yakın - Turc Anglais Dictionnaire

yakın

Sens de "yakın" dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 112 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
yakın close adj.
America's President Bush has promised the allies close consultation.
Amerikan Başkanı Bush müttefiklere yakın istişare sözü verdi.

More Sentences
yakın near adv.
The deadline for the project is near the end of next month.
Projenin son teslim tarihi önümüzdeki ayın sonuna yakın.

More Sentences
General
yakın neighborhood n.
You will find your bicycle somewhere in the neighborhood of the station.
Bisikletini istasyonun yakınlarında bir yerde bulacaksın.

More Sentences
yakın handy adj.
The building in the centre is very handy for a hospital.
Merkezdeki bina hastaneye çok yakın.

More Sentences
yakın relative adj.
An enormous amount of money is still required, particularly for the aftercare of the victims and the relatives.
Özellikle kurbanların ve yakınlarının sonraki bakımı için hala muazzam miktarda paraya ihtiyaç vardır.

More Sentences
yakın proximate adj.
James is my proximate cousin.
James benim yakın kuzenimdir.

More Sentences
yakın immediate adj.
I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
Yeterince konuşulduğuna ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.

More Sentences
yakın near at hand adj.
Easter is near at hand.
Paskalya yakındır.

More Sentences
yakın imminent adj.
There is also talk of an imminent pandemic, an outbreak of influenza.
Ayrıca yakın bir pandemiden, bir grip salgınından da söz ediliyor.

More Sentences
yakın convenient adj.
That bus stop across the street is the most convenient one.
En yakın otobüs durağı, caddenin karşısındakidir.

More Sentences
yakın inseparable adj.
Tom and Mary were inseparable when they were children.
Tom ve Mary, çocukken çok yakınlardı.

More Sentences
yakın approximate adj.
This is all very approximate.
Bunun hepsi çok yakın.

More Sentences
yakın nigh adj.
The zombie apocalypse is nigh!
Zombi kıyameti yakın!

More Sentences
yakın akin to adj.
Mr Désir's report is an excellent instrument for bringing about something more akin to global justice in world trade.
Sayın Désir'in raporu, dünya ticaretinde küresel adalete daha yakın bir şey getirmek için mükemmel bir araçtır.

More Sentences
yakın close adj.
The solution to the conflict with the United States is very close.
Amerika Birleşik Devletleri ile olan anlaşmazlığın çözümü çok yakın.

More Sentences
yakın neighbouring adj.
There's a bus stop neighbouring our school.
Okulumuza yakın bir otobüs durağı var.

More Sentences
yakın immediate adj.
I believe that enough has been said and that we must look forward, learning from the lessons of the immediate past.
Yeterince şey söylendiğine ve yakın geçmişten dersler çıkararak ileriye bakmamız gerektiğine inanıyorum.

More Sentences
yakın good adj.
I called my good friend Tom.
Yakın arkadaşım Tom'u aradım.

More Sentences
yakın near adj.
I hail from a country abounding in water and I also have my home in Amsterdam near water.
Suyun bol olduğu bir ülkeden geliyorum ve Amsterdam'da suya yakın bir evim var.

More Sentences
yakın by adv.
We are bound to each other by a close friendship.
Biz yakın bir dostluk ile birbirimize bağlıyız.

More Sentences
yakın near adv.
Never again will it be that near to achieving its aim.
Bir daha asla amacına ulaşmaya bu kadar yakın olmayacaktır.

More Sentences
yakın closely adv.
We are working with Turkey very closely.
Türkiye ile çok yakın çalışıyoruz.

More Sentences
yakın close to prep.
There are close to 100 000 agency workers in Ireland.
İrlanda'da 100.000'e yakın taşeron işçisi bulunmaktadır.

More Sentences
yakın about prep.
There are about thirty art galleries on the island.
Adada otuza yakın sanat galerisi var.

More Sentences
Trade/Economic
yakın approximate adj.
His description approximated to the truth.
Anlattıkları gerçeğe çok yakındı.

More Sentences
Law
yakın imminent adj.
There is also talk of an imminent pandemic, an outbreak of influenza.
Ayrıca yakın bir pandemiden, bir grip salgınından söz ediliyor.

More Sentences
Construction
yakın intimate adj.
The ancients had an intimate relationship with the sky.
Eskilerin gökyüzü ile yakın bir ilişkisi vardı.

More Sentences
Slang
yakın next adj.
We need to implement a worldwide convention which will ban human cloning within the next few months.
Yakın birkaç ay içinde insan klonlamasını yasaklayacak küresel bir konvansiyonu uygulamaya koymamız gerekiyor.

More Sentences
yakın tight adj.
We were really tight.
Gerçekten çok yakındık.

More Sentences
General
yakın connexion n.
yakın nearby place n.
yakın neighbourhood n.
yakın relation n.
yakın friend n.
yakın near future n.
yakın connection n.
yakın pending adj.
yakın at hand adj.
yakın analogous with adj.
yakın hot adj.
yakın adjacent adj.
yakın akin adj.
yakın familiar adj.
yakın contiguous adj.
yakın vicinal adj.
yakın nearby adj.
yakın round the corner adj.
yakın connected adj.
yakın hard adj.
yakın analogous adj.
yakın connate adj.
yakın not far adj.
yakın bosom adj.
yakın near-by adj.
yakın neighboring adj.
yakın close-range adj.
yakın nr (near) adj.
yakın friendly adj.
yakın adjoinant adj.
yakın nerre [obsolete] adj.
yakın next door to adj.
yakın throng [scottish] adj.
yakın bain [dialect] adj.
yakın vicine adj.
yakın hairline adj.
yakın hairline adj.
yakın boon adj.
yakın home adj.
yakın homey adj.
yakın homish adj.
yakın hot adj.
yakın distanceless adj.
yakın pack [scotland] adj.
yakın contiguate adj.
yakın fast adj.
yakın intime [obsolete] adj.
yakın inward adj.
yakın fireside adj.
yakın shortish adj.
yakın sib [dialect] adj.
yakın sistering adj.
yakın sudden [obsolete] adj.
yakın at one's elbow adv.
yakın next door adv.
yakın within hail adv.
yakın hard by adv.
yakın in sight adv.
yakın hard adv.
yakın anear [dialect] prep.
Phrases
yakın in/of the order of [uk] expr.
Colloquial
yakın cooee n.
Idioms
yakın hail-fellow-well-met adj.
yakın about the ears expr.
yakın not a hundred/thousand/million miles away expr.
yakın near to hand expr.
yakın (close/near) at hand expr.
yakın in the region of expr.
Law
yakın contiguous adj.
yakın adjoinant adj.
Technical
yakın neighboring adj.
yakın neighbouring adj.
Informatics
yakın short-range adj.
Medical
yakın juxta pref.
Food Engineering
yakın proximate adj.
Biochemistry
yakın proximal adj.
Linguistics
yakın proximate adj.
Art
yakın chief [scotland] adj.
Abbreviation
yakın nr adj.
Archaic
yakın hither adj.
yakın strict adj.
yakın anigh adv.
Slang
yakın buddy-buddy adj.

Sens de "yakın" avec d'autres termes dans le Dictionnaire Anglais-Turc : 500 résultat(s)

Turc Anglais
Common Usage
cana yakın friendly adj.
The reception and restaurant staff are very friendly.
Resepsiyon ve restoran personeli çok cana yakın.

More Sentences
yakın arkadaşlık intimacy n.
çok yakın (ilişki/kimse) intimate adj.
yakın (ilişki) intimate adj.
General
yakın arkadaş close friend n.
She takes the appearance of Hoffmann's closest friend, Nicklausse.
Hoffmann'ın en yakın arkadaşı Nicklausse'un görünümünü alır.

More Sentences
yakın dövüş infighting n.
I need to work more on infighting.
Yakın dövüşe biraz daha çalışmam lazım.

More Sentences
yakın tarih recent history n.
This is not the first time in recent history that Europe has taken the lead and set the international agenda.
Bu, yakın tarihte Avrupa'nın öncülük ettiği ve uluslararası gündemi belirlediği ilk olay değildir.

More Sentences
yakın çevre immediate surroundings n.
In Strasbourg, the entrances and the immediate surroundings of this building are under police surveillance.
Strazburg'da bu binanın girişleri ve yakın çevresi polis gözetimi altındadır.

More Sentences
yakın benzerlik close resemblance n.
Mars is all the more interesting for its close resemblance to our Earth.
Mars, dünyamıza olan yakın benzerliği nedeniyle daha da ilginç.

More Sentences
yakın gelecek foreseeable future n.
I don't think that Tom will find a girlfriend for himself in the foreseeable future.
Tom'un yakın gelecekte kendine bir kız arkadaş bulacağını sanmıyorum.

More Sentences
yakın doğu near east n.
We see some of the first depictions of the motif on the cylinder seals of the Ancient Near East and Mesopotamia.
Motifin ilk tasvirlerinden bazılarını Eski Yakın Doğu ve Mezopotamya'nın silindir mühürlerinde görüyoruz.

More Sentences
yakın doğu the near east n.
Be that as it may, the situation in the Middle East and in the Near East requires us to be more vigilant than ever.
Her ne olursa olsun, Orta Doğu ve Yakın Doğu'daki durum her zamankinden daha dikkatli olmamızı gerektirmektedir.

More Sentences
yakın akraba close relative n.
The women in the group cannot be close relatives.
Gruptaki kadınlar yakın akraba olamaz.

More Sentences
yakın arkadaş crony n.
The minister appointed one of his cronies to a key position.
Bakan, yakın arkadaşlarından birini önemli bir pozisyona atadı.

More Sentences
yakın koruma bodyguard n.
The president's bodyguard was trained by experts.
Başkan'ın yakın korumaları uzmanlar tarafından eğitilmişlerdir.

More Sentences
yakın gelecek near future n.
We must prevent them being insufficient to cover the commitments in the near future.
Bunların yakın gelecekteki taahhütleri karşılamakta yetersiz kalmasını önlemeliyiz.

More Sentences
yakın temas close contact n.
Our group currently maintains close contacts with both countries, but they have a long distance still to cover.
Grubumuz şu anda her iki ülkeyle de yakın temaslarını sürdürmektedir, ancak kat etmeleri gereken uzun bir mesafe vardır.

More Sentences
yakın arkadaşlar fast friends n.
The two women became fast friends and eventually decided to write the book together.
İki kadın yakın arkadaş oldular ve sonunda kitabı birlikte yazmaya karar verdiler.

More Sentences
ölüme yakın deneyim near-death experience n.
Read and examine the near-death experiences of others.
Başkalarının ölüme yakın deneyimlerini okuyun ve inceleyin.

More Sentences
en yakın komşu nearest neighbour n.
I now turn to Europe and to our nearest neighbour, Russia.
Şimdi Avrupa'ya ve en yakın komşumuz Rusya'ya dönüyorum.

More Sentences
yakın temas close touch n.
We are in close touch with the family.
Aile ile yakın temas halindeyiz.

More Sentences
yakın bağ close tie n.
This is also compounded by the close ties between Hezbollah and Syria and, above all, the Islamic Republic of Iran.
Hizbullah ile Suriye ve özellikle de İran İslam Cumhuriyeti arasındaki yakın bağlar da bu durumu pekiştirmektedir.

More Sentences
en yakın komşu closest neighbour n.
The Andromeda Galaxy is our closest neighbour.
Andromeda Galaksisi en yakın komşumuzdur.

More Sentences
yakın bir arkadaş a close friend n.
If a close friend or relative exhibits these symptoms, there are things you can do.
Yakın bir arkadaşınız veya akrabanız bu belirtileri gösteriyorsa, yapabileceğiniz şeyler vardır.

More Sentences
yakın arkadaş a close friend n.
A close friend of Max Brod and Franz Kafka and one of the most important Zionists in Bohemia.
Max Brod ve Franz Kafka'nın yakın arkadaşı ve Bohemya'daki en önemli Siyonistlerden biri.

More Sentences
yakın arkadaşlar close friends n.
He doesn't even trust his closest friends.
En yakın arkadaşlarına bile güvenmiyor.

More Sentences
yakın çevre immediate vicinity n.
There may not be a psychotherapist in the immediate vicinity of the individual.
Bireyin yakın çevresinde psikoterapist bulunmayabilir.

More Sentences
yakın bağlantı close link n.
These amendments also exclude anyone with close links to a conglomerate.
Bu değişiklikler aynı zamanda bir holding ile yakın bağlantıları olan herkesi de kapsam dışında bırakmaktadır.

More Sentences
yakın ilişki close link n.
We value our very close links with our Canadian partners.
Kanadalı ortaklarımızla olan çok yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

More Sentences
yakın komşu immediate neighbour n.
The immediate neighbours in the region, Poland and Lithuania, share our point of view.
Bölgedeki yakın komşularımız Polonya ve Litvanya da bizim görüşümüzü paylaşmaktadır.

More Sentences
yakın takip close watch n.
Marketers should keep a close watch on the structure of their website and the SEO strategy they will implement.
Pazarlamacılar web sitelerinin yapısını ve uygulayacakları SEO stratejisini yakından takip etmelidir.

More Sentences
erkekler arası yakın dostluk bromance n.
The bromance between the two actors was evident in the movie.
İki erkek oyuncu arasındaki yakın dostluk hissi filmde açıkça görülüyordu.

More Sentences
yakın hissetmek feel close to v.
I feel closest to you when I write.
Yazarken kendimi sana daha yakın hissediyorum.

More Sentences
ile yakın çalışmak work closely with v.
It is true that I work closely with Minister Michel, but full metamorphosis has not yet taken place.
Bakan Michel ile yakın çalıştığım doğrudur ancak tam bir metamorfoz henüz gerçekleşmemiştir.

More Sentences
çok yakın too close adj.
That's too close to Lunnon for my liking.
Bu benim için Lunnon'a çok yakın.

More Sentences
birbirine yakın close adj.
Tom and Mary were standing close to each other.
Tom ve Mary birbirlerine yakın duruyorlardı.

More Sentences
cana yakın warmhearted adj.
Tom is quite warmhearted.
Tom oldukça cana yakın.

More Sentences
cana yakın outgoing adj.
Tom is very outgoing, isn't he?
Tom çok cana yakın, değil mi?

More Sentences
cana yakın personable adj.
The salesperson was personable.
Satış elemanı cana yakındı.

More Sentences
cana yakın approachable adj.
The boss is a very approachable person.
Patron çok cana yakın bir insan.

More Sentences
cana yakın amiable adj.
The new teacher is an amiable young lady.
Yeni öğretmen cana yakın genç bir hanım.

More Sentences
daha yakın closer adj.
The daily online chat made them feel closer.
Her gün yaptıkları çevrimiçi sohbetler onları daha yakın hissettirdi.

More Sentences
cana yakın forthcoming adj.
Tom was very forthcoming.
Tom çok cana yakındı.

More Sentences
cana yakın pleasant adj.
She was always very pleasant to the guests.
Konuklara her zaman çok cana yakın davranırdı.

More Sentences
en yakın closest adj.
It is the closest level of governance to the people of the regions.
Bu, bölge halkına en yakın yönetim düzeyidir.

More Sentences
cana yakın affable adj.
Sami was a very affable guy.
Sami çok cana yakın bir adamdı.

More Sentences
cana yakın mellow adj.
His children were happy with Mr. Burton's mellow personality
Çocukları, Bay Burton'ın cana yakın kişiliğinden memnundu.

More Sentences
en yakın next adj.
What is the next closest star to us?
Bize en yakın yıldız hangisi?

More Sentences
yakın akraba closely related adj.
Layla and Sami were closely related.
Leyla ve Sami yakın akrabaydılar.

More Sentences
cana yakın warm-hearted adj.
Tom is a warm-hearted man.
Tom cana yakın bir adam.

More Sentences
cana yakın likable adj.
Tom is a very likable guy.
Tom çok cana yakın bir adamdır.

More Sentences
yakın mesafe close-range adj.
The only downside was a close-range combat weakness.
Tek dezavantajı yakın mesafe savaş zayıflığıydı.

More Sentences
yakın geçmiş the recent past adj.
Did the Chinese proletariat have such allies in the recent past?
Çin proletaryasının yakın geçmişte böyle müttefikleri var mıydı?

More Sentences
oldukça yakın pretty close adj.
Note that this isn’t an absolute calculation, but it should be pretty close.
Bunun mutlak bir hesaplama olmadığını, ancak oldukça yakın olması gerektiğini unutmayın.

More Sentences
uzaktan (yakın olmayan) casual adj.
They're casual acquaintances.
Uzaktan tanışıyorlar.

More Sentences
yakın olan nearer adj.
The Union must draw nearer to the citizens of the Union.
Birlik, Birlik vatandaşlarına daha yakın olmalıdır.

More Sentences
en yakın akraba next of kin n.
merkeze yakın bölge zone of interior n.
liman gibi kıyıya yakın veya kıyıda bulunan bölge waterfront n.
en yakın aile bireyleri immediate family n.
yakın yer vicinity n.
kutuplara yakın yerler high latitudes n.
yakın arkadaş bosom friend n.
yakın tarih late history n.
yakın arkadaş alter ego n.
dijital yakın tonlamalı prova digital contone proofing n.
en yakın olma proximateness n.
yakın kız arkadaş girlfriend in training n.
yakın arkadaş fellow n.
yakın koruma (memuru) close protection officer n.
yakın ilişki affiliation n.
kıtaya yakın büyüklükte bir yer subcontinent n.
yakın akrabalar arasında evlenme intermarriage n.
yakın koruma personal bodyguard n.
yakın zamanda olma recency n.
yakın arkadaş chum n.
yakın arkadaş fella n.
zuhur ve vukuu yakın olma imminence n.
yakın plan çekim close shot n.
yakın arkadaş boon companion n.
yakın arkadaş intimate n.
kıyıya yakın seaboard n.
ringe veya sirk sahnesine yakın (yer) ringside n.
denize yakın arsa waterfront n.
yakın olma proximity n.
çok yakın dost alter ego n.
çiftliğe yakın tarla infield n.
şişede ağza yakın dar bölüm strait n.
yakın arkadaşlık mateship n.
yakın taraf the on side n.
yakın akraba ile cinsel ilişki kurma incest n.
yakın dost compadre n.
yakın okuma close reading n.
yakın dost familiar n.
yakın dövüş clinch n.
iskelenin gemiye yakın tarafı shipside n.
dayı ile yeğenin yakın ilişkisi avunculate n.
birbirine yakın bulunma juxtaposition n.
birbirine yakın bulundurma juxtaposition n.
birbirine yakın koyma juxtaposition n.
yakın görüş close up n.
yakın dost intimate friend n.
altın rengine yakın kahverengi titian n.
yakın yerden alınan numune topotype n.
akraba ve yakın arkadaşlarını kayıran nepotist n.
akrabalara ve yakın arkadaşlara yapılan iltimas nepotism n.
en yakın çıkış the nearest exit n.
yakın ilişki affiliation n.
birbirine yakın olan gözler closely set eyes n.
yakın çağ modern age n.
yakın zamanlar tarihi recent history n.
yakın akraba near of kin n.
yakın münasebet close relation n.
en yakın zaman soonest time n.
yakın takipçi close follower n.
yakın çekim big close-up n.
birbirine yakın olan gözler close set eyes n.
birbirine yakın olan gözler narrow-set eyes n.
yakın ilişki (iki hayvan arasında) pair-bond n.
yakın hizmet service-friendliness n.
çam türüne çok yakın bir orman ağacı ladin n.
erkekler arasındaki yakın arkadaşlık male bonding n.
yakın erkek dostluğu male bonding n.
(çocuğun ihtiyaç duyduğu) yakın ilgi tlc (tender loving care) n.
(çocuğun ihtiyaç duyduğu) yakın ilgi tender loving care n.
-e yakın bir şey approximation n.
-e yakın olma approximation n.
yakın zamanda yapılmış bir araştırma a recent study n.
saçının rengi beyaza yakın bir sarı olan kimse bottle blonde n.
yakın benzerlik close similarity n.
bataklığa yakın bir bölgede yaşayan kimse swamper n.
en yakın mirasçı next to kin n.
en yakın akraba next to kin n.
yakın takip close follow-up n.
yakın dönem recent period n.
yakın ve uzak görme alanı near and far visual space n.
yakın ilgi close interest n.
yakın dönem recent era n.
yakın alaka close interest n.
yakın zamanda yapılan araştırmalar recent searches n.
en iyi/en yakın arkadaş best friend n.
yakın dostluk close friendship n.
siyaha yakın koyu kahverengi sepia n.
erkek arkadaşların birbirlerine çok yakın olması bromance n.
yakın benzeştirme close analogy n.
yakın benzeşim close analogy n.
yakın temas close encounter n.
yakın akrabalar arasında yapılan evlilik inmarriage n.
yakın akrabalar arasında yapılan evlilik intermarriage n.
sarıya yakın kumral saç fair hair n.
(birinin) yakın arkadaş çevresi someone's close circle of friends n.
yakın akrabası one's next of kin n.
yakın/birbirine kenetlenmiş aile close-knit family n.
sıfıra yakın saç kesimi wiffle n.
sıfıra yakın saç kesimi induction cut n.
sıfıra yakın saç kesimi buzz cut n.
iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım on-site daycare n.
yakın çevre inner circle n.
(bir kurumda) (birinin) yakın çevresi inner circle n.
yakın sesleri art arda söyleme zorluğu cacophony n.
yakın olma imminence n.
yakın olma imminentness n.
yakın olma impendency n.
yakın olma forthcomingness n.
yakın olma imminency n.
yakın olma impendence n.
yakın dövüş silahı melee weapon n.
yakın plan close-up n.
yakın dövüş melee n.
yakın dost olmaları mümkün olmayan unlikely bedfellows n.
yakın çevre immediate environment n.
ölüme yakın deneyim near-death experience (nde) n.
yakın bağ close bond n.
yakın mesafeden çekilen fotoğraf closeup n.
yakın izleme close monitoring n.
güneşe en yakın gezegen the closest planet to the sun n.
güneşe en yakın gezegen the nearest planet to the sun n.
kısa erkek saçına yakın kısalıkta kesilmiş saç pixie cut n.
yakın anlam close meaning n.
tek yakın only relative n.
(savaşta) yakın dövüş bıçağı trench knife n.
yakın dövüş bıçağı punch knife n.
yakın çevre immediate circle n.
(birinin) yakın çevresi immediate circle n.
(çekirdek aile bireyleri dışındaki) yakın akrabalar wider family n.
(çekirdek aile bireyleri dışındaki) yakın akrabalar extended family n.
yakın komşu immediate neighbor n.
doğu myanmar ve tayland'ın yakın kısımlarında yaşayan budist halk talaing n.
doğu myanmar ve tayland'ın yakın kısımlarında yaşayan budist halk mon n.
ölümü yakın bir kişinin hayaleti taisch n.
filipin yerlileri olan visayanlara yakın yaşayan malezya ırkı tagal n.
yakın ilişki adfiliation n.
bayraklarda üst köşede, gönder direğine yakın bulunan dikdörtgen kısım canton n.
şimdiye çok yakın zaman dilimi recentness n.
şimdiye çok yakın zaman dilimi recency n.
yakın zamanda olma recentness n.
yakın geçmişte olma recency n.
bir kurum tarafından hizmet verilen yakın alan/çevre (okul, hastane, sosyal hizmetler vs.) catchment area n.
brezilya'ya özgü, partnerlerin birbirine sıkıca sarılıp yakın temasta bulunduğu balo salonu dansı lambada n.
yakın gözlüğü reading glasses n.
temsilin orijinaline olabildiğince yakın olması naturalness n.
yakın konuma yerleştirmek neighbor n.
yakın konuma yerleştirmek neighbour n.
yakın olma neighborship n.
kardeş gibi yakın arkadaş neighbour n.
birbirine yakın olacak veya birbiri içine sığacak şekilde yerleştirilmiş bir grup nesne nest n.
yakın zamanda ortaya çıkmış new-sprung n.
yakın zamanda var olmuş new-sprung n.
(liderin/birincinin) en yakın rakibi someone’s nearest rival​/​challenger n.
(lidere/birinciye) en yakın rakip someone’s nearest rival​/​challenger n.
akla yakın şey thinkable n.
başın tepe noktasına yakın bukle tourbillon n.
başın tepe noktasına yakın bukle tourbillion n.
cana yakın, hoşgörülü ve sakin kişilik tipi type b n.
cana yakın olma associableness n.
en yakın yerleşim nearest inhabited area n.
en yakın yerleşim bölgesi nearest inhabited area n.
cana yakın olmama unapproachability n.
cana yakın olunmadığı için sevilmeme unfriendliness n.
yakın çevre bailiwick n.
yakın takip hot pursuit n.
birbirine yakın veya paralel yerleştirilen iki küçük parmaklık bars gemel n.
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay epilog n.
yakın zamanda bitmiş bir anlaşmazlık veya mücadeleyi anlamlı bir şekilde yansıtan olay epilogue n.
cana yakın olmama unwelcomeness n.
cana yakın olmama unreceptiveness n.
bilinen bir türün çok yakın benzeri bastard n.
ipin veya telin bitmeye yakın bükülmesi kneck n.
yakın arkadaş belamy n.
bir yerin yakın çevresi verge [obsolete] n.
birbirine yakın konumlanmış ve grup olarak kabul edilen bir dizi yer vicinage n.
yakın ilişki vicinity n.
yakın zamanda sütten kesilmiş çocuk weanel [dialect] n.
çok yakın bitiş blanket finish n.
yakın ilişki habitude [obsolete] n.
yakın dövüş half-sword n.
bir yere yakın olma whereabout n.
çok yakın ve uzak mesafelerin arası midfield n.
yakın birliktelik harness n.
saman yığınına yağmur suyu girmemesi için yüzeye yakın samanları çapraz yerleştirme haystack dressing n.
yakın çevre bosom n.
yakın arkadaş buddie n.
tepede veya tepeye yakın yaşayan birine verilen bir soyadı hill n.
yakın izleyen mücadele horse race n.
yakın yarış horserace n.
yakın izleyen mücadele horserace n.
yakın izleyen mücadele horse-race n.
yakın dövüş mix-up n.
yok olmaya yakın olma moribundity n.
ağza yakın bulunan yapı veya uzantı (böcek) mouth organ n.
yakın geçmiş yesteryear n.
yakın geçmiş yesterdays n.
kömür madeni çatısının maden yüzeyine yakın olan alt kısmı lip n.
yakın çevre loop n.
yakın zamanda vefat etmiş kimse loved one n.
yakın ilişki loved one n.
yakın ilişkiler loved ones n.
misyalıların konuştuğu, frigce'ye yakın olduğu düşünülen dil mysian n.
fıçının ortasına en yakın demir çember bulge hoop n.
yakın birliktelik lockstep n.
en yakın arkadaş musketeer n.
yakın arkadaş musketeer n.
(kılıç veya bıçak) sapa yakın bilenmeyen bölüm ricasso n.
ölüme yakın hasta near-death patient n.
elin bileğe yakın kısmı butt n.
yakın akraba german [obsolete] n.
yakın arkadaş buluşması gossiping n.
yakın dövüş grapplement [obsolete] n.
yakın dövüşte karşıdakini sımsıkı tutma graplement n.
yakın dövüş graplement n.
yüzeye yakın toprak grass roots n.
(uzay uçuşunda) çekim alanı sayesinde enerji elde etmek için gezgin bir cisme yakın geçen güzergah gravity-assist n.
yere yakın duran şey groundling n.
yakın taraf hitherside n.
yakın gelecek offing n.
yakın gelecekte offing n.
tek bir kişinin filme alındığı yakın çekim one-shot n.
yakın kimse running-mate n.
yakın kimse running mate n.
yakın arkadaş chummy n.
yakın münasebet consanguinity n.
yakın ilişki consanguinity n.
yetkili makama ve iktidara yakın kimse in n.
cana yakın olmama inaffability n.
yakın akrabasıyla çiftleşen kimse inbreeder n.
rahatsız edici derecede yakın durma close quarters n.
yakın dövüş close quarters n.
yakın dövüş close-quarter fighting n.
yakın mesafe efekti vermek için yükseltilmiş ses close-up n.
yakın plan çekim closeup n.
(bir şeye) yakın özellikte olan şey coadjacent n.
yakın olduğu biriyle ilişkisini kesen kimse cutter n.
yakın arkadaş family n.
(i. ve ii. dünya savaşında ölenlerin anıldığı) 11 kasıma en yakın pazar günü poppy day n.
iki nesnenin en yakın yüzeyleri arasındaki mesafe clear n.
yakın kadın arkadaş cummer [scotland] n.
yakın arkadaşlar cup and can n.
yakın mesafe takip insecution [obsolete] n.
en yakın nokta inside n.
en yakın bölüm inside n.
yakın ilişki internection [obsolete] n.
(bir kişiyle, durumla) yakın ilişkili kimse intimate n.
yakın arkadaş inward [obsolete] n.
hırvatistan'da veya yakın çevresinde çalışan silahlı memur pandoor n.
yakın arkadaş cod [dialect] n.
yakın tehlike sinyali code red n.
yakın tehlike uyarısı code red n.
yakın yaştaki kimseler coevals n.
yakın ilişki converse [obsolete] n.
yakın dost fly [obsolete] n.
yakın dikkat focus n.
yakın temas osculation n.
(yol, kaldırım) yola en yakın kısım outside n.
en yakın nokta perigee n.
yakın arkadaş pewfellow n.
ham haline yakın kıymetli taş preform n.
yakın bağlar root n.
sosyal çevreyle kurulan yakın bağ root n.
kırılma anının yakın olduğu durum scale n.
yakın alan shadow n.
yakın çevre suburb n.
yakın bölge suburb n.
yakın mıntıka suburb n.
yakın çevre surrounding n.
yakın ilişki sympathy n.
kıça yakın after n.
birinci derece yakın immediate family n.
yakın tür cousin n.
çok yakın mesafe stoneshot n.
çok yakın mesafe stonecast n.
çok yakın mesafe stone's cast n.
yakın yer step n.
yakın arkadaş perisher [australia] n.
yakın mesafede olma propinquity n.
yakın zamanda gerçekleşecek olma propinquity n.
birbirine yakın gerçekleşen jeolojik olgular swarm n.
yakın olduğu için işitebilmek be within earshot v.
ile yakın ilişki içinde olmak be hand in and glove with v.
birbirine yakın bulunmak be in juxtaposition v.
yakın olmak impend v.
yakın olmak be in sight v.
çok yakın olmak be hard by v.
(yardımcı fiil olarak) yakın geçmiş zaman have v.
akla yakın olmak add up v.
birbirine yakın koymak juxtapose v.
yakın olmak overhang v.
yarış alanının en iç kısmına yakın olmak have the inside track v.
akla yakın olmak be believable v.
yakın hissetmek feel intimate with v.
yakın hissetmek feel drawn to v.
yakın hissetmek feel intimate v.
yakın davranmak behave sympathetically v.
yakın davranmak act in a warm way v.
yakın akraba olmak be closely related v.
yakın takibe almak follow someone closely v.
yakın takibe almak not to let someone off the sight v.
yakın mesafeden ateş etmek (shoot a weapon) at close range v.
yakın mesafeden ateş etmek shoot a weapon at close range v.
yakın takipçisi olmak be a close follower v.
-e yakın olmak be in the same ballpark v.
-e yakın olmak approximate v.
-e yakın olmak be close to v.
yakın ilişki kurmak (iki hayvan arasında) pair-bond v.
yakın arkadaşlık kurmak get off with v.
ile yakın çalışmalar içinde olmak work closely with v.
yakın ilgi göstermek give close attention to v.
yakın ilgi göstermek devote close attention to v.
en yakın arkadaşlarından birisi olarak saymak count someone among one's closest friends v.
çok yakın birisini/birini kaybetmek lose someone so close v.
yakın takibe almak scrutinize v.
yakın takibe almak watch/monitor closely v.
her iki tarafa yakın olmak straddle v.
akla yakın gelmek find something believable v.
akla yakın gelmemek be hardly believable v.
akla yakın bulmak find something believable v.
akla yakın gelmek sound believable v.
akla yakın gelmemek sound unbelievable v.
birine yakın durmak remain close to someone v.
yakın arkadaş olmak chum v.
çok yakın mesafeden takip etmek follow too close v.
yakın takibe almak scrutinise v.
yakın olmaya devam etmek remain close v.
yakın ilişkiler kurmak forge closer ties v.
bir kişi ya da grubu yakın takip altına almak surveil v.
birbirlerine yakın durmak stand close to one another v.
yakın ilişki kurmak truck v.
yakın ilişki kurmak apparent v.
yakın ilişkide olmak jostle v.
yakın işbirliğinde bulunmak match [obsolete] v.
yakın çevreye yerleştirmek match [obsolete] v.
birbirine yakın koymak juxtaposit v.
olması yakın ve kesin olmak brew v.
yakın çalışmak buddy v.
(rotasız bir şekilde) zemine yakın uçmak mosquito v.
güneşe çok yakın uçmak fly too close to the sun v.
(kalem, fırça) parmağını ucuna yakın tutmak choke v.
yakın olmak depend [obsolete] v.
yakın arkadaş olmak hobanob v.
yakın ilişki kurmak crony v.
birbirine yakın şekilde tutturmak fay v.
(özellikle edat veya bağlaç) sona yakın koymak postposit v.
(özellikle edat veya bağlaç) sona yakın koymak postpose [obsolete] v.
(özellikle edat veya bağlaç) sona yakın koymak postpone v.
kaynamaya yakın suda pişirmek codle v.
rüzgara daha yakın seyretmek outpoint v.
yakın takibe almak scrutiny [obsolete] [rare] v.
yakın pozisyonda yerleştirmek snuggle v.
yakın durmak snuggle v.
sınıra yakın hareket etmek snug v.
yakın bir şekilde sosyalleşmek sororize [us] v.
yakın bir şekilde sosyalleşmek sororise [uk] v.
yakın olmak be near v.
kadar yakın as near as adj.
en yakın the nearest adj.
cana yakın genial adj.
çok yakın (arkadaş) intimate adj.
yakın kızılaltı near infrared adj.
yakın civar ambient adj.
olması yakın impending adj.
cana yakın congenial adj.
denize yakın maritime adj.
çiçekli ksımları yumurtalığa yakın olan epigynous adj.
olması yakın ve muhakkak imminent adj.
sahile yakın littoral adj.
cana yakın warm adj.
mektup niteliğine yakın near letter quality adj.
akla yakın plausible adj.
göbeğe yakın umbilical adj.
kıyıya yakın olan onshore adj.
cana yakın companionable adj.
yere yakın yerde yetişen bitki epigeal adj.
zirveye yakın zenithal adj.
yakın (arkadaş) thick adj.
en yakın proximate adj.
cana yakın homely adj.
cana yakın conversable adj.
doruğa yakın zenithal adj.
yakın (arkadaş) close adj.
olması yakın impendent adj.
cana yakın olmayan frigid adj.
kıça en yakın olan sternmost adj.
yakın arkadaş hail fellow well met adj.
akla yakın sensible adj.
günümüze en yakın tarihte hazırlanmış updated adj.
cana yakın lovable adj.
cana yakın charming adj.
yakın ilişkili affined adj.
sınıra yakın olan borderline adj.
birbirine çok yakın dikilmiş (bitkiler) thickset adj.
cana yakın sympathetic adj.
akla yakın reasonable adj.
cana yakın gracious adj.
kıyıya yakın littoral adj.
olması yakın imminent adj.
yakın aralıkta closely spaced adj.
akraba ve yakın arkadaşları kayırma ile ilgili nepotistic adj.
bu tarafa en yakın hithermost adj.
tamamına yakın almost all adj.
bir adım daha yakın one step closer adj.
yakın ilişki affinitative adj.
tamamına yakın almost whole adj.
tamamına yakın almost entire adj.
kutuplara yakın high adj.
öne yakın olan anterior adj.
-e yakın closed by adj.
cana yakın hail-fellow-well-met adj.
yakın menzilli point-blank adj.
performansta en iyiye bir yakın başarı second-best adj.
-e yakın neighboring on adj.
yakın mesafeden yapılan point-blank adj.
çok yakın geçen point-blank adj.
pek yakın imminent adj.
aşırı yakın overfamiliar adj.
gerçeğe yakın real-like adj.
yakın zamana ait (olan) of recent vintage adj.
(kişinin kendisine) en yakın ownmost adj.
kırka yakın fortyish adj.
sahile yakın beachside adj.
sahile yakın beachfront adj.
kıyıya yakın near-coastal adj.
beyaza yakın toz pembe pinkish-white adj.
yere yakın low-slung adj.
ışık hızına yakın hızda ultrarelativistic adj.
en uyguna yakın suboptimal adj.
yakın tehdit (altında) near threatened adj.
siyaha yakın koyu kahverengi seal-brown adj.
tolstoy'un tarzına yakın tolstoyesque adj.
cana yakın friendful adj.
olması yakın upcoming adj.
gerçekleşmesi yakın upcoming adj.
özellikle samimi veya yakın ilişkide olan iki kişiye özgü à deux adj.
yakın ilişkili affinitive adj.
cana yakın acquaintable adj.
daha yakın narre [obsolete] adj.
cana yakın nice adj.
yakın olmayan (samimi olmayan) nodding adj.
özellikleri çok yakın olan near adj.
yakın gelecekte nearer adj.
daha yakın nerre [obsolete] adj.
ayaklar zemine yakın olacak şekilde dans eden terre à terre adj.