'-an - Turco Inglés Diccionario

'-an

Significados de "'-an" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
take an exam v. sınava girmek
I need to take an exam in January.
Ocak ayında bir sınava girmem gerekiyor.

More Sentences
make an effort v. çabalamak
The dying man made an effort to say something, but could not.
Ölmek üzere olan adam bir şeyler söylemek için çabaladı ama söyleyemedi.

More Sentences
place an order v. sipariş vermek
If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price?
Eğer 20 adetten fazla sipariş verirsek, fiyatı düşürür müsünüz?

More Sentences
make an effort v. çaba göstermek
Member States must also make an effort to cooperate.
Üye Devletler işbirliği yapmak için de çaba göstermelidir.

More Sentences
make an effort v. gayret etmek
In this respect, we must make an effort to act as responsibly as possible.
Bu bakımdan mümkün olduğunca sorumlu davranmaya gayret etmeliyiz.

More Sentences
run an errand v. ayak işleri yapmak
Tom is running an errand for his mother.
Tom annesi için bir ayak işi yapıyor.

More Sentences
make an effort v. çaba harcamak
He made an effort to get to the station early.
İstasyona erken varmak için çaba harcadı.

More Sentences
take an oath v. ant içmek
All of us have taken an oath to protect you.
Biz hepimiz seni korumaya ant içtik.

More Sentences
put an end v. son vermek
We are very much in need of this inventory so that we can put an end to abuses more effectively.
Suiistimallere daha etkin bir şekilde son verebilmemiz için bu envantere çok ihtiyacımız var.

More Sentences
General
placing an order n. sipariş verme
We will only consider placing an order if you reduce the price by 5%.
Sadece fiyatı %5 düşürürseniz sipariş vermeyi düşünürüz.

More Sentences
half an hour n. yarım saat
Why, yet again, has the time allotted to questions to the Council been reduced by half an hour?
Konsey'e yöneltilen sorulara ayrılan süre neden yine yarım saat azaltıldı?

More Sentences
as an exception n. istisna olarak
As an exception, I will give you fifteen seconds in which to ask your question.
Bir istisna olarak, sorunuzu sormanız için size on beş saniye vereceğim.

More Sentences
an armful n. kucak dolusu
Tom was carrying an armful of books.
Tom bir kucak dolusu kitap taşıyordu.

More Sentences
making an effort n. çaba sarf etme
Fadil was making an effort to share Layla's passions.
Fadıl, Leyla'nın tutkularını paylaşmak için çaba sarf ediyordu.

More Sentences
an important role n. önemli bir rol
When it comes to my third point, this is where the democratic debate plays an important role.
Üçüncü hususa gelince işte burada demokratik tartışma önemli bir rol oynamaktadır.

More Sentences
quite an experience n. tam bir deneyim
It was quite an experience.
Tam bir deneyimdi.

More Sentences
quite an experience n. harika bir deneyim
Our journey by camel was quite an experience.
Deveyle yolculuğumuz harika bir deneyimdi.

More Sentences
an ethical problem n. etik bir sorun
If this does not take place, we shall have not only a fiscal, but also an ethical problem.
Eğer bu gerçekleşmezse, sadece mali değil aynı zamanda etik bir sorunla da karşı karşıya kalacağız.

More Sentences
an important step n. önemli bir adım
It could also be an important step towards obtaining understanding of the EU's other negotiating aims.
Ayrıca AB'nin diğer müzakere hedeflerinin anlaşılması yönünde de önemli bir adım olabilir.

More Sentences
an interesting story n. ilginç bir hikaye
There was an interesting story in the letter to the boy.
Oğlana gönderilen mektupta ilginç bir hikâye vardı.

More Sentences
an essential role n. önemli bir rol
Agriculture, pastoralism and forestry play an essential role in mountain regions.
Tarım, hayvancılık ve ormancılık dağlık bölgelerde önemli bir rol oynamaktadır.

More Sentences
half an inch n. yarım inç
I'm half an inch taller than Tom.
Tom'dan yarım inç daha uzunum.

More Sentences
an only child n. tek çocuk
I wish I had been an only child.
Keşke tek çocuk olsaydım.

More Sentences
an unlucky day n. uğursuz bir gün
It is said that Friday the 13th is an unlucky day.
13. Cuma'nın uğursuz bir gün olduğu söylenir.

More Sentences
pass an exam n. sınav geçmek
This is the first time I've ever passed an exam.
İlk defa bir sınavı geçtim.

More Sentences
an awkward situation n. tuhaf bir durum
His words created an awkward situation.
Sözleri tuhaf bir durum yarattı.

More Sentences
make an application v. başvuruda bulunmak
I will make an application to that firm for employment.
İş için bu firmaya başvuruda bulunacağım.

More Sentences
concoct an excuse v. bahane uydurmak
Does it mean that the Council does not intend to respect its commitments or does it intend to concoct an excuse?
Bu, Konsey'in taahhütlerine uyma niyetinde olmadığı ya da bir bahane uydurma niyetinde olduğu anlamına mı geliyor?

More Sentences
have an accident v. kaza geçirmek
When a human being has an accident and the spinal cord is completely severed, it leaves the body innate.
Bir insan kaza geçirdiğinde ve omuriliği tamamen koptuğunda, bedeni doğuştan terk eder.

More Sentences
have an interview v. görüşme yapmak
After he had given a lecture, he had an interview with some students.
O, ders verdikten sonra bazı öğrencilerle görüşme yaptı.

More Sentences
do an interview v. röportaj yapmak
Tom declined to do an interview.
Tom röportaj yapmayı reddetti.

More Sentences
commit an offence v. suç işlemek
Sami committed an offence.
Sami bir suç işledi.

More Sentences
make an offer v. teklifte bulunmak
Tom has made an offer.
Tom bir teklifte bulundu.

More Sentences
take an oath v. yemin etmek
Doctors take an oath not to harm anyone.
Doktorlar kimseye zarar vermemek için yemin ederler.

More Sentences
have an accident v. kaza yapmak
We nearly had an accident when the car brakes jammed.
Arabanın frenleri tutmayınca az kalsın kaza yapıyorduk.

More Sentences
reach an agreement v. mutabakata varmak
Then, because we have not been able to reach an agreement on extremely precise objectives.
Zira henüz son derece kesin hedefler üzerinde mutabakata varabilmiş değiliz.

More Sentences
have an appointment v. randevusu olmak
Tom asked if Mary had an appointment.
Tom, Mary'ye bir randevusu olup olmadığını sordu.

More Sentences
find an opportunity v. fırsat bulmak
Tom hoped to find an opportunity to talk to Mary.
Tom Mary ile konuşma fırsatı bulmayı umuyordu.

More Sentences
receive an answer v. cevap almak
I promise that I shall do everything within my power to ensure that you receive an answer.
Cevap alabilmeniz için elimden gelen her şeyi yapacağıma söz veriyorum.

More Sentences
have an idea v. fikri olmak
Specifically, however, we must have an idea of the problems and of our strategy.
Ancak spesifik olarak sorunlar ve stratejimiz hakkında bir fikrimiz olmalıdır.

More Sentences
have an operation v. operasyon geçirmek
My dog had an operation.
Köpeğim operasyon geçirdi.

More Sentences
miss an opportunity v. fırsatı kaçırmak
We have missed an opportunity to be clearer and more coherent.
Daha açık ve tutarlı olma fırsatını kaçırdık.

More Sentences
set an example v. örnek olmak
It is our job to set an example.
Örnek olmak bizim işimiz.

More Sentences
open an account v. hesap açmak
I think you should open an account here.
Bence burada bir hesap açmalısınız.

More Sentences
make an impression v. izlenim bırakmak
You really made an impression on Tom.
Gerçekten Tom'un üzerinde bir izlenim bıraktın.

More Sentences
play an instrument v. enstrüman çalmak
I'd like to be able to play an instrument.
Bir enstrüman çalabilmek isterdim.

More Sentences
give an answer v. yanıt vermek
She didn't give an answer to every question.
O her soruya yanıt vermedi.

More Sentences
take an oath v. ant içmek
We had taken an oath not to contact one another again.
Bir daha irtibata geçmemek üzere ant içmiştik.

More Sentences
take an examination v. sınava girmek
We took an examination in math last week.
Geçen hafta matematikten bir sınava girdik.

More Sentences
give an interview v. röportaj vermek
He refused to give an interview.
Röportaj vermeyi reddetti.

More Sentences
Common Usage
being an executioner n. cellatlık
commit an offense v. suç işlemek
come to an agreement v. anlaşmaya varmak
give an order v. sipariş vermek
General
an old flame n. göz ağrısı
being an elder sister n. ablalık
an oil baron n. petrol kralı
means to an end n. vasıta
report of an informer n. jurnal
being an upstart n. görmemişlik
an outrage upon justice n. hak çiğneme
oath taken by an expert n. ehlivukufun yemini
means to an end n. araç
an egregious mistake n. korkunç bir hata
violation of an oath n. bir yeminin bozulması
an elderly greek woman n. kokona
report of an informer n. curnal
being an elder brother n. ağabeylik
an open question n. çözülmemiş sorun
taking advantage of an opportunity n. fırsattan istifade
an off day n. kötü gün
the white of an egg n. yumurta akı
betrothed while still an infant n. beşik kertiği
an accomplished fact n. olmuş bitmiş bir şey
an outrage upon justice n. adaletsizlik
an insect pest of cereals n. kımıl
an upright man n. adam gibi adam
being an aga n. ağalık
placing an order n. ısmarlama
end of an era n. bir devrin sonu
rank of an undersecretary n. müsteşarlık
work of an educator n. eğitmenlik
uterus of an animal n. kulunluk
an advanced technical school for girls n. olgunlaşma enstitüsü
a familiar address to an older man n. amca
breach of an oath n. yeminini bozma
an upward trend in sales n. satışlarda artış eğilimi
an extra n. extra bir
an equal amount n. misil
an eagle owl n. zağanos
an outrage upon decency n. tecavüz
an elongated grape n. gelinparmağı
kernel of an integral equation n. entegral denklemi çekirdeği
confinement in an asylum n. akıl hastanesine kapatılma
a matter of life an death n. ölüm kalım meselesi
being an officer n. zabitlik
bay of an arch n. kemer gözü
blink of an eye n. göz kırpma
role of an older sister n. ablalık
vitality of an institution n. bir kurumun canlılığı
set form of an oath n. bir yeminin belirlenmiş biçimi
founder of an order n. pir
an appreciation n. takriz
an easy prey n. dişe gelir
duties of an undersecretary n. müsteşarlık
an off street n. sapa bir sokak
the twinkling of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar
an open sore n. açık yara
assistant to a professor in an islamic university n. muid
an open secret n. herkesçe bilinen bir sır
seat with an adjustable back n. pulman koltuk
an eyesore n. göz zevkini bozan (bina vb)
quite an event n. fevkalade bir hadise
an open question n. çözümlenmemiş sorun
being an architect n. mimarlık
place suitable for an outing n. mesirelik
skin of an onion n. soğan zarı
being an uncle n. dayılık
an acid remark n. iğneleyici bir söz
an elongated gourd n. borukabağı
premises of an airport n. havaalanı binası
the inside of an affair n. işin iç yüzü
an immortal person believed to come in time of need n. hızır
being an immigrant n. muhacirlik
kernel of an almond n. badem içi
an axe to grind n. şikayete sebep olan durum
an axe to grind n. çözülmesi gereken sorun
member of an association n. dernek üyesi
an ejaculation of surprise n. şaşırma nidası
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
an intense heat n. yoğun bir sıcaklık
the white of an egg n. yumurtanın beyazı
evacuation (of people, an area) n. bir bölgenin tahliye edilmesi
an outstanding beauty n. dünya güzeli
an agreement that has yet to be notarised n. noterden geçmemiş sözleşme
an agreement that has yet to be notarized n. noterden geçmemiş sözleşme
an attribute of land n. arsa vasfı
the epicentre of an earthquake n. depremin merkez üssü
an associate company n. tanıdık firma
an associate company n. tanıdık şirket
an obvious example n. net bir örnek
an obvious example n. açık bir örnek
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
decline of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
fall of an empire n. bir imparatorluğun çöküşü
an old banger n. külüstür
violation of terms and conditions (of an agreement) n. sözleşme hükümlerine aykırılık
an honest joe n. kendi halinde insan
an honest joe n. sıradan adam
an easy and pleasant life n. rahat ve sıkıntısız hayat
an advantage gained at the beginning n. başlangıçta elde edilen avantaj
means to an end n. amaca ulaştıran adım
means to an end n. başarıyı getiren hamle
means to an end n. hedefe yönelik davranış
means to an end n. sonuca götüren adım
an easy victory n. kolay zafer
expression of an opinion n. bir fikrin ifadesi
cash withdrawal from an atm machine while abroad n. yurtdışı atm'den nakit çekim
an inconstant lover n. hercai gönül
an inconstant heart n. hercai gönül
an inconstant affection n. hercai gönül
an unfortunate statement n. talihsiz açıklama
an unfortunate statement n. talihsiz bir açıklama
an ugly attack n. çirkin bir saldırı
an alliance of values n. değerler bütünü
an open ended question n. ucu açık soru
an alternative view to n. farklı bir bakış
expected life of an item n. kullanım ömrü
an anonymous watcher n. ismini vermek istemeyen bir izleyici
an affront to humanity n. insanlığa yapılmış bir hakaret
an affront to humanity n. insanlık ayıbı
an indisputable fact n. tartışmasız bir gerçek
an indisputable truth n. tartışmasız bir gerçek
an economical solution n. ekonomik çözüm
an unmet need n. karşılanmamış ihtiyaç
an inseparable whole n. ayrılmaz bir bütün
an indivisible whole n. ayrılmaz bir bütün
an unexpected development n. beklenmedik gelişme
an unexpected development n. beklenmeyen gelişme
an essential role n. büyük bir rol
an important role n. büyük bir rol
image of an aggressive fellow countryman n. agresif memleket delikanlısı imajı
an explicit message n. açık bir mesaj
an open message n. açık bir mesaj
an unbelievable/incredible day n. inanılmaz bir gün
an eye-catching beauty n. göz alıcı güzellik
locating an address n. adres tespiti
an important problem n. önemli bir sorun/problem
an engineering masterpiece n. bir mühendislik harikası
an engineering marvel n. bir mühendislik harikası
an engineering wonder n. bir mühendislik harikası
an opposing view n. karşıt/muhalif görüş
a man with an ankle holster n. ayak bileğinde silah kılıfı olan adam
an amusing anecdote n. eğlenceli bir hikaye
an airplane without wings n. kanatsız bir uçak
an emergency meeting n. acil bir toplantı
an unpleasant experience n. acı deneyim
the chance of an asteroid hitting the earth n. bir asteroitin dünya'ya çarpma olasılığı
an ordinary human being n. normal bir insan
an internet company n. bir internet şirketi
an aberrant behavior n. anormal bir davranış
an angel of death n. bir ölüm meleği
an abandoned hospital n. terk edilmiş bir hastane
an ugly wish n. çirkin bir dilek
an ugly remark n. çirkin bir ifade
an early summer n. erken gelen yaz
an early winter n. erken bastıran kış
an old motel n. eski bir motel
an ailing relative n. hasta bir akraba
an illustrious career n. şerefli bir kariyer
an irreparable mistake n. telafi edilemez bir hata
an icon of justice n. adalet idolü
an aborted baby n. kürtajla alınmış bebek
an aborted baby n. kürtajla alınan bebek
an empty stage n. boş bir sahne
an inseparable part of the education n. eğitimin ayrılmaz bir parçası
an inbred family n. akrabalar arası evlilik yapan bir aile
an alternative to n. bir şeyin alternatifi
an impish look n. muzip bir bakış
an impish smile n. muzip bir gülüş
an unpleasant place n. tatsız bir yer
an uncertain world n. belirsizliklerle dolu bir dünya
an uncertain world n. şüphelerle dolu bir dünya
an important health problem n. önemli bir sağlık sorunu
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
an army of bodyguards n. koruma ordusu
an unfortunate development n. talihsiz/esef verici bir gelişme
an undeclared war n. ilan edilmemiş bir savaş
an extra job n. ek iş
an achievable target n. başarılabilecek/ulaşılabilecek bir amaç/hedef
an achievable target n. ulaşılabilir (bir) hedef/amaç
an anonymous listener n. adını vermek istemeyen bir dinleyici
an anonymous listener n. ismini vermek istemeyen bir dinleyici
an awkward situation n. nazik durum
victim of an accident n. kazazede
an extreme example n. uç bir örnek
an ardent reader n. kitap kurdu
an undeniable fact n. inkar edilemez bir gerçek
an adopted maid n. ahretlik
an accident black spot n. çok kaza olan yer
deoch an doris n. son içki
doch an doris n. son içki
an offer too good to refuse n. reddedilmeyecek kadar iyi bir teklif
an unfortunate day n. uğursuz bir gün
an unknown attacker n. kimliği belirsiz bir saldırgan
an airtight document n. kapı gibi belge
an undeniable/indisputable document n. kapı gibi belge
an irrefutable document n. kapı gibi belge
list of countries where english is an official language n. İingilizcenin resmî dil olduğu ülkelerin listesi
countries where English is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler
list of countries where english is an official language n. ingilizcenin resmi olduğu ülkeler listesi
an inseparable part n. ayrılmaz bir parça
wearing an earring n. küpe takma
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar olgusu
an unusual suicide case n. sıradışı bir intihar vakası
an unreasonable fear n. mantıksız bir korku
an old table game like domino n. aznif
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gerekenler
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılacaklar
an interesing man n. ilginç bir adam
things to do during an earthquake n. deprem anında yapılması gereken şeyler
anam cara (soul friend) (an old gaelic word) n. ruh arkadaşı
an object of ridicule n. alay konusu
an ace up your sleeve n. avantaj olarak kullanılacak bir şey
an abstract idea n. soyut fikir
an arm of flesh n. insan gücü
an ounce of decency n. bir parça nezaket
an artistic style n. sanatsal bir üslup
an artistic style n. sanatsal bir tarz
blink of an eye n. göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre
blink of an eye n. bir an
an awful time n. berbat bir zaman
curveship (an invented word) n. köprü
deoch-an-doruis [scotland] n. (ayrılan misafire içerisinde şarap ikram edilen) motifli kupa
an appropriate intervention n. yerinde bir müdahale
being an executioner n. cellatlık
per an (per annum) n. yıllık
coming to an end n. tükenme
break off an engagement v. nişanı bozmak
give something an airing v. havalandırmak
commit an error v. hata yapmak
lash off an employee temporarily v. açığa almak
swear an oath v. ant içmek
take an active role in v. aktif rol üstlenmek
commit an error v. hata işlemek
die as an unbeliever v. imansız gitmek
be an extra v. fazlalık etmek
strike an attitude v. tavır koymak
put in an appearance v. boy göstermek
behave as an older sister (toward) v. ablalık etmek
give an evasive answer v. kaçamak cevap vermek
raise an objection to v. itiraz etmek
run an errand v. bir iş için bir yere gitmek
catch an illness v. hastalığa yakalanmak
put on an act v. rol yapmak
take an interest v. alaka göstermek
behave in an inexperienced way v. acemilik etmek
have an attractive personality v. şeytan tüyü olmak
set an objective v. amaç belirlemek
come to an agreement v. bir karara varmak
achieve an extremely difficult objective v. zoru başarmak
fail an exam v. sınavda kalmak
make an example of v. ibret olsun diye cezalandırmak
be quick to take advantage of an opportunity v. açıkgözlük etmek
not to bat an eyelash v. kılını bile kıpırdatmamak
take an examination in v. imtihan olmak
find an easy way v. kolayını bulmak
allege an excuse v. bahane uydurmak
take an example by v. örnek almak
proceed at an angle v. bir açıda ilerlemek
be an infant in arms v. ağzı süt kokmak
skin an animal v. tulum çıkarmak
be sent on an assignment for v. tayini çıkmak
get an erection v. penisi sertleşmek
enter an action v. dava açmak
have an understanding or comprehension v. anlayışa sahip olmak
sit for an examination v. sınava girmek
give an undertaking v. söz vermek
credit an amount to someone's account v. bir miktar parayı birinin hesabına geçirmek
have an exam v. sınav olmak
have an attitude against v. tavır almak
feign an excuse v. bahane uydurmak
form an estimate of v. değerlendirmek
put an end to v. bitirmek (bir konuyu)
give an opportunity v. meydan vermek
take an exam v. imtihan olmak
leave an indelible impression v. derin etki bırakmak
make an agreement with v. bağlantı yapmak
be at an end v. sonuçlanmak
turn into an unresolved mess v. yılan hikayesine dönmek
make an example of someone v. birini ibret olsun diye cezalandırmak
make an offer v. teklif götürmek
have an ace in the hole v. elinde kozu olmak
make an impression on v. izlenim bırakmak
give an opportunity v. fırsat vermek
tremble like an aspen leaf v. tir tir titremek
cost an arm and a leg v. çok paraya mal olmak
take an aversion v. hoşlanmamak
pass an examination v. sınavı geçmek
gain an advantage over v. -e karşı avantaj elde etmek
have an itching palm v. para hırsı olmak
come to an agreement v. anlaşmaya bağlamak
be mixed up in an affair v. arada kalmak
watch someone with an eagle eye v. birisini son derece dikkatli bir gözle incelemek
do someone an injustice v. birine haksızlık etmek
bring to an end v. sonuçlamak
keep an appointment v. randevusuna gitmek
swear an oath v. yemin etmek
venture an objection v. itiraza cüret göstermek
bring to an end v. neticelendirmek
take an aversion v. sevmemek
behave as an older sister v. ablalık etmek
break an agreement v. anlaşmayı bozmak
keep an eye on v. gözetlemek
give an oral report v. tekmil vermek
have an eye on the main chance v. fırsat kollamak
sacrifice an animal v. kan akıtmak
give an edge to v. açmak (iştahı)
get an awful fright v. yüreğine inmek
come to an agreement v. uyuşmak
turn into an institution v. kurumlaşmak
muff an opportunity v. fıratı değerlendirememek
benefit from an opportunity v. değerlendirmek (bir fırsatı vb)
have an air of v. benzemek
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık etmek
give an edge to v. artırmak (keyif/öfke vb)
cast an affirmative vote v. lehte oy vermek
play an active role v. aktif olarak yer almak
set up an agency v. acente kurmak
keep an account of v. kaydını tutmak
have to repeat an examination v. ikmale kalmak
bear witness to an age v. bir çağa tanıklık yapmak
apply an embargo v. ambargo koymak
make an end of v. sona erdirmek
have an appointment with somebody v. randevusu olmak
give an evasive reply v. kaçamak cevap vermek
throw cold water over (an idea/a plan) v. pişmiş aşa su katmak
repel an attack v. saldırıyı püskürtmek
put on an act v. ayak yapmak
put on an act v. caka satmak
make an application v. başvurmak
repulse an attack v. saldırıyı püskürtmek
contest an election v. adaylığını koymak
make an idol of v. tapmak
form an addiction v. alışkanlık yapmak
break off an engagement v. nişanı atmak
suffer an accident v. kurban gitmek
have an internal pain v. sancılanmak
keep an eye on v. gözü üzerinde olmak
make an agreement v. anlaşma gerçekleştirmek
make an analogy v. benzerlik kurmak
come within an inch of v. kıl payı kalmak
take as an example v. pay biçmek
take an examination v. imtihana girmek
keep an eye out for v. bir şey için göz kulak olmak
receive an order v. sipariş almak
put an end to v. son vermek
make an indelible impression v. adından söz ettirmek
make an inversion v. tersine çevirmek
come to an agreement v. anlaşma sağlamak
put an embargo v. ambargo koymak
cut with an axe v. baltalamak
take an order v. birinden emir almak
have a chip an one's shoulder v. meydan okumak
become an addiction v. alışkanlık yapmak
be an eyesore v. göz zevkini bozmak
(for an idea) to find a niche in one's mind v. aklında yer etmek
mark an era v. çığır açmak
break off an engagement v. yüzüğü geriye çevirmek
have an injection v. iğne olmak
have an abortion v. çocuk düşürmek
take an examination v. imtihan olmak
start an uproar v. gürültü koparmak
pardon (forgive) an impoliteness v. kusura bakmamak
break an appointment v. randevuya gitmemek
place an order v. ısmarlamak
violate an agreement v. anlaşmayı bozmak
hold an exhibition v. sergi açmak
put an animal down v. bir hayvanın hayatına son vermek
come to an end v. son bulmak
reach an agreement v. uyuşmak
make an appointment with somebody v. randevu vermek
function as an ambassador v. elçilik etmek
have an interview v. görüşmek
feel an affinity for v. birini çok çekici bulmak
take an oath v. söz vermek
sit for an exam v. imtihana girmek
take an oath v. ahdetmek
come to an end v. sona ermek
make out an invoice v. fiş kesmek
catch an advantage v. avantaj yakalamak
take an example by v. taklit etmek
take an interest in v. ilgi göstermek
have an orgasm v. orgazm olmak
turn an honest penny v. namusu ile ekmeğini kazanmak
make an impression v. adından övgüyle söz ettirmek
put an animal out of its misery v. hayvanı öldürerek acılarına son vermek
get an eyeful of v. kaçırmamak
make an effort v. uğraşmak
make out an invoice v. fatura kesmek
go for an outing v. gezinti yapmak
turn into an advantage v. avantaja çevirmek
use an advantage v. avantajdan faydalanmak
release an album v. albüm çıkartmak
administer an oath v. ant içirmek
offer an alternative v. alternatif sunmak
give someone an evil eye v. kötü gözle bakmak
join in an activity v. aktivitede bulunmak
put off an appointment v. bir randevuyu ertelemek
not to bat an eyelash v. kılını kıpırdatmamak
come to an abrupt stop v. zınk diye durmak
succeed in an action v. davayı kazanmak
put in an appearance v. çok kısa bir süre kalmak
have an affair with v. kendisiyle evli olmayan biriyle bir aşk ilişkisinde bulunmak
receive an upfront payment v. hesabı peşin almak
take an interest v. alaka duymak
assume an attitude v. tavır takınmak
arrange an engagement v. nişan yapmak
bring to an issue v. sonuçlandırmak
miss an opportunity v. fırsat kaçırmak
apply an earlier date v. öne almak
commit an illegal act v. suç işlemek
muff an opportunity v. fırsat kaçırmak
be arranged in an order v. dizilmek
wait for an opportunity v. fırsat kollamak
provide an advantage v. avantaj sağlamak
put forward an idea v. fikir yürütmek
refute an argument v. bir savı çürütmek
embark on an adventure v. maceraya atılmak
become an object of derision v. alay konusu olmak
go on an outing v. gezintiye çıkmak
make an exhibition of oneself v. elaleme maskara olmak
have an agreement v. anlaşmalı olmak
come to an end v. nihayet bulmak
give an opportunity v. fırsat sunmak
work as an apprentice v. çıraklık etmek
have an xray v. röntgen filmi çektirmek
have an aperitif v. aperitif almak
put in an appearance v. katılmak
provide an opportunity v. imkan sağlamak
keep an eye on v. gözünü ayırmamak
be struck by an evil spirit v. cin çarpmak
play an instrument v. çalgı çalmak
come to an end v. sonuna gelmek
make an adjustment v. ayarlama yapmak
have an operation v. bıçak altına yatmak
have an eye for the main chance v. fırsat kollamak
get into an impossible situation v. açmaza girmek
put an end to v. sona erdirmek
propose an item for the agenda v. gündeme getirmek
settle an account v. hesabını görmek
get an advance v. avans almak
have an epileptic fit v. sarası tutmak
suffer an affront v. hakarete uğramak
take advantage of an opportunity v. fırsattan yararlanmak
make an objection to v. itiraz etmek
have an exam v. imtihan olmak
keep an account of v. not etmek
give an edge to v. bilemek
keep an eye on v. göz kulak olmak

Significados de "'-an" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
an moment n.
At that moment, I knew that everything was going to change.
O anda her şeyin değişeceğini biliyordum.

More Sentences
bir an for a moment adv.
I should therefore like, for a moment, to come back to the result.
Bu nedenle bir an için sonuca geri dönmek istiyorum.

More Sentences
General
kur'an koran n.
The Koran too leaves no room for mutilation.
Kur'an da sakatlamaya yer bırakmaz.

More Sentences
şu an present n.
It seems that he likes his present job.
Şu andaki işinden hoşlanıyor gibi görünüyor.

More Sentences
an second n.
Tom hesitated for a second.
Tom bir an için tereddüt etti.

More Sentences
an minute n.
I knew you were a smart kid the minute I saw you.
Seni gördüğüm an akıllı bir kız olduğunu anlamıştım.

More Sentences
tarihi an historic moment n.
Let us make good use of this historic moment when we vote tomorrow!
Yarın oy kullanırken bu tarihi anı iyi değerlendirelim!

More Sentences
an instant n.
Tom never for one instant thought of trying to convince Mary to do that.
Tom, Mary'yi buna ikna etmeyi bir an bile düşünmedi.

More Sentences
an moment n.
That was an awkward moment of silence.
Bu garip bir sessizlik anıydı.

More Sentences
an time n.
For the time being the prospects for a European defence responsibility are not yet especially good of course.
Şu an için Avrupa savunma sorumluluğuna ilişkin beklentiler elbette henüz çok iyi değil.

More Sentences
tarihi bir an a historic moment n.
This is an historic moment, and this point has been clearly made by previous speakers.
Bu tarihi bir andır ve bu husus önceki konuşmacılar tarafından açıkça ifade edilmiştir.

More Sentences
son an eleventh hour n.
This is his eleventh hour.
Bu onun son anı.

More Sentences
bir an için görmek glimpse v.
Suddenly he glimpsed the truth about the case: He was framed!
Aniden davayla ilgili gerçeği bir an için gördü: Ona komplo kurulmuştu!

More Sentences
kapılmak (parti, yaşanan an vb.) catch v.
The kite caught wind and started to fly.
Uçurtma rüzgâra kapıldı ve uçmaya başladı.

More Sentences
her an bozulabilecek (koalisyon) uneasy adj.
The two countries formed an uneasy alliance.
İki ülke her an bozulabilecek bir ittifak kurdu.

More Sentences
an meselesi imminent adj.
The old house is in imminent danger of collapse.
Eski evin yıkılması an meselesi.

More Sentences
şu an now adv.
In short, it does not appear that there will be any substantial progress between now and the summit.
Kısacası, şu an ile zirve arasında kayda değer bir ilerleme olacak gibi görünmüyor.

More Sentences
şu an at present adv.
The woman sitting across from us is his wife at present.
Bizim karşımızda oturan kadın şu an onun karısı.

More Sentences
şu an at the moment adv.
For this reason this trial, which at the moment is experimental and temporary, should receive widespread support.
Bu nedenle şu an için deneysel ve geçici olan bu çalışma geniş çaplı destek görmelidir.

More Sentences
an itibarıyla right now adv.
As of right now we have some powerful barriers.
Şu an itibariyle bazı büyük engeller önümüzde.

More Sentences
bir an önce right away adv.
Finally, I would ask the Council to launch initiatives for an in-depth summit with the US administration right away.
Son olarak, Konsey'den ABD yönetimi ile derinlemesine bir zirve için girişimleri bir an önce başlatmasını rica ediyorum.

More Sentences
her an at any time adv.
We wanted to be prepared at any time for the common position.
Ortak tutum için her an hazırlıklı olmak istedik.

More Sentences
şu an itibarıyla as of now adv.
Have you changed your daily routine as of now?
Şu an itibariyle günlük rutininizi değiştirdiniz mi?

More Sentences
bir an için momentarily adv.
Mr Watson, you, and some others with you were momentarily confused.
Bay Watson, siz ve yanınızdaki bazı kişilerin kafası bir an için karıştı.

More Sentences
her an any moment adv.
I hope that she will be appearing any moment now.
Kendisinin her an ortaya çıkacağını umuyorum.

More Sentences
her an at any moment adv.
Earthquakes may occur at any moment.
Depremler her an meydana gelebilir.

More Sentences
bir an önce forthwith adv.
Mechanisms must, therefore, be planned forthwith to address these situations.
Bu nedenle, bu durumları ele alacak mekanizmalar bir an önce planlanmalıdır.

More Sentences
şu an için for now adv.
This will do for now.
Bu şu an için işe yarar.

More Sentences
bir an için for an instant adv.
I was speechless for an instant.
Bir an için nutkum tutuldu.

More Sentences
şu an için for the present adv.
On the other hand, no, we cannot for the present do it multilaterally.
Öte yandan hayır, şu an için bunu çok taraflı olarak yapamayız.

More Sentences
şu an itibariyle as of yet adv.
As of yet, there is no method that can reliably cure all tumors.
Şu an itibariyle tüm tümörleri güvenilir şekilde tedavi edebilecek bir yöntem yoktur.

More Sentences
Phrases
bir an olsun for a moment expr.
Tom can't sit still for a moment.
Tom bir an olsun yerinde duramaz.

More Sentences
şu an kullanımdaki in current use expr.
This word is not in current use.
Bu kelime şu an kullanımda değil.

More Sentences
Colloquial
şu an at the moment expr.
Option two seems more realistic to me at the moment.
Şu an için ikinci seçenek bana daha makul geliyor.

More Sentences
bir an önce soon as possible expr.
Something must be done about this as soon as possible.
Bu konuda bir an önce bir şeyler yapılmalı.

More Sentences
General
an span n.
an breath n.
tek bir an eyewink n.
ilk an first instance n.
her an savaşa hazır gönüllü asker minuteman n.
an breathing n.
önemli an juncture n.
an jiffy n.
an point n.
ilk an first moment n.
güçlü bir duygunun ortaya çıktığı an a fainting fit n.
an trice n.
kritik an crux n.
en kızışık an white heat n.
an jiff n.
kritik an moment of truth n.
an wink n.
an split second n.
an tick n.
ikinci an second moment n.
an flash n.
önemli olayların gelişmesindeki kritik bir an juncture n.
bir an pulse n.
böyle bir an such a moment n.
ilk an initial moment n.
kur'an-ı kerim koran n.
kur'an-ı kerim ve felsefe koran and philosophy n.
büyük an moment of truth n.
(kısa/belirsiz) an/dönem spell n.
tuhaf an awkward moment n.
son an nick n.
kritik an nick n.
an'ane tradition n.
en şiddetli an throes n.
an twinkle n.
an twinkling n.
isa'nın her an her yerde var olduğu inancı ubiquitism n.
isa'nın her an her yerde var olduğuna inanan, lüteriyen kilisesi mensubu kimse ubiquitist n.
önemli an zero hour n.
belirleyici an zero hour n.
an crack n.
dokunaklı an moving moment n.
an eyeblink n.
kritik an bit [scotland] n.
kritik an juncture n.
kritik an crossroads n.
an half-minute n.
an half-second n.
bir an blink of an eye n.
av köpeklerinin serbest bırakıldığı an breakaway n.
an breathing while n.
an hint [scotland] n.
kısa an gliff [scotland] n.
an glift n.
an glisk [scotland] n.
an giffy n.
an heartbeat n.
belirli an dot n.
o an dot n.
önemli bir gelişme aşamasına gelinen an coming of age n.
güçlü bir duygunun ortaya çıktığı an drow n.
önemli an pinch n.
an pop n.
an clink [dialect] n.
sıranın geldiği an innings [uk] n.
an sand n.
kritik an corner n.
an shake n.
an snift n.
an beat n.
an spurt n.
(yarışta) yarışmacı performansının zirve yaptığı an surge n.
bir an için göstermek flash v.
bir an için görmek (bir şeyi) glimpse v.
her an birinin emrinde olmak be at someone's beck and call v.
bir an için görmek catch a glimpse v.
bir an evvel (yapmak) istemek be in a hurry to v.
bir an gözüne çarpmak catch v.
bir an için görmek get a glimpse of v.
have an essay translated makale çevirtmek v.
(bir an) dikkatsiz davranmak nod v.
bir an dokunuvermek tick v.
bir an için bilincini yitirmek dover [scotland] v.
bir an kendinden geçmek dover [scotland] v.
bir an olsun bırakmamak shadow v.
bir an süren momentary adj.
sadece bir an devam eden momentary adj.
son an last-minute adj.
her an bozulabilecek (barış/koalisyon) uneasy adj.
an meselesi close at hand adj.
(o an için) duyularla algılanamayan remote adj.
her an meydana gelen minutely adj.
her an işleyen momentary adj.
her an çalışan momentary adj.
her an tekrar eden momentary adj.
her an gerçekleşebilecek olan momentary adj.
an meselesi looming adj.
her an her yerden çıkan omnivagant adj.
her an her yerde olan omnivagant adj.
uygun an gelene kadar pasif veya az saldırgan davranılan (taktik) rope-a-dope adj.
her an any day of the week adv.
dığı an the minute (that) adv.
bir an önce in no time adv.
bir an önce anon adv.
bir an önce as soon as possible adv.
her an at every turn adv.
o an the moment adv.
şu an için for this moment adv.
bir an için momently adv.
bir an dahi not even a moment adv.
bir an bile not even a moment adv.
bir an önce as immediate as possible adv.
şu an for the time being adv.
her an any given time adv.
her an any minute adv.
bir an önce alsoone adv.
her an minutely adv.
bir an momentally [obsolete] adv.
bir an için momentally [obsolete] adv.
her an momentarily adv.
her an momently adv.
her an of all time adv.
bir an önce first off adv.
bir an için fleetingly adv.
… olduğu an soon at adv.
-an whose pron.
-an which pron.
-an that conj.
-an who conj.
Phrasals
an meselesi olmak close in v.
(birine/bir şeye) bir an için (bir şey) göstermek flash (something) at (someone or something) v.
Phrases
bir an bile duraksamadan without taking a moment to pause adv.
her an at any given time adv.
an itibarıyla as of the moment expr.
an itibarıyla as of this moment expr.
an itibari ile as of the moment expr.
an itibari ile as of this moment expr.
an itibariyle by the moment expr.
bir an bile düşünmeden without a second thought expr.
bir an önce from the off expr.
en azından şu an için for the moment at least expr.
şu an itibari ile as of the moment expr.
şu an itibari ile as of this moment expr.
şu an this instant expr.
kritik an geldiğinde when the balloon goes up expr.
kritik an geldiğinde/gelmeden before the balloon goes up expr.
an meselesi close to hand expr.
Proverb
iti an çomağı hazırla talk of the devil and he is sure to appear
iti an çomağı hazırla talk of the devil and he is bound to appear
her an her şey olabilir every silver lining has a cloud
şu an gelecekten daha değerlidir one today is worth two tomorrows
iti an çomağı hazırla speak of the devil, and he appears
iti an çomağı eline al speak of the devil, and he appears
Colloquial
tek bir an throw n.
an meselesi a matter of time n.
bir an için tanıdık gelme sparkle of familiarity n.
bir an tanıdık gelme sparkle of familiarity n.
büyüleyici bir an a magic moment n.
hatırlanacak bir an a moment to remember n.
sihirli bir an a magic moment n.
unutulmaz an unforgettable moment n.
dramatik bir hareket/an hollywood moment n.
filmlerde olacak kadar etkileyici/duygusal bir an hollywood moment n.
hollywood filmlerindeki gibi bir an hollywood moment n.
(boğa güreşinde) matadorun boğayı öldürdüğü an moment of truth n.
şu an the present day n.
güneşin parlamaya başladığı an day-clean n.
bir an önce hazırlanmak get busy v.
bir an önce kaçmak be off v.
zor bir işi bir an önce bitirmek pass go v.
bir işe, göreve bir an önce başlamak go to it v.
her an cezalandırılabilir olmak be for it v.
bir an önce toot sweet adv.
şu an the here and now adv.
bir an önce on the nail expr.
her yere her an anında teslim instant delivery anywhere anytime expr.
iti an çomağı hazırla! speak of the devil! expr.
iti an çomağı hazırla speak of the devil (and in he walks) expr.
iti an çomağı hazırla speak of the devil and in he walks expr.
iti an çomağı hazırla speak/talk of the devil expr.
iti an çomağı hazırla! talk of the devil! expr.
iti an çomağı hazırla talk of the devil (and he is sure to appear) expr.
kısacık bir an için for a split second expr.
tam şu an just now expr.
ve kızılca kıyametin koptuğu an all hell breaks loose expr.
bir an bile not for a instant expr.
bir an bile not for one instant expr.
bir an/dakika bile not for one moment expr.
her an (at) any moment (now) expr.
her an (at) any minute (now) expr.
bir şey olduğu an minute something happens expr.
her an any second now expr.
aradığınız şeye şu an ulaşılamıyor four-oh-four (404) expr.
her an any minute now expr.
her an any minute now expr.
her an any minute/moment expr.
her an (at) any minute/moment (now) expr.
her an any moment now expr.
her an any second expr.
kritik zaman/an it's crunch time expr.
şu an müsait değilim ctn (can't talk now) expr.
her an every waking moment expr.
şu an durum çok farklı that was then, and this is now expr.
şu an this (very) minute expr.
tam şu an this (very) minute expr.
şu an nerede çalışıyorsun? where you at? [us] expr.
her an ölebilir ftd (fixing to die) abrev.
Idioms
nahoş bir an a bad quarter of an hour [old-fashioned] n.
sinir bozucu bir an a bad quarter of an hour [old-fashioned] n.
zorlayıcı bir an a bad quarter of an hour [old-fashioned] n.
tatsız bir an a bad quarter of an hour [old-fashioned] n.
her an patlamaya hazır bomba a (ticking) time bomb n.
isa mesih'in kurtarıcı olarak kabul edildiği an come-to-jesus moment n.
iman duymaya başlanılan an come-to-jesus moment n.
imana gelinen an come-to-jesus moment n.
bir meselenin iç yüzünün birdenbire kavrandığı an come-to-jesus moment n.
hayatındaki önceliklerin sorgulandığı an come-to-jesus moment n.
hayatının gözden geçirdiğin an come-to-jesus moment n.
yaşamının anlamını sorguladığın an come-to-jesus moment n.
her an yok olabilecek şey candle in the wind n.
zayıf bir an a moment of weakness n.
aciz bir an a moment of weakness n.
heyecanın doruğa ulaştığı an when the cream rises to the top n.
herkesin beklediği an big moment n.
her şeyin birden bire netleştiği an a moment of clarity n.
kritik an the moment of truth n.
patlamaya hazır/patlaması an meselesi bomba (sorun) a powder keg n.
soruna çözümün bulunduğu an aha moment n.
(olması) an meselesi a heartbeat away from being (something) n.
bir şeylerin değişmesi gereken an nut-cutting time n.
akla karanın gün yüzüne çıkacağı an date with destiny n.
ölümün an meselesi olduğu iç karartıcı yer valley of death n.
ölümün an meselesi olduğu iç karartıcı yer valley of the shadow of death n.
her an kötü bir şey yapacakmış gibi olan kişi fox in the henhouse n.
sıkıcı bir an a bad quarter of an hour [uk] n.
dokunaklı bir an hallmark moment n.
etkili bir an hallmark moment n.
yıkıcı bir an hallmark moment n.
unutulmaz bir an hallmark moment n.
duygusal bir an hallmark moment n.
şanssız bir zaman/an inopportune moment n.
uygun olmayan bir zaman/an inopportune moment n.
talihsiz bir zaman/an inopportune moment n.
kötü bir zaman/an inopportune moment n.
uygunsuz bir zaman/an inopportune moment n.
elverişsiz bir zaman/an inopportune moment n.
biçimsiz bir zaman/an inopportune moment n.
dokunaklı bir an kodak moment n.
unutulmaz bir an kodak moment n.
duygusal bir an kodak moment n.
hatırlanmaya değer bir an kodak moment n.
fotoğrafı çekilesi bir an kodak moment n.
kritik an high noon n.
belirleyici an high noon n.
şu an üzerinde çalışılan şey iron in the fire n.
an a jiff n.
aniden akla bir fikrin geldiği an a light-bulb moment n.
kafada bir ışık yandığı an a light-bulb moment n.
an a split second n.
zayıf bir an a weak moment n.
boşluğuna denk gelen bir an a weak moment n.
düşünmeden/hızlıca karar verilen bir an a weak moment n.
zayıf bir an a moment of weakness n.
boşluğuna denk gelen bir an a moment of weakness n.
düşünmeden/hızlıca karar verilen bir an a moment of weakness n.
kafasında bir ışık yandığı an a-ha moment n.
soruna çözümün bulunduğu an a-ha moment n.
kafasında bir ışık yandığı an a-ha moment n.
soruna çözümün bulunduğu an a-ha moment n.
büyük an big moment n.
o an big moment n.
beklenen an big moment n.
özel an big moment n.
her an uçup gitmeye/yok olmaya/bozulmaya hazır şey candle in the wind n.
her an kötü bir şey yapacakmış gibi olan kişi a fox in the henhouse n.
son an last gasp n.
en son an the bitter end n.
son an the eleventh hour n.
(birinin) beklediği an the moment (one) has been waiting for n.
o an point in time n.
doğrudan/bir an önce konuya girmek skin the bear at once v.
bir an önce işe girişmek/başlamak skin the bear at once v.
her an birbirlerine girecek gibi davranmak come close to blows v.
her an tetikte olan birini atlatmak catch a weasel asleep v.
an meselesi olmak be only a matter of time v.
bir an durup düşünmek step back v.
bir an için durup derinlemesine düşünmek turn down a glass v.
bir an görmek catch sight of somebody/something v.
bir an için hızla bakmak dart a glance at v.
birini bir an için görmek catch a glimpse of someone v.
bir an durup düşünmek take a step back v.
birini bir an için görmek catch sight of someone v.
o an canı nasıl istiyorsa/plansız hareket etmek/karar vermek play by ear v.
(bir an için) basireti bağlanmak have a senior/blond etc. moment v.
(uçak veya araç için) düştü düşecek/her an parçalarına ayrılacakmış gibi gelmek arrive on a wing and a prayer v.
(uçak veya araç için) düştü düşecek/her an parçalarına ayrılacakmış gibi gelmek come in on a wing and a prayer v.
birine bir an gülümsemek flash somebody a smile v.
zor/stresli bir şeyin yapılmak zorunda olduğu an/saat/gün the evil moment/hour/day v.
kaçışı olmayan an/saat/gün the evil moment/hour/day v.
yapmaktan kaçınılan şeyin yapılmak zorunda olduğu an/saat/gün the evil moment/hour/day v.
sürekli ertelenen şeyin yapılmak zorunda olduğu an/saat/gün the evil moment/hour/day v.
(birine/bir şeye) bir an bakıp geri dönmek steal a glance (at somebody/something) v.
(birine/bir şeye) bir an bakıp geri dönmek steal a look (at somebody/something) v.
halen/şu an devam etmekte olan bir şeyi olmak have something on the go [uk/australia] v.
(birini) bir an için heyecanlandırmak, üzmek, harekete geçirmek have (someone) going v.
her an değişebilecek bir durumda olmak have one foot in the grave and the other on a banana peel v.
her an (birinin) emrinde olmak be at (one's) beck and call v.
an meselesi olmak be just a matter of time v.
an meselesi olmak be just a question of time v.
an meselesi olmak be only a question of time v.
her an kavga edebilecek/tartışabilecek durumda olmak be on the warpath v.
her an kavga edebilecek/tartışabilecek durumda olmak go on the warpath v.
bir an basireti bağlanmak have a blond moment v.
bir an için zekasını yitirmek have a blond moment v.
bir an için beyni durmak have a blond moment v.
(birini/bir şeyi) bir an için görmek catch a glimpse of (someone or something) v.
(birini/bir şeyi) bir an için görmek catch sight of (someone or something) v.
(birini/bir şeyi) bir an görmek catch sight of (someone or something) v.
(birine/bir şeye) bir an için hızla bakmak dart a glance at (someone or something) v.
-e bir an bakıp geri dönmek steal a glance at v.
-e bir an bakıp geri dönmek steal a glance at v.
her an yıkılması muhtemel built on sand adj.
iti an çomağı hazırla speak of the devil, and he shall appear expr.
iti an çomağı hazırla speak of the devil, and he will appear expr.
bu an için for the nonce expr.
bir an/dakika bile sıkıcı geçmez never a dull moment expr.
bir an/dakika bile sıkıcı geçmez there is never a dull moment expr.
dananın kuyruğunun kopacağı an the moment of truth expr.
iti an çomağı hazırla talk of the devil and you'll see his hoofs expr.
iti an çomağı hazırla speak of the devil expr.
şu an ihtiyacımız olan şey the need of the hour expr.
şu an için for the nonce expr.
bir yerlerde saat şu an beş it's five o'clock somewhere expr.
bir an bile not in a month of sundays expr.
bir an bile never in a month of sundays expr.
her an değişebilir bir halde have one foot on a banana peel expr.
her an bir şey olabilecek gibi have one foot on a banana peel expr.
her an her şey bozulabilirmiş gibi have one foot on a banana peel expr.
her an her şey ayağının altından/elinden kayacakmış gibi have one foot on a banana peel expr.
(bir şey) an meselesi a heartbeat away (from something) expr.
şu an tahmin edebileceğinin/öngörebileceğinin ötesinde beyond the horizon expr.
şu an bilebileceğinin ötesinde beyond the horizon expr.
her an tehlikede the sword of damocles hangs over someone's head expr.
her an tehlikede damocles' sword hangs over (one) expr.
her an tehlikede damocles' sword hangs over (one's) head expr.
her an from one moment to the next expr.
olduğu an minute happens expr.
son an gelince when the fat lady sings expr.
Speaking
herkesin beklediği an moment everyone has been waiting for n.
herkesin beklediği an the moment everyone has been waiting for n.
baban her an gelebilir your dad's going to be here any minute expr.
bir an için for a moment expr.
bir an için beni endişelendirdiniz you had me worried for a second expr.
hayatımdaki en kötü an the worst moment of my life expr.
hayatımdaki en kötü an the worst moment in my life expr.
herkes gergin şu an everybody's on edge right now expr.
iti an çomağı hazırla speak/talk of the devil expr.
ilk gördüğüm an the first time I saw expr.
önemli an geldi çattı this is it expr.
mutlu olmak için ihtiyacımız olan her şey şu an burada we have everything we need right now to be completely happy expr.
odadaki tüm gözler onun üstünde şu an every eye in the room is on him right now expr.
şu an biraz meşgulüm I'm a bit tied up for the time being expr.
şu an uygun bir zaman değil this isn't a good time expr.
şu an düşündüğüm şey what's on my mind right now expr.
şu an iyi bir zaman değil this is not a good time expr.
şu an birine güvenip güvenmeyeceğimi bilmiyorum I don't know if I trust anybody right now expr.
seninle bir an önce konuşmam gerek I need to talk to you immediately expr.
şu an hangi mevsimdeyiz? which season is it now? expr.
şu an neredesiniz? where are you right now? expr.
şu an hamileyim I'm pregnant right now expr.
şu an bir toplantıda he is in a meeting right now expr.
şu an giyiniyorum I'm getting dressed expr.
şu an senin ne düşündüğünü bilmiyorum I don't know what you're thinking right now expr.
şehre geldiğin an beni ara call me the minute you get to town expr.
şu an bir toplantıda she is in a meeting right now expr.
şu an neredesin? where are you right now? expr.
şu an değeri ne kadar bilmiyorum I don't know how much it's worth now expr.
şu an nerdesin? where are you right now? expr.
şu an hangi yıldayız? what year is it now? expr.
şu an bir şeyle uğraşıyorum I'm in the middle of something expr.
şu an onun ne düşündüğünü bilmiyorum I don't know what he's thinking right now expr.
şu an kapalıyız we're closed right now expr.
şu an yerinde yoklar he/she is not available right now expr.
şu an yerinde yok he/she is away from his/her desk (now) expr.
seni burada bulmaları an meselesi it's just a matter of time before they find you expr.
şu an telefonu meşgul he is on the phone expr.
şu an bir tanesine bakıyorsun you're looking at one expr.
şu an ne kadar eder bilmiyorum I don't know how much it's worth now expr.
şu an gerçekten konuşamam I really can't talk right now expr.
şu an işteyim I am at work now expr.
şu an yerinde değil he/she is away from his/her desk (now) expr.
şu an buna ayıracak vaktimiz yok we don't have time for this right now expr.
şu an konuşmak için uygun bir zaman değil now's not a good time to talk expr.
şu an konuşamam I can't speak right now expr.
tam şu an at this very moment expr.
türkiye'de kış şu an this is winter in turkey expr.
türkiye'de yaz şu an this is summer in turkey expr.
(herkesin beklediği) işte o an geldi the big moment has come expr.
Chat Usage
şu an saat kaç orada? what time is it there now? expr.
şu an saat kaç orda? what time is it there now? expr.
Trade/Economic
açan banka tarafından her an iptal edilebilen akreditif revocable letter of credit n.
her an paraya çevrilebilir aktif cash assets n.
her an paraya dönüştürülebilecek şeyler available means n.
tarihi an epoch-making n.
yapılış özelliği dolayısıyla zaman içinde her an geçerli olan bir özdeşlik accounting identity n.
Politics
her an işkenceye alınacakmış duygusu yaratma creating a sense of being exposed to torture at any time n.
Technical
an diyagramı moment diagram n.
an/arc 190v an/arc 190v n.
an vektörü momentvector n.
Computer
bulunulan an veya gün dışında çekilmiş fotoğraf anlamına gelen bir ifade tbt (throwback thursday) expr.
şu an doğrulanan now verifying expr.
Aeronautic
şu an bir bilgi yok (askeri havacılık) no joy n.
roket motorlarının durduğu an brenschluss n.
kontrol çubuğunun ileri itildiği an pushover n.
Marine
gemiye yükün yüklendiği an ile gemiden yükün boşaltıldığı an arasında geçen dönem tackle to tackle n.
Medical
an intelligence n.
an perception n.
an mind n.
psikolojik an psychological moment n.
Astronomy
güneş veya ay tutulması sırasında ışığın tamamen kesildiği an totality n.
gök cisimlerinin koordinatlarının belirlenmesi için referans olarak seçilen an epoch n.
parlaklığı zaman içinde değişen yıldızın en parlak olduğu an maximum n.
Social Sciences
şu an hayatta olan insan modern n.
Religious
kur'an'ın indirilmeye başlandığı gece olarak müslümanlarca kutsal sayılan dua gecesi lailat-ul-qadr n.
kur'an vahiyleri quranic revelations n.
Kur'an-ı Kerim'de Tanrı'nın İbrahim Peygamber'i test etmek amacıyla oğlu İSMAİL'ı kurban etmesini istemesi binding of isaac n.
isa'nın her an her yerde var olduğuna inanan, lüteriyen kilisesi mensubu kimse ubiquist n.
isa'nın her an her yerde var olduğuna inanan, lüteriyen kilisesi mensubu kimse ubiquitarian n.
isa'nın her an her yerde var olduğu inancı ile ilgili ubiquitarian adj.
isa'nın her an her yerde var olduğu inancında ubiquitarian adj.
Geography
günümüzde çin'de yer alan xi'an (şian) kentinin çin imparatorluğu dönemindeki adı changan n.
şu an arkeolojik sit alanı olan halabiye'ye roma dönemi'nde verilen isim zenobia n.
Military
askeri uçağın saldırıya başlamak için doğrudan hedefe yönlendiği an run n.
Sport
silahların temasta olduğu an engagement n.
oyunda kritik an clutch n.
Football
topun son oynandığı an the last moment of the ball having played n.
Chess
an pasan en passant adv.
Music
jim morrison'ın ölümünden 7 yıl sonra 1978'de piyasaya çıkan an american prayer albümünde yer alan the doors şarkısı the ghost song n.
müzisyenin performansa başladığı an entrance n.
dansçının belirli bir pozisyonda sabit kaldığı an pose n.
Theatre
kışkırtan an inciting moment n.
(eserde) belirleyici an climax n.
perdenin kalkıp gösterinin başladığı an curtain-up n.
Abbreviation
an inst n.
Archaic
doğru an pudding time n.
Slang
utanç verici an bruh moment n.
kolay/her an ulaşılabilir doktor/klinik mcdoc n.
kolay/her an ulaşılabilir doktor/klinik mcdoctor n.
kolay/her an ulaşılabilir doktor/klinik mcdoctors n.
kolay/her an ulaşılabilir doktor/klinik mcdocs n.
kolay/her an ulaşılabilir doktor/klinik mcdoc n.
an whipstitch [us] n.
an mo n.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak drag (one's) ass v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak haul (one's) ashes v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak bag ass v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak barrel ass out of (somewhere) v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak cut ass out of (somewhere) v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak drag ass out of (somewhere) v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak shag ass (out of something or some place) v.
bir yerden hızla/çabucak/bir an önce ayrılmak/uzaklaşmak bag ass out of (somewhere) v.
bir an önce harekete geçmek drag ass v.
bir an önce harekete geçmek haul ass v.
(bir an) basireti bağlanmak have a blonde moment v.
(bir an) basireti bağlanmak have a dumb moment v.