'-on - Turco Inglés Diccionario

'-on

Significados de "'-on" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Inglés Turco
Common Usage
step on it v. gaza basmak
We gotta lose the heat, step on it!
Ateşi düşürmeliyiz, gaza bas!

More Sentences
get on v. binmek
She got on the subway at Ginza.
Ginza'da metroya bindi.

More Sentences
draw on v. yararlanmak
The report draws on numerous sources of information.
Rapor, çok sayıda bilgi kaynağından yararlanmaktadır.

More Sentences
go on v. devam etmek
We go on to identify a number of important points.
Bir dizi önemli noktayı tespit etmeye devam ediyoruz.

More Sentences
rely on v. güvenmek
They can rely on an alert security service in their vicinity.
Çevrelerindeki alarmlı bir güvenlik hizmetine güvenebilirler.

More Sentences
put on v. giymek
Tom put on a black coat.
Tom siyah bir ceket giydi.

More Sentences
turn on v. açmak
He turns on his side and opens his eyes at once.
Yan döner ve bir anda gözlerini açar.

More Sentences
on purpose adv. kasıtlı olarak
It is obvious that this system has been implemented on purpose.
Bu sistemin kasıtlı olarak uygulandığı açıktır.

More Sentences
on purpose adv. bile bile
You're doing it on purpose!
Bunu bile bile yapıyorsun!

More Sentences
on time adv. vaktinde
I am very glad that you are being very tolerant on time this morning.
Bu sabah vaktinde çok hoşgörülü olmanıza çok sevindim.

More Sentences
on the contrary adv. aksine
On the contrary, they are beneficial to all.
Aksine herkes için faydalıdırlar.

More Sentences
on prep. üzerinde
They tried to rob him, but he didn't have any money on him.
Onu soymaya çalıştılar ama üzerinde hiç para yoktu.

More Sentences
General
call on n. sesleniş
I called on Judy.
Judy'ye seslendim.

More Sentences
attack on n. saldırı
This goes hand in hand with an attack on social security systems.
Bu, sosyal güvenlik sistemlerine yönelik bir saldırı ile el ele gidiyor.

More Sentences
play on words n. kelime oyunu
This is a play on words.
Bu bir kelime oyunu.

More Sentences
on saturday n. cumartesi günü
On Friday, the unit was preparing for two key matches on Saturday.
Birim, cuma günü boyunca cumartesi günü yapılacak iki önemli maça hazırlanıyordu.

More Sentences
knock-on effect n. zincirleme etki
It has a knock-on effect in other areas, especially where there are shared coastlines.
Özellikle ortak kıyı şeridinin bulunduğu diğer alanlarda da zincirleme etkisi vardır.

More Sentences
carry-on baggage n. el bagajı
This is all my carry-on baggage.
Bunların hepsi el bagajım.

More Sentences
pay on time n. zamanında ödeme
Tom is the only person who paid on time.
Tom zamanında ödeme yapan tek kişidir.

More Sentences
hold on v. beklemek
Please hold on.
Lütfen bekleyin.

More Sentences
spy on v. casusluk yapmak
Spying on gangsters was a dangerous venture.
Gangasterlerle ilgili casusluk yapmak tehlikeli bir girişimdi.

More Sentences
concentrate on v. konsantre olmak
I would ask you all to cooperate and to concentrate on the debate until the start of voting time.
Hepinizden işbirliği yapmanızı ve oylama başlayana kadar tartışmaya konsantre olmanızı rica ediyorum.

More Sentences
get on with v. devam etmek
We have hundreds of years of discrimination to address and we need to get on with doing that.
Ele almamız gereken yüzlerce yıllık ayrımcılık var ve bunu yapmaya devam etmeliyiz.

More Sentences
march on v. ilerlemek
The captain commanded the men to march on.
Yüzbaşı adamlarına ilerlemelerini emretti.

More Sentences
stand on v. dikilmek
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.

More Sentences
switch on v. çalıştırmak
When was the last time you switched on this machine?
En son ne zaman bu makineyi çalıştırdın?

More Sentences
spy on v. gözetlemek
The government is spying on us.
Hükümet bizi gözetliyor.

More Sentences
trespass on v. izinsiz girmek (başkasının arazisine)
Why are illegal immigrants trespassing on various sites used by rail freight transporters?
Neden yasadışı göçmenler demiryolu yük taşıyıcıları tarafından kullanılan çeşitli alanlara izinsiz giriyor?

More Sentences
count on v. hesaba katmak
I wasn't counting on that.
Bunu hesaba katmamıştım.

More Sentences
puff on v. tüttürerek içmek
Tom puffed on his pipe.
Tom piposunu tüttürerek içti.

More Sentences
ride on v. binmek
Tom and Mary rode on camels.
Tom ve Mary deveye bindiler.

More Sentences
call on v. uğramak
He had done his homework when I called on him.
Ona uğradığımda ev işini bitirmişti.

More Sentences
prevail on v. razı etmek
I prevail on her to have a date with me.
Onu benimle buluşmaya razı ettim.

More Sentences
keep on v. devam etmek
We cannot afford to keep on being weighed down by this ideological ballast.
Bu ideolojik yükün altında ezilmeye devam etmeyi göze alamayız.

More Sentences
chance on v. tesadüfen karşılaşmak
I met him by chance on the train this morning.
Onunla bu sabah trende tesadüfen karşılaştım.

More Sentences
put on v. sahnelemek
Tom put on a good show.
Tom iyi bir gösteri sahneledi.

More Sentences
cheat on v. aldatmak
When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
O'Malley denen çocuk seni aldattığında onun dişlerini ağzına dökmeye hazırdım.

More Sentences
chance on v. tesadüf etmek
I met him by chance on the train this morning.
Bu sabah trende ona tesadüf ettim.

More Sentences
go on v. konuşmaya devam etmek
Tom went on speaking French.
Tom Fransızca konuşmaya devam etti.

More Sentences
look down on v. hor görmek
You should never look down on a man merely because he is poor.
Sırf fakir diye bir adamı asla hor görmemelisin.

More Sentences
pass on to v. geçmek (başka bir konuya)
And following the reply of the Vice-President, we shall pass on to another item.
Başkan Yardımcısının cevabını takiben başka bir maddeye geçeceğiz.

More Sentences
Common Usage
non-ferrous metallic coatings on steel wire n. çelik tel üzerinde demir dışı metalik kaplamalar
step on the gas v. gazlamak
call the meeting on short notice v. acil toplantıya çağırmak
go on a walk v. yürüyüşe çıkmak
step on it v. gazlamak
on one's own adv. kendi kendine
on purpose adv. kasten
on purpose adv. bilerek
on the occasion of prep. münasebetiyle
on prep. üstünde
General
call on n. deklare
sliced meat on a vertical spit n. döner kebap
clip on earring n. klipsli küpe
on a war foot n. yolcu durumunda
limit on the right n. sağdan limit
rock on a seashore n. kepez
money doesn't grow on trees n. para kolay kazanılmıyor
tariff on farm produce n. çiftlik ürünlerinde tarife
insurance on freight n. yük sigortası
drug on the market n. satılmayan mal
call on n. davet
descent on n. inip saldırma (düşmana)
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
workman on the night shift n. gece işçisi
life on other planets n. diğer gezegenlerde yaşam
a new one on me n. şaşırtıcı bir şey
general agreement on tariffs and trade n. gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması
looker on n. seyirci
effect of technological innovations on n. teknolojik yeniliklerin (bir şeye) etkisi
cash on hand n. kasa bakiyesi
on tab n. burgulanmış
views on religion n. dini görüşler
call on n. kısa ziyaret
limit on the left n. soldan limit
the bench on which the corpse is washed n. teneşir
code on criminal procedures n. ceza mukameleri usül kanunu
pharmacy on duty n. nöbetçi eczane
montreux conference on the regime of the straits n. boğazların idaresi montreux konferansı
life on other planets n. başka gezegenlerdeki hayat
add on n. ekleme
oil on canvas n. tuval üzerine yağlıboya
purchase on credit n. veresiye alış
landing on water n. su üzerine iniş
spike on a goad n. nodul
effect of inflation on n. enflasyon/enflasyon etkisi
the crescent and the star on top of a minaret n. alem
not on the permanent staff n. kadro dışı
person who works on a morning shift n. sabahçı
switching on n. açma
nurse on call n. nöbetçi hemşire
law on criminal procedure n. ceza muhakemesi hukuku
following on advertisement n. devam kampanyası
scurf on baby's hand n. uykuluk
outlook on n. görüş
play on words n. cinas
curves on surfaces n. yüzey eğrileri
money on deposit n. mevduat
man influence on nature n. doğaya insan etkisi
release on probation n. meşruten tahliye
doctor on call n. nöbetçi doktor
political and social views on turkey n. türkiye’den siyasal ve sosyal görünüş
call on n. bağırış
animadversion on n. ağır eleştiri
counting on the fingers n. parmak hesabı
candidacy on equal footing n. eşit temelde adaylık
soldier on patrol n. karakol nöbetçisi
effect of inflation on accounting n. muhasebede enflasyon etkisi
beer on draft n. fıçı birası
pieces of grilled meat on a stick n. çöp kebabı
landing on the moon n. aya iniş
return on sales n. satış gelirleri
loss on ignition n. akkor kaybı
views on modernity n. yeniliklere bakış
speech on press n. basında söylev
entrenching on n. bir başkasının hakkını çiğneme
landing on the ground n. yere iniş
call on n. telefonla arama
hanger on n. dalkavuk
call on n. resmi çağrı
a drag on someone n. ayak bağı
call on n. hakem kararı
acting on n. bir şeye uygun olarak hareket etme
drain on the purse n. masraf
someone who is on sick leave n. raporlu
turning on n. tahrik
person putting on airs n. müstekbir
spying on n. gözetleme
dependency on foreign countries n. dış ülkelere bağımlılık
agreement on what to say n. ağızbirliği
a drain on the resources n. bütçeye yük olan şey
law on criminal execution n. ceza infaz hukuku
relationship on the rock n. bitmek üzere olan ilişki
social adaptation on cultural facts n. akkültürasyon
sticking on n. yapıştırma
insurance on buildings n. bina sigortası
effect of taxation on n. vergilendirmenin etkisi
law on the prevention and prosecution of smuggling n. kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun
convention on european social security n. avrupa sosyal güvenlik sözleşmesi
social adaptation on cultural facts n. kültürel kaynaşma
on business n. iş veya ticaret maksadıyla
effects of education on n. eğitimin etkileri
convention on children’s rights n. çocuk haklarına dair sözleşme
swoop down on n. polis baskını
tariff on medical instruments and apparatus n. tıbbi aletler ve donanımda gümrük
a book on ethics n. pendname
add on n. üzerine ekleme
taxable income on shares n. vergiye tabi kar payları
world summit on the information society n. bilgi toplumu dünya zirvesi
papers on appeal n. celp
papers on appeal n. davetiye
fuel on hand n. yakacak mevcudu
sale on account n. veresiye satış
consignment on approval n. seçmek üzere gönderme
go bad cop on someone n. kötü polis oyunu oynayarak bilgi alma taktiği
test which is written on paper n. yazılı imtihan
violence on television n. televizyonda şiddet
an outlook on life n. hayata bakış (açısı)
one's outlook on life n. hayata bakışı
fruit on a tree n. ağaçtaki meyve
some of the people on the committee n. komiteden birileri
video on demand n. ısmarlama video
ban on smoking n. sigara yasağı
walker on n. yaya
effect on employment n. istihdam etkisi
like a house on fire n. süratle
like a house on fire n. hızla
being founded on n. baz alınarak
officer on call n. nöbetçi memur
on duty officer n. nöbetçi memur
metrical system based on a count of syllables n. parmak hesabı
land surrounded by water on its three sides n. üç tarafı denizlerle çevrili
carpet on underlay n. halı altlığı
days on end n. birbiri ardınca geçen günler
add-on n. ek
a head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
clip-on n. yaka
come-on n. yeşil ışık
head-on collision n. kafa kafaya çarpışma
goings-on n. gidişat
follow-on evaluation n. takip değerlendirmesi
hanger-on n. beleşçi kimse
hanger-on n. beleşçi
knock-on effect n. ikincil etki
have-on n. aldatma
hanger-on n. asalak
hanger-on n. tufeyli
carryings-on n. şamata
come-on n. tuzak
hanger-on n. izleyici
follow-on operational test and evaluation n. daha önceki işletim ve değerlendirmede elde edilmeyen bilgiyi tamamlayan değerlendirme
looker-on n. seyirci
try-on n. blöf
put-on n. takılma
on-scene coordinator n. olay mahalli koordinatörü
walker-on n. yaya
on-the-spot investigation n. yerinde tetkik
on-position n. akımlı durum
try-on n. prova
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n. şed kuşanma
on-slaught n. saldırma
on-road vehicles n. karayolu araçları
on-line bibliographic searching n. online bibliyografik tarama
on-site doctor n. işyeri doktoru
slip-on n. geçme
walker-on the scene n. sahnedeki figüran
roll-on roll-off n. ro-ro
percentage of on-time deliveries n. zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi
on-site doctor n. işyeri hekimi
on-position n. işleme durumu
on off button n. açma-kapama düğmesi
on-off mechanism n. açma kapama mekanizması
on-hook dial n. ahize kaldırmadan arama
on-slaught n. saldırı
walker-on n. yürüyen kimse
hanger-on n. dalkavuk
hands on training n. pratik eğitim
adam and eve on a raft n. kızarmış ekmek üzerine kırılmış iki yumurta
infringement on n. -e tecavüz etme
play on words n. sözcük oyunu
(a) relationship based on self-interest n. çıkar ilişkisi
handwriting on the wall n. kötüye alamet
good news (tidings) on pay rise for civil servants/labourers etc n. (memura/işçiye vb) zam müjdesi
shoulder to cry on n. ağlanacak omuz
loose cannon on deck n. serseri mayın
loose cannon on deck n. delifişek
shoulder to cry on n. dert ortağı
loose cannon on deck n. sorumsuz ve pervasız
a marriage based on love n. aşk evliliği
attack on personal rights n. kişilik haklarına saldırı
pay for on delivery n. teslim anında ödeme
pay on delivery n. teslim anında ödeme
the first item on the agenda n. gündemin ilk sırası
the voice on the other side of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun ucundaki ses
the voice on the end of the line n. telefonun diğer ucundaki ses
the voice on the other side of the line n. telefonun ucundaki ses
store on the main street n. cadde üzerindeki mağaza
items on hand n. eldeki maddeler
saving on time n. zamandan tasarruf
saving on time n. zaman tasarrufu
on-air guest n. canlı yayın konuğu
excitement on the first day n. ilk günkü heyecan
walking on air n. büyük mutluluk
walking on air n. mutluluk
smile on the face n. yüzdeki gülümseme
smile on the face n. yüzde gülümse
limitation on time n. zamansal kısıtlama
latest update on n. edinilen son bilgi
latest update on n. alınan son bilgi
latest update on n. edinilen son bilgiler
latest update on n. alınan son bilgiler
cursing on air n. canlı yayında küfür etme
nine on a ten point scale n. 10 üzerinden dokuz
9 on a 10 point scale n. 10 üzerinden dokuz
9 on a 10 point scale n. on üzerinden dokuz
the war on terror n. teröre karşı savaş
wind on the roof n. çatıdaki rüzgar
the train on platform two n. iki numaralı perondaki tren
the smile on one's lips n. dudaklarındaki tebessüm
aerial on the roof n. çatıdaki anten
strap-on n. belden bağlamalı vibratör
an identifying mark on the suspect n. şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb)
a general outlook on the issue of slavery n. kölelik konusuna genel bir bakış
a card with a child's picture on it n. üzerinde çocuk resmi olan bir kart
sensitive dependence on initial condition n. başlangıç durumuna hassas bağlılık
hazardous substances on human health n. insan sağlığına zararlı maddeler
the facts on the ground n. fiili gerçekler
on-air interview n. canlı yayın röportajı
dead on arrival n. hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen
dead on arrival n. hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden kişi
accountability on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
responsibility on the fireground n. yangın yerindeki mesuliyet
standing on hind legs n. arka ayakları üzerinde durma
twist on lid n. çevir aç kapak
roll-on lawn n. rulo çim
on-site daycare n. iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım
wealth on a large scale n. büyük çapta zenginlik
first person to set foot on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
first person to step on the moon n. aya ilk ayak basan kişi
meat on the bone n. kemikli et
the bench on which the corpse is washed n. salacak
release on parole n. şartlı tahliye etmek/salıvermek
jack on the rocks n. buzlu jack daniel's
pin the tail on the donkey n. bir çocuk oyunu
feature on demand n. istenilen özellik
run-on sentence n. bağlaçsız birleşik cümle
chat on the internet n. internette sohbet
mirror on the wall n. duvardaki ayna
documentary on penguins n. penguen belgeseli
relationship based on mutual interests n. karşılıklı çıkar ilişkisi
on-time payment n. zamanında ödeme
game on n. oyuna başlama işareti/sinyali
have one's eyes on v. gözü olmak
trespass on v. istismar etmek
smack down on v. küt diye (bir yere) vurmak
go on a jaunt v. gezinti yapmak
on off v. açma kapama
tread on v. çiğnemek
elaborate on something v. özenmek
put down a deposit on something v. depozito vermek
go on attack v. atağa kalkmak
turn thumbs down on v. reddetmek
pin hope on v. ümit bağlamak
foist on v. başına yıkmak
bring pressure to bear on v. sıkıştırmak
throw on v. giysiyi giyivermek
have a good head on one's shoulders v. aklı başında biri olmak
bestow on v. ihsan etmek
bear on v. ilgilendirmek
be marooned on v. mahsur kalmak
take on v. almak (taşıt kargoyu/yolcuyu)
cast a cloud on something v. gölgelemek
pour cold water on v. tenkit etmek
look on v. bakıp durmak
base oneself on v. bel bağlamak
commentate on v. nakletmek
gang up on v. karşı cephe oluşturmak (birine)
bestow favors on v. iltifat etmek
pass on an illness v. aşılamak
leave on vacation v. seyahate çıkmak
set one's heart on v. çok istemek
lay one's hands on v. ele geçirmek
be on the wane v. azalmakta olmak
be etched on one's memory v. kafalara kazınmak
go on trial v. hakim karşısına çıkmak
hand on v. babadan oğula geçirmek
descend on v. inip saldırmak (düşmana)
gag on v. bir şey boğazını tıkamak
fix on v. karar vermek
start on a new bottle of wine v. yeni bir şişe şaraba başlamak
be on cloud nine v. havalara uçmak
get on the stage v. sahneye çıkmak
be back on amicable terms v. yeniden dostane ilişkiler kurmak
poop on v. kaka yapmak (çocuk dilinde)
play a trick on somebody v. muziplik etmek
swoop down on v. birdenbire üstüne çullanmak
welsh on one's promise v. sözünü tutmamak
be in on v. bilmek
sell somebody on v. ikna etmek
be stuck on v. vurulmak
get on v. geçinmek
whip something on v. bir giysiyi giyivermek
serve a summons on v. birinin eline celpname vermek
turn on v. bağlı olmak
throw suspicion on v. şüpheye düşürmek
throw light on v. aydınlatmak
be located on the land of v. alan üstünde kurulu olmak
take pity on v. insaf etmek
train something on v. nişan almak
cheer on v. teşvik etmek
decide on v. hükmetmek
back on one's word v. su koyvermek
dance attendance on somebody v. bir dediğini iki etmemek
be too tired to go on v. şişmek
chance on v. rastlamak
wreak havoc on v. çok zarar vermek
come on v. gafil avlamak
lash out on v. saçmak
zero in on v. yoğunlaşmak
snitch on v. hakkında bilgi vermek
slog on v. zorlanmak
be keen on v. meraklı olmak
put somebody on the shelf v. kızağa çekmek
have a jag on v. sarhoş olmak
hit on the right answer quickly v. cevabı yapıştırmak
let on v. sırrı ifşa etmek
press on v. üşüşmek
lay on v. sürmek
insist on v. ayak diremek
linger on v. yaşamını idame ettirmek
be on someone's side v. birinden yana olmak
blunder on v. rastlamak
slosh on v. sıçratmak
turn on v. düşman olmak
pat on the back v. tebrik etmek
live on v. geçimini sürdürmek
put on fat v. yağ bağlamak
set eyes on v. görmek
redound on v. etkilemek
roll on v. zaman geçip gitmek
carry on v. aşırı bir şekilde davranmak
prick something on v. sivri bir şey bir uzva batmak
sign someone on v. birini kontratla takıma almak
go on a diet v. perhize başlamak
cut in on v. sözünü kesmek
make good on v. yerine getirmek (sözü)
round on v. birdenbire saldırmak (fiilen)
carry on v. kırıştırmak
frown on something v. uygun görmemek
cook on fire v. ateşte pişirmek
be dead set on something v. kafasına koymak
take delivery on v. tesellüm etmek
snitch on v. ispiyonlamak
enter on v. başlamak
be on strike v. grevde olmak
get on for v. yetişmek
have somebody on v. makaraya sarmak
put on one's clothes v. üstünü giymek
walk on v. yüzüstü bırakmak
put a ban on v. yasaklamak
pile on the agony v. mazluma yatmak
spy on somebody v. gizlice gözetlemek
sic on v. köpeğe verilen saldır emri
set one's heart on v. gönül bağlamak
be on the road v. yolda olmak
jump on someone v. birine çıkışmak
tread on somebody's corns v. incitmek
cast a slur on v. leke sürmek
bear on v. ilgisi olmak
cut back on something v. kesinti yapmak
lay one's hand on v. bulmak
take someone up on his offer v. birinin teklifini kabul etmek
play on someone's affections v. karşısındakinin hislerine hitap etmek
be bent on doing something v. bir şeyi yapmaya azmetmek
rattle on v. habire konuşmak
tell on somebody v. ihbar etmek
wreak one's anger on v. öfkesini birinden çıkarmak
go on v. güvenmek
proceed on one's way v. yoluna devam etmek
put someone on the shelf v. birini kızağa çekmek
be in on v. haberi olmak
go on a jaunt v. gezmeye gitmek
move on v. ileri gitmek
be on guard v. tetikte olmak
go back on v. caymak
tighten up on v. sertleştirmek
breathe hard on v. uhlamak
put something on v. sahneye koymak
recoil on v. geri tepmek
go on the stage v. tiyatro oyuncusu olmak
stand on one's own two feet v. kendi yağıyla kavrulmak
depend on v. inanmak
have somebody on v. kafaya almak
get on with v. biriyle iyi geçinmek
be on the road v. seyahat etmek
impose on v. vermek (ceza)
fasten on v. hedef almak
grill on the embers v. közlemek
get on to somebody v. temasa geçmek
confer on v. görüşünü almak
welsh on v. sözünü tutmamak
pride oneself on v. gurur duymak
fasten on v. saplanmak
compromise on v. bir konuda uzlaşmak
make inroads on v. bir payını elde etmek (bir piyasanın)
be in on v. payı olmak
kept an eye on v. gözetlemek
base on v. baz almak
get on to somebody v. temas kurmak
pattern oneself on someone v. birini örnek almak
bite on granite v. baltayı taşa vurmak
be on the razor's edge v. ölümle kalım arasında olmak
key on v. kilitlemek
bestow favors on v. ayrıcalık tanımak
pride oneself on v. övünmek
come down on v. saldırmak
put on weight v. toplamak
spy on somebody v. gözetlemek
lay on v. ayarlamak
toss on v. sırtına geçirivermek
swear on the koran v. kitaba el basmak
feed on v. ile beslemek
be hell on v. hor kullanmak
put on an act v. poz yapmak
hurl oneself on v. üstüne atılmak
live on v. yaşamını idame ettirmek
rain down on v. yağmak
be on salary v. aylık almak
hang on v. bağlı olmak
go on shank's pony v. yürüyerek gitmek
get on someone's good side v. birinin gözüne girmek
get on someone's tits v. birisini rahatsız etmek
fix up on v. kararlaştırmak
go on the rampage v. kıyameti koparmak
go on the booze v. içki içmek
base oneself on v. güvenmek
venture on v. riske girmek
have something on v. üzerinde olmak
be on heat v. kızışmak
slap paint on v. gelişigüzel boya vurmak
be on the rails v. rayında gitmek
be on the alert v. teyakkuz etmek
slog on v. zorla yürümek
levy a tribute on v. haraca kesmek
have no pity on somebody v. gözünün yaşına bakmamak
go on v. çalışmaya başlamak
switch on v. elektrik yakmak
ground on v. esas almak
be on the air v. yayında olmak
sneak on v. gizlice sokmak
plump down on one's knees v. dizlerinin üzerine çöküvermek
catch on with somebody v. popüler olmak
put pressure on v. birini sıkıştırmak
put down on v. inmek (uçak)
lie on one's back v. sırtüstü yatmak
bone up on v. çok çalışmak
clamp the lid on something v. yasak etmek
lay it on with a trowel v. abartmak
concentrate on v. ağırlık vermek

Significados de "'-on" con otros términos en diccionario inglés turco: 500 resultado(s)

Turco Inglés
Common Usage
on ten n.
That is something we have been demanding for ten years, but without getting very far with it as yet.
Bu bizim on yıldır talep ettiğimiz bir şey, ancak henüz bu konuda çok fazla yol alamadık.

More Sentences
on bir eleven n.
So it has taken eleven months before we have moved forward.
Dolayısıyla ilerleme kaydetmemiz on bir ayımızı aldı.

More Sentences
General
on yıllar decades n.
The calculations are in decades rather than years.
Hesaplamalar yıllar yerine on yıllar üzerinden yapılıyor.

More Sentences
on bin ten thousand n.
Ten thousand Cubans have demanded, in accordance with the Cuban constitution, a referendum on democracy in Cuba.
On bin Kübalı, Küba anayasasına uygun olarak, Küba'da demokrasi için bir referandum yapılmasını talep etti.

More Sentences
on milyon ten million n.
Firstly, no one person, namely President Lukashenko, can stand in the way of a whole country of ten million inhabitants.
Öncelikle, tek bir kişi, yani Başkan Lukashenko, on milyon nüfuslu bütün bir ülkenin önünde duramaz.

More Sentences
on sent dime n.
The mechanic fixed my car without charging me a dime.
Tamirci bana on sent ödetmeden arabamı tamir etti.

More Sentences
on emir the ten commandments n.
God gives the Ten Commandments to the people Israel.
Tanrı On Emri İsrail halkına verir.

More Sentences
yüzde on ten percent n.
We will spend ten percent of what Germany has spent on its reunification.
Almanya'nın yeniden birleşmesi için harcadığının yüzde onunu harcayacağız.

More Sentences
on yıl decade n.
That TV show first aired a decade ago.
Bu TV şovu ilk kez on yıl önce yayınlanmıştı.

More Sentences
on üç thirteen n.
Thirteen is often considered an unlucky number.
Halk arasında on üç uğursuz bir sayı olarak görülür.

More Sentences
on altı sixteen n.
The dead included a four-year old boy, a ten-year old girl and a sixteen-year old boy.
Ölenler arasında dört yaşında bir erkek çocuğu, on yaşında bir kız çocuğu ve on altı yaşında bir erkek çocuğu vardı.

More Sentences
on dört fourteen n.
There are fourteen students in the classroom.
Sınıfta on dört öğrenci var.

More Sentences
on beş fifteen n.
There were fifteen students in the classroom.
Sınıfta on beş öğrenci vardı.

More Sentences
on dokuz nineteen n.
There are nineteen cars parked in the street.
Sokakta park edilmiş on dokuz araba var.

More Sentences
on iki twelve n.
If my schoolboy maths serves me well, that was twelve years ago.
Eğer okuldaki matematiğim beni yanıltmıyorsa, bu on iki yıl önceydi.

More Sentences
on sekiz eighteen n.
He is eighteen years old.
O, on sekiz yaşında.

More Sentences
on dokuzuncu yüzyıl nineteenth century n.
The nation-state of the nineteenth century is not the blueprint for Europe's architecture in the twenty-first century.
On dokuzuncu yüzyılın ulus-devleti, yirmi birinci yüzyılda Avrupa'nın mimarisinin planı değildir.

More Sentences
on iki gün twelve days n.
I am here for twelve days.
On iki günlüğüne buradayım.

More Sentences
on yedi seventeen n.
There is a change in attitude on the part of these seventeen year-olds.
On yedi yaşındaki bu gençlerin tutumlarında bir değişiklik var.

More Sentences
on 10 n.
The losses incurred, following 10 days of strike action, have already exceeded Madagascar's annual education budget.
On günlük grev eyleminin ardından ortaya çıkan kayıplar Madagaskar'ın yıllık eğitim bütçesini çoktan aşmış durumda.

More Sentences
on yıl sonra ten years later n.
Here we are, ten years later, and no revision to the existing legislation on noise has been made.
İşte on yıl sonra buradayız ve gürültüye ilişkin mevcut mevzuatta hiçbir değişiklik yapılmadı.

More Sentences
birkaç on yıl few decades n.
This would have undone progress over quite a few decades.
Bu, birkaç on yıl boyunca kaydedilen ilerlemeyi geri alacaktır.

More Sentences
on beş bin fifteen thousand n.
More than fifteen thousand expressions of interest have been received and will be made public.
On beş binden fazla ilgi beyanı alındı ve bunlar kamuoyuna açıklanacak.

More Sentences
geçtiğimiz on yıl past decade n.
Its entire history over past decades shows that it can only be overcome with great effort and difficulty.
Geçmiş on yıllardaki tüm tarihi, bunun üstesinden ancak büyük çaba ve zorluklarla gelinebileceğini göstermektedir.

More Sentences
on üçüncü cuma friday the thirteenth n.
Oh no, it's Friday the thirteenth!
Ah hayır, on üçüncü cuma!

More Sentences
saat on ten n.
She advanced her watch ten minutes.
O, saatini on dakika ileri aldı.

More Sentences
on altı sixteenth n.
Today is Monday, the sixteenth of October.
Bugün Pazartesi, Ekim'in on altısı.

More Sentences
on dört yaş fourteen n.
I have always been in favour of the age of fourteen, unless specific products require other age limits.
Belirli ürünler başka yaş sınırları gerektirmedikçe, her zaman on dört yaşından yana olmuşumdur.

More Sentences
on parmak ten fingers v.
I have two arms and ten fingers.
İki kolum ve on parmağım var.

More Sentences
on üçüncü thirteenth adj.
Tom is still using the wallet I gave him on his thirteenth birthday.
Tom hâlâ ona on üçüncü doğum gününde verdiğim cüzdanı kullanıyor.

More Sentences
on dördüncü fourteenth adj.
On my fourteenth birthday, I ate ice cream cake.
Benim on dördüncü doğum günümde, dondurmalı pasta yedim.

More Sentences
on beşinci fifteenth adj.
Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in the Ottoman Empire in the fifteenth century.
Yahudiler, İspanyol Engizisyonundan kaçtılar ve on beşinci asırda Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.

More Sentences
on dokuzuncu nineteenth adj.
The nineteenth Winter Olympics start in Salt Lake City in the USA on Friday 8 February.
On dokuzuncu Kış Olimpiyatları 8 Şubat Cuma günü ABD'nin Salt Lake City kentinde başlıyor.

More Sentences
on ikinci twelfth adj.
We wish Belgium all the best for its twelfth presidency.
Belçika'ya on ikinci dönem başkanlığı için başarılar diliyoruz.

More Sentences
on üçü thirteenth adj.
We all know that nothing came of that help until last Friday, the thirteenth.
Ayın on üçü olan geçen Cuma gününe kadar bu yardımdan hiçbir şey gelmediğini hepimiz biliyoruz.

More Sentences
on altıncı sixteenth adj.
There is an important role for the Commission, but it is not the role of a sixteenth Member State.
Komisyon için önemli bir rol vardır ancak bu on altıncı Üye Devletin rolü değildir.

More Sentences
on birinci eleventh adj.
The EU must now, at the eleventh hour, go home and prepare itself.
AB şimdi, on birinci saatte, evine dönmeli ve kendini hazırlamalıdır.

More Sentences
on sekizinci eighteenth adj.
We're going to the party in eighteenth century costumes.
Partiye on sekizinci yüzyıl kostümleriyle gideceğiz.

More Sentences
on beşinci 15th adj.
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.

More Sentences
on binlerce tens of thousands adj.
The Spanish costas are peopled by tens of thousands of bathers, the Finnish lakes by a few individuals.
İspanya kıyılarında on binlerce, Finlandiya göllerinde ise birkaç kişi yüzüyor.

More Sentences
on günlük ten-day adj.
I went on a ten-day trip to Easter Island.
Paskalya Adası'na on günlük bir geziye gittim.

More Sentences
on tane ten adj.
Ten new flags appeared in our Chamber today.
Bugün Meclisimizde on tane yeni bayrak görülmüştür.

More Sentences
on iki tane twelve adj.
This stable contains twelve stalls.
Bu ahır on iki tane bölme içerir.

More Sentences
on katı ten times adv.
The fact is the cost of terminating calls in mobile networks is ten times as much as terminating in fixed networks.
Gerçek şu ki, mobil ağlarda çağrıları sonlandırmanın maliyeti, sabit ağlarda sonlandırmanın on katıdır.

More Sentences
on yıllardır for decades adv.
This minority has however lived peacefully alongside the Muslim majority for decades.
Ancak bu azınlık on yıllardır Müslüman çoğunluğun yanında barış içinde yaşamaktadır.

More Sentences
on yıl önce ten years ago adv.
Ten years ago, however, it would appear that it was sufficient.
Ancak on yıl önce bunun yeterli olduğu görülüyordu.

More Sentences
on yıl içindeki in ten years adv.
This is the worst storm in ten years.
Bu, on yıl içindeki en kötü fırtına.

More Sentences
on yıl içinde in ten years adv.
In ten years, there have been certain changes in the world.
On yıl içinde dünyada bazı değişiklikler oldu.

More Sentences
saat on birde. at eleven o'clock adv.
Morning worship begins at eleven o'clock.
Sabah ibadeti saat on birde başlar.

More Sentences
on bir sayısı (11, XI) eleven n.
on üzerinden on ten out of ten n.
on milyon crore n.
on iki yapraklı forma duodecimo n.
ayın on dördü full moon n.
on senelik devre decennium n.
on kez tekrarlanan rakam decuple n.
ingiliz alfabesinin on yedinci harfi q n.
on altılık nota semiquaver n.
on, on bir ve on ikinci sınıfların karşılığı olan okul, lise senior high school n.
mısraları bir kısa bir uzun on ikişer heceli şiir alexandrine n.
on dix n.
on iki düzine gross n.
on üçte bir thirteenth n.
on iki ay twelvemonth n.
on iki yüzlü şekil dodecahedra n.
yunan alfabesinin on dokuzuncu harfi tau n.
on dört şubatta sevgiliye gönderilen kart valentine n.
on kuka tenpin n.
on iki yüzlü şekil dodecahedron n.
on dört sayısı fourteen n.
on üç rakamından korkma triskaidekaphobia n.
on parmağında on marifet olan kişi jack of all trades n.
on dört şubata rastlayan sevgililer günü valentine's day n.
on iki heceli sözcük dodecasyllable n.
on beş günde bir olan hafif gelgit neap n.
on iki sayısı (12, XII) twelve n.
ingiliz alfabesinin on ikinci harfi l n.
ingiliz alfabesinin on birinci harfi k n.
ingiliz alfabesinin on dokuzuncu harfi s n.
on emir decalogue n.
on altı sayısı sixteen n.
ingiliz alfabesinin on sekizinci harfi r n.
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki hippi kız teenybopper n.
on senelik devre decennary n.
kafiyesiz on heceli nazım şekli blank verse n.
on dört şubata rastlayan sevgililer günü st valentine's day n.
on iki burç the signs of the zodiac n.
ingiliz alfabesinin on üçüncü harfi m n.
bir tabakanın on sekiz yaprak olmak üzere katlanmasından meydana gelen forma veya kitap eighteenmo n.
on dört şubatta sevgiliye verilen hediye valentine n.
on beş sayısı (15, XV) fifteen n.
on senelik devre decennia n.
ingiliz alfabesinin on dördüncü harfi n n.
tam on dakika ten minutes by the clock n.
on yedi sayısı seventeen n.
on üç sayısı (13, XIII) thirteen n.
on altılık nota sixteenth note n.
ingiliz alfabesinin on altıncı harfi p n.
hz musa'ya allah tarafından verilen on emir the ten commandments n.
on emir kitaplarının beşincisi deuteronomy n.
on üç baker's dozen n.
on dolarlık banknot tenner n.
ilk on top ten n.
on ikide bir twelfth n.
on buyruk decalogue n.
on üç long dozen n.
on sayısı (10, X) ten n.
on buyruk ten commandments n.
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki kimse teenager n.
on dört şubatta kendisine kart gönderilen veya hediye verilen sevgili valentine n.
on kişilik jüri petit jury n.
on bin myriad n.
on iki yapraklı forma twelvemo n.
on dokuz sayısı nineteen n.
on parmağında on marifet olan kimse jack-of-all-trades n.
on bir yaşındaki her çocuğun vermesi gereken bir tür baraj sınavı eleven-plus n.
on yıllık mahkumiyet decade-long imprisonment n.
on-line taşıyıcı on-line carrier n.
on parmak daktilo yazma touch-type n.
on yıllık süre decade n.
on sent madeni para dime n.
on dolarlık sikke eagle n.
ibrani alfabesinin on altıncı harfi ain n.
ilk on yıllık dilim first decade n.
ilk on yıl first decade n.
on dört gece fourteen nights n.
ilk on the top ten n.
en iyi on the top ten n.
on üzerinden dokuz nine on a ten point scale n.
on üzerinden dokuz 9 on a 10 point scale n.
dokuz ay on gün nine months and ten days n.
on dört gün fortnight n.
on binler tens of thousands n.
on binlerce dolar tens of thousands of dollars n.
on iki kızgın adam twelve angry men n.
iki bin beş yüz on bir two thousand five hundred eleven n.
on dört şubat sevgililer günü valentine's day n.
on dört maddelik konuşma fourteen point speech n.
on binlerce insan tens of thousand of people n.
on metre decameter n.
on litre decalitre n.
on litre decaliter n.
on gram decagram n.
on yıllık süre decennium n.
on metre decametre n.
on yıllık dönem decennium n.
on sentlik para dime n.
yedi bin yüz on iki seven thousand one hundred and twelve n.
geçen on yıl past decade n.
geçen on yılın en iyi filmleri the best movies of the past decade n.
geçtiğimiz on yılın en iyi filmleri the best movies of the past decade n.
on ikinci hafta twelfth week n.
yediye on var ten to seven n.
on üçüncü cuma friday the 13th n.
on altı şarap şişesi ölçüsünden büyük şarap şişesi balthazar n.
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı tattersall's n.
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı tattersall's n.
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı tattersall's n.
bir serinin on ikinci eleman L n.
on üzeri beşe eşit miktar lakh n.
bir sıranın ya da serinin on beşinci elemanı o n.
on parçadan oluşan şey ten n.
on birimden oluşan şey ten n.
on adet üyeden oluşan şey ten n.
on dakika mola ten n.
on üç birim thirteen n.
serinin on üçüncü elemanı thirteen n.
on üç thretteen [obsolete] n.
on üç thrittene [obsolete] n.
on ikili grup twelve n.
serinin on ikinci elemanı twelve n.
on iki twall [scottish] n.
seri veya dizide on ikinci olan şey twelve n.
2000'den 2009'un sonuna kadar süren on yıllık dönem aughts n.
on iki sayısı twelve n.
on bir enleven [obsolete] n.
en seçkin yaklaşık on bin kişiden oluşan insan grubu upper ten thousand n.
saat başını on beş dakika geçe quarter-hour n.
saat başına on beş dakika kala quarter-hour n.
on yedinci yüzyılda çocuklara takılan, çene altından bağlanan bir başlık biggon n.
on altıncı yüzyıl elbise süsü biliment [obsolete] n.
on beşli grup quindecaplet n.
on beşli gruptan her biri quindecaplet n.
on beş kişilik grup quindecemvirate n.
on beşinci yıldönümü quindecennial n.
on beşinci kısım quindem n.
on beşinci eleman quindism n.
bayramdan sonraki on beşinci gün quinzaine n.
on karacadan oluşan sürü middle bevy n.
on sekizinci yüzyılda ingiltere'de kullanılan deri bir maşrapa bombard n.
özellikle on sekizinci yüzyılda kullanılan, üstü kapalı bir at arabası booby hutch n.
(eski ingiltere'de) on ailelik yönetim bölgesinin başkanı headborough n.
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen minton n.
on altılı sistem hexadecimal n.
on altı ve on yedinci yüzyıllarda giyilen bol külot pantolon galligaskins n.
on sekizinci yüzyıl mobilyalarında kullanılan damla şeklindeki süs husk n.
on iki buçuk sente eşdeğer bir para birimi levy n.
en az on yaşındaki çocuklardan oluşan erkek izci grubu lion n.
on dokuzuncu yüzyılda erkek çocuklarının giydiği resmi bir giysi fauntleroy suit n.
on altıncı yüzyılda çok küçük yazı yazan bazı alman gravürcülere verilen ad little masters n.
100 kg'ın on binde birine eşdeğer bir ağırlık ölçüsü myriagram n.
on bin ar'a veya bir milyon metre kare'ye eşdeğer bir ölçü birimi myriare n.
isa'nın hayatındaki önemli olaylar üzerine yapılan on beş tefekkür mystery n.
amerika'da on dokuzuncu yıla özgü, sarıdan pembeye renk geçişli opak bir cam eşyası burmese n.
bazı kart oyunlarında on puanlık koz game n.
on yıl decad n.
on yıllık dönem decadence n.
on uçlu yıldız decagram [us] n.
on yıl dönümü decennial n.
on yıl kutlaması decennial n.
(birbiri ile ilişkili) on çalışmalık seri dekalogy n.
on üç buçuk galona eşit hacim birimi octave n.
ofsetleri ölçmede kullanılan genellikle on çubuk uzunluğundaki bir ölçü çubuğu offset staff n.
on altıda bir one-sixteenth n.
on altı eş parçadan her biri one-sixteenth n.
on eş parçadan her biri one-tenth n.
on binde bir one-ten-thousandth n.
on bin eş parçadan her biri one-ten-thousandth n.
on ikide bir one-twelfth n.
on iki eş parçadan biri one-twelfth n.
çanların peş peşe ahenkli bir şekilde on kez çalınması royal n.
rus imparatorluğu'na ait on ruble değerinde bir altın madeni para imperial n.
günün aydınlık döneminin on ikide biri inch [dialect] n.
on iki yıldan oluşan dönem duodecade n.
on iki parçadan her biri duodecimal n.
on ikili grup duodene [rare] n.
ilk olarak on altıncı yüzyılda ortaya çıkan bir maya destanı popol vuh n.
en az on milyon rupilik mal varlığına sahip kimse crorepati [india] n.
on dokuzuncu yüzyılın ortasında ispanya'da ortaya çıkan bir mimari tarzı isabellino style n.
antik filistin'in kuzey bölümünde yaşayan on ibrani kabilesinden birine mensup kimse israelite n.
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi panchayat n.
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi panchayet n.
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi punchayet n.
on parmağında on marifet olma panurgy n.
(on dokuzuncu yüzyılda) ilkel yürüyüş yarışı pedestrianism n.
ibrani alfabesinde on yedinci harf peh n.
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru sarbacane n.
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru sarbican n.
(pösteki, deri) on adet daker n.
sayılabilir bir dizideki on beş numaralı eleman fifteenth n.
on beş eş parçaya bölünmüş bir birimin her bir parçası fifteenth n.
(ibrani alfabesinde) on yedinci harf phe n.
fit karenin on ikide biri prime n.
eski ibrani takviminin yaklaşık olarak şubat'a denk gelen on birinci ayı sebat n.
hedefi on ikiden vuran sözlü veya yazılı saldırı sharpshooting n.
ispanyol dolarının on altıda birine denk gelen gümüş madeni para sixpence n.
on altı birim sixteen n.
on altı nesne sixteen n.
on altılı grup sixteen n.
on altılı seri sixteen n.
on altı yaşındaki ergen sixteener n.
on altı sayısı sixteenth n.
on altı eşit parçadan her biri sixteenth n.
on altı bölüm sixteenth n.
on dördüncü öğe fourteen n.
on dört parçalı şey fourteen n.
on dört üniteli şey fourteen n.
on dört üyeli şey fourteen n.
on dört ünite fourteen n.
on dört nesne fourteen n.
on dört beden kıyafet fourteen n.
on dördüncü şey fourteenth n.
on dört eş parçadan biri fourteenth n.
on dördüncü kimse fourteenth n.
on dördüncü kimse fourteenth n.
on altıncı bölüm sixteenth part n.
on altıncı parça sixteenth part n.
bütünün on altıncı parçası sixteenth part n.
on altıncı yüzyılda erkeklerin giydiği binici pantolonu slop n.
on kişiden az çalışanı bulunan işletme soho n.
(on sekizinci yüzyılda erkeklerin giydiği) siyah ipek boyun bağı solitaire n.
kara cisim yüzeyinin bir santimetre karelik aydınlanma şiddetinin on altıda birine denk bir ölçü birimi standard candle n.
on üç yaş altı kız çocuğu subteen n.
(on üç yaş altı kız çocukları için tasarlanan) çift sayılı giyim bedeni grubu subteen n.
on katı yapmak decuple v.
on üzerinden on almak get ten out of ten v.
be on the wrong track yanlışa düşmek v.
be on the wrong track pusulayı şaşırmak v.
put (something) on the right track rayına oturmak v.
on gün sürmek take ten days v.
on gün almak (bir şeyi yapması vb) take ten days v.
on gün sürmek last for ten days v.
hedefi on ikiden vurmak get home v.
on beş gün sürmek last a fortnight v.
on yaşında kör olmak go blind at the age of ten v.
hisse başına on dolardan satış yapmak sell for ten dollars a share v.
on beş dakika ara vermek take a fifteen minute break v.
on beş dakika mola vermek take a fifteen minute break v.
on beş gün sürmek last for fifteen days v.
on ile çarpmak decuple v.
on yıl yemek get 10 years v.
on yıl almak get 10 years v.
on sene yemek get 10 years v.
on kaplan gücünde olmak have the strength of ten tigers v.
(burçları) on iki eve ayırmak domify [obsolete] v.
on üç yıllık zaman dilimi tridecennary adj.
on iki kat duodenary adj.
on para etmez worthless adj.
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki devreye ait teenage adj.
on katlı ten folded adj.
on birde bir eleventh adj.
on iki veya on ikinciye ait duodenary adj.
on üçüncü yıldönümü tridecennary adj.
on misli tenfold adj.
on yedide bir seventeenth adj.
on beşte bir fifteenth adj.
on misli decuple adj.
ayın on dördü gibi very beautiful adj.
on altıda bir sixteenth adj.
on ikişer on ikişer duodenary adj.
on katlı tenfolded adj.
on dokuzda bir nineteenth adj.
on ikide bir kısım duodenary adj.
on ikiye ait duodecimal adj.
on ikişer on ikişer duodecimal adj.
on binlerce tens of thousand adj.
on altısı sixteenth adj.
her on ikinci every twelfth adj.
on biri eleventh adj.
on sekizi eighteenth adj.
on dokuzu nineteenth adj.
on dörtte bir fourteenth adj.
on yüzlü decahedral adj.
on ikinciye ait duodecimal adj.
on yıl süren decade-long adj.
on sekiz yaşından küçüklerin seyretmesi yasak olan (film) x-rated adj.
on iki tane dozen adj.
on beş günde bir oluşan (gelgit) neap adj.
on üçüncü 13th adj.
on birinci 11th adj.
on altıncı 16th adj.
on ikinci 12th adj.
on dokuzuncu 19th adj.
on sekizinci 18th adj.
on yedinci 17th adj.
on dördüncü 14th adj.
on yedinci seventeenth adj.
on dokuzuncu xix adj.
on dokuzuncu yüzyılın sonuyla ilgili fin de siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın sonu fin de siècle adj.
en iyi on the best ten adj.
on yıllık/senelik decadal adj.
on yapraklı decaphyllous adj.
on yılda bir olan decennial adj.
on yıllık süreye ait decennial adj.
on bacaklı decapod adj.
on açılı decangular adj.
on ayaklı decapod adj.
on kat decuple adj.
on sütunlu decastyle adj.
on sütunlu ten-columned adj.
on ikinci 12nd adj.
on kat büyük ten-fold adj.
on misli ten-fold adj.
on kenarı olan ten-sided adj.
on tarafı olan ten-sided adj.
on yüzlü ten-sided adj.
on parçalı tenth adj.
on üç adet thirteen adj.
on ikide bire denk düşen twelfth adj.
on iki parçadan oluşan twelvefold adj.
on iki misli fazla twelvefold adj.
on sekizinci eightetethe adj.
on bir kenarlı eleven-sided adj.
on bir kenarı olan eleven-sided adj.
on bir yılda bir olan undecennary adj.
on bir yılda bir olan undecennial adj.
on beş yıllık quindecennial adj.
(on altıncı yüzyıl giyimi) altındaki farklı renkteki kumaşları gösteren kesikleri olan blistered adj.
yüz on beşinci hundred-and-fifteenth adj.
bir şeyin on binde birini oluşturan myriadth adj.
on yıl süren decadelong adj.
on parçalı decamerous adj.
on bölmeli decamerous adj.
on uçlu decemdentate adj.
on dişli decemdentate adj.
on fit uzunluğunda decempedal adj.
on yıllık döneme ait decennary adj.
on yıllık dönemle ilgili decennary adj.
on dokuzla ilgili decennoval adj.
on misli denary adj.
on kat denary adj.
yüz yetmişten on fazla olan one hundred eighty adj.
yüz on beş olan one hundred fifteen adj.
yüz kırktan on fazla olan one hundred fifty adj.
yüz otuzdan on fazla olan one hundred forty adj.
yüz seksenden on fazla olan one hundred ninety adj.
yüz altmıştan on fazla olan one hundred seventy adj.
yüz elliden on fazla olan one hundred sixty adj.
yüz on olan one hundred ten adj.
yüzden on fazla olan one hundred ten adj.
yüz yirmiden on fazla olan one hundred thirty adj.
yüz ondan on fazla olan one hundred twenty adj.
yüzde on olan double-digit adj.
yüz on cx adj.
yüz on beş cxv adj.
on ikiyle ilgili dozenth adj.
on iki yılla ilgili duodecennial adj.
on iki katlı duodecuple adj.
on parmağında on marifet olan panurgic adj.
on dörtten bir sayı fazla olan fifteen adj.
on dördüncüden sonra gelen fifteenth adj.
on dokuzuncu yüzyılın sonuna ait fin de siecle adj.
on dokuzuncu yüzyılın sonu ile ilgili fin de siecle adj.
on dokuzuncu yüzyılın sonuna ait veya ilgili fin-de-siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın son dönemini yansıtan tarza ait veya ilgili fin-de-siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine ait tarzı yansıtan fin-de-siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın son dönemini çağrıştıran fin-de-siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine özgü fin-de-siècle adj.
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine ait tarza benzeyen fin-de-siècle adj.
on beş ve on altıncı yüzyıllara özgü avrupa dansına ait veya ilgili preclassical adj.
on beş ve on altıncı yüzyıllara özgü avrupa dansına ait veya ilgili preclassic adj.
on altılı sixteen adj.
on altı tane olan sixteen adj.
on altıya denk gelen sixteen adj.
(evlilik yıldönümü) on beşinci crystal adj.
her on dört günde bir görünen fortnightly adj.
on dört günde bir olan fortnightly adj.
on dört tane fourteen adj.
on dörde denk gelen fourteen adj.
on dört eden fourteen adj.
on dört yaşında olan fourteen adj.
on dört yıllık fourteen adj.
on dört eşit parçadan birini gösteren fourteenth adj.
on dil konuşan decalingual adj.
(ingiltere) stoke–on–trentli stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent menşeli stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent'e özgü stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent'ten gelen stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent kaynaklı stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent stili stoke adj.
(ingiltere) stoke–on–trent tarzı stoke adj.
on üç yaş altındaki kızlara ait veya ilgili subteen adj.
on üç yaş altı kız çocukları için tasarlanan subteen adj.
on yaşından itibaren from ten years of age upward adv.
on ikiye karşı on üç oyla by a vote of thirteen to twelve adv.
bire karşı on ten to one adv.
sonraki on yıl içinde in other ten years adv.
sonraki on yıl izarfında in other ten years adv.
on ikişer düzine olarak by the gross adv.
tam on saniyede in ten seconds flat adv.
on yılda bir decennially adv.
her on yılda bir gerçekleşerek decennially adv.
beş ila on arasında from five to ten adv.
on iki tonlu müzik tekniği kullanarak dodecaphonically adv.
bundan on yıl sonra in another ten years adv.
son on yıllık zaman zarfında in the last decade adv.
son on yıl içinde in the last decade adv.
son on yıllık müddette in the last decade adv.
son birkaç on yıl içinde over the last decades adv.
son birkaç on yıllık zaman zarfında over the last decades adv.
on günde bir every ten days adv.
on günde bir once every ten days adv.
her on birinci yılda every eleventh year adv.
on bir yılda bir every eleventh year adv.
on yıl içinde within ten years adv.
on sene içinde within ten years adv.
on yıl içindeki within ten years adv.
on yıl içinde within a decade adv.
on sene içinde within a decade adv.
on sene içinde in ten years adv.
on sene sonra 10 years later adv.
on yıl sonra 10 years later adv.
on sene sonra ten years later adv.
en geç on gün içinde in ten days at the latest adv.
en geç on gün içerisinde in ten days at the latest adv.
on dört günde bir fortnightly adv.
on dört gün içinde in a fortnight adv.
son on iki ay içerisinde in the last 12 months adv.
on beşinci yüzyıl başları early 15th century adv.
on üzerinden out of 10 adv.
on üzerinden out of ten adv.
on yıllık sürede decennially adv.
on beş günde bir hafta sonu every other weekend adv.
geçen on yıl içinde in the past decade adv.
geçtiğimiz on yılda in the past decade adv.
geçen on yılda in the past decade adv.
on beş günde bir every 15 days adv.
son on senedir for the past decade adv.
son on yıldır for the past decade adv.
neredeyse on yıldır for nearly a decade adv.
dakikada on kez ten times a minute adv.
dakikada on kere ten times a minute adv.
dakikada on sefer ten times a minute adv.
on dokuzuncu olan nineteenthly adv.
on kat olacak şekilde tenfold adv.
on üçüncü sırada thirteenthly adv.
on iki sefere kadar twelvefold adv.
on iki misli kadar twelvefold adv.
on sekizinci olarak eighteenthly adv.
on sekizinci sırada eighteenthly adv.
on birinci sırada eleventhly adv.
on birinci olarak eleventhly adv.
on numara cracking (good) adv.
on beşinci sırada fifteenthly adv.
on beşinci olarak fifteenthly adv.
on dördüncü sırada fourteenth adv.
on dördüncü gelerek fourteenth adv.
on dördüncü grupta fourteenth adv.
on dördüncü sırada fourteenthly adv.