort n.
|
|
| 204 |
General |
kadın yüksek okul öğretmenleri |
women college teachers n.
|
|
| 205 |
General |
üniversiteler ve yüksek okullar |
universities and colleges n.
|
|
| 206 |
General |
yüksek seviyede katılım |
high level of participation n.
|
|
| 207 |
General |
yüksek oranda katılım |
high level of participation n.
|
|
| 208 |
General |
isviçre alplerin en yüksek tepelerinden birisi |
matterhorn n.
|
|
| 209 |
General |
yüksek olasılık |
moral certainty n.
|
|
| 210 |
General |
yüksek hayat standardı |
good life n.
|
|
| 211 |
General |
yüksek risk grubu |
high risk group n.
|
|
| 212 |
General |
yüksek hayat stili |
good life n.
|
|
| 213 |
General |
yüksek sesle söylenen kelime |
spoken word n.
|
|
| 214 |
General |
oy potansiyeli yüksek seçmen grubu |
floating voter n.
|
|
| 215 |
General |
oy potansiyeli yüksek seçmen grubu |
swing voter n.
|
|
| 216 |
General |
yüksek başarı |
overachievement n.
|
|
| 217 |
General |
yüksek yargıtay |
high court of appeals n.
|
|
| 218 |
General |
yüksek yargıtay |
supreme court of appeals n.
|
|
| 219 |
General |
insanların yüksek bir yerden aşağıya doğru atladıkları ve esnek bir halatla yukarı çekildikleri bir etkinlik |
bungee jumping n.
|
|
| 220 |
General |
daha yüksek bir mahkemeye başvuru |
appeal n.
|
|
| 221 |
General |
yüksek veranda |
box stoop n.
|
|
| 222 |
General |
en yüksek talep |
demand peak n.
|
|
| 223 |
General |
yüksek mevki sahibi |
dignitary n.
|
|
| 224 |
General |
yüksek trafik |
high traffic n.
|
|
| 225 |
General |
yangın olasılığı yüksek yer |
fire hazard n.
|
|
| 226 |
General |
yüksek değerli besin |
full diet n.
|
|
| 227 |
General |
sağlık meslek yüksek okulu |
health vocational high-school n.
|
|
| 228 |
General |
yüksek maaşlı iş |
highly-paid job n.
|
|
| 229 |
General |
denizin gel-git hareketlerinde kabarmasının vardığı en yüksek nokta |
high water n.
|
|
| 230 |
General |
yüksek apartmanlar |
high-rise apartment blocks n.
|
|
| 231 |
General |
yüksek kaliteli ve pahalı ürünler |
high-end goods n.
|
|
| 232 |
General |
yüksek düzey |
higher-up n.
|
|
| 233 |
General |
yüksek ısıya fazla maruz kalmaktan kaynaklanan ateşli hastalık |
heat-stroke n.
|
|
| 234 |
General |
yüksek tehlikeye maruz coğrafi alan |
high-hazard area n.
|
|
| 235 |
General |
yüksek koku önleyicili sifon |
deep-seal trap n.
|
|
| 236 |
General |
yüksek maaşlı iş |
well-paid job n.
|
|
| 237 |
General |
yüksek tanımlı televizyon |
high definition television n.
|
|
| 238 |
General |
çok yüksek düşünce |
bathos n.
|
|
| 239 |
General |
yüksek derecede |
climax n.
|
|
| 240 |
General |
yüksek memur |
constable n.
|
|
| 241 |
General |
yüksek mevki |
dignity n.
|
|
| 242 |
General |
kanada'nın toronto kenti güneybatısında yüksek teknoloji endüstrisinin yoğunlaştığı bölge |
canadian technology triangle n.
|
|
| 243 |
General |
burslu yüksek okul öğrencisi |
fellow n.
|
|
| 244 |
General |
en yüksek ücret |
maximum wage n.
|
|
| 245 |
General |
süper yüksek sıklık |
superhigh frequency n.
|
|
| 246 |
General |
yüksek rütbeli subay |
top brass n.
|
|
| 247 |
General |
yüksek bina |
tower block n.
|
|
| 248 |
General |
yüksek arazi |
upland n.
|
|
| 249 |
General |
en yüksek teklif |
highest bid n.
|
|
| 250 |
General |
yüksek sınıftan müslüman kadın |
begum n.
|
|
| 251 |
General |
yüksek topuk |
high heel n.
|
|
| 252 |
General |
yüksek düzeyde katılım |
high level of participation n.
|
|
| 253 |
General |
yüksek memur |
magister n.
|
|
| 254 |
General |
yüksek ısı |
high temperature n.
|
|
| 255 |
General |
en yüksek sıcaklık |
highest temperature n.
|
|
| 256 |
General |
yüksek seviyede önem |
high level of importance n.
|
|
| 257 |
General |
yüksek makine mühendisi |
mechanical engineer m.sc. n.
|
|
| 258 |
General |
yüksek tahrip gücü |
high destructive power n.
|
|
| 259 |
General |
yüksek tahrip gücü |
high explosive power n.
|
|
| 260 |
General |
yüksek alarm |
high alert n.
|
|
| 261 |
General |
yüksek okul mezunu |
college graduate n.
|
|
| 262 |
General |
yüksek memur |
dignitary n.
|
|
| 263 |
General |
hemşirelik yüksek okulu |
school of nursing n.
|
|
| 264 |
General |
yüksek ihtimal |
high probability n.
|
|
| 265 |
General |
inşaat yüksek mühendisi |
civil engineer (m.sc) n.
|
|
| 266 |
General |
yüksek kalorili besinler |
high-calorie foods n.
|
|
| 267 |
General |
yüksek derecede koruma |
high degree of protection n.
|
|
| 268 |
General |
yüksek okul mezunlarının yeniden toplanması |
high school reunion n.
|
|
| 269 |
General |
yüksek beklenti |
high hopes n.
|
|
| 270 |
General |
yüksek beklenti |
high expectation n.
|
|
| 271 |
General |
yüksek beklenti |
great expectation n.
|
|
| 272 |
General |
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk |
winged chair n.
|
|
| 273 |
General |
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk |
wing chair n.
|
|
| 274 |
General |
arkası kabarık ve yüksek oturacak yeri ise geniş koltuk |
grandfather chair n.
|
|
| 275 |
General |
yüksek güvenlik sağlama |
providing high security n.
|
|
| 276 |
General |
yüksek mimar |
master architect n.
|
|
| 277 |
General |
yüksek ücretli bir firma |
a high-paying firm n.
|
|
| 278 |
General |
yüksek inşaat mühendisi |
civil engineer m. sc. n.
|
|
| 279 |
General |
yüksek ahlak değerleri olan bir adam |
a man of high moral standing n.
|
|
| 280 |
General |
yüksek topuklu çizme/bot |
high-heeled boot n.
|
|
| 281 |
General |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aery n.
|
|
| 282 |
General |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aerie n.
|
|
| 283 |
General |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
eyrie n.
|
|
| 284 |
General |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
eyry n.
|
|
| 285 |
General |
yüksek belli etek |
high-waisted skirt n.
|
|
| 286 |
General |
sıcak/yüksek ısı |
hot temperature n.
|
|
| 287 |
General |
yüksek bilgi birikimi |
vast knowledge n.
|
|
| 288 |
General |
yüksek bilgi birikimi |
wide knowledge n.
|
|
| 289 |
General |
yüksek bilgi birikimi |
deep knowledge n.
|
|
| 290 |
General |
yüksek bilgi birikimi |
extensive knowledge n.
|
|
| 291 |
General |
yüksek sosyete(nin bir parçası olma) |
jet-setting n.
|
|
| 292 |
General |
yüksek tabakadan centilmen |
gentleman of rank n.
|
|
| 293 |
General |
evde kullanılan yüksek kaliteli ses cihazları ve sistemleri |
household high-fidelity audio equipment and systems n.
|
|
| 294 |
General |
yüksek mühendis |
engineer msc n.
|
|
| 295 |
General |
yüksek farkındalık |
heightened awareness n.
|
|
| 296 |
General |
yüksek kabartma |
alto relievo n.
|
|
| 297 |
General |
yüksek kabartma |
high relief n.
|
|
| 298 |
General |
yüksek kabartma |
alto rilievo n.
|
|
| 299 |
General |
yüksek basınç |
barometric maximum n.
|
|
| 300 |
General |
en yüksek ses |
descant n.
|
|
| 301 |
General |
yüksek besin değerli gıdalar |
foods with high nutritional value n.
|
|
| 302 |
General |
besin değeri yüksek olan gıdalar |
high nutritional value foods n.
|
|
| 303 |
General |
besin değerleri yüksek olan gıdalar |
high nutritional value foods n.
|
|
| 304 |
General |
besin değerleri yüksek olan gıdalar |
foods with high nutritional value n.
|
|
| 305 |
General |
yüksek besin değerli gıdalar |
high nutritional value foods n.
|
|
| 306 |
General |
besin değeri yüksek olan gıdalar |
foods with high nutritional value n.
|
|
| 307 |
General |
besin değeri yüksek olan gıda |
high nutritional value food n.
|
|
| 308 |
General |
besin değeri yüksek olan gıda |
food with high nutritional value n.
|
|
| 309 |
General |
yüksek besin değerli gıda |
high nutritional value food n.
|
|
| 310 |
General |
yüksek besin değerli gıda |
food with high nutritional value n.
|
|
| 311 |
General |
besin değeri yüksek gıda |
high nutritional value food n.
|
|
| 312 |
General |
besin değeri yüksek gıda |
food with high nutritional value n.
|
|
| 313 |
General |
önde olan/şansı yüksek adaylar |
leading candidates n.
|
|
| 314 |
General |
makine yüksek mühendisi |
senior mechanical engineer n.
|
|
| 315 |
General |
yüksek makine mühendisi |
senior mechanical engineer n.
|
|
| 316 |
General |
oturma, çalışma, yemek, misafir odalarının ve mutfağın bir arada olduğu, yüksek tavanlı, büyük salon |
great room n.
|
|
| 317 |
General |
iskambilde en yüksek dört beş koz |
honour n.
|
|
| 318 |
General |
yüksek güvenlik birimi |
high security unit n.
|
|
| 319 |
General |
yüksek ve tiz ses |
blaring n.
|
|
| 320 |
General |
üst kattan gelen yüksek ses |
loud music coming from upstairs n.
|
|
| 321 |
General |
(meyve kabuğunu) yüksek sıcaklıkta sodalı suda soyma |
lye peeling n.
|
|
| 322 |
General |
yüksek rütbeli memurlar |
high ranking officers n.
|
|
| 323 |
General |
yüksek nemlendiricili vücut losyonu |
moisture rich body lotion n.
|
|
| 324 |
General |
londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı |
merlin entertainments london eye n.
|
|
| 325 |
General |
londra'da bulunan dünyanın en yüksek dönme dolabı |
london eye n.
|
|
| 326 |
General |
yüksek çözünürlüklü televizyon |
hd tv n.
|
|
| 327 |
General |
yüksek kimya muhendisi |
chemical engineer m.sc. n.
|
|
| 328 |
General |
yüksek liyakat |
high merit n.
|
|
| 329 |
General |
lüks/pahalı/marka/(yüksek) kaliteli mal sektörü |
high-end sector n.
|
|
| 330 |
General |
alım gücü yüksek kesime hitap eden sektör |
high-end sector n.
|
|
| 331 |
General |
yüksek topuklu deri çizmeler |
high-heeled leather boots n.
|
|
| 332 |
General |
yüksek yer veya bölge |
high ground n.
|
|
| 333 |
General |
yüksek bel |
high waist n.
|
|
| 334 |
General |
yüksek belli pantolon |
high-waisted pants n.
|
|
| 335 |
General |
hakimler ve savcılar yüksek kurulu |
high council of judges and prosecutors n.
|
|
| 336 |
General |
yüksek şeker tüketimi |
high sugar consumption n.
|
|
| 337 |
General |
yüksek saygı |
high respect n.
|
|
| 338 |
General |
yüksek topuklu ayakkabı |
high-heel shoes n.
|
|
| 339 |
General |
sıradan görünüşünün aksine çok yüksek motor gücüne sahip araç |
sleeper car [us] n.
|
|
| 340 |
General |
sıradan görünüşünün aksine çok yüksek motor gücüne sahip araç |
q-car [uk] n.
|
|
| 341 |
General |
gıda yüksek mühendisi |
food engineer msc n.
|
|
| 342 |
General |
yüksek güvenlikli cezaevi |
supermax n.
|
|
| 343 |
General |
yüksek güvenlikli cezaevi |
supermax prison n.
|
|
| 344 |
General |
ziraat yüksek mühendisi |
agricultural engineer (m.sc) n.
|
|
| 345 |
General |
yüksek kaliteli sünger |
high quality sponge n.
|
|
| 346 |
General |
yüksek çözünürlüklü televizyon |
high definition television n.
|
|
| 347 |
General |
yüksek bir yerin alçakta kalan kısmı |
underfeature n.
|
|
| 348 |
General |
yüksek mevki |
high post n.
|
|
| 349 |
General |
yüksek işaretler |
higher marks n.
|
|
| 350 |
General |
yüksek görüntü ve ses kalitesi olan film |
blu-ray movie n.
|
|
| 351 |
General |
yüksek fatura/hesap |
heavy bill n.
|
|
| 352 |
General |
yüksek ihtimal |
moral certainty n.
|
|
| 353 |
General |
elde edilebilecek en yüksek derece |
ultima thule n.
|
|
| 354 |
General |
yüksek düzlük |
table n.
|
|
| 355 |
General |
yarış arabalarını yüksek hızlarda kullanan kişi |
race driver n.
|
|
| 356 |
General |
yüksek kira bedelini ödeyen kişi |
rack-renter n.
|
|
| 357 |
General |
özel bir evde yüksek kesimin toplantısı |
racquette n.
|
|
| 358 |
General |
değerli, yüksek fiyatlı herhangi bir şey |
taonga [new zeland] n.
|
|
| 359 |
General |
yüksek eğitim |
academy n.
|
|
| 360 |
General |
yüksek rütbeli devlet memuru makamı |
cancellariate n.
|
|
| 361 |
General |
bir cismin yüksek hızda hareketi |
cannonball n.
|
|
| 362 |
General |
bir cismin yüksek hızda hareketi |
cannon ball n.
|
|
| 363 |
General |
yüksek hızlı araç |
cannonball n.
|
|
| 364 |
General |
yüksek hızlı araç |
cannon ball n.
|
|
| 365 |
General |
yüksek rakımlı bir yerde bulunan ev |
aiery n.
|
|
| 366 |
General |
nutuk atarcasına yüksek sesli ve tumturaklı konuşma |
ranting n.
|
|
| 367 |
General |
yüksek sesle konuşan kimse |
raver n.
|
|
| 368 |
General |
cenaze töreninde üstüne naaş veya tabut konan yüksek platform |
catafalco [italian] n.
|
|
| 369 |
General |
tolere edilebilen en yüksek sınır |
redline n.
|
|
| 370 |
General |
yüksek sosyal statüye sahip asil kadın |
lady n.
|
|
| 371 |
General |
sohbet eden insanlar, kuş ötüşü, vb. içeren yüksek ve karmaşık ses |
charm [dialect] n.
|
|
| 372 |
General |
yüksek perdeden tekrarlayan kuş, maymun vs. sesi |
chattering n.
|
|
| 373 |
General |
yüksek idealler veya eylemler peşinde olma |
noble-mindedness n.
|
|
| 374 |
General |
en yüksek nokta |
noon n.
|
|
| 375 |
General |
en yüksek nokta |
noontide n.
|
|
| 376 |
General |
yüksek hassasiyet |
temperament n.
|
|
| 377 |
General |
briçte ve vistte elinde yüksek kartlar bulundurma |
strong suit n.
|
|
| 378 |
General |
darbeden kaynaklanan yüksek ses |
thwap n.
|
|
| 379 |
General |
yüksek sesli darbe |
thwap n.
|
|
| 380 |
General |
en yüksek nokta |
tip-top n.
|
|
| 381 |
General |
yüksek sütun |
tower n.
|
|
| 382 |
General |
çok yüksek apartman |
tower n.
|
|
| 383 |
General |
kule gibi yüksek yığın |
tower n.
|
|
| 384 |
General |
geçmişte kullanılan, altlığının ortası yüksek olan fincan |
trembleuse cup n.
|
|
| 385 |
General |
grup içi yüksek sadakat |
tribalism n.
|
|
| 386 |
General |
mekanizmaları yüksek performans için ayarlayan kimse |
tuner n.
|
|
| 387 |
General |
yüksek perdeden enstrüman çalan kimse |
tweedler n.
|
|
| 388 |
General |
yüksek perdeden şarkı söyleyen kimse |
tweedler n.
|
|
| 389 |
General |
yüksek mevki |
altitude n.
|
|
| 390 |
General |
çok yüksek ses |
earful n.
|
|
| 391 |
General |
ses ve müzik kayıtlarında mükemmelliği yakalamak için yüksek kaliteli ekipmanla dinleme hali |
audiophilia n.
|
|
| 392 |
General |
en yüksek olma |
ultimacy n.
|
|
| 393 |
General |
yüksek libido |
ultravirility n.
|
|
| 394 |
General |
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm |
eau de toilette n.
|
|
| 395 |
General |
banyo yapmak için ya da vücut kokusu olarak kullanılan yüksek alkollü ve hafif kokulu parfüm |
toilet water n.
|
|
| 396 |
General |
akıcı ve genelde yüksek sesle konuşma |
yammer n.
|
|
| 397 |
General |
yüksek mevki |
eminency n.
|
|
| 398 |
General |
yüksek ve tenha yer |
eirie n.
|
|
| 399 |
General |
yüksek mevkili kimse |
eminency n.
|
|
| 400 |
General |
yüksek mevkili kimse |
eminence n.
|
|
| 401 |
General |
yüksek sesle sızlanan kimse |
yauper n.
|
|
| 402 |
General |
yüksek sesle sızlanmak |
yaup n.
|
|
| 403 |
General |
yüksek sesle konuşan kimse |
yeller n.
|
|
| 404 |
General |
evin yüksek kasttan kadınlar için ayrılmış bölümü |
zenana n.
|
|
| 405 |
General |
evin yüksek kasttan kadınlar için ayrılmış bölümü |
zanana n.
|
|
| 406 |
General |
sürekli ve çok yüksek ses |
banging n.
|
|
| 407 |
General |
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylunun soyundan gelen kimse |
baron n.
|
|
| 408 |
General |
ingiltere'de yüksek rütbeli feodal bir soylu |
baron n.
|
|
| 409 |
General |
genellikle keçe ve koyun postundan yapılan yüksek siyah bir başlık |
kalpac n.
|
|
| 410 |
General |
yüksek araziler |
uplands n.
|
|
| 411 |
General |
yüksek yerler |
uplands n.
|
|
| 412 |
General |
yüksek uçan kuşların dairesel yukarı yönlü hava akımından faydalanmak için bir araya gelmesi |
kettle n.
|
|
| 413 |
General |
izcilikte en yüksek sıralamaya sahip erkek izci |
king's scout [uk] n.
|
|
| 414 |
General |
kahkaha, öksürük veya ağlama sebebiyle yüksek sesli nefes alma |
kink n.
|
|
| 415 |
General |
havada asılı iplere bağlı koltuklardan oluşan yüksek atlı karınca |
yo-yo (ride) n.
|
|
| 416 |
General |
yüksek sesle ağlama |
yowling n.
|
|
| 417 |
General |
yüksek sesle ağlayan kimse |
bawler n.
|
|
| 418 |
General |
göze çarpan yüksek tepe |
beacon [uk] n.
|
|
| 419 |
General |
yüksek sesle konuşan kimse |
bellower n.
|
|
| 420 |
General |
en yüksek başarı |
best n.
|
|
| 421 |
General |
en yüksek düzeydeki yetkinlik |
best n.
|
|
| 422 |
General |
en yüksek ilham |
best n.
|
|
| 423 |
General |
yüksek mevkili kimse |
magnifico n.
|
|
| 424 |
General |
motorun yüksek hızda çıkardığı gürültülü ses |
vroom n.
|
|
| 425 |
General |
parkenin eşikteki yüksek kısmı |
saddle n.
|
|
| 426 |
General |
yüksek sesle ağlama |
wailment n.
|
|
| 427 |
General |
sistemin başarısız olma veya sorun çıkarma olasılığı en yüksek parçası |
weakest link n.
|
|
| 428 |
General |
roma'da devlet gelirlerini tahsil etmekle görevli yüksek dereceli memur |
quaestuary n.
|
|
| 429 |
General |
(bir meslekte veya kurumda) yüksek mevki |
big time n.
|
|
| 430 |
General |
oyunculara yüksek ödeme yapan gösteri merkezi |
big time n.
|
|
| 431 |
General |
yüksek hızlı araba yolculuğu |
blatt [australia] n.
|
|
| 432 |
General |
yüksek görünürlükte bir turuncu rengi |
blaze n.
|
|
| 433 |
General |
yüksek saygı gören anne |
matriarch n.
|
|
| 434 |
General |
çin imparatorluğu'nun yüksek memuriyetinde bulunan dokuz rütbeden herhangi birine mensup kimse |
mandarin n.
|
|
| 435 |
General |
entelektüel veya kültürlü çevrelerde yüksek statüye sahip veya bu çevrelerde nüfuz sahibi olan, seçkin bir gruba mensup kimse |
mandarin n.
|
|
| 436 |
General |
çin'in bir yüksek memuru olarak sahip olunan statü |
mandarinate n.
|
|
| 437 |
General |
eskiden yüksek rütbeli subaylar tarafından kullanılan geniş bir arazi çadırı |
markee n.
|
|
| 438 |
General |
yüksek sesle gülme |
haw-haw n.
|
|
| 439 |
General |
önceden çeşitli ülkelerde yüksek rütbeli devlet görevlilerine verilen onursal bir unvan |
marshall n.
|
|
| 440 |
General |
kraliyet konutlarında törenleri düzenlemek gibi birtakım görevleri bulunan yüksek rütbeli memurlar |
marshall n.
|
|
| 441 |
General |
yüksek ve yankılanan ses |
whang n.
|
|
| 442 |
General |
yüksek sesle ve öfkeyle yakınan kimse |
whangdoodle n.
|
|
| 443 |
General |
ikna kabiliyeti yüksek kimse |
whisperer n.
|
|
| 444 |
General |
(havada veya suda) ani ve yüksek bir ses |
whoosh n.
|
|
| 445 |
General |
en yüksek düzeyde gelişim |
blow n.
|
|
| 446 |
General |
en yüksek nokta |
blow n.
|
|
| 447 |
General |
skat oyununda yüksek bahis veren kişi olarak oynama |
hand-play n.
|
|
| 448 |
General |
yüksek sesli ve kızgın konuşma |
harangue n.
|
|
| 449 |
General |
en yüksek puan |
max n.
|
|
| 450 |
General |
üst çenenin yüksek omurgalılarda ve insanlarda dişleri barındıran iki kemiğinden her biri |
maxillae n.
|
|
| 451 |
General |
yüksek analiz seviyesi |
meta n.
|
|
| 452 |
General |
ingiltere'nin yüksek mahkemelerinin eskiden açık olduğu 2 kasım ile 25 kasım arasındaki dönem |
michaelmas term n.
|
|
| 453 |
General |
daha yüksek dereceli kötülük |
worse n.
|
|
| 454 |
General |
daha yüksek dereceli hastalık |
worse n.
|
|
| 455 |
General |
yüksek sosyete |
bon ton n.
|
|
| 456 |
General |
yüksek kaliteli ve dayanıklı beyaz kağıt |
bond n.
|
|
| 457 |
General |
yüksek çeşni |
hautgout n.
|
|
| 458 |
General |
yüksek sosyete |
haut monde n.
|
|
| 459 |
General |
refah seviyesi yüksek olan millet |
have n.
|
|
| 460 |
General |
yüksek moral |
hell [us/canada] n.
|
|
| 461 |
General |
spiral şekilli yüksek kaydırak |
helter-skelter [uk] n.
|
|
| 462 |
General |
iyonya sütun başlığı kıvrımının yüksek kenarı |
hem n.
|
|
| 463 |
General |
yüksek patlama sesi ile havaya saçılan çeşitli küçük havai fişeklerden oluşan piroteknik parça |
mine n.
|
|
| 464 |
General |
tatillerde de açık olup geç saatlere kadar kapanmayan, acil ihtiyaç maddeleri bulunduran ve görece yüksek fiyattan satış yapan bir tür perakendeci |
mini-mart n.
|
|
| 465 |
General |
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen |
minton n.
|
|
| 466 |
General |
yüksek arazi |
braes [scotland] n.
|
|
| 467 |
General |
yüksek efor gerektiren bir durum |
breach n.
|
|
| 468 |
General |
yüksek yer |
bray [dialect] [scotland] n.
|
|
| 469 |
General |
yüksek sosyal statüye sahip kimse |
bug n.
|
|
| 470 |
General |
yüksek teknoloji kullanan kimse |
hi tech n.
|
|
| 471 |
General |
yüksek bölge |
high n.
|
|
| 472 |
General |
yüksek kaliteli kayıtları dinleme hobisi |
hifi n.
|
|
| 473 |
General |
yüksek derece |
high n.
|
|
| 474 |
General |
yüksek kaliteli kayıtları dinleme hobisi |
hi-fi n.
|
|
| 475 |
General |
yüksek vites |
high n.
|
|
| 476 |
General |
yüksek nokta |
high n.
|
|
| 477 |
General |
güvenlik için ödenen en yüksek ücret |
high n.
|
|
| 478 |
General |
yüksek rütbeli çalışan |
high brass n.
|
|
| 479 |
General |
yüksek kamp |
high camp n.
|
|
| 480 |
General |
yüksek yer |
high n.
|
|
| 481 |
General |
hisse senedi yüksek olan şirket |
high-flyer n.
|
|
| 482 |
General |
yüksek adım atan kimse |
high stepper n.
|
|
| 483 |
General |
hisse senedi yüksek olan şirket |
highflyer n.
|
|
| 484 |
General |
erişilen en yüksek seviye |
high water n.
|
|
| 485 |
General |
yüksek stil |
high fashion n.
|
|
| 486 |
General |
hisse senedi yüksek olan şirket |
high-flier n.
|
|
| 487 |
General |
yüksek karbonlu çelik |
high steel n.
|
|
| 488 |
General |
yüksek konumlu kimse |
high up n.
|
|
| 489 |
General |
yüksek deniz |
high sea n.
|
|
| 490 |
General |
yüksek rütbeli kimse |
high up n.
|
|
| 491 |
General |
yüksek sadakat |
high-fidelity n.
|
|
| 492 |
General |
yüksek değerli hisse |
highflier n.
|
|
| 493 |
General |
hisse senedi yüksek olan şirket |
highflier n.
|
|
| 494 |
General |
yüksek konsept |
high concept n.
|
|
| 495 |
General |
yüksek değerli hisse |
high-flier n.
|
|
| 496 |
General |
yüksek derece (miktar, güç) |
highness n.
|
|
| 497 |
General |
en yüksek nokta |
hight n.
|
|
| 498 |
General |
yüksek rütbeli erkekler |
highmen n.
|
|
| 499 |
General |
yüksek rütbeli erkek |
highman n.
|
|
| 500 |
General |
yüksek gidonlu bisiklet |
high-rise n.
|
|