kesin - Türkçe İngilizce Sözlük
Geçmiş

kesin



"kesin" teriminin İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 214 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
kesin exact s.
kesin final s.
kesin accurate s.
kesin certain s.
kesin precise s.
General
kesin sure as death s.
kesin assertive s.
kesin peremptory s.
kesin unequivocal s.
kesin determined s.
kesin rigid s.
kesin indubitable s.
kesin round s.
kesin scientific s.
kesin crisp s.
kesin mathematical s.
kesin extreme s.
kesin drastic s.
kesin pointed s.
kesin certain s.
kesin frozen s.
kesin pronounced s.
kesin express s.
kesin unquestioning s.
kesin crucial s.
kesin clear s.
kesin decisive s.
kesin categorical s.
kesin positive s.
kesin irreversible s.
kesin decided s.
kesin rigorous s.
kesin declared s.
kesin indisputable s.
kesin irrevocable s.
kesin dogmatic s.
kesin conclusive s.
kesin precision s.
kesin determinate s.
kesin unambiguous s.
kesin outright s.
kesin bound s.
kesin incontrovertible s.
kesin flat s.
kesin firm s.
kesin uncompromising s.
kesin square s.
kesin unquestionable s.
kesin direct s.
kesin unerring s.
kesin unquestioned s.
kesin downright s.
kesin ocular s.
kesin terminative s.
kesin deciding s.
kesin stark s.
kesin undoubted s.
kesin safe s.
kesin slipt s.
kesin absolute s.
kesin definitive s.
kesin definite s.
kesin utter s.
kesin specific s.
kesin precise s.
kesin accurate s.
kesin clear-cut s.
kesin clean-cut s.
kesin spot-on s.
kesin point-blank s.
kesin immutable s.
kesin affirmative s.
kesin explicit s.
kesin undeniable s.
kesin truthful s.
kesin to the letter s.
kesin unconditional s.
kesin ultimate s.
kesin plenary s.
kesin free from ambiguity s.
kesin unmistakeable s.
kesin stringent s.
kesin net s.
kesin unmistakable s.
kesin bound to be s.
kesin radical s.
kesin real s.
kesin categoric s.
kesin total s.
kesin unambivalent s.
kesin uncontrovertible s.
kesin undebatable s.
kesin undoubtable s.
kesin undubitable s.
kesin unequivocable s.
kesin unmitigated s.
kesin last s.
kesin uttermore [obsolete] s.
kesin lively s.
kesin blank s.
kesin wis [obsolete] s.
kesin witter [obsolete] s.
kesin hands-down s.
kesin jump [obsolete] s.
kesin right-out [uk] s.
kesin decretory [obsolete] s.
kesin grand s.
kesin overprecise s.
kesin implicit s.
kesin imprescriptible s.
kesin disputeless s.
kesin inevasible s.
kesin infinite s.
kesin inflexible s.
kesin distinct s.
kesin good s.
kesin diffinitive s.
kesin doubtless s.
kesin precisive s.
kesin constant [obsolete] s.
kesin posed [obsolete] s.
kesin dead s.
kesin dead s.
kesin deadly s.
kesin finative [obsolete] s.
kesin perfect [obsolete] s.
kesin predicatory s.
kesin press [obsolete] s.
kesin shizzle s.
kesin shunless s.
kesin siccar [scotland] s.
kesin sicker [scotland] s.
kesin siker s.
kesin simple s.
kesin crystallized s.
kesin crystallised s.
kesin for sure zf.
kesin out of question zf.
kesin sure zf.
kesin doubtless zf.
kesin precisely zf.
kesin preciso zf.
kesin sure to ed.
Phrases
kesin as sure as I'm sitting here expr.
kesin short and to the point expr.
Colloquial
kesin cast in stone s.
kesin etched in stone s.
kesin dang sure s.
kesin danged sure s.
kesin precious s.
kesin crunch s.
kesin You bet your sweet patoot! ünl.
kesin You bet your sweet patootie! ünl.
kesin sure as shooting expr.
kesin hard and fast expr.
kesin right enough expr.
kesin fer shur expr.
kesin I'd lay a wager that expr.
kesin (one's) bottom dollar expr.
kesin fosho (for sure) expr.
kesin shurely expr.
kesin shizzle exclam.
Idioms
kesin a given i.
kesin good bet i.
kesin a sure thing i.
kesin death and taxes i.
kesin lay a wager f.
kesin (as) certain as death and taxes s.
kesin black and white s.
kesin cast in concrete s.
kesin on-target s.
kesin cut and dried s.
kesin sure as I'm standing here expr.
kesin as sure as death and taxes expr.
kesin sure as death and taxes expr.
kesin sure as eggs is eggs expr.
kesin written in stone expr.
kesin sure as god made little green apples expr.
kesin sure as you live expr.
kesin sure as fate expr.
kesin as large as life expr.
kesin (as) sure as fate expr.
kesin (as) sure as god made little green apples expr.
kesin (as) sure as I'm standing here expr.
kesin (as) sure as you live expr.
kesin (as) sure as you're standing there expr.
kesin bet your bottom dollar expr.
kesin bet your life expr.
kesin (you can) bet your bottom dollar (on something/that...) expr.
kesin (you can) bet your life (on something/that...) expr.
kesin eggs is eggs expr.
kesin no buts (about it) expr.
kesin no ifs and buts (about it) expr.
kesin no ifs or buts (about it) expr.
Trade/Economic
kesin accurate s.
Law
kesin irrebuttable s.
kesin mandatory s.
kesin unerring s.
kesin absolute s.
kesin irrefutable s.
Technical
kesin sure s.
kesin accurate s.
kesin concrete s.
kesin specific s.
kesin absolute s.
kesin explicit s.
kesin precise s.
Computer
kesin definite s.
Math
kesin mathematic s.
Archaic
kesin desistive s.
kesin desitive s.
Slang
kesin in the bag expr.
kesin fo shizzle expr.
kesin you bet your bottom expr.

"kesin" teriminin diğer terimlerle kazandığı İngilizce Türkçe Sözlükte anlamları : 500 sonuç

Türkçe İngilizce
Common Usage
kesin karar vermek resolve f.
kesin olmayan indefinite s.
General
kesin deliller proof positive i.
kesin disipline dayalı bir hindu dini jainism i.
kesin olmama uncertainty i.
kesin olmayan cevap provisional reply i.
kesin hesap decompte definitif i.
kesin karar resolution i.
kesin bir delil proof positive i.
kesin başarı masterstroke i.
kesin emir injunction i.
kesin miktar definite quantity i.
açık ve kesin ifade formulation i.
kesin şey positive i.
kesin hesap audit i.
kesin delil positive proof i.
seyahatte, talep veya etkinliklerin kesin ve tanımlanabilir düzeyde olduğu yılın belli dönemleri season i.
kesin hüküm res judicata i.
kesin karar exact decision i.
kesin tahmin definitive estimate i.
konu hakkında son ve kesin söz the last word on the matter i.
kesin karar commitment i.
kesin olmama impreciseness i.
kesin belirtiler sure signs i.
kesin olmayan seçim sonuçları early election results i.
kesin olmayan seçim sonuçları incomplete election results i.
kesin olmama nonabsoluteness i.
kesin olmama nonconclusiveness i.
kesin rezervasyon definite reservation i.
kesin ayar accurate adjustment i.
kesin olmayan tahmini maliyet provisional estimate of costs i.
kesin olmayan tahmini maliyet provisional sum i.
kesin çözüm exact solution i.
kesin delil hard evidence i.
kesin olan şey certainty i.
kesin olay certain event i.
kesin kabul süresi defect liability period i.
kesin kabul ölçümü final certificate measurement i.
kesin proje final design i.
kesin hesap final account i.
kesin kabul raporu final certificate i.
kesin proje final project i.
kesin kabul final acceptance i.
kesin tamamlama final completion i.
kesin kabul general acceptance i.
kesin olmama inaccuracy i.
kesin şey cinch i.
kesin bilgi exact information i.
kesin hesap settlement i.
kesin önlemler strict measures i.
kesin önlemler stringent measures i.
benim kesin inancım my firm conviction i.
benim kesin kanım my firm conviction i.
kesin bilgi certain information i.
bir şeyin kesin işareti a sure sign of i.
kesin hüküm final judgment order i.
kesin cevap a definite answer i.
kesin bilgi precise information i.
kesin zafer decisive victory i.
kesin kayıt tarihi ve zamanı exact registration date and time i.
kesin sonuç decider i.
kesin fikir dogma i.
kesin tarih exact date i.
kesin açıklama absolute statement i.
kesin tarih firm date i.
kesin zaman exact time i.
kesin yargı definite judgement i.
kesin yargı final judgement i.
kesin yargı absolute judgment/decision i.
kesin yanıt decisive answer i.
kesin kanıt clear evidence i.
kesin kayıt işlemleri final registration procedures i.
kesin tespit/hüküm definitive determination i.
kesin olmama uncertainty i.
kesin olmama uncertainness i.
kesin olma ultimacy i.
son derece kesin olma ultraprecision i.
kesin olmama unaccurateness i.
kazanması veya başarılı olması kesin görünen kimse veya şey banker i.
kesin yenilgi bashing i.
kesin tarih epoch i.
kesin olmama unsureness i.
kesin olmama unsurety i.
kesin anlam value i.
kesin durum hard-line i.
iki cisim veya nokta arasındaki kesin mesafe measure i.
her bir aşamanın sonunda kesin çıktıları olan bir operasyonu belirli bir şekilde gerçekleştirme yolu methodology i.
abd'de büyük göller ve mississippi nehri vadisi'nin üst kısmını kapsayan kesin sınırları olmayan bölge middle west i.
en kesin yol highroad i.
yetersiz aydınlatma nedeniyle kesin olmama obscureness i.
kesin fikirli olma decision i.
kesin olarak belirli sorumlulukları bulunmayan genel otorite roving commission i.
kesin sonuç final result i.
kesin olmama imprecision i.
kesin hüküm committal i.
kesin kanıt disproof i.
kesin kanıt disproval i.
kesin kanıt sunan kimse disprover i.
kesin olma incisiveness i.
kesin olma inevitability i.
kesin şey inevitable i.
(bir şey hakkında bilinen) kesin bilgi bead i.
kesin kanıt satisfaction [obsolete] i.
kesin tayin fix i.
parçalar veya yüzeyler arasındaki kesin ve doğru temas seat i.
kesin kanıt self-evidence i.
kilise ve devletin birbirinden kesin şekilde ayrılması politikasını savunma separationism i.
kesin bir sonu olmayan uzun hikaye shaggy-dog story i.
kaçınılamaz/kesin sonucu the inevitable consequence of i.
kesin yanıt crusher i.
kesin karşılık crusher i.
kesin karar slockdologer i.
kesin karar slockdolager i.
kesin karar slockdoliger i.
kesin cevap definitive answer i.
kesin olan şey sure thing [us] i.
kesin ve açık olarak belirtmek formulate f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be in two minds about f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be of two minds about f.
kesin karar vermek resolve f.
açık ve kesin ifade etmek formulate f.
kesin bir dille söylemek dogmatize f.
kesin bir tavır almamak fudge f.
kesin olarak fikrini söylemek dogmatise f.
kesin olarak yerini belirtmek pinpoint f.
kesin olmak be definite f.
kesin olmak be certain f.
kesin olmak be absolute f.
kesin olmamak be indefinite f.
kesin olmamak not be definite f.
kesin olmamak not be certain f.
kesin olmamak be uncertain f.
kesin gözüyle bakmak take something for granted f.
kesin ifade etmek enunciate f.
kesin bilmek know for certain f.
kesin olarak bilmek know for sure f.
kesin olarak bilmek know for certain f.
kesin bilmek know for sure f.
kesin hüküm vermek (biri hakkında) place a final judgement on someone f.
birşey hakkında kesin bir karara varamamak be undecided about something f.
kesin adımlar atmak take irreversible steps f.
kesin olarak fikrini söylemek dogmatize f.
kesin bir dille söylemek dogmatise f.
başlayacağı kesin olmak be bound to start f.
net ve kesin bir duruş sergilemek cameo f.
kesin olmayan hale getirmek unfix f.
olması yakın ve kesin olmak brew f.
kesin olarak çözmek determinate f.
bir şeyin karakteri, konumu, büyüklüğü veya miktarı ile ilgili kesin ve doğrudan bilgi edinmek determine f.
kesin tanım getirmek pin (down) f.
kesin hale getirmek clench f.
kesin güvence altına almak clench f.
kesin olarak ayarlamak ink in f.
kesin şekilde belirtmek pitch [obsolete] f.
açık ve kesin şekilde ifade etmek platform [obsolete] f.
kesin onay vermek finalize f.
kesin onay vermek finalise f.
kesin olarak belirlemek perfix [obsolete] f.
kesin kabul etmek presume f.
kesin olmayan inexact s.
kesin olmayan indefinite s.
kesin olmayan imprecise s.
kesin olarak kanıtlanmış well proven s.
kesin olmayan chancy s.
kesin olmayan in doubt s.
kesin sonuca ulaştıran decisive s.
kesin değil not obvious s.
kesin olmayan tentative s.
kesin ve apaçık specific s.
kesin (görüş) strong s.
kadar kesin as sure as s.
çok kesin hand and fast s.
kesin olmayan indecisive s.
kesin olarak ispatlayan demonstrative s.
kesin olmayan borderline s.
kesin olmayan nonabsolute s.
kesin olmayan nonconclusive s.
gibi kesin as sure as s.
kesin olmayan dubious s.
başaracağı kesin olan sure-fire s.
kesin olmayan indeterminate s.
kesin olmayan doubtful s.
kesin olmayan questionable s.
kesin olmayan interlocutory s.
kesin olarak tanımlanmış precisely defined s.
kesin değil/olmayan casual s.
kesin olmayan chancey s.
herhangi bir sonuca kesin bir etki etmeyen nondecisive s.
kesin olmayan nonspecific s.
kesin olmayan non-specific s.
son derece kesin ultraprecise s.
kesin olmayan unaccurate s.
kesin olmayan unconcludent [obsolete] s.
kesin olarak şekillenmemiş uncrystallised s.
kesin olarak şekillenmemiş uncrystallized s.
kesin olmayan unensured s.
kesin olmayan unexact s.
kesin olmayan unmathematical s.
en kesin utterest s.
daha kesin hale getirilmiş honed s.
kesin olan ringing s.
tesir edeceği kesin olan cast-iron s.
kesin karar veremeyen choiceful s.
kesin kararlı decided s.
kesin olarak karar verilmiş determinate s.
kesin olmayan iffy s.
(davranış, görüş, niyet) kesin bir yanıtı olmayan open-end s.
kesin olarak kararlaştırılmayan opinionable s.
aşırı kesin overexquisite s.
gereksiz ölçüde kesin overparticular s.
kesin olmayan rocky s.
kesin olmayan imprecise s.
kesin olmayan inevident s.
kesin tedavi eden infallible s.
belirli bir süre daha dayanması kesin olan good (for) s.
belirli bir sonucu vermesi kesin olan good (for) s.
sistematik, kesin ve güvenilir clocklike s.
kesin bir şekilde yasaklanmış close-barred s.
kesin şekilde belirli inconfused s.
aşırı kesin pinpoint s.
kesin olarak belirlenmiş pinpoint s.
kesin çözüm getirici clinching s.
kesin sonuç veren cocksure [obsolete] s.
sonucu kesin cocksure [obsolete] s.
çok kesin deadly s.
(argüman, ayrım) kesin fine-drawn s.
(söylem) kesin ve net serried s.
kesin olmayan slipshod s.
kesin olmayan squishy s.
kesin olarak firmly zf.
kesin olarak certainly zf.
kesin olarak rigorously zf.
kesin olarak indubitably zf.
çok kesin olarak very definitely zf.
kesin olarak determinedly zf.
kesin olarak determinately zf.
kesin olarak flat zf.
neredeyse kesin in all likelihood zf.
kesin olarak accurately zf.
kesin olarak outright zf.
kesin olmayan bir şekilde inexactly zf.
kesin olarak positively zf.
kesin olarak downrightly zf.
kesin bir şekilde crisply zf.
kesin olarak exactly zf.
kesin olarak once and for all zf.
kesin olmayan bir şekilde unsurely zf.
kesin olarak decisively zf.
kesin bir sonuç elde edemeden inconclusively zf.
kesin olarak rightly zf.
kesin olarak conclusively zf.
kesin olarak peremptorily zf.
kesin olarak unquestioningly zf.
kesin olarak definitely zf.
kesin olarak indisputably zf.
kesin olarak ocularly zf.
kesin olarak really zf.
kesin olarak assertively zf.
kesin olarak for certain zf.
kesin olarak implicitly zf.
kesin bir şekilde categorically zf.
kesin olarak categorically zf.
kesin olmayarak imprecisely zf.
kesin olarak emphatically zf.
kesin olarak decidedly zf.
kesin surette strictly zf.
kesin surette very clearly zf.
kesin surette very definitely zf.
kesin surette unequivocally zf.
kesin surette most certainly zf.
kesin olarak point-blank zf.
açık ve kesin bir biçimde formulate zf.
kesin olarak finally zf.
kesin biçimde dogmatically zf.
kesin olmayan bir şekilde questionably zf.
kesin bir şekilde unambivalently zf.
kesin bir şekilde uncontrovertibly zf.
kesin bir şekilde undebatably zf.
kesin olarak just zf.
kesin bir şekilde head-on zf.
kesin olarak right-down zf.
kesin surette direct zf.
kesin olarak once [obsolete] zf.
kesin bir şekilde imprescriptibly zf.
kesin surette districtly zf.
kesin olmaksızın indecisively zf.
kesin olarak constantly [obsolete] zf.
kesin ve isabetli dead-on zf.
kesin olarak fine [scot] zf.
açıkça ve kesin olarak flat-footed zf.
kesin olarak plum zf.
kesin ve doğruca plumply zf.
kesin olarak four-square zf.
kesin olarak pressly [obsolete] zf.
kesin bir dille categorically zf.
kesin olarak unquestionably zf.
kesin/tam bir zıtlık/karşıtlık içinde in sharp contrast to ed.
kesin anlamı veren ön ek ortho- ök.
iyi veya kötü olan bir şeyi yaşaması kesin in for expr.
sahip olması kesin in for expr.
kesin olarak by the square [obsolete] expr.
Phrasals
kesin olmayan bir randevu zamanı belirlemek/vermek pencil in i.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight it out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight it out f.
bir şeyi kesin olarak doğrulamak ink something in f.
birinden bir konunda kesin bir cevap vermesini talep etmek nail someone down on something f.
birinden bir konunda kesin bir cevap vermesini talep etmek pin someone down on something f.
kesin olarak ifade etmek lay down something f.
kesin olarak ifade etmek lay something down f.
kesin olarak (bir konuma) geri dönmek sweep back into (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri döndürmek sweep back into (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri dönmek sweep back to (something) f.
kesin olarak (bir konuma) geri döndürmek sweep back to (something) f.
kesin karar vermek rule in f.
kesin karara bağlamak rule in f.
görevine kesin olarak son vermek sweep out of (something or some place) f.
kesin bir şekilde görev/pozisyon dışı bırakmak sweep out of (something or some place) f.
(birine/bir şeye) kesin sınır koymak crack down (on someone or something) f.
(biri/bir şey üzerinde) kesin kurallar uygulamak crack down (on someone or something) f.
(bir şeye) kesin sınır koymak crack down on (something) f.
(bir şey üzerinde) kesin kurallar uygulamak crack down on (something) f.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight out f.
kesin bir sonuç alana kadar kavga etmek fight something out f.
kesin bir sonuç alana kadar tartışmak fight something out f.
kendi ülkesine kesin dönüş yapmak repatriate to (some place) f.
(bir şeyi) kesin olarak bırakmak swear off (something) f.
Phrases
bir şeyin kesin göstergesi a sure sign of i.
kesin/belirgin/inkar edilemez bir şekilde by all odds [us] zf.
belki olabilir (kesin olmayan) how about maybe expr.
daha kesin olmak gerekirse to be more precise expr.
hemen hemen kesin as good as expr.
kesin olmasa da muhtemel possible but not necessarily expr.
kesin olmamakla birlikte mümkün possible but not necessarily expr.
kesin olarak without fail expr.
kesin konuşursak to be precise expr.
kesin olmasa da although not yet certain expr.
kesin olan şu ki what's certain that expr.
kesin olmamakla birlikte although not yet certain expr.
kesin konuşmak gerekirse to be precise expr.
kesin bir şekilde in no uncertain terms expr.
kesin bir dille in no uncertain terms expr.
kesin bir şekilde in no uncertain manner expr.
kesin bir dille in no uncertain manner expr.
Proverb
kişinin gerçek babasını kesin olarak bilmesi zordur it is a wise child that knows its own father
asla gerçek babanın kim olduğunu kesin olarak bilemezsin It is a wise child that knows its own father
Colloquial
kesin olarak good bet i.
başarılı/iyi/uygun olacağı kesin kişi veya şey good bet i.
başarısızlığın kesin kanıtı a death-warrant i.
kesin kazançlı bir iş a surefire business i.
kesin yadsıma flat denial i.
kesin yadsıma flat contradiction i.
kesin inkar flat denial i.
kesin inkar flat contradiction i.
kesin çözüm sure cure i.
kesin bir yol sesame i.
(bir şey) kesin there's no question of (something) i.
(bir şey) kesin olacak there's no question of (something) i.
kazanmasına kesin gözüyle bakılan kimse veya şey winner i.
başarmasına kesin gözüyle bakılan kimse veya şey winner i.
başaracağı kesin olan kimse lock [us/canada] i.
kazanacağı kesin olan şey lock [us/canada] i.
başarıyı kesin saymak have it made f.
(bir durum vb) yakında olması kesin olmak stare in the face f.
(birine/bir şeye) karşı kesin kanıtı olmamak not have anything on (someone or something) f.
sabit/kesin tercihleri olmak know what (one) likes f.
kesin olarak bilmek be certain f.
(bir şeyi) kesin/tam olarak bilmek be certain of (something) f.
(bir şeyin olacağını/olduğunu) kesin olarak bilmek be certain that (something will happen or is the case) f.
kesin olarak çözülmek cinch f.
sabit/kesin bir tercihi olmak know what you like f.
kesin olarak halledilmiş iced s.
kesin olmayan loosy s.
kesin bir şekilde big zf.
kesin şunu! break it up! expr.
kesin bir karara varamayan in two minds expr.
kesin olan bir şey var one thing is certain expr.
öyle olduğu kesin and no mistake expr.
kesin şunu knock it off expr.
orası kesin that's for damn sure expr.
(daha) kesin konuşursak to be (more) exact expr.
(daha) kesin bir şey söylemek gerekirse to be (more) exact expr.
kesin bir dille reddetti he, she, isn’t having any (of it) expr.
(bir şey) kesin değil there's some question of (something) expr.
(bir şeyin) ne olacağı kesin değil there's some question of (something) expr.
kesin (biri) yapmıştır leave (something) to (one) (to do something) expr.
kesin olarak abso-bloody-lutely expr.
kesin/tam doğrulukla right on the nail expr.
kesin üç kuruşun hesabını yapıyordur (one) still has (one's) communion money [ireland] expr.
kesin elini cebine atmaya korkuyordur (one) still has (one's) communion money [ireland] expr.
kesin olarak tamamlanmış done and done expr.
tam/kesin olarak bilmiyorum (I) can't say for sure expr.
kesin bir şey söyleyemem (I) can't say for sure expr.
tam/kesin olarak bilmiyorum (I) can't say's I do expr.
kesin bir şey söyleyemem (I) can't say's I do expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil (there's) no way to tell expr.
açık ve kesin! and that's flat! [old-fashioned] [uk] expr.
kesin bir şey söylemek zor anyone's call expr.
kesin bir şey söylemek zor anybody's call expr.
kesin delille/kanıtla (yakalanmış) bang dead to rights expr.
kesin delille (yakalanmış) bang to rights expr.
kesin kanıtla (yakalanmış) bang to rights expr.
şu kesin ki goddess knows expr.
şu kesin ki goodness knows expr.
kesin olarak kimse bilmiyor it's anyone's call expr.
kesin olarak kimse bilmiyor it's anybody's call expr.
kesin bir şey söylemek imkansız/mümkün değil no way to tell expr.
kesin öyledir smh (shaking my head) expr.
kesin öyledir smh (shake my head) expr.
orası kesin that's for damned sure expr.
orası kesin that's for danged sure expr.
kesin öyledir (yeah,) sure exclam.
kavgayı kesin break it up exclam.
kesin geleceğim/gelirim! I'm there! exclam.
Idioms
açık/somut/kesin kanıt a smoking gun i.
açık/somut/kesin kanıt a smoking pistol i.
kesin gözüyle bakılan good bet i.
başarılı olacağı kesin olan good bet i.
(daha) başarılı/iyi/uygun olacağı kesin olan şey a better bet i.
(daha) başarılı/iyi/uygun olacağı kesin olan şey better bet i.
(daha) başarılı/iyi/uygun olacağı kesin olan şey a safer bet i.
(en) başarılı/iyi/uygun olacağı kesin olan şey safest bet i.
(en) başarılı/iyi/uygun olacağı kesin olan şey best bet i.
kesin zafer clean sweep i.
değeri kesin olarak saptayan deney the acid test i.
kesin sınama the acid test i.
kazanmasına kesin gözüyle bakılan aday a shoo-in i.
kazanılması kesin olan şey have the game in one's hand i.
kesin bir karara varamama pussyfooting i.
kazanmasına kesin gözüyle bakılan aday shoo-in i.
meydana gelmesi kesin olan şey dead certainty i.
yarışı kazanacağına kesin gözüyle bakılan odds-on favorite i.
kesin kanıt olmadan bir şeye inanmayan kimse a doubting thomas i.
açık/somut/kesin kanıt a smoking gun i.
açık/somut/kesin delil a smoking gun i.
açık/somut/kesin kanıt the smoking gun i.
açık/somut/kesin delil the smoking gun i.
değeri kesin olarak saptayan deney the acid test i.
kesin sınama the acid test i.
kesin çizgi bright line i.
kesin ayrım bright line i.
kesin konuşmak speak by the book f.
kesin konuşmak speak by the card f.
kesin olarak kanıtlamak bring home f.
kesin bir çözüm bulmak lance the boil f.
bilerek/kesin konuşmak speak by the card f.
kesin bir karar almayı ötelemek kick the can down the road f.
belli bir şeyi kesin olarak açığa kavuşturmak nail something down f.
bir şeye kesin gözüyle bakmak take it for granted f.
gerçekleşmesi kesin olmak be a sure thing f.
kesin olmamak have doubts about f.
kesin olarak ifade etmek lay it on the line f.
kesin olarak ifade etmek put it on the line f.
kesin fikrini bildirmek pass judgement f.
kesin bir sonuç alana kadar savaşmak fight to a finish f.
kesin bilmek know for a fact f.
bir konudaki kesin görüşlerinden bahsetmek be/get on your soapbox f.
(birinin) kesin bir karar vermesini sağlamak put backbone into (one) f.
(bir konuda) kesin bir fikre sahip olmak be a great believer in (something) f.
(birine/bir şeye) karşı kesin bir suçlayıcı kanıtı olmamak have got nothing on (someone or something) f.
olması/problem yaratması neredeyse kesin olmak be looking (one) in the face f.
başarısız olacağı kesin bir şey yapmak be (batting) on a losing wicket [uk] f.
umulmadık şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a shock f.
sarsıcı/şaşırtıcı şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a shock f.
olumsuz şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a shock f.
sürprizler yaşayacağı kesin olmak be in for a surprise f.
umulmadık şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a surprise f.
sarsıcı/şaşırtıcı şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a surprise f.
olumsuz şeyler yaşayacağı kesin olmak be in for a surprise f.
bir konuda kesin olmak be on firm ground f.
(bir şeye) kesin gözüyle bakmak take (something) to the bank f.
er ya da geç olacağı kesin olmak be a question of time f.
kazanmasına kesin gözüyle bakılmak be a shoo-in f.
sonuç kesin olmak be all over bar the shouting [uk/australia] f.
kesin olarak bilinmemek be anybody's guess f.
kesin olarak bilinmemek be anyone's guess f.
kesin (bir şey olacak/yapacak) olmak be bound to (be or do something) f.
kesin karar verilmiş olmak be carved in stone f.
kesin karar verilmiş olmak be set in stone f.
başaracağına/kazanacağına kesin gözüyle bakmak be in the bag f.
bir şeyle/bir şeyi yapmakla ilgili kesin karar verememek be in two minds about something/about doing something [uk] f.
bir şeyle/bir şeyi yapmakla ilgili kesin karar verememek be of two minds about something/about doing something) [us] f.
kesin gözüyle bakılmak be taken for granted f.
kesin karar vermekten kaçınmak hem and haw f.
kesin eylemde bulunmaktan kaçınmak hem and haw f.
bir şey yapacağı kesin olmak bound to do something f.
yapacağı kesin olmak be bound to do f.
kesin olmak be bound to f.
(birini) kesin kanıtla/delille yakalamak catch (one) bang to rights f.
(birini) kesin kanıtla/delille yakalamak catch (one) dead to rights f.
(birini) kesin kanıtla/delille yakalamak catch (one) in the act f.
(birini) kesin kanıtla/delille yakalamak catch (one) red-handed f.
(birini) kesin kanıtla/delille yakalamak catch (one) with (one's) hand in the cookie jar f.
birini kesin delille/kanıtla yakalamak have someone bang to rights [uk] f.
birini kesin delille/kanıtla yakalamak catch someone bang to rights [uk] f.
birinin kesin bir karar vermesini sağlamak put backbone into someone f.
hala kesin olmamak remain to be seen f.
(birine/bir şeye) kesin gözüyle bakmak take (someone or something) for granted f.
kesin/net bir çizgisi olmak take a hard line f.
kesin/net olarak tavrını koymak take a hard line f.