|
Categoría |
Inglés |
Turco |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
step on it v.
|
gaza basmak |
|
We gotta lose the heat, step on it!
Ateşi düşürmeliyiz, gaza bas!
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
get on v.
|
binmek |
|
She got on the subway at Ginza.
Ginza'da metroya bindi.
More Sentences
|
3 |
Common Usage |
draw on v.
|
yararlanmak |
|
The report draws on numerous sources of information.
Rapor, çok sayıda bilgi kaynağından yararlanmaktadır.
More Sentences
|
4 |
Common Usage |
go on v.
|
devam etmek |
|
We go on to identify a number of important points.
Bir dizi önemli noktayı tespit etmeye devam ediyoruz.
More Sentences
|
5 |
Common Usage |
rely on v.
|
güvenmek |
|
They can rely on an alert security service in their vicinity.
Çevrelerindeki alarmlı bir güvenlik hizmetine güvenebilirler.
More Sentences
|
6 |
Common Usage |
put on v.
|
giymek |
|
Tom put on a black coat.
Tom siyah bir ceket giydi.
More Sentences
|
7 |
Common Usage |
turn on v.
|
açmak |
|
He turns on his side and opens his eyes at once.
Yan döner ve bir anda gözlerini açar.
More Sentences
|
8 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
kasıtlı olarak |
|
It is obvious that this system has been implemented on purpose.
Bu sistemin kasıtlı olarak uygulandığı açıktır.
More Sentences
|
9 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
bile bile |
|
You're doing it on purpose!
Bunu bile bile yapıyorsun!
More Sentences
|
10 |
Common Usage |
on time adv.
|
vaktinde |
|
I am very glad that you are being very tolerant on time this morning.
Bu sabah vaktinde çok hoşgörülü olmanıza çok sevindim.
More Sentences
|
11 |
Common Usage |
on the contrary adv.
|
aksine |
|
On the contrary, they are beneficial to all.
Aksine herkes için faydalıdırlar.
More Sentences
|
12 |
Common Usage |
on prep.
|
üzerinde |
|
They tried to rob him, but he didn't have any money on him.
Onu soymaya çalıştılar ama üzerinde hiç para yoktu.
More Sentences
|
General |
|
13 |
General |
call on n.
|
sesleniş |
|
I called on Judy.
Judy'ye seslendim.
More Sentences
|
14 |
General |
attack on n.
|
saldırı |
|
This goes hand in hand with an attack on social security systems.
Bu, sosyal güvenlik sistemlerine yönelik bir saldırı ile el ele gidiyor.
More Sentences
|
15 |
General |
play on words n.
|
kelime oyunu |
|
This is a play on words.
Bu bir kelime oyunu.
More Sentences
|
16 |
General |
on saturday n.
|
cumartesi günü |
|
On Friday, the unit was preparing for two key matches on Saturday.
Birim, cuma günü boyunca cumartesi günü yapılacak iki önemli maça hazırlanıyordu.
More Sentences
|
17 |
General |
knock-on effect n.
|
zincirleme etki |
|
It has a knock-on effect in other areas, especially where there are shared coastlines.
Özellikle ortak kıyı şeridinin bulunduğu diğer alanlarda da zincirleme etkisi vardır.
More Sentences
|
18 |
General |
carry-on baggage n.
|
el bagajı |
|
This is all my carry-on baggage.
Bunların hepsi el bagajım.
More Sentences
|
19 |
General |
pay on time n.
|
zamanında ödeme |
|
Tom is the only person who paid on time.
Tom zamanında ödeme yapan tek kişidir.
More Sentences
|
20 |
General |
hold on v.
|
beklemek |
|
Please hold on.
Lütfen bekleyin.
More Sentences
|
|
21 |
General |
spy on v.
|
casusluk yapmak |
|
Spying on gangsters was a dangerous venture.
Gangasterlerle ilgili casusluk yapmak tehlikeli bir girişimdi.
More Sentences
|
22 |
General |
concentrate on v.
|
konsantre olmak |
|
I would ask you all to cooperate and to concentrate on the debate until the start of voting time.
Hepinizden işbirliği yapmanızı ve oylama başlayana kadar tartışmaya konsantre olmanızı rica ediyorum.
More Sentences
|
23 |
General |
get on with v.
|
devam etmek |
|
We have hundreds of years of discrimination to address and we need to get on with doing that.
Ele almamız gereken yüzlerce yıllık ayrımcılık var ve bunu yapmaya devam etmeliyiz.
More Sentences
|
24 |
General |
march on v.
|
ilerlemek |
|
The captain commanded the men to march on.
Yüzbaşı adamlarına ilerlemelerini emretti.
More Sentences
|
25 |
General |
stand on v.
|
dikilmek |
|
Tom is standing on the table to change a lightbulb.
Tom ampulü değiştirmek için masanın üstünde dikiliyor.
More Sentences
|
26 |
General |
switch on v.
|
çalıştırmak |
|
When was the last time you switched on this machine?
En son ne zaman bu makineyi çalıştırdın?
More Sentences
|
27 |
General |
spy on v.
|
gözetlemek |
|
The government is spying on us.
Hükümet bizi gözetliyor.
More Sentences
|
28 |
General |
trespass on v.
|
izinsiz girmek (başkasının arazisine) |
|
Why are illegal immigrants trespassing on various sites used by rail freight transporters?
Neden yasadışı göçmenler demiryolu yük taşıyıcıları tarafından kullanılan çeşitli alanlara izinsiz giriyor?
More Sentences
|
29 |
General |
count on v.
|
hesaba katmak |
|
I wasn't counting on that.
Bunu hesaba katmamıştım.
More Sentences
|
30 |
General |
puff on v.
|
tüttürerek içmek |
|
Tom puffed on his pipe.
Tom piposunu tüttürerek içti.
More Sentences
|
31 |
General |
ride on v.
|
binmek |
|
Tom and Mary rode on camels.
Tom ve Mary deveye bindiler.
More Sentences
|
32 |
General |
call on v.
|
uğramak |
|
He had done his homework when I called on him.
Ona uğradığımda ev işini bitirmişti.
More Sentences
|
33 |
General |
prevail on v.
|
razı etmek |
|
I prevail on her to have a date with me.
Onu benimle buluşmaya razı ettim.
More Sentences
|
34 |
General |
keep on v.
|
devam etmek |
|
We cannot afford to keep on being weighed down by this ideological ballast.
Bu ideolojik yükün altında ezilmeye devam etmeyi göze alamayız.
More Sentences
|
35 |
General |
chance on v.
|
tesadüfen karşılaşmak |
|
I met him by chance on the train this morning.
Onunla bu sabah trende tesadüfen karşılaştım.
More Sentences
|
36 |
General |
put on v.
|
sahnelemek |
|
Tom put on a good show.
Tom iyi bir gösteri sahneledi.
More Sentences
|
37 |
General |
cheat on v.
|
aldatmak |
|
When that o'malley kid cheated on you, - I was ready to knock his teeth out.
O'Malley denen çocuk seni aldattığında onun dişlerini ağzına dökmeye hazırdım.
More Sentences
|
38 |
General |
chance on v.
|
tesadüf etmek |
|
I met him by chance on the train this morning.
Bu sabah trende ona tesadüf ettim.
More Sentences
|
39 |
General |
go on v.
|
konuşmaya devam etmek |
|
Tom went on speaking French.
Tom Fransızca konuşmaya devam etti.
More Sentences
|
40 |
General |
look down on v.
|
hor görmek |
|
You should never look down on a man merely because he is poor.
Sırf fakir diye bir adamı asla hor görmemelisin.
More Sentences
|
|
41 |
General |
pass on to v.
|
geçmek (başka bir konuya) |
|
And following the reply of the Vice-President, we shall pass on to another item.
Başkan Yardımcısının cevabını takiben başka bir maddeye geçeceğiz.
More Sentences
|
Common Usage |
|
42 |
Common Usage |
non-ferrous metallic coatings on steel wire n.
|
çelik tel üzerinde demir dışı metalik kaplamalar |
|
43 |
Common Usage |
step on the gas v.
|
gazlamak |
|
44 |
Common Usage |
call the meeting on short notice v.
|
acil toplantıya çağırmak |
|
45 |
Common Usage |
go on a walk v.
|
yürüyüşe çıkmak |
|
46 |
Common Usage |
step on it v.
|
gazlamak |
|
47 |
Common Usage |
on one's own adv.
|
kendi kendine |
|
48 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
kasten |
|
49 |
Common Usage |
on purpose adv.
|
bilerek |
|
50 |
Common Usage |
on the occasion of prep.
|
münasebetiyle |
|
51 |
Common Usage |
on prep.
|
üstünde |
|
General |
|
52 |
General |
call on n.
|
deklare |
|
53 |
General |
sliced meat on a vertical spit n.
|
döner kebap |
|
54 |
General |
clip on earring n.
|
klipsli küpe |
|
55 |
General |
on a war foot n.
|
yolcu durumunda |
|
56 |
General |
limit on the right n.
|
sağdan limit |
|
57 |
General |
rock on a seashore n.
|
kepez |
|
58 |
General |
money doesn't grow on trees n.
|
para kolay kazanılmıyor |
|
59 |
General |
tariff on farm produce n.
|
çiftlik ürünlerinde tarife |
|
60 |
General |
insurance on freight n.
|
yük sigortası |
|
61 |
General |
drug on the market n.
|
satılmayan mal |
|
62 |
General |
call on n.
|
davet |
|
63 |
General |
descent on n.
|
inip saldırma (düşmana) |
|
64 |
General |
law on the prevention and prosecution of smuggling n.
|
kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun |
|
65 |
General |
workman on the night shift n.
|
gece işçisi |
|
66 |
General |
life on other planets n.
|
diğer gezegenlerde yaşam |
|
67 |
General |
a new one on me n.
|
şaşırtıcı bir şey |
|
68 |
General |
general agreement on tariffs and trade n.
|
gümrük tarifeleri ve ticaret genel anlaşması |
|
69 |
General |
looker on n.
|
seyirci |
|
70 |
General |
effect of technological innovations on n.
|
teknolojik yeniliklerin (bir şeye) etkisi |
|
71 |
General |
cash on hand n.
|
kasa bakiyesi |
|
72 |
General |
on tab n.
|
burgulanmış |
|
73 |
General |
views on religion n.
|
dini görüşler |
|
74 |
General |
call on n.
|
kısa ziyaret |
|
75 |
General |
limit on the left n.
|
soldan limit |
|
76 |
General |
the bench on which the corpse is washed n.
|
teneşir |
|
77 |
General |
code on criminal procedures n.
|
ceza mukameleri usül kanunu |
|
78 |
General |
pharmacy on duty n.
|
nöbetçi eczane |
|
79 |
General |
montreux conference on the regime of the straits n.
|
boğazların idaresi montreux konferansı |
|
80 |
General |
life on other planets n.
|
başka gezegenlerdeki hayat |
|
|
81 |
General |
add on n.
|
ekleme |
|
82 |
General |
oil on canvas n.
|
tuval üzerine yağlıboya |
|
83 |
General |
purchase on credit n.
|
veresiye alış |
|
84 |
General |
landing on water n.
|
su üzerine iniş |
|
85 |
General |
spike on a goad n.
|
nodul |
|
86 |
General |
effect of inflation on n.
|
enflasyon/enflasyon etkisi |
|
87 |
General |
the crescent and the star on top of a minaret n.
|
alem |
|
88 |
General |
not on the permanent staff n.
|
kadro dışı |
|
89 |
General |
person who works on a morning shift n.
|
sabahçı |
|
90 |
General |
switching on n.
|
açma |
|
91 |
General |
nurse on call n.
|
nöbetçi hemşire |
|
92 |
General |
law on criminal procedure n.
|
ceza muhakemesi hukuku |
|
93 |
General |
following on advertisement n.
|
devam kampanyası |
|
94 |
General |
scurf on baby's hand n.
|
uykuluk |
|
95 |
General |
outlook on n.
|
görüş |
|
96 |
General |
play on words n.
|
cinas |
|
97 |
General |
curves on surfaces n.
|
yüzey eğrileri |
|
98 |
General |
money on deposit n.
|
mevduat |
|
99 |
General |
man influence on nature n.
|
doğaya insan etkisi |
|
100 |
General |
release on probation n.
|
meşruten tahliye |
|
101 |
General |
doctor on call n.
|
nöbetçi doktor |
|
102 |
General |
political and social views on turkey n.
|
türkiye’den siyasal ve sosyal görünüş |
|
103 |
General |
call on n.
|
bağırış |
|
104 |
General |
animadversion on n.
|
ağır eleştiri |
|
105 |
General |
counting on the fingers n.
|
parmak hesabı |
|
106 |
General |
candidacy on equal footing n.
|
eşit temelde adaylık |
|
107 |
General |
soldier on patrol n.
|
karakol nöbetçisi |
|
108 |
General |
effect of inflation on accounting n.
|
muhasebede enflasyon etkisi |
|
109 |
General |
beer on draft n.
|
fıçı birası |
|
110 |
General |
pieces of grilled meat on a stick n.
|
çöp kebabı |
|
111 |
General |
landing on the moon n.
|
aya iniş |
|
112 |
General |
return on sales n.
|
satış gelirleri |
|
113 |
General |
loss on ignition n.
|
akkor kaybı |
|
114 |
General |
views on modernity n.
|
yeniliklere bakış |
|
115 |
General |
speech on press n.
|
basında söylev |
|
116 |
General |
entrenching on n.
|
bir başkasının hakkını çiğneme |
|
117 |
General |
landing on the ground n.
|
yere iniş |
|
118 |
General |
call on n.
|
telefonla arama |
|
119 |
General |
hanger on n.
|
dalkavuk |
|
120 |
General |
call on n.
|
resmi çağrı |
|
121 |
General |
a drag on someone n.
|
ayak bağı |
|
122 |
General |
call on n.
|
hakem kararı |
|
123 |
General |
acting on n.
|
bir şeye uygun olarak hareket etme |
|
124 |
General |
drain on the purse n.
|
masraf |
|
125 |
General |
someone who is on sick leave n.
|
raporlu |
|
126 |
General |
turning on n.
|
tahrik |
|
127 |
General |
person putting on airs n.
|
müstekbir |
|
128 |
General |
spying on n.
|
gözetleme |
|
129 |
General |
dependency on foreign countries n.
|
dış ülkelere bağımlılık |
|
130 |
General |
agreement on what to say n.
|
ağızbirliği |
|
131 |
General |
a drain on the resources n.
|
bütçeye yük olan şey |
|
132 |
General |
law on criminal execution n.
|
ceza infaz hukuku |
|
133 |
General |
relationship on the rock n.
|
bitmek üzere olan ilişki |
|
134 |
General |
social adaptation on cultural facts n.
|
akkültürasyon |
|
135 |
General |
sticking on n.
|
yapıştırma |
|
136 |
General |
insurance on buildings n.
|
bina sigortası |
|
137 |
General |
effect of taxation on n.
|
vergilendirmenin etkisi |
|
138 |
General |
law on the prevention and prosecution of smuggling n.
|
kaçakçılığın men ve takibine ilişkin kanun |
|
139 |
General |
convention on european social security n.
|
avrupa sosyal güvenlik sözleşmesi |
|
140 |
General |
social adaptation on cultural facts n.
|
kültürel kaynaşma |
|
141 |
General |
on business n.
|
iş veya ticaret maksadıyla |
|
142 |
General |
effects of education on n.
|
eğitimin etkileri |
|
143 |
General |
convention on children’s rights n.
|
çocuk haklarına dair sözleşme |
|
144 |
General |
swoop down on n.
|
polis baskını |
|
145 |
General |
tariff on medical instruments and apparatus n.
|
tıbbi aletler ve donanımda gümrük |
|
146 |
General |
a book on ethics n.
|
pendname |
|
147 |
General |
add on n.
|
üzerine ekleme |
|
148 |
General |
taxable income on shares n.
|
vergiye tabi kar payları |
|
149 |
General |
world summit on the information society n.
|
bilgi toplumu dünya zirvesi |
|
150 |
General |
papers on appeal n.
|
celp |
|
151 |
General |
papers on appeal n.
|
davetiye |
|
152 |
General |
fuel on hand n.
|
yakacak mevcudu |
|
153 |
General |
sale on account n.
|
veresiye satış |
|
154 |
General |
consignment on approval n.
|
seçmek üzere gönderme |
|
155 |
General |
go bad cop on someone n.
|
kötü polis oyunu oynayarak bilgi alma taktiği |
|
156 |
General |
test which is written on paper n.
|
yazılı imtihan |
|
157 |
General |
violence on television n.
|
televizyonda şiddet |
|
158 |
General |
an outlook on life n.
|
hayata bakış (açısı) |
|
159 |
General |
one's outlook on life n.
|
hayata bakışı |
|
160 |
General |
fruit on a tree n.
|
ağaçtaki meyve |
|
161 |
General |
some of the people on the committee n.
|
komiteden birileri |
|
162 |
General |
video on demand n.
|
ısmarlama video |
|
163 |
General |
ban on smoking n.
|
sigara yasağı |
|
164 |
General |
walker on n.
|
yaya |
|
165 |
General |
effect on employment n.
|
istihdam etkisi |
|
166 |
General |
like a house on fire n.
|
süratle |
|
167 |
General |
like a house on fire n.
|
hızla |
|
168 |
General |
being founded on n.
|
baz alınarak |
|
169 |
General |
officer on call n.
|
nöbetçi memur |
|
170 |
General |
on duty officer n.
|
nöbetçi memur |
|
171 |
General |
metrical system based on a count of syllables n.
|
parmak hesabı |
|
172 |
General |
land surrounded by water on its three sides n.
|
üç tarafı denizlerle çevrili |
|
173 |
General |
carpet on underlay n.
|
halı altlığı |
|
174 |
General |
days on end n.
|
birbiri ardınca geçen günler |
|
175 |
General |
add-on n.
|
ek |
|
176 |
General |
a head-on collision n.
|
kafa kafaya çarpışma |
|
177 |
General |
clip-on n.
|
yaka |
|
178 |
General |
come-on n.
|
yeşil ışık |
|
179 |
General |
head-on collision n.
|
kafa kafaya çarpışma |
|
180 |
General |
goings-on n.
|
gidişat |
|
181 |
General |
follow-on evaluation n.
|
takip değerlendirmesi |
|
182 |
General |
hanger-on n.
|
beleşçi kimse |
|
183 |
General |
hanger-on n.
|
beleşçi |
|
184 |
General |
knock-on effect n.
|
ikincil etki |
|
185 |
General |
have-on n.
|
aldatma |
|
186 |
General |
hanger-on n.
|
asalak |
|
187 |
General |
hanger-on n.
|
tufeyli |
|
188 |
General |
carryings-on n.
|
şamata |
|
189 |
General |
come-on n.
|
tuzak |
|
190 |
General |
hanger-on n.
|
izleyici |
|
191 |
General |
follow-on operational test and evaluation n.
|
daha önceki işletim ve değerlendirmede elde edilmeyen bilgiyi tamamlayan değerlendirme |
|
192 |
General |
looker-on n.
|
seyirci |
|
193 |
General |
try-on n.
|
blöf |
|
194 |
General |
put-on n.
|
takılma |
|
195 |
General |
on-scene coordinator n.
|
olay mahalli koordinatörü |
|
196 |
General |
walker-on n.
|
yaya |
|
197 |
General |
on-the-spot investigation n.
|
yerinde tetkik |
|
198 |
General |
on-position n.
|
akımlı durum |
|
199 |
General |
try-on n.
|
prova |
|
200 |
General |
putting on a belt during a master ceremony according to an ahi-order n.
|
şed kuşanma |
|
201 |
General |
on-slaught n.
|
saldırma |
|
202 |
General |
on-road vehicles n.
|
karayolu araçları |
|
203 |
General |
on-line bibliographic searching n.
|
online bibliyografik tarama |
|
204 |
General |
on-site doctor n.
|
işyeri doktoru |
|
205 |
General |
slip-on n.
|
geçme |
|
206 |
General |
walker-on the scene n.
|
sahnedeki figüran |
|
207 |
General |
roll-on roll-off n.
|
ro-ro |
|
208 |
General |
percentage of on-time deliveries n.
|
zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi |
|
209 |
General |
on-site doctor n.
|
işyeri hekimi |
|
210 |
General |
on-position n.
|
işleme durumu |
|
211 |
General |
on off button n.
|
açma-kapama düğmesi |
|
212 |
General |
on-off mechanism n.
|
açma kapama mekanizması |
|
213 |
General |
on-hook dial n.
|
ahize kaldırmadan arama |
|
214 |
General |
on-slaught n.
|
saldırı |
|
215 |
General |
walker-on n.
|
yürüyen kimse |
|
216 |
General |
hanger-on n.
|
dalkavuk |
|
217 |
General |
hands on training n.
|
pratik eğitim |
|
218 |
General |
adam and eve on a raft n.
|
kızarmış ekmek üzerine kırılmış iki yumurta |
|
219 |
General |
infringement on n.
|
-e tecavüz etme |
|
220 |
General |
play on words n.
|
sözcük oyunu |
|
221 |
General |
(a) relationship based on self-interest n.
|
çıkar ilişkisi |
|
222 |
General |
handwriting on the wall n.
|
kötüye alamet |
|
223 |
General |
good news (tidings) on pay rise for civil servants/labourers etc n.
|
(memura/işçiye vb) zam müjdesi |
|
224 |
General |
shoulder to cry on n.
|
ağlanacak omuz |
|
225 |
General |
loose cannon on deck n.
|
serseri mayın |
|
226 |
General |
loose cannon on deck n.
|
delifişek |
|
227 |
General |
shoulder to cry on n.
|
dert ortağı |
|
228 |
General |
loose cannon on deck n.
|
sorumsuz ve pervasız |
|
229 |
General |
a marriage based on love n.
|
aşk evliliği |
|
230 |
General |
attack on personal rights n.
|
kişilik haklarına saldırı |
|
231 |
General |
pay for on delivery n.
|
teslim anında ödeme |
|
232 |
General |
pay on delivery n.
|
teslim anında ödeme |
|
233 |
General |
the first item on the agenda n.
|
gündemin ilk sırası |
|
234 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun diğer ucundaki ses |
|
235 |
General |
the voice on the end of the line n.
|
telefonun ucundaki ses |
|
236 |
General |
the voice on the end of the line n.
|
telefonun diğer ucundaki ses |
|
237 |
General |
the voice on the other side of the line n.
|
telefonun ucundaki ses |
|
238 |
General |
store on the main street n.
|
cadde üzerindeki mağaza |
|
239 |
General |
items on hand n.
|
eldeki maddeler |
|
240 |
General |
saving on time n.
|
zamandan tasarruf |
|
241 |
General |
saving on time n.
|
zaman tasarrufu |
|
242 |
General |
on-air guest n.
|
canlı yayın konuğu |
|
243 |
General |
excitement on the first day n.
|
ilk günkü heyecan |
|
244 |
General |
walking on air n.
|
büyük mutluluk |
|
245 |
General |
walking on air n.
|
mutluluk |
|
246 |
General |
smile on the face n.
|
yüzdeki gülümseme |
|
247 |
General |
smile on the face n.
|
yüzde gülümse |
|
248 |
General |
limitation on time n.
|
zamansal kısıtlama |
|
249 |
General |
latest update on n.
|
edinilen son bilgi |
|
250 |
General |
latest update on n.
|
alınan son bilgi |
|
251 |
General |
latest update on n.
|
edinilen son bilgiler |
|
252 |
General |
latest update on n.
|
alınan son bilgiler |
|
253 |
General |
cursing on air n.
|
canlı yayında küfür etme |
|
254 |
General |
nine on a ten point scale n.
|
10 üzerinden dokuz |
|
255 |
General |
9 on a 10 point scale n.
|
10 üzerinden dokuz |
|
256 |
General |
9 on a 10 point scale n.
|
on üzerinden dokuz |
|
257 |
General |
the war on terror n.
|
teröre karşı savaş |
|
258 |
General |
wind on the roof n.
|
çatıdaki rüzgar |
|
259 |
General |
the train on platform two n.
|
iki numaralı perondaki tren |
|
260 |
General |
the smile on one's lips n.
|
dudaklarındaki tebessüm |
|
261 |
General |
aerial on the roof n.
|
çatıdaki anten |
|
262 |
General |
strap-on n.
|
belden bağlamalı vibratör |
|
263 |
General |
an identifying mark on the suspect n.
|
şüphelinin üzerinde kimlik tespitinde yardımı dokunabilecek bir işaret (dövme/ben vb) |
|
264 |
General |
a general outlook on the issue of slavery n.
|
kölelik konusuna genel bir bakış |
|
265 |
General |
a card with a child's picture on it n.
|
üzerinde çocuk resmi olan bir kart |
|
266 |
General |
sensitive dependence on initial condition n.
|
başlangıç durumuna hassas bağlılık |
|
267 |
General |
hazardous substances on human health n.
|
insan sağlığına zararlı maddeler |
|
268 |
General |
the facts on the ground n.
|
fiili gerçekler |
|
269 |
General |
on-air interview n.
|
canlı yayın röportajı |
|
270 |
General |
dead on arrival n.
|
hastaneye yetiştirilemeden yolda ölen veya hastaneye ölü gelen |
|
271 |
General |
dead on arrival n.
|
hastaneye giderken yolda hayatını kaybeden kişi |
|
272 |
General |
accountability on the fireground n.
|
yangın yerindeki mesuliyet |
|
273 |
General |
responsibility on the fireground n.
|
yangın yerindeki mesuliyet |
|
274 |
General |
standing on hind legs n.
|
arka ayakları üzerinde durma |
|
275 |
General |
twist on lid n.
|
çevir aç kapak |
|
276 |
General |
roll-on lawn n.
|
rulo çim |
|
277 |
General |
on-site daycare n.
|
iş yerinde veya iş yerine yakın bir tesiste yapılan bakım |
|
278 |
General |
wealth on a large scale n.
|
büyük çapta zenginlik |
|
279 |
General |
first person to set foot on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
280 |
General |
first person to step on the moon n.
|
aya ilk ayak basan kişi |
|
281 |
General |
meat on the bone n.
|
kemikli et |
|
282 |
General |
the bench on which the corpse is washed n.
|
salacak |
|
283 |
General |
release on parole n.
|
şartlı tahliye etmek/salıvermek |
|
284 |
General |
jack on the rocks n.
|
buzlu jack daniel's |
|
285 |
General |
pin the tail on the donkey n.
|
bir çocuk oyunu |
|
286 |
General |
feature on demand n.
|
istenilen özellik |
|
287 |
General |
run-on sentence n.
|
bağlaçsız birleşik cümle |
|
288 |
General |
chat on the internet n.
|
internette sohbet |
|
289 |
General |
mirror on the wall n.
|
duvardaki ayna |
|
290 |
General |
documentary on penguins n.
|
penguen belgeseli |
|
291 |
General |
relationship based on mutual interests n.
|
karşılıklı çıkar ilişkisi |
|
292 |
General |
on-time payment n.
|
zamanında ödeme |
|
293 |
General |
game on n.
|
oyuna başlama işareti/sinyali |
|
294 |
General |
have one's eyes on v.
|
gözü olmak |
|
295 |
General |
trespass on v.
|
istismar etmek |
|
296 |
General |
smack down on v.
|
küt diye (bir yere) vurmak |
|
297 |
General |
go on a jaunt v.
|
gezinti yapmak |
|
298 |
General |
on off v.
|
açma kapama |
|
299 |
General |
tread on v.
|
çiğnemek |
|
300 |
General |
elaborate on something v.
|
özenmek |
|
301 |
General |
put down a deposit on something v.
|
depozito vermek |
|
302 |
General |
go on attack v.
|
atağa kalkmak |
|
303 |
General |
turn thumbs down on v.
|
reddetmek |
|
304 |
General |
pin hope on v.
|
ümit bağlamak |
|
305 |
General |
foist on v.
|
başına yıkmak |
|
306 |
General |
bring pressure to bear on v.
|
sıkıştırmak |
|
307 |
General |
throw on v.
|
giysiyi giyivermek |
|
308 |
General |
have a good head on one's shoulders v.
|
aklı başında biri olmak |
|
309 |
General |
bestow on v.
|
ihsan etmek |
|
310 |
General |
bear on v.
|
ilgilendirmek |
|
311 |
General |
be marooned on v.
|
mahsur kalmak |
|
312 |
General |
take on v.
|
almak (taşıt kargoyu/yolcuyu) |
|
313 |
General |
cast a cloud on something v.
|
gölgelemek |
|
314 |
General |
pour cold water on v.
|
tenkit etmek |
|
315 |
General |
look on v.
|
bakıp durmak |
|
316 |
General |
base oneself on v.
|
bel bağlamak |
|
317 |
General |
commentate on v.
|
nakletmek |
|
318 |
General |
gang up on v.
|
karşı cephe oluşturmak (birine) |
|
319 |
General |
bestow favors on v.
|
iltifat etmek |
|
320 |
General |
pass on an illness v.
|
aşılamak |
|
321 |
General |
leave on vacation v.
|
seyahate çıkmak |
|
322 |
General |
set one's heart on v.
|
çok istemek |
|
323 |
General |
lay one's hands on v.
|
ele geçirmek |
|
324 |
General |
be on the wane v.
|
azalmakta olmak |
|
325 |
General |
be etched on one's memory v.
|
kafalara kazınmak |
|
326 |
General |
go on trial v.
|
hakim karşısına çıkmak |
|
327 |
General |
hand on v.
|
babadan oğula geçirmek |
|
328 |
General |
descend on v.
|
inip saldırmak (düşmana) |
|
329 |
General |
gag on v.
|
bir şey boğazını tıkamak |
|
330 |
General |
fix on v.
|
karar vermek |
|
331 |
General |
start on a new bottle of wine v.
|
yeni bir şişe şaraba başlamak |
|
332 |
General |
be on cloud nine v.
|
havalara uçmak |
|
333 |
General |
get on the stage v.
|
sahneye çıkmak |
|
334 |
General |
be back on amicable terms v.
|
yeniden dostane ilişkiler kurmak |
|
335 |
General |
poop on v.
|
kaka yapmak (çocuk dilinde) |
|
336 |
General |
play a trick on somebody v.
|
muziplik etmek |
|
337 |
General |
swoop down on v.
|
birdenbire üstüne çullanmak |
|
338 |
General |
welsh on one's promise v.
|
sözünü tutmamak |
|
339 |
General |
be in on v.
|
bilmek |
|
340 |
General |
sell somebody on v.
|
ikna etmek |
|
341 |
General |
be stuck on v.
|
vurulmak |
|
342 |
General |
get on v.
|
geçinmek |
|
343 |
General |
whip something on v.
|
bir giysiyi giyivermek |
|
344 |
General |
serve a summons on v.
|
birinin eline celpname vermek |
|
345 |
General |
turn on v.
|
bağlı olmak |
|
346 |
General |
throw suspicion on v.
|
şüpheye düşürmek |
|
347 |
General |
throw light on v.
|
aydınlatmak |
|
348 |
General |
be located on the land of v.
|
alan üstünde kurulu olmak |
|
349 |
General |
take pity on v.
|
insaf etmek |
|
350 |
General |
train something on v.
|
nişan almak |
|
351 |
General |
cheer on v.
|
teşvik etmek |
|
352 |
General |
decide on v.
|
hükmetmek |
|
353 |
General |
back on one's word v.
|
su koyvermek |
|
354 |
General |
dance attendance on somebody v.
|
bir dediğini iki etmemek |
|
355 |
General |
be too tired to go on v.
|
şişmek |
|
356 |
General |
chance on v.
|
rastlamak |
|
357 |
General |
wreak havoc on v.
|
çok zarar vermek |
|
358 |
General |
come on v.
|
gafil avlamak |
|
359 |
General |
lash out on v.
|
saçmak |
|
360 |
General |
zero in on v.
|
yoğunlaşmak |
|
361 |
General |
snitch on v.
|
hakkında bilgi vermek |
|
362 |
General |
slog on v.
|
zorlanmak |
|
363 |
General |
be keen on v.
|
meraklı olmak |
|
364 |
General |
put somebody on the shelf v.
|
kızağa çekmek |
|
365 |
General |
have a jag on v.
|
sarhoş olmak |
|
366 |
General |
hit on the right answer quickly v.
|
cevabı yapıştırmak |
|
367 |
General |
let on v.
|
sırrı ifşa etmek |
|
368 |
General |
press on v.
|
üşüşmek |
|
369 |
General |
lay on v.
|
sürmek |
|
370 |
General |
insist on v.
|
ayak diremek |
|
371 |
General |
linger on v.
|
yaşamını idame ettirmek |
|
372 |
General |
be on someone's side v.
|
birinden yana olmak |
|
373 |
General |
blunder on v.
|
rastlamak |
|
374 |
General |
slosh on v.
|
sıçratmak |
|
375 |
General |
turn on v.
|
düşman olmak |
|
376 |
General |
pat on the back v.
|
tebrik etmek |
|
377 |
General |
live on v.
|
geçimini sürdürmek |
|
378 |
General |
put on fat v.
|
yağ bağlamak |
|
379 |
General |
set eyes on v.
|
görmek |
|
380 |
General |
redound on v.
|
etkilemek |
|
381 |
General |
roll on v.
|
zaman geçip gitmek |
|
382 |
General |
carry on v.
|
aşırı bir şekilde davranmak |
|
383 |
General |
prick something on v.
|
sivri bir şey bir uzva batmak |
|
384 |
General |
sign someone on v.
|
birini kontratla takıma almak |
|
385 |
General |
go on a diet v.
|
perhize başlamak |
|
386 |
General |
cut in on v.
|
sözünü kesmek |
|
387 |
General |
make good on v.
|
yerine getirmek (sözü) |
|
388 |
General |
round on v.
|
birdenbire saldırmak (fiilen) |
|
389 |
General |
carry on v.
|
kırıştırmak |
|
390 |
General |
frown on something v.
|
uygun görmemek |
|
391 |
General |
cook on fire v.
|
ateşte pişirmek |
|
392 |
General |
be dead set on something v.
|
kafasına koymak |
|
393 |
General |
take delivery on v.
|
tesellüm etmek |
|
394 |
General |
snitch on v.
|
ispiyonlamak |
|
395 |
General |
enter on v.
|
başlamak |
|
396 |
General |
be on strike v.
|
grevde olmak |
|
397 |
General |
get on for v.
|
yetişmek |
|
398 |
General |
have somebody on v.
|
makaraya sarmak |
|
399 |
General |
put on one's clothes v.
|
üstünü giymek |
|
400 |
General |
walk on v.
|
yüzüstü bırakmak |
|
401 |
General |
put a ban on v.
|
yasaklamak |
|
402 |
General |
pile on the agony v.
|
mazluma yatmak |
|
403 |
General |
spy on somebody v.
|
gizlice gözetlemek |
|
404 |
General |
sic on v.
|
köpeğe verilen saldır emri |
|
405 |
General |
set one's heart on v.
|
gönül bağlamak |
|
406 |
General |
be on the road v.
|
yolda olmak |
|
407 |
General |
jump on someone v.
|
birine çıkışmak |
|
408 |
General |
tread on somebody's corns v.
|
incitmek |
|
409 |
General |
cast a slur on v.
|
leke sürmek |
|
410 |
General |
bear on v.
|
ilgisi olmak |
|
411 |
General |
cut back on something v.
|
kesinti yapmak |
|
412 |
General |
lay one's hand on v.
|
bulmak |
|
413 |
General |
take someone up on his offer v.
|
birinin teklifini kabul etmek |
|
414 |
General |
play on someone's affections v.
|
karşısındakinin hislerine hitap etmek |
|
415 |
General |
be bent on doing something v.
|
bir şeyi yapmaya azmetmek |
|
416 |
General |
rattle on v.
|
habire konuşmak |
|
417 |
General |
tell on somebody v.
|
ihbar etmek |
|
418 |
General |
wreak one's anger on v.
|
öfkesini birinden çıkarmak |
|
419 |
General |
go on v.
|
güvenmek |
|
420 |
General |
proceed on one's way v.
|
yoluna devam etmek |
|
421 |
General |
put someone on the shelf v.
|
birini kızağa çekmek |
|
422 |
General |
be in on v.
|
haberi olmak |
|
423 |
General |
go on a jaunt v.
|
gezmeye gitmek |
|
424 |
General |
move on v.
|
ileri gitmek |
|
425 |
General |
be on guard v.
|
tetikte olmak |
|
426 |
General |
go back on v.
|
caymak |
|
427 |
General |
tighten up on v.
|
sertleştirmek |
|
428 |
General |
breathe hard on v.
|
uhlamak |
|
429 |
General |
put something on v.
|
sahneye koymak |
|
430 |
General |
recoil on v.
|
geri tepmek |
|
431 |
General |
go on the stage v.
|
tiyatro oyuncusu olmak |
|
432 |
General |
stand on one's own two feet v.
|
kendi yağıyla kavrulmak |
|
433 |
General |
depend on v.
|
inanmak |
|
434 |
General |
have somebody on v.
|
kafaya almak |
|
435 |
General |
get on with v.
|
biriyle iyi geçinmek |
|
436 |
General |
be on the road v.
|
seyahat etmek |
|
437 |
General |
impose on v.
|
vermek (ceza) |
|
438 |
General |
fasten on v.
|
hedef almak |
|
439 |
General |
grill on the embers v.
|
közlemek |
|
440 |
General |
get on to somebody v.
|
temasa geçmek |
|
441 |
General |
confer on v.
|
görüşünü almak |
|
442 |
General |
welsh on v.
|
sözünü tutmamak |
|
443 |
General |
pride oneself on v.
|
gurur duymak |
|
444 |
General |
fasten on v.
|
saplanmak |
|
445 |
General |
compromise on v.
|
bir konuda uzlaşmak |
|
446 |
General |
make inroads on v.
|
bir payını elde etmek (bir piyasanın) |
|
447 |
General |
be in on v.
|
payı olmak |
|
448 |
General |
kept an eye on v.
|
gözetlemek |
|
449 |
General |
base on v.
|
baz almak |
|
450 |
General |
get on to somebody v.
|
temas kurmak |
|
451 |
General |
pattern oneself on someone v.
|
birini örnek almak |
|
452 |
General |
bite on granite v.
|
baltayı taşa vurmak |
|
453 |
General |
be on the razor's edge v.
|
ölümle kalım arasında olmak |
|
454 |
General |
key on v.
|
kilitlemek |
|
455 |
General |
bestow favors on v.
|
ayrıcalık tanımak |
|
456 |
General |
pride oneself on v.
|
övünmek |
|
457 |
General |
come down on v.
|
saldırmak |
|
458 |
General |
put on weight v.
|
toplamak |
|
459 |
General |
spy on somebody v.
|
gözetlemek |
|
460 |
General |
lay on v.
|
ayarlamak |
|
461 |
General |
toss on v.
|
sırtına geçirivermek |
|
462 |
General |
swear on the koran v.
|
kitaba el basmak |
|
463 |
General |
feed on v.
|
ile beslemek |
|
464 |
General |
be hell on v.
|
hor kullanmak |
|
465 |
General |
put on an act v.
|
poz yapmak |
|
466 |
General |
hurl oneself on v.
|
üstüne atılmak |
|
467 |
General |
live on v.
|
yaşamını idame ettirmek |
|
468 |
General |
rain down on v.
|
yağmak |
|
469 |
General |
be on salary v.
|
aylık almak |
|
470 |
General |
hang on v.
|
bağlı olmak |
|
471 |
General |
go on shank's pony v.
|
yürüyerek gitmek |
|
472 |
General |
get on someone's good side v.
|
birinin gözüne girmek |
|
473 |
General |
get on someone's tits v.
|
birisini rahatsız etmek |
|
474 |
General |
fix up on v.
|
kararlaştırmak |
|
475 |
General |
go on the rampage v.
|
kıyameti koparmak |
|
476 |
General |
go on the booze v.
|
içki içmek |
|
477 |
General |
base oneself on v.
|
güvenmek |
|
478 |
General |
venture on v.
|
riske girmek |
|
479 |
General |
have something on v.
|
üzerinde olmak |
|
480 |
General |
be on heat v.
|
kızışmak |
|
481 |
General |
slap paint on v.
|
gelişigüzel boya vurmak |
|
482 |
General |
be on the rails v.
|
rayında gitmek |
|
483 |
General |
be on the alert v.
|
teyakkuz etmek |
|
484 |
General |
slog on v.
|
zorla yürümek |
|
485 |
General |
levy a tribute on v.
|
haraca kesmek |
|
486 |
General |
have no pity on somebody v.
|
gözünün yaşına bakmamak |
|
487 |
General |
go on v.
|
çalışmaya başlamak |
|
488 |
General |
switch on v.
|
elektrik yakmak |
|
489 |
General |
ground on v.
|
esas almak |
|
490 |
General |
be on the air v.
|
yayında olmak |
|
491 |
General |
sneak on v.
|
gizlice sokmak |
|
492 |
General |
plump down on one's knees v.
|
dizlerinin üzerine çöküvermek |
|
493 |
General |
catch on with somebody v.
|
popüler olmak |
|
494 |
General |
put pressure on v.
|
birini sıkıştırmak |
|
495 |
General |
put down on v.
|
inmek (uçak) |
|
496 |
General |
lie on one's back v.
|
sırtüstü yatmak |
|
497 |
General |
bone up on v.
|
çok çalışmak |
|
498 |
General |
clamp the lid on something v.
|
yasak etmek |
|
499 |
General |
lay it on with a trowel v.
|
abartmak |
|
500 |
General |
concentrate on v.
|
ağırlık vermek |
|
|
Categoría |
Turco |
Inglés |
|
Common Usage |
|
1 |
Common Usage |
on |
ten n.
|
|
That is something we have been demanding for ten years, but without getting very far with it as yet.
Bu bizim on yıldır talep ettiğimiz bir şey, ancak henüz bu konuda çok fazla yol alamadık.
More Sentences
|
2 |
Common Usage |
on bir |
eleven n.
|
|
So it has taken eleven months before we have moved forward.
Dolayısıyla ilerleme kaydetmemiz on bir ayımızı aldı.
More Sentences
|
General |
|
3 |
General |
on yıllar |
decades n.
|
|
The calculations are in decades rather than years.
Hesaplamalar yıllar yerine on yıllar üzerinden yapılıyor.
More Sentences
|
4 |
General |
on bin |
ten thousand n.
|
|
Ten thousand Cubans have demanded, in accordance with the Cuban constitution, a referendum on democracy in Cuba.
On bin Kübalı, Küba anayasasına uygun olarak, Küba'da demokrasi için bir referandum yapılmasını talep etti.
More Sentences
|
5 |
General |
on milyon |
ten million n.
|
|
Firstly, no one person, namely President Lukashenko, can stand in the way of a whole country of ten million inhabitants.
Öncelikle, tek bir kişi, yani Başkan Lukashenko, on milyon nüfuslu bütün bir ülkenin önünde duramaz.
More Sentences
|
6 |
General |
on sent |
dime n.
|
|
The mechanic fixed my car without charging me a dime.
Tamirci bana on sent ödetmeden arabamı tamir etti.
More Sentences
|
7 |
General |
on emir |
the ten commandments n.
|
|
God gives the Ten Commandments to the people Israel.
Tanrı On Emri İsrail halkına verir.
More Sentences
|
8 |
General |
yüzde on |
ten percent n.
|
|
We will spend ten percent of what Germany has spent on its reunification.
Almanya'nın yeniden birleşmesi için harcadığının yüzde onunu harcayacağız.
More Sentences
|
9 |
General |
on yıl |
decade n.
|
|
That TV show first aired a decade ago.
Bu TV şovu ilk kez on yıl önce yayınlanmıştı.
More Sentences
|
10 |
General |
on üç |
thirteen n.
|
|
Thirteen is often considered an unlucky number.
Halk arasında on üç uğursuz bir sayı olarak görülür.
More Sentences
|
11 |
General |
on altı |
sixteen n.
|
|
The dead included a four-year old boy, a ten-year old girl and a sixteen-year old boy.
Ölenler arasında dört yaşında bir erkek çocuğu, on yaşında bir kız çocuğu ve on altı yaşında bir erkek çocuğu vardı.
More Sentences
|
12 |
General |
on dört |
fourteen n.
|
|
There are fourteen students in the classroom.
Sınıfta on dört öğrenci var.
More Sentences
|
13 |
General |
on beş |
fifteen n.
|
|
There were fifteen students in the classroom.
Sınıfta on beş öğrenci vardı.
More Sentences
|
14 |
General |
on dokuz |
nineteen n.
|
|
There are nineteen cars parked in the street.
Sokakta park edilmiş on dokuz araba var.
More Sentences
|
15 |
General |
on iki |
twelve n.
|
|
If my schoolboy maths serves me well, that was twelve years ago.
Eğer okuldaki matematiğim beni yanıltmıyorsa, bu on iki yıl önceydi.
More Sentences
|
16 |
General |
on sekiz |
eighteen n.
|
|
He is eighteen years old.
O, on sekiz yaşında.
More Sentences
|
17 |
General |
on dokuzuncu yüzyıl |
nineteenth century n.
|
|
The nation-state of the nineteenth century is not the blueprint for Europe's architecture in the twenty-first century.
On dokuzuncu yüzyılın ulus-devleti, yirmi birinci yüzyılda Avrupa'nın mimarisinin planı değildir.
More Sentences
|
18 |
General |
on iki gün |
twelve days n.
|
|
I am here for twelve days.
On iki günlüğüne buradayım.
More Sentences
|
19 |
General |
on yedi |
seventeen n.
|
|
There is a change in attitude on the part of these seventeen year-olds.
On yedi yaşındaki bu gençlerin tutumlarında bir değişiklik var.
More Sentences
|
20 |
General |
on |
10 n.
|
|
The losses incurred, following 10 days of strike action, have already exceeded Madagascar's annual education budget.
On günlük grev eyleminin ardından ortaya çıkan kayıplar Madagaskar'ın yıllık eğitim bütçesini çoktan aşmış durumda.
More Sentences
|
21 |
General |
on yıl sonra |
ten years later n.
|
|
Here we are, ten years later, and no revision to the existing legislation on noise has been made.
İşte on yıl sonra buradayız ve gürültüye ilişkin mevcut mevzuatta hiçbir değişiklik yapılmadı.
More Sentences
|
22 |
General |
birkaç on yıl |
few decades n.
|
|
This would have undone progress over quite a few decades.
Bu, birkaç on yıl boyunca kaydedilen ilerlemeyi geri alacaktır.
More Sentences
|
23 |
General |
on beş bin |
fifteen thousand n.
|
|
More than fifteen thousand expressions of interest have been received and will be made public.
On beş binden fazla ilgi beyanı alındı ve bunlar kamuoyuna açıklanacak.
More Sentences
|
24 |
General |
geçtiğimiz on yıl |
past decade n.
|
|
Its entire history over past decades shows that it can only be overcome with great effort and difficulty.
Geçmiş on yıllardaki tüm tarihi, bunun üstesinden ancak büyük çaba ve zorluklarla gelinebileceğini göstermektedir.
More Sentences
|
25 |
General |
on üçüncü cuma |
friday the thirteenth n.
|
|
Oh no, it's Friday the thirteenth!
Ah hayır, on üçüncü cuma!
More Sentences
|
26 |
General |
saat on |
ten n.
|
|
She advanced her watch ten minutes.
O, saatini on dakika ileri aldı.
More Sentences
|
27 |
General |
on altı |
sixteenth n.
|
|
Today is Monday, the sixteenth of October.
Bugün Pazartesi, Ekim'in on altısı.
More Sentences
|
28 |
General |
on dört yaş |
fourteen n.
|
|
I have always been in favour of the age of fourteen, unless specific products require other age limits.
Belirli ürünler başka yaş sınırları gerektirmedikçe, her zaman on dört yaşından yana olmuşumdur.
More Sentences
|
29 |
General |
on parmak |
ten fingers v.
|
|
I have two arms and ten fingers.
İki kolum ve on parmağım var.
More Sentences
|
30 |
General |
on üçüncü |
thirteenth adj.
|
|
Tom is still using the wallet I gave him on his thirteenth birthday.
Tom hâlâ ona on üçüncü doğum gününde verdiğim cüzdanı kullanıyor.
More Sentences
|
31 |
General |
on dördüncü |
fourteenth adj.
|
|
On my fourteenth birthday, I ate ice cream cake.
Benim on dördüncü doğum günümde, dondurmalı pasta yedim.
More Sentences
|
32 |
General |
on beşinci |
fifteenth adj.
|
|
Jews fled the Spanish Inquisition and took shelter in the Ottoman Empire in the fifteenth century.
Yahudiler, İspanyol Engizisyonundan kaçtılar ve on beşinci asırda Osmanlı İmparatorluğu'na sığındılar.
More Sentences
|
33 |
General |
on dokuzuncu |
nineteenth adj.
|
|
The nineteenth Winter Olympics start in Salt Lake City in the USA on Friday 8 February.
On dokuzuncu Kış Olimpiyatları 8 Şubat Cuma günü ABD'nin Salt Lake City kentinde başlıyor.
More Sentences
|
34 |
General |
on ikinci |
twelfth adj.
|
|
We wish Belgium all the best for its twelfth presidency.
Belçika'ya on ikinci dönem başkanlığı için başarılar diliyoruz.
More Sentences
|
35 |
General |
on üçü |
thirteenth adj.
|
|
We all know that nothing came of that help until last Friday, the thirteenth.
Ayın on üçü olan geçen Cuma gününe kadar bu yardımdan hiçbir şey gelmediğini hepimiz biliyoruz.
More Sentences
|
36 |
General |
on altıncı |
sixteenth adj.
|
|
There is an important role for the Commission, but it is not the role of a sixteenth Member State.
Komisyon için önemli bir rol vardır ancak bu on altıncı Üye Devletin rolü değildir.
More Sentences
|
37 |
General |
on birinci |
eleventh adj.
|
|
The EU must now, at the eleventh hour, go home and prepare itself.
AB şimdi, on birinci saatte, evine dönmeli ve kendini hazırlamalıdır.
More Sentences
|
38 |
General |
on sekizinci |
eighteenth adj.
|
|
We're going to the party in eighteenth century costumes.
Partiye on sekizinci yüzyıl kostümleriyle gideceğiz.
More Sentences
|
39 |
General |
on beşinci |
15th adj.
|
|
The fine arts flourished in Italy in the 15th century.
Güzel sanatlar on beşinci yüzyılda İtalya'da gelişti.
More Sentences
|
40 |
General |
on binlerce |
tens of thousands adj.
|
|
The Spanish costas are peopled by tens of thousands of bathers, the Finnish lakes by a few individuals.
İspanya kıyılarında on binlerce, Finlandiya göllerinde ise birkaç kişi yüzüyor.
More Sentences
|
41 |
General |
on günlük |
ten-day adj.
|
|
I went on a ten-day trip to Easter Island.
Paskalya Adası'na on günlük bir geziye gittim.
More Sentences
|
42 |
General |
on tane |
ten adj.
|
|
Ten new flags appeared in our Chamber today.
Bugün Meclisimizde on tane yeni bayrak görülmüştür.
More Sentences
|
43 |
General |
on iki tane |
twelve adj.
|
|
This stable contains twelve stalls.
Bu ahır on iki tane bölme içerir.
More Sentences
|
44 |
General |
on katı |
ten times adv.
|
|
The fact is the cost of terminating calls in mobile networks is ten times as much as terminating in fixed networks.
Gerçek şu ki, mobil ağlarda çağrıları sonlandırmanın maliyeti, sabit ağlarda sonlandırmanın on katıdır.
More Sentences
|
45 |
General |
on yıllardır |
for decades adv.
|
|
This minority has however lived peacefully alongside the Muslim majority for decades.
Ancak bu azınlık on yıllardır Müslüman çoğunluğun yanında barış içinde yaşamaktadır.
More Sentences
|
46 |
General |
on yıl önce |
ten years ago adv.
|
|
Ten years ago, however, it would appear that it was sufficient.
Ancak on yıl önce bunun yeterli olduğu görülüyordu.
More Sentences
|
47 |
General |
on yıl içindeki |
in ten years adv.
|
|
This is the worst storm in ten years.
Bu, on yıl içindeki en kötü fırtına.
More Sentences
|
48 |
General |
on yıl içinde |
in ten years adv.
|
|
In ten years, there have been certain changes in the world.
On yıl içinde dünyada bazı değişiklikler oldu.
More Sentences
|
49 |
General |
saat on birde. |
at eleven o'clock adv.
|
|
Morning worship begins at eleven o'clock.
Sabah ibadeti saat on birde başlar.
More Sentences
|
50 |
General |
on bir sayısı (11, XI) |
eleven n.
|
|
51 |
General |
on üzerinden on |
ten out of ten n.
|
|
52 |
General |
on milyon |
crore n.
|
|
53 |
General |
on iki yapraklı forma |
duodecimo n.
|
|
54 |
General |
ayın on dördü |
full moon n.
|
|
55 |
General |
on senelik devre |
decennium n.
|
|
56 |
General |
on kez tekrarlanan rakam |
decuple n.
|
|
57 |
General |
ingiliz alfabesinin on yedinci harfi |
q n.
|
|
58 |
General |
on altılık nota |
semiquaver n.
|
|
59 |
General |
on, on bir ve on ikinci sınıfların karşılığı olan okul, lise |
senior high school n.
|
|
60 |
General |
mısraları bir kısa bir uzun on ikişer heceli şiir |
alexandrine n.
|
|
61 |
General |
on |
dix n.
|
|
62 |
General |
on iki düzine |
gross n.
|
|
63 |
General |
on üçte bir |
thirteenth n.
|
|
64 |
General |
on iki ay |
twelvemonth n.
|
|
65 |
General |
on iki yüzlü şekil |
dodecahedra n.
|
|
66 |
General |
yunan alfabesinin on dokuzuncu harfi |
tau n.
|
|
67 |
General |
on dört şubatta sevgiliye gönderilen kart |
valentine n.
|
|
68 |
General |
on kuka |
tenpin n.
|
|
69 |
General |
on iki yüzlü şekil |
dodecahedron n.
|
|
70 |
General |
on dört sayısı |
fourteen n.
|
|
71 |
General |
on üç rakamından korkma |
triskaidekaphobia n.
|
|
72 |
General |
on parmağında on marifet olan kişi |
jack of all trades n.
|
|
73 |
General |
on dört şubata rastlayan sevgililer günü |
valentine's day n.
|
|
74 |
General |
on iki heceli sözcük |
dodecasyllable n.
|
|
75 |
General |
on beş günde bir olan hafif gelgit |
neap n.
|
|
76 |
General |
on iki sayısı (12, XII) |
twelve n.
|
|
77 |
General |
ingiliz alfabesinin on ikinci harfi |
l n.
|
|
78 |
General |
ingiliz alfabesinin on birinci harfi |
k n.
|
|
79 |
General |
ingiliz alfabesinin on dokuzuncu harfi |
s n.
|
|
80 |
General |
on emir |
decalogue n.
|
|
81 |
General |
on altı sayısı |
sixteen n.
|
|
82 |
General |
ingiliz alfabesinin on sekizinci harfi |
r n.
|
|
83 |
General |
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki hippi kız |
teenybopper n.
|
|
84 |
General |
on senelik devre |
decennary n.
|
|
85 |
General |
kafiyesiz on heceli nazım şekli |
blank verse n.
|
|
86 |
General |
on dört şubata rastlayan sevgililer günü |
st valentine's day n.
|
|
87 |
General |
on iki burç |
the signs of the zodiac n.
|
|
88 |
General |
ingiliz alfabesinin on üçüncü harfi |
m n.
|
|
89 |
General |
bir tabakanın on sekiz yaprak olmak üzere katlanmasından meydana gelen forma veya kitap |
eighteenmo n.
|
|
90 |
General |
on dört şubatta sevgiliye verilen hediye |
valentine n.
|
|
91 |
General |
on beş sayısı (15, XV) |
fifteen n.
|
|
92 |
General |
on senelik devre |
decennia n.
|
|
93 |
General |
ingiliz alfabesinin on dördüncü harfi |
n n.
|
|
94 |
General |
tam on dakika |
ten minutes by the clock n.
|
|
95 |
General |
on yedi sayısı |
seventeen n.
|
|
96 |
General |
on üç sayısı (13, XIII) |
thirteen n.
|
|
97 |
General |
on altılık nota |
sixteenth note n.
|
|
98 |
General |
ingiliz alfabesinin on altıncı harfi |
p n.
|
|
99 |
General |
hz musa'ya allah tarafından verilen on emir |
the ten commandments n.
|
|
100 |
General |
on emir kitaplarının beşincisi |
deuteronomy n.
|
|
101 |
General |
on üç |
baker's dozen n.
|
|
102 |
General |
on dolarlık banknot |
tenner n.
|
|
103 |
General |
ilk on |
top ten n.
|
|
104 |
General |
on ikide bir |
twelfth n.
|
|
105 |
General |
on buyruk |
decalogue n.
|
|
106 |
General |
on üç |
long dozen n.
|
|
107 |
General |
on sayısı (10, X) |
ten n.
|
|
108 |
General |
on buyruk |
ten commandments n.
|
|
109 |
General |
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki kimse |
teenager n.
|
|
110 |
General |
on dört şubatta kendisine kart gönderilen veya hediye verilen sevgili |
valentine n.
|
|
111 |
General |
on kişilik jüri |
petit jury n.
|
|
112 |
General |
on bin |
myriad n.
|
|
113 |
General |
on iki yapraklı forma |
twelvemo n.
|
|
114 |
General |
on dokuz sayısı |
nineteen n.
|
|
115 |
General |
on parmağında on marifet olan kimse |
jack-of-all-trades n.
|
|
116 |
General |
on bir yaşındaki her çocuğun vermesi gereken bir tür baraj sınavı |
eleven-plus n.
|
|
117 |
General |
on yıllık mahkumiyet |
decade-long imprisonment n.
|
|
118 |
General |
on-line taşıyıcı |
on-line carrier n.
|
|
119 |
General |
on parmak daktilo yazma |
touch-type n.
|
|
120 |
General |
on yıllık süre |
decade n.
|
|
121 |
General |
on sent madeni para |
dime n.
|
|
122 |
General |
on dolarlık sikke |
eagle n.
|
|
123 |
General |
ibrani alfabesinin on altıncı harfi |
ain n.
|
|
124 |
General |
ilk on yıllık dilim |
first decade n.
|
|
125 |
General |
ilk on yıl |
first decade n.
|
|
126 |
General |
on dört gece |
fourteen nights n.
|
|
127 |
General |
ilk on |
the top ten n.
|
|
128 |
General |
en iyi on |
the top ten n.
|
|
129 |
General |
on üzerinden dokuz |
nine on a ten point scale n.
|
|
130 |
General |
on üzerinden dokuz |
9 on a 10 point scale n.
|
|
131 |
General |
dokuz ay on gün |
nine months and ten days n.
|
|
132 |
General |
on dört gün |
fortnight n.
|
|
133 |
General |
on binler |
tens of thousands n.
|
|
134 |
General |
on binlerce dolar |
tens of thousands of dollars n.
|
|
135 |
General |
on iki kızgın adam |
twelve angry men n.
|
|
136 |
General |
iki bin beş yüz on bir |
two thousand five hundred eleven n.
|
|
137 |
General |
on dört şubat sevgililer günü |
valentine's day n.
|
|
138 |
General |
on dört maddelik konuşma |
fourteen point speech n.
|
|
139 |
General |
on binlerce insan |
tens of thousand of people n.
|
|
140 |
General |
on metre |
decameter n.
|
|
141 |
General |
on litre |
decalitre n.
|
|
142 |
General |
on litre |
decaliter n.
|
|
143 |
General |
on gram |
decagram n.
|
|
144 |
General |
on yıllık süre |
decennium n.
|
|
145 |
General |
on metre |
decametre n.
|
|
146 |
General |
on yıllık dönem |
decennium n.
|
|
147 |
General |
on sentlik para |
dime n.
|
|
148 |
General |
yedi bin yüz on iki |
seven thousand one hundred and twelve n.
|
|
149 |
General |
geçen on yıl |
past decade n.
|
|
150 |
General |
geçen on yılın en iyi filmleri |
the best movies of the past decade n.
|
|
151 |
General |
geçtiğimiz on yılın en iyi filmleri |
the best movies of the past decade n.
|
|
152 |
General |
on ikinci hafta |
twelfth week n.
|
|
153 |
General |
yediye on var |
ten to seven n.
|
|
154 |
General |
on üçüncü cuma |
friday the 13th n.
|
|
155 |
General |
on altı şarap şişesi ölçüsünden büyük şarap şişesi |
balthazar n.
|
|
156 |
General |
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı |
tattersall's n.
|
|
157 |
General |
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı |
tattersall's n.
|
|
158 |
General |
londra'da on sekizinci yüzyılda kurulmuş olan büyük bir at pazarı |
tattersall's n.
|
|
159 |
General |
bir serinin on ikinci eleman |
L n.
|
|
160 |
General |
on üzeri beşe eşit miktar |
lakh n.
|
|
161 |
General |
bir sıranın ya da serinin on beşinci elemanı |
o n.
|
|
162 |
General |
on parçadan oluşan şey |
ten n.
|
|
163 |
General |
on birimden oluşan şey |
ten n.
|
|
164 |
General |
on adet üyeden oluşan şey |
ten n.
|
|
165 |
General |
on dakika mola |
ten n.
|
|
166 |
General |
on üç birim |
thirteen n.
|
|
167 |
General |
serinin on üçüncü elemanı |
thirteen n.
|
|
168 |
General |
on üç |
thretteen [obsolete] n.
|
|
169 |
General |
on üç |
thrittene [obsolete] n.
|
|
170 |
General |
on ikili grup |
twelve n.
|
|
171 |
General |
serinin on ikinci elemanı |
twelve n.
|
|
172 |
General |
on iki |
twall [scottish] n.
|
|
173 |
General |
seri veya dizide on ikinci olan şey |
twelve n.
|
|
174 |
General |
2000'den 2009'un sonuna kadar süren on yıllık dönem |
aughts n.
|
|
175 |
General |
on iki sayısı |
twelve n.
|
|
176 |
General |
on bir |
enleven [obsolete] n.
|
|
177 |
General |
en seçkin yaklaşık on bin kişiden oluşan insan grubu |
upper ten thousand n.
|
|
178 |
General |
saat başını on beş dakika geçe |
quarter-hour n.
|
|
179 |
General |
saat başına on beş dakika kala |
quarter-hour n.
|
|
180 |
General |
on yedinci yüzyılda çocuklara takılan, çene altından bağlanan bir başlık |
biggon n.
|
|
181 |
General |
on altıncı yüzyıl elbise süsü |
biliment [obsolete] n.
|
|
182 |
General |
on beşli grup |
quindecaplet n.
|
|
183 |
General |
on beşli gruptan her biri |
quindecaplet n.
|
|
184 |
General |
on beş kişilik grup |
quindecemvirate n.
|
|
185 |
General |
on beşinci yıldönümü |
quindecennial n.
|
|
186 |
General |
on beşinci kısım |
quindem n.
|
|
187 |
General |
on beşinci eleman |
quindism n.
|
|
188 |
General |
bayramdan sonraki on beşinci gün |
quinzaine n.
|
|
189 |
General |
on karacadan oluşan sürü |
middle bevy n.
|
|
190 |
General |
on sekizinci yüzyılda ingiltere'de kullanılan deri bir maşrapa |
bombard n.
|
|
191 |
General |
özellikle on sekizinci yüzyılda kullanılan, üstü kapalı bir at arabası |
booby hutch n.
|
|
192 |
General |
(eski ingiltere'de) on ailelik yönetim bölgesinin başkanı |
headborough n.
|
|
193 |
General |
1793'den bu yana stoke-on-trent' de üretilen yüksek kalite bir porselen |
minton n.
|
|
194 |
General |
on altılı sistem |
hexadecimal n.
|
|
195 |
General |
on altı ve on yedinci yüzyıllarda giyilen bol külot pantolon |
galligaskins n.
|
|
196 |
General |
on sekizinci yüzyıl mobilyalarında kullanılan damla şeklindeki süs |
husk n.
|
|
197 |
General |
on iki buçuk sente eşdeğer bir para birimi |
levy n.
|
|
198 |
General |
en az on yaşındaki çocuklardan oluşan erkek izci grubu |
lion n.
|
|
199 |
General |
on dokuzuncu yüzyılda erkek çocuklarının giydiği resmi bir giysi |
fauntleroy suit n.
|
|
200 |
General |
on altıncı yüzyılda çok küçük yazı yazan bazı alman gravürcülere verilen ad |
little masters n.
|
|
201 |
General |
100 kg'ın on binde birine eşdeğer bir ağırlık ölçüsü |
myriagram n.
|
|
202 |
General |
on bin ar'a veya bir milyon metre kare'ye eşdeğer bir ölçü birimi |
myriare n.
|
|
203 |
General |
isa'nın hayatındaki önemli olaylar üzerine yapılan on beş tefekkür |
mystery n.
|
|
204 |
General |
amerika'da on dokuzuncu yıla özgü, sarıdan pembeye renk geçişli opak bir cam eşyası |
burmese n.
|
|
205 |
General |
bazı kart oyunlarında on puanlık koz |
game n.
|
|
206 |
General |
on yıl |
decad n.
|
|
207 |
General |
on yıllık dönem |
decadence n.
|
|
208 |
General |
on uçlu yıldız |
decagram [us] n.
|
|
209 |
General |
on yıl dönümü |
decennial n.
|
|
210 |
General |
on yıl kutlaması |
decennial n.
|
|
211 |
General |
(birbiri ile ilişkili) on çalışmalık seri |
dekalogy n.
|
|
212 |
General |
on üç buçuk galona eşit hacim birimi |
octave n.
|
|
213 |
General |
ofsetleri ölçmede kullanılan genellikle on çubuk uzunluğundaki bir ölçü çubuğu |
offset staff n.
|
|
214 |
General |
on altıda bir |
one-sixteenth n.
|
|
215 |
General |
on altı eş parçadan her biri |
one-sixteenth n.
|
|
216 |
General |
on eş parçadan her biri |
one-tenth n.
|
|
217 |
General |
on binde bir |
one-ten-thousandth n.
|
|
218 |
General |
on bin eş parçadan her biri |
one-ten-thousandth n.
|
|
219 |
General |
on ikide bir |
one-twelfth n.
|
|
220 |
General |
on iki eş parçadan biri |
one-twelfth n.
|
|
221 |
General |
çanların peş peşe ahenkli bir şekilde on kez çalınması |
royal n.
|
|
222 |
General |
rus imparatorluğu'na ait on ruble değerinde bir altın madeni para |
imperial n.
|
|
223 |
General |
günün aydınlık döneminin on ikide biri |
inch [dialect] n.
|
|
224 |
General |
on iki yıldan oluşan dönem |
duodecade n.
|
|
225 |
General |
on iki parçadan her biri |
duodecimal n.
|
|
226 |
General |
on ikili grup |
duodene [rare] n.
|
|
227 |
General |
ilk olarak on altıncı yüzyılda ortaya çıkan bir maya destanı |
popol vuh n.
|
|
228 |
General |
en az on milyon rupilik mal varlığına sahip kimse |
crorepati [india] n.
|
|
229 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın ortasında ispanya'da ortaya çıkan bir mimari tarzı |
isabellino style n.
|
|
230 |
General |
antik filistin'in kuzey bölümünde yaşayan on ibrani kabilesinden birine mensup kimse |
israelite n.
|
|
231 |
General |
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi |
panchayat n.
|
|
232 |
General |
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi |
panchayet n.
|
|
233 |
General |
laiklik meselelerinin yönetildiği toplam on bir yüksek kademeli zerdüşt din adamından oluşan parsi konseyi |
punchayet n.
|
|
234 |
General |
on parmağında on marifet olma |
panurgy n.
|
|
235 |
General |
(on dokuzuncu yüzyılda) ilkel yürüyüş yarışı |
pedestrianism n.
|
|
236 |
General |
ibrani alfabesinde on yedinci harf |
peh n.
|
|
237 |
General |
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru |
sarbacane n.
|
|
238 |
General |
üfleyerek zarar verici cisim atmaya yarayan on fit uzunluğunda boru |
sarbican n.
|
|
239 |
General |
(pösteki, deri) on adet |
daker n.
|
|
240 |
General |
sayılabilir bir dizideki on beş numaralı eleman |
fifteenth n.
|
|
241 |
General |
on beş eş parçaya bölünmüş bir birimin her bir parçası |
fifteenth n.
|
|
242 |
General |
(ibrani alfabesinde) on yedinci harf |
phe n.
|
|
243 |
General |
fit karenin on ikide biri |
prime n.
|
|
244 |
General |
eski ibrani takviminin yaklaşık olarak şubat'a denk gelen on birinci ayı |
sebat n.
|
|
245 |
General |
hedefi on ikiden vuran sözlü veya yazılı saldırı |
sharpshooting n.
|
|
246 |
General |
ispanyol dolarının on altıda birine denk gelen gümüş madeni para |
sixpence n.
|
|
247 |
General |
on altı birim |
sixteen n.
|
|
248 |
General |
on altı nesne |
sixteen n.
|
|
249 |
General |
on altılı grup |
sixteen n.
|
|
250 |
General |
on altılı seri |
sixteen n.
|
|
251 |
General |
on altı yaşındaki ergen |
sixteener n.
|
|
252 |
General |
on altı sayısı |
sixteenth n.
|
|
253 |
General |
on altı eşit parçadan her biri |
sixteenth n.
|
|
254 |
General |
on altı bölüm |
sixteenth n.
|
|
255 |
General |
on dördüncü öğe |
fourteen n.
|
|
256 |
General |
on dört parçalı şey |
fourteen n.
|
|
257 |
General |
on dört üniteli şey |
fourteen n.
|
|
258 |
General |
on dört üyeli şey |
fourteen n.
|
|
259 |
General |
on dört ünite |
fourteen n.
|
|
260 |
General |
on dört nesne |
fourteen n.
|
|
261 |
General |
on dört beden kıyafet |
fourteen n.
|
|
262 |
General |
on dördüncü şey |
fourteenth n.
|
|
263 |
General |
on dört eş parçadan biri |
fourteenth n.
|
|
264 |
General |
on dördüncü kimse |
fourteenth n.
|
|
265 |
General |
on dördüncü kimse |
fourteenth n.
|
|
266 |
General |
on altıncı bölüm |
sixteenth part n.
|
|
267 |
General |
on altıncı parça |
sixteenth part n.
|
|
268 |
General |
bütünün on altıncı parçası |
sixteenth part n.
|
|
269 |
General |
on altıncı yüzyılda erkeklerin giydiği binici pantolonu |
slop n.
|
|
270 |
General |
on kişiden az çalışanı bulunan işletme |
soho n.
|
|
271 |
General |
(on sekizinci yüzyılda erkeklerin giydiği) siyah ipek boyun bağı |
solitaire n.
|
|
272 |
General |
kara cisim yüzeyinin bir santimetre karelik aydınlanma şiddetinin on altıda birine denk bir ölçü birimi |
standard candle n.
|
|
273 |
General |
on üç yaş altı kız çocuğu |
subteen n.
|
|
274 |
General |
(on üç yaş altı kız çocukları için tasarlanan) çift sayılı giyim bedeni grubu |
subteen n.
|
|
275 |
General |
on katı yapmak |
decuple v.
|
|
276 |
General |
on üzerinden on almak |
get ten out of ten v.
|
|
277 |
General |
be on the wrong track |
yanlışa düşmek v.
|
|
278 |
General |
be on the wrong track |
pusulayı şaşırmak v.
|
|
279 |
General |
put (something) on the right track |
rayına oturmak v.
|
|
280 |
General |
on gün sürmek |
take ten days v.
|
|
281 |
General |
on gün almak (bir şeyi yapması vb) |
take ten days v.
|
|
282 |
General |
on gün sürmek |
last for ten days v.
|
|
283 |
General |
hedefi on ikiden vurmak |
get home v.
|
|
284 |
General |
on beş gün sürmek |
last a fortnight v.
|
|
285 |
General |
on yaşında kör olmak |
go blind at the age of ten v.
|
|
286 |
General |
hisse başına on dolardan satış yapmak |
sell for ten dollars a share v.
|
|
287 |
General |
on beş dakika ara vermek |
take a fifteen minute break v.
|
|
288 |
General |
on beş dakika mola vermek |
take a fifteen minute break v.
|
|
289 |
General |
on beş gün sürmek |
last for fifteen days v.
|
|
290 |
General |
on ile çarpmak |
decuple v.
|
|
291 |
General |
on yıl yemek |
get 10 years v.
|
|
292 |
General |
on yıl almak |
get 10 years v.
|
|
293 |
General |
on sene yemek |
get 10 years v.
|
|
294 |
General |
on kaplan gücünde olmak |
have the strength of ten tigers v.
|
|
295 |
General |
(burçları) on iki eve ayırmak |
domify [obsolete] v.
|
|
296 |
General |
on üç yıllık zaman dilimi |
tridecennary adj.
|
|
297 |
General |
on iki kat |
duodenary adj.
|
|
298 |
General |
on para etmez |
worthless adj.
|
|
299 |
General |
on üç ile on dokuz yaşlar arasındaki devreye ait |
teenage adj.
|
|
300 |
General |
on katlı |
ten folded adj.
|
|
301 |
General |
on birde bir |
eleventh adj.
|
|
302 |
General |
on iki veya on ikinciye ait |
duodenary adj.
|
|
303 |
General |
on üçüncü yıldönümü |
tridecennary adj.
|
|
304 |
General |
on misli |
tenfold adj.
|
|
305 |
General |
on yedide bir |
seventeenth adj.
|
|
306 |
General |
on beşte bir |
fifteenth adj.
|
|
307 |
General |
on misli |
decuple adj.
|
|
308 |
General |
ayın on dördü gibi |
very beautiful adj.
|
|
309 |
General |
on altıda bir |
sixteenth adj.
|
|
310 |
General |
on ikişer on ikişer |
duodenary adj.
|
|
311 |
General |
on katlı |
tenfolded adj.
|
|
312 |
General |
on dokuzda bir |
nineteenth adj.
|
|
313 |
General |
on ikide bir kısım |
duodenary adj.
|
|
314 |
General |
on ikiye ait |
duodecimal adj.
|
|
315 |
General |
on ikişer on ikişer |
duodecimal adj.
|
|
316 |
General |
on binlerce |
tens of thousand adj.
|
|
317 |
General |
on altısı |
sixteenth adj.
|
|
318 |
General |
her on ikinci |
every twelfth adj.
|
|
319 |
General |
on biri |
eleventh adj.
|
|
320 |
General |
on sekizi |
eighteenth adj.
|
|
321 |
General |
on dokuzu |
nineteenth adj.
|
|
322 |
General |
on dörtte bir |
fourteenth adj.
|
|
323 |
General |
on yüzlü |
decahedral adj.
|
|
324 |
General |
on ikinciye ait |
duodecimal adj.
|
|
325 |
General |
on yıl süren |
decade-long adj.
|
|
326 |
General |
on sekiz yaşından küçüklerin seyretmesi yasak olan (film) |
x-rated adj.
|
|
327 |
General |
on iki tane |
dozen adj.
|
|
328 |
General |
on beş günde bir oluşan (gelgit) |
neap adj.
|
|
329 |
General |
on üçüncü |
13th adj.
|
|
330 |
General |
on birinci |
11th adj.
|
|
331 |
General |
on altıncı |
16th adj.
|
|
332 |
General |
on ikinci |
12th adj.
|
|
333 |
General |
on dokuzuncu |
19th adj.
|
|
334 |
General |
on sekizinci |
18th adj.
|
|
335 |
General |
on yedinci |
17th adj.
|
|
336 |
General |
on dördüncü |
14th adj.
|
|
337 |
General |
on yedinci |
seventeenth adj.
|
|
338 |
General |
on dokuzuncu |
xix adj.
|
|
339 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın sonuyla ilgili |
fin de siècle adj.
|
|
340 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın sonu |
fin de siècle adj.
|
|
341 |
General |
en iyi on |
the best ten adj.
|
|
342 |
General |
on yıllık/senelik |
decadal adj.
|
|
343 |
General |
on yapraklı |
decaphyllous adj.
|
|
344 |
General |
on yılda bir olan |
decennial adj.
|
|
345 |
General |
on yıllık süreye ait |
decennial adj.
|
|
346 |
General |
on bacaklı |
decapod adj.
|
|
347 |
General |
on açılı |
decangular adj.
|
|
348 |
General |
on ayaklı |
decapod adj.
|
|
349 |
General |
on kat |
decuple adj.
|
|
350 |
General |
on sütunlu |
decastyle adj.
|
|
351 |
General |
on sütunlu |
ten-columned adj.
|
|
352 |
General |
on ikinci |
12nd adj.
|
|
353 |
General |
on kat büyük |
ten-fold adj.
|
|
354 |
General |
on misli |
ten-fold adj.
|
|
355 |
General |
on kenarı olan |
ten-sided adj.
|
|
356 |
General |
on tarafı olan |
ten-sided adj.
|
|
357 |
General |
on yüzlü |
ten-sided adj.
|
|
358 |
General |
on parçalı |
tenth adj.
|
|
359 |
General |
on üç adet |
thirteen adj.
|
|
360 |
General |
on ikide bire denk düşen |
twelfth adj.
|
|
361 |
General |
on iki parçadan oluşan |
twelvefold adj.
|
|
362 |
General |
on iki misli fazla |
twelvefold adj.
|
|
363 |
General |
on sekizinci |
eightetethe adj.
|
|
364 |
General |
on bir kenarlı |
eleven-sided adj.
|
|
365 |
General |
on bir kenarı olan |
eleven-sided adj.
|
|
366 |
General |
on bir yılda bir olan |
undecennary adj.
|
|
367 |
General |
on bir yılda bir olan |
undecennial adj.
|
|
368 |
General |
on beş yıllık |
quindecennial adj.
|
|
369 |
General |
(on altıncı yüzyıl giyimi) altındaki farklı renkteki kumaşları gösteren kesikleri olan |
blistered adj.
|
|
370 |
General |
yüz on beşinci |
hundred-and-fifteenth adj.
|
|
371 |
General |
bir şeyin on binde birini oluşturan |
myriadth adj.
|
|
372 |
General |
on yıl süren |
decadelong adj.
|
|
373 |
General |
on parçalı |
decamerous adj.
|
|
374 |
General |
on bölmeli |
decamerous adj.
|
|
375 |
General |
on uçlu |
decemdentate adj.
|
|
376 |
General |
on dişli |
decemdentate adj.
|
|
377 |
General |
on fit uzunluğunda |
decempedal adj.
|
|
378 |
General |
on yıllık döneme ait |
decennary adj.
|
|
379 |
General |
on yıllık dönemle ilgili |
decennary adj.
|
|
380 |
General |
on dokuzla ilgili |
decennoval adj.
|
|
381 |
General |
on misli |
denary adj.
|
|
382 |
General |
on kat |
denary adj.
|
|
383 |
General |
yüz yetmişten on fazla olan |
one hundred eighty adj.
|
|
384 |
General |
yüz on beş olan |
one hundred fifteen adj.
|
|
385 |
General |
yüz kırktan on fazla olan |
one hundred fifty adj.
|
|
386 |
General |
yüz otuzdan on fazla olan |
one hundred forty adj.
|
|
387 |
General |
yüz seksenden on fazla olan |
one hundred ninety adj.
|
|
388 |
General |
yüz altmıştan on fazla olan |
one hundred seventy adj.
|
|
389 |
General |
yüz elliden on fazla olan |
one hundred sixty adj.
|
|
390 |
General |
yüz on olan |
one hundred ten adj.
|
|
391 |
General |
yüzden on fazla olan |
one hundred ten adj.
|
|
392 |
General |
yüz yirmiden on fazla olan |
one hundred thirty adj.
|
|
393 |
General |
yüz ondan on fazla olan |
one hundred twenty adj.
|
|
394 |
General |
yüzde on olan |
double-digit adj.
|
|
395 |
General |
yüz on |
cx adj.
|
|
396 |
General |
yüz on beş |
cxv adj.
|
|
397 |
General |
on ikiyle ilgili |
dozenth adj.
|
|
398 |
General |
on iki yılla ilgili |
duodecennial adj.
|
|
399 |
General |
on iki katlı |
duodecuple adj.
|
|
400 |
General |
on parmağında on marifet olan |
panurgic adj.
|
|
401 |
General |
on dörtten bir sayı fazla olan |
fifteen adj.
|
|
402 |
General |
on dördüncüden sonra gelen |
fifteenth adj.
|
|
403 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın sonuna ait |
fin de siecle adj.
|
|
404 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın sonu ile ilgili |
fin de siecle adj.
|
|
405 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın sonuna ait veya ilgili |
fin-de-siècle adj.
|
|
406 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın son dönemini yansıtan tarza ait veya ilgili |
fin-de-siècle adj.
|
|
407 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine ait tarzı yansıtan |
fin-de-siècle adj.
|
|
408 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın son dönemini çağrıştıran |
fin-de-siècle adj.
|
|
409 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine özgü |
fin-de-siècle adj.
|
|
410 |
General |
on dokuzuncu yüzyılın son dönemine ait tarza benzeyen |
fin-de-siècle adj.
|
|
411 |
General |
on beş ve on altıncı yüzyıllara özgü avrupa dansına ait veya ilgili |
preclassical adj.
|
|
412 |
General |
on beş ve on altıncı yüzyıllara özgü avrupa dansına ait veya ilgili |
preclassic adj.
|
|
413 |
General |
on altılı |
sixteen adj.
|
|
414 |
General |
on altı tane olan |
sixteen adj.
|
|
415 |
General |
on altıya denk gelen |
sixteen adj.
|
|
416 |
General |
(evlilik yıldönümü) on beşinci |
crystal adj.
|
|
417 |
General |
her on dört günde bir görünen |
fortnightly adj.
|
|
418 |
General |
on dört günde bir olan |
fortnightly adj.
|
|
419 |
General |
on dört tane |
fourteen adj.
|
|
420 |
General |
on dörde denk gelen |
fourteen adj.
|
|
421 |
General |
on dört eden |
fourteen adj.
|
|
422 |
General |
on dört yaşında olan |
fourteen adj.
|
|
423 |
General |
on dört yıllık |
fourteen adj.
|
|
424 |
General |
on dört eşit parçadan birini gösteren |
fourteenth adj.
|
|
425 |
General |
on dil konuşan |
decalingual adj.
|
|
426 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trentli |
stoke adj.
|
|
427 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent menşeli |
stoke adj.
|
|
428 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent'e özgü |
stoke adj.
|
|
429 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent'ten gelen |
stoke adj.
|
|
430 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent kaynaklı |
stoke adj.
|
|
431 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent stili |
stoke adj.
|
|
432 |
General |
(ingiltere) stoke–on–trent tarzı |
stoke adj.
|
|
433 |
General |
on üç yaş altındaki kızlara ait veya ilgili |
subteen adj.
|
|
434 |
General |
on üç yaş altı kız çocukları için tasarlanan |
subteen adj.
|
|
435 |
General |
on yaşından itibaren |
from ten years of age upward adv.
|
|
436 |
General |
on ikiye karşı on üç oyla |
by a vote of thirteen to twelve adv.
|
|
437 |
General |
bire karşı on |
ten to one adv.
|
|
438 |
General |
sonraki on yıl içinde |
in other ten years adv.
|
|
439 |
General |
sonraki on yıl izarfında |
in other ten years adv.
|
|
440 |
General |
on ikişer düzine olarak |
by the gross adv.
|
|
441 |
General |
tam on saniyede |
in ten seconds flat adv.
|
|
442 |
General |
on yılda bir |
decennially adv.
|
|
443 |
General |
her on yılda bir gerçekleşerek |
decennially adv.
|
|
444 |
General |
beş ila on arasında |
from five to ten adv.
|
|
445 |
General |
on iki tonlu müzik tekniği kullanarak |
dodecaphonically adv.
|
|
446 |
General |
bundan on yıl sonra |
in another ten years adv.
|
|
447 |
General |
son on yıllık zaman zarfında |
in the last decade adv.
|
|
448 |
General |
son on yıl içinde |
in the last decade adv.
|
|
449 |
General |
son on yıllık müddette |
in the last decade adv.
|
|
450 |
General |
son birkaç on yıl içinde |
over the last decades adv.
|
|
451 |
General |
son birkaç on yıllık zaman zarfında |
over the last decades adv.
|
|
452 |
General |
on günde bir |
every ten days adv.
|
|
453 |
General |
on günde bir |
once every ten days adv.
|
|
454 |
General |
her on birinci yılda |
every eleventh year adv.
|
|
455 |
General |
on bir yılda bir |
every eleventh year adv.
|
|
456 |
General |
on yıl içinde |
within ten years adv.
|
|
457 |
General |
on sene içinde |
within ten years adv.
|
|
458 |
General |
on yıl içindeki |
within ten years adv.
|
|
459 |
General |
on yıl içinde |
within a decade adv.
|
|
460 |
General |
on sene içinde |
within a decade adv.
|
|
461 |
General |
on sene içinde |
in ten years adv.
|
|
462 |
General |
on sene sonra |
10 years later adv.
|
|
463 |
General |
on yıl sonra |
10 years later adv.
|
|
464 |
General |
on sene sonra |
ten years later adv.
|
|
465 |
General |
en geç on gün içinde |
in ten days at the latest adv.
|
|
466 |
General |
en geç on gün içerisinde |
in ten days at the latest adv.
|
|
467 |
General |
on dört günde bir |
fortnightly adv.
|
|
468 |
General |
on dört gün içinde |
in a fortnight adv.
|
|
469 |
General |
son on iki ay içerisinde |
in the last 12 months adv.
|
|
470 |
General |
on beşinci yüzyıl başları |
early 15th century adv.
|
|
471 |
General |
on üzerinden |
out of 10 adv.
|
|
472 |
General |
on üzerinden |
out of ten adv.
|
|
473 |
General |
on yıllık sürede |
decennially adv.
|
|
474 |
General |
on beş günde bir hafta sonu |
every other weekend adv.
|
|
475 |
General |
geçen on yıl içinde |
in the past decade adv.
|
|
476 |
General |
geçtiğimiz on yılda |
in the past decade adv.
|
|
477 |
General |
geçen on yılda |
in the past decade adv.
|
|
478 |
General |
on beş günde bir |
every 15 days adv.
|
|
479 |
General |
son on senedir |
for the past decade adv.
|
|
480 |
General |
son on yıldır |
for the past decade adv.
|
|
481 |
General |
neredeyse on yıldır |
for nearly a decade adv.
|
|
482 |
General |
dakikada on kez |
ten times a minute adv.
|
|
483 |
General |
dakikada on kere |
ten times a minute adv.
|
|
484 |
General |
dakikada on sefer |
ten times a minute adv.
|
|
485 |
General |
on dokuzuncu olan |
nineteenthly adv.
|
|
486 |
General |
on kat olacak şekilde |
tenfold adv.
|
|
487 |
General |
on üçüncü sırada |
thirteenthly adv.
|
|
488 |
General |
on iki sefere kadar |
twelvefold adv.
|
|
489 |
General |
on iki misli kadar |
twelvefold adv.
|
|
490 |
General |
on sekizinci olarak |
eighteenthly adv.
|
|
491 |
General |
on sekizinci sırada |
eighteenthly adv.
|
|
492 |
General |
on birinci sırada |
eleventhly adv.
|
|
493 |
General |
on birinci olarak |
eleventhly adv.
|
|
494 |
General |
on numara |
cracking (good) adv.
|
|
495 |
General |
on beşinci sırada |
fifteenthly adv.
|
|
496 |
General |
on beşinci olarak |
fifteenthly adv.
|
|
497 |
General |
on dördüncü sırada |
fourteenth adv.
|
|
498 |
General |
on dördüncü gelerek |
fourteenth adv.
|
|
499 |
General |
on dördüncü grupta |
fourteenth adv.
|
|
500 |
General |
on dördüncü sırada |
fourteenthly adv.
|
|