| İngilizce | Türkçe | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Yaygın Kullanım | take f. | almak | ||
|
But we are calling for EU legislation to take its place. Ancak AB mevzuatının yerini alması için çağrıda bulunuyoruz. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take f. | (fotoğraf) çekmek | ||
|
I should now like to take some time to consider the areas of attention which Parliament highlights in its report. Şimdi Parlamento'nun raporunda dikkat çektiği alanları değerlendirmek için biraz zaman ayırmak istiyorum. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take f. | götürmek | ||
|
This report, should it be adopted, will take us into uncharted territory. Bu rapor, kabul edilmesi halinde, bizi keşfedilmemiş bir bölgeye götürecektir. More Sentences |
||||
| General | ||||
| Genel | take i. | çekim (fotoğraf) | ||
|
We might need more than one take to complete the scene. Sahneyi tamamlamak için birden fazla çekime ihtiyacımız olabilir. More Sentences |
||||
| Genel | take i. | görüş | ||
|
We take the view that technical adaptation would not go far enough. Teknik uyarlamanın yeterince ileri gitmeyeceği görüşündeyiz. More Sentences |
||||
| Genel | take i. | değerlendirme | ||
|
We should be prepared to take time to make that assessment. Bu değerlendirmeyi yapmak için zaman ayırmaya hazır olmalıyız. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | seçmek | ||
|
I think we should take the second option. Bence ikinci seçeneği seçmeliyiz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | anlamak | ||
|
So I take it that you are telling us we are going down a path that could lead to near disaster. Yani anladığım kadarıyla bize neredeyse felakete yol açabilecek bir yolda ilerlediğimizi söylüyorsunuz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | almak | ||
|
It is an incredibly demanding task that the President-in-Office has taken upon his shoulders. Bu, Görevdeki Başkan'ın omuzlarına aldığı inanılmaz derecede zorlu bir görevdir. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | ele almak | ||
|
Take, for example, the pledges made by the Commission. Örneğin Komisyon tarafından verilen taahhütleri ele alalım. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | yakalamak | ||
|
The storm took everyone by surprise. Fırtına herkesi hazırlıksız yakaladı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | etkili olmak | ||
|
Our citizens expect the right results and solutions; we have to be able to take decisions and be effective. Vatandaşlarımız doğru sonuçlar ve çözümler bekliyor; karar alabilmeli ve etkili olabilmeliyiz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | ele geçirmek | ||
|
Our daily food intake is being taken over by pharmacists, chemists and genetic engineers. Günlük gıda alımımız eczacılar, kimyagerler ve genetik mühendisleri tarafından ele geçiriliyor. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kaldırmak | ||
|
Please take that picture out of my sight; I don't want to see it. Lütfen o resmi gözümün önünden kaldırın; görmek istemiyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | sürmek (iş/yolculuk vb belirli bir zaman) | ||
|
It took us five days to complete the job. İşi tamamlamamız beş gün sürdü. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | dayanmak | ||
|
I wonder if a kid like you could take the food here. Senin gibi bir kız buradaki yemeklere dayanabilir mi, hiç bilmiyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | indirmek | ||
|
If you take it all down at once, the system crashes. Hepsini bir kerede indirirseniz sistem çöker. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | olmak | ||
|
Our initiative will take various forms. Girişimimiz çeşitli şekillerde olacaktır. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | gerekmek | ||
|
It will take more than pipe dreams to feed the poor properly. Yoksulları düzgün bir şekilde beslemek için boş hayallerden daha fazlası gerekecektir. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | sapmak (belirli bir yöne doğru) | ||
|
We must've taken the wrong road. Yanlış yola sapmış olmalıyız. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | tedavi etmek | ||
|
Let's take care of this wound. Bu yarayı tedavi edelim. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kapsamak | ||
|
The Commission has taken a more courageous step, proposing to extend the provision of aid to internal cases as well. Komisyon daha cesur bir adım atarak, yardımın iç davaları da kapsayacak şekilde genişletilmesini teklif etmiştir. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | dinlemek | ||
|
You should take my advice. Tavsiyemi dinlemelisin. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | katmak (bir yemeğe tat verebilecek bir madde) | ||
|
What do you take in your coffee? Kahvene ne katıyorsun? More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kaplamak | ||
|
This form of transport takes up a great deal of space, is noisy and contributes significantly to the greenhouse effect. Bu ulaşım şekli çok fazla yer kaplar, gürültülüdür ve sera etkisine önemli ölçüde katkıda bulunur. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | yapmak | ||
|
I take my walks early in the morning. Yürüyüşlerimi sabah erken saatlerde yaparım. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | sanmak | ||
|
What do you take us for? Bizi ne sanıyorsunuz? More Sentences |
||||
| Genel | take f. | başlamak | ||
|
Until such time as these criteria have begun to take adequate effect, the ban should not be lifted. Bu kriterler yeterli etkiyi göstermeye başlayana kadar yasak kaldırılmamalıdır. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | faydalanmak | ||
|
This amounts to taking fraudulent advantage of the present situation and has to be stopped. Bu, mevcut durumdan hileli bir şekilde faydalanmak anlamına gelmektedir ve durdurulmalıdır. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kaydetmek | ||
|
That is where much improvement can take place. Bu noktada çok fazla gelişme kaydedilebilir. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | çıkarmak | ||
|
Surely it is better to take them out of the food chain? Onları besin zincirinden çıkarmak daha iyi olmaz mı? More Sentences |
||||
| Genel | take f. | karşılamak | ||
|
Research into animal diseases also takes place in the research framework programme and not in our own budget. Hayvan hastalıklarına yönelik araştırmalar da kendi bütçemizden değil, araştırma çerçeve programından karşılanmaktadır. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | etmek | ||
|
A good workman always takes care of his tools. İyi bir işçi her zaman aletlerine dikkat eder. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | ölçmek | ||
|
They take your temperature before letting you in. Sizi içeri almadan önce ateşinizi ölçüyorlar. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kabul etmek | ||
|
If you can take that on board, then I think we can have a reasonable dialogue with each other. Eğer bunu kabul ederseniz, birbirimizle makul bir diyalog kurabileceğimizi düşünüyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | saymak | ||
|
He took it for granted that she was happy. Onun mutlu oluşunu cepte sayıyordu. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | çalmak | ||
|
Two of my books have been taken. İki kitabım çalındı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | istemek | ||
|
It takes enormous courage to stand up for democracy, liberty and freedom of speech in such circumstances. Bu tür durumlarda demokrasi, özgürlük ve ifade özgürlüğünü savunmak büyük cesaret ister. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | gerektirmek | ||
|
Preparations need to start now and that takes staff. Hazırlıkların şimdi başlaması gerekiyor ve bu da personel gerektiriyor. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | çıkartmak | ||
|
Sami started taking my clothes off. Sami kıyafetlerimi çıkartmaya başladı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | sökmek | ||
|
Help me take this apart. Şunu sökmeme yardım et. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | tutmak | ||
|
He took my hand and led me to the garden. Elimi tuttu ve beni bahçeye götürdü. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | koparmak | ||
|
That was taken out of context. Bağlamından koparılmıştı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kazanmak | ||
|
It is clear that the culture of prevention takes on more significance here. Önleme kültürünün burada daha fazla önem kazandığı açıktır. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | atlatmak | ||
|
We'll take it. Bunu atlatacağız. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | kullanmak | ||
|
The main roads are busy, try taking the highway. Ana yollar kalabalık, otobanı kullanmayı dene. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | katlanmak | ||
|
The agricultural industry cannot take any more of this. Tarım sektörü buna daha fazla katlanamaz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | elde etmek | ||
|
I don't want to take too much advantage. Çok fazla avantaj elde etmek istemiyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | binmek | ||
|
Who in their right mind would take a train that moved backwards? Aklı başında kim geriye doğru hareket eden bir trene biner? More Sentences |
||||
| Genel | take f. | çıkartmak | ||
|
Please take your shoes off. Lütfen ayakkabılarınızı çıkartın. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | sarf etmek | ||
|
He took great pains in the negotiation. Müzakerede büyük çaba sarf etti. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | faydalanmak | ||
|
She took full advantage of the opportunity. Fırsattan tam olarak faydalandı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | ders almak | ||
|
This morning you recognised that you need to take a few classes. Bu sabah birkaç ders almanız gerektiğini fark ettiniz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (yanına) almak | ||
|
If you are going for a walk, please take the dog with you. Eğer yürüyüşe çıkacaksanız, lütfen köpeğinizi de yanınıza alın. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (telefon vb.) bakmak | ||
|
Sorry, I need to take this call. Üzgünüm, telefona bakmam gerek. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (ders) almak | ||
|
She took Advanced Spanish this term. Bu dönem ileri düzey İspanyolca dersi aldı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (sınava girmek | ||
|
I'm planning to take the exam next week. Gelecek hafta sınava girmeyi planlıyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (araç vb. içine kişi) almak | ||
|
This tent has two rooms and takes a maximum of six people. Bu çadırın iki odası var ve en fazla altı kişi alabiliyor. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | toplamak | ||
|
The astronauts took samples from the moon for analysis. Astronotlar analiz için Ay'dan örnekler topladılar. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (ciddiye) almak | ||
|
He is so funny; it's hard to take him seriously. O kadar komik biri ki onu ciddiye almak zor. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (gurur) duymak | ||
|
I take pride in my university. Üniversitemle gurur duyuyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (bir yeri) almak | ||
|
The bank robbers took the staff hostage. Soyguncular banka personelini rehin aldı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (ilaç) almak | ||
|
Don't forget to take your pills three times a day. Haplarını günde üç kez almayı unutma. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (üst seviyeye) taşımak | ||
|
Smartphones took communication to the next level. Akıllı telefonlar iletişimi bir üst seviyeye taşıdı. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (not) almak | ||
|
They asked me to take notes during the meeting. Benden toplantı sırasında notlar almamı istediler. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (işlem) çıkarmak | ||
|
Take five from nine, and you get four. Dokuzdan beş çıkarırsan dört olur. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | (yerini) doldurmak | ||
|
Maybe you don't know this, but nobody could ever take your place. Belki bunu bilmiyorsun ama kimse senin yerini dolduramaz. More Sentences |
||||
| Genel | take f. | tutmak | ||
|
I may well take a house for the season next year. Gelecek sene bu mevsim için bir ev tutabilirim. More Sentences |
||||
| Trade/Economic | ||||
| Ticaret/Ekonomi | take f. | almak | ||
|
That is to say, that decisions are taken at the most appropriate level for them. Yani, kararlar kendileri için en uygun düzeyde alınır. More Sentences |
||||
| General | ||||
| Genel | take i. | alıntı | ||
| Genel | take i. | kabul etme (vücut) | ||
| Genel | take i. | kavrama | ||
| Genel | take i. | alma | ||
| Genel | take i. | reaksiyon | ||
| Genel | take i. | hasat | ||
| Genel | take i. | alış | ||
| Genel | take i. | tepki | ||
| Genel | take i. | hasılat (para olarak) | ||
| Genel | take i. | tutma | ||
| Genel | take i. | avlanan hayvan miktarı | ||
| Genel | take i. | tutuş | ||
| Genel | take i. | pay | ||
| Genel | take i. | tutulan balık miktarı | ||
| Genel | take i. | deneme | ||
| Genel | take i. | katık | ||
| Genel | take i. | kar | ||
| Genel | take i. | kazanç | ||
| Genel | take i. | avanta | ||
| Genel | take i. | vurgun | ||
| Genel | take i. | (film) çekim | ||
| Genel | take i. | kayıt (müzik) | ||
| Genel | take i. | tutmuş aşı | ||
| Genel | take i. | girişim | ||
| Genel | take i. | teşebbüs | ||
| Genel | take i. | fikir | ||
| Genel | take i. | bir seferde avlanan av miktarı | ||
| Genel | take i. | (görsel/mental) cevap | ||
| Genel | take i. | düşünce | ||
| Genel | take i. | yaklaşım | ||
| Genel | take i. | yöntem | ||
| Genel | take f. | almak (bir virajı) | ||
| Genel | take f. | tutuşmak | ||
| Genel | take f. | çekmek | ||
| Genel | take f. | icap etmek | ||
| Genel | take f. | yazmak | ||
| Genel | take f. | kavramak | ||
| Genel | take f. | kabul edilmek | ||
| Genel | take f. | tahammül etmek | ||
| Genel | take f. | fethetmek | ||
| Genel | take f. | uğramak | ||
| Genel | take f. | acıya katlanmak | ||
| Genel | take f. | dönmek (bir köşeyi) | ||
| Genel | take f. | sıkmak (bir yemeğe tat verebilecek bir madde) | ||
| Genel | take f. | hissetmek | ||
| Genel | take f. | yanmak | ||
| Genel | take f. | kapmak | ||
| Genel | take f. | ahzetmek | ||
| Genel | take f. | çıkarmak (bir sayıyı) | ||
| Genel | take f. | oltaya vurmak | ||
| Genel | take f. | koymak (bir yemeğe tat verebilecek bir madde) | ||
| Genel | take f. | aşırmak | ||
| Genel | take f. | kullanmak (bir taşıtı) | ||
| Genel | take f. | kiralamak | ||
| Genel | take f. | almak (elle/ellerle) | ||
| Genel | take f. | gezmek | ||
| Genel | take f. | gibi anlamak | ||
| Genel | take f. | çekmek (foto) | ||
| Genel | take f. | geçmek (bir engelin üstünden) | ||
| Genel | take f. | içine sığmak | ||
| Genel | take f. | daraltmak | ||
| Genel | take f. | kandırmak | ||
| Genel | take f. | yutturmak | ||
| Genel | take f. | çatmak | ||
| Genel | take f. | almak (ders) | ||
| Genel | take f. | alçaltmak | ||
| Genel | take f. | acıya dayanmak | ||
| Genel | take f. | gerekmek (bir şeyin çalıştırılması veya tamamlanması için belirli bir şey) | ||
| Genel | take f. | kenetlenmek | ||
| Genel | take f. | ölçerek elde etmek | ||
| Genel | take f. | alışmak | ||
| Genel | take f. | karışmak | ||
| Genel | take f. | tutmak (aşı) | ||
| Genel | take f. | -e almak | ||
| Genel | take f. | dinleyip ona göre hareket etmek | ||
| Genel | take f. | -e sahip olmak | ||
| Genel | take f. | ile gitmek | ||
| Genel | take f. | (sınava) girmek | ||
| Genel | take f. | gasp etmek | ||
| Genel | take f. | zapt etmek | ||
| Genel | take f. | (silaha/kitaba/gırtlağına) sarılmak | ||
| Genel | take f. | abone olmak | ||
| Genel | take f. | üye olmak | ||
| Genel | take f. | (canına) kıymak | ||
| Genel | take f. | (canına) kastetmek | ||
| Genel | take f. | (zaman) almak | ||
| Genel | take f. | işgal etmek | ||
| Genel | take f. | (zaman/süre) sürmek | ||
| Genel | take f. | (zamanını) doldurmak | ||
| Genel | take f. | harcamak (enerji) | ||
| Genel | take f. | tüketmek (enerji/benzin) | ||
| Genel | take f. | istifade etmek | ||
| Genel | take f. | yazmak | ||
| Genel | take f. | kaleme almak | ||
| Genel | take f. | öğrenmek | ||
| Genel | take f. | (film) çekmek | ||
| Genel | take f. | (film) çevirmek | ||
| Genel | take f. | (ciddi/önemli) saymak | ||
| Genel | take f. | (göreve) geçmek | ||
| Genel | take f. | (nabza) bakmak | ||
| Genel | take f. | muayene etmek | ||
| Genel | take f. | (nabız vb) kontrol etmek | ||
| Genel | take f. | (gurur vb) duymak | ||
| Genel | take f. | hissetmek | ||
| Genel | take f. | (bir manaya) çekmek | ||
| Genel | take f. | (hasta) olmak | ||
| Genel | take f. | satın almak | ||
| Genel | take f. | birbirine geçmek | ||
| Genel | take f. | kenetlenmek | ||
| Genel | take f. | cinsel ilişkiye girmek | ||
| Genel | take f. | işe yaramak | ||
| Genel | take f. | göreve gelmek | ||
| Genel | take f. | (güven, gurur vb) duymak | ||
| Genel | take f. | değerlendirmek | ||
| Genel | take f. | yaklaşmak | ||
| Irregular Verb | ||||
| Irregular Verb | take f. | took - taken | ||
| Sport | ||||
| Spor | take f. | karşılaşmayı kazanmak | ||
| Cinema | ||||
| Sinema | take i. | çekim | ||
| İngilizce | Türkçe | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Yaygın Kullanım | take an exam f. | sınava girmek | ||
|
I need to take an exam in January. Ocak ayında bir sınava girmem gerekiyor. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take advantage of f. | yararlanmak | ||
|
The EU should be taking advantage of these benefits. AB bu avantajlardan yararlanmalıdır. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take back f. | geri almak | ||
|
We would have imposed sanctions on them to force them to take back their nationals. Vatandaşlarını geri almaya zorlamak için onlara yaptırımlar uygulardık. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take by surprise f. | gafil avlamak | ||
|
We were completely taken by surprise. Tamamen gafil avlandık. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take a nap f. | kestirmek | ||
|
I want to take a nap. Kestirmek istiyorum. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take care of f. | ilgilenmek | ||
|
We must help Zimbabwe's neighbours to take care of refugees. Zimbabwe'nin komşularının mültecilerle ilgilenmelerine yardımcı olmalıyız. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take offence f. | darılmak | ||
|
Take it, kid, or my friend will take offence. Al şunu evlat, yoksa arkadaşım darılacak. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take offence f. | alınmak | ||
|
Tom takes offence at the slightest thing. Tom en ufak şeyden alınıyor. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take off f. | havalanmak | ||
|
The plane is about to take off for Paris. Uçak Paris'e gitmek için havalanmak üzere. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take over f. | devralmak | ||
|
I agree that President Musharraf took over in a coup. Başkan Müşerref'in görevi bir darbe ile devraldığına katılıyorum. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take offense f. | alınmak | ||
|
He is quick to take offense. O çabuk alınır. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take a rest f. | dinlenmek | ||
|
How about taking a rest? Dinlenmeye ne dersiniz? More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take an oath f. | ant içmek | ||
|
All of us have taken an oath to protect you. Biz hepimiz seni korumaya ant içtik. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take advantage of f. | faydalanmak | ||
|
We should take advantage of that. Bundan faydalanmalıyız. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take out f. | çıkarmak | ||
|
It is precisely those people that we need to take out of their Learning isolation. Öğrenim izolasyonundan çıkarmamız gerekenler tam da bu insanlardır. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take away f. | götürmek | ||
|
What positive experiences do pupils or students take away with them? İlk-ortaöğretim veya üniversite öğrencileri yanlarında hangi olumlu deneyimleri götürüyorlar? More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take measures f. | tedbir almak | ||
|
We also need to devise a common policy and to take measures jointly. Ayrıca, bizlerin birlikte bir politika geliştirmesi ve ortaklaşa tedbirler alması gerekmektedir. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take place f. | meydana gelmek | ||
|
The war took place almost three and a half years ago. Savaş neredeyse üç buçuk yıl önce meydana geldi. More Sentences |
||||
| Yaygın Kullanım | take it easy ünl. | sakin ol | ||
|
Take it easy, Tom. Sakin ol, Tom. More Sentences |
||||
| General | ||||
| Genel | take your time i. | acele etme | ||
|
Take your time, or you may make some mistake. Acele etme, yoksa hata yapabilirsin. More Sentences |
||||
| Genel | take-over i. | devralma | ||
|
We should like this to be done in a non-Anglo-Saxon manner, as I indicated in connection with the Take-over Directive. Devralma Direktifi ile bağlantılı olarak belirttiğim gibi bunun Anglo-Sakson olmayan bir şekilde yapılmasını isteriz. More Sentences |
||||
| Genel | take-off i. | sıçrama | ||
|
He achieved an impressive jump during the take-off in the long jump event. Uzun atlamadaki sıçrama esnasında etkileyici bir atlayış gerçekleştirdi. More Sentences |
||||
| Genel | take-off i. | kalkış | ||
|
The plane's take-off was smooth and on schedule. Uçağın kalkışı sorunsuz ve zamanında oldu. More Sentences |
||||
| Genel | take off i. | uçağın kalkması | ||
|
The plane was about to take off. Uçak kalkmak üzereydi. More Sentences |
||||
| Genel | take-off i. | taklit etme | ||
|
The comedian's take-off of the famous actor had the audience in stitches. Komedyenin ünlü aktörü taklit etmesi izleyenleri gülmekten kırdı geçirdi. More Sentences |
||||
| Genel | take a break f. | mola vermek | ||
|
Hey, why don't you take a break? Hey, neden mola vermiyorsun? More Sentences |
||||
| Genel | take a note f. | not almak | ||
|
I'd like to take a note of your phone number if you don't mind. Sakıncası yoksa telefon numaranızı not almak istiyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take place f. | geçmek | ||
|
Mention should also be made of the trafficking in women and children that is taking place more and more in Europe. Avrupa'da her geçen gün daha fazla gerçekleşen kadın ve çocuk ticaretinden de bahsetmek gerekir. More Sentences |
||||
| Genel | take leave f. | ayrılmak | ||
|
Finally, I took leave of them. Sonunda, ben de onlardan ayrıldım. More Sentences |
||||
| Genel | take stock f. | durumu değerlendirmek | ||
|
Ten years after the first World Summit for Children, the UN has decided to take stock. Birinci Dünya Çocuk Zirvesi'nden on yıl sonra BM durum değerlendirmesi yapmaya karar verdi. More Sentences |
||||
| Genel | take notice of f. | dikkate almak | ||
|
Should we not take notice of the fact that sport has pride of place in the citizens' daily lives? Sporun vatandaşların günlük yaşamlarında gurur verici bir yere sahip olduğu gerçeğini dikkate almamız gerekmez mi? More Sentences |
||||
| Genel | take a breather f. | mola vermek | ||
|
Let's take a breather. Hadi bir mola verelim. More Sentences |
||||
| Genel | take the chance f. | riske girmek | ||
|
I can't take the chance. Ben riske giremem. More Sentences |
||||
| Genel | take down f. | devirmek | ||
|
This bullet isn't powerful enough to take down anything bigger than a squirrel. Bu kurşun sincaptan daha büyük bir şeyi devirecek kadar güçlü değil. More Sentences |
||||
| Genel | take down f. | yıkmak | ||
|
They will take down the house in a day. Onlar evi bir gün içerisinde yıkacaklar. More Sentences |
||||
| Genel | take notice f. | dikkate almak | ||
|
As we are showing on steel tariffs, if the EU punches its weight, the US takes notice. Çelik tarifeleri konusunda da gördüğümüz üzere, AB ağırlığını koyarsa ABD bunu dikkate alır. More Sentences |
||||
| Genel | take a shower f. | duş almak | ||
|
I took a shower and then went to bed. Ben duş aldım ve sonra yatmaya gittim. More Sentences |
||||
| Genel | take away f. | kaldırmak | ||
|
If you take away a cornerstone, much more may come tumbling down. Eğer bir köşe taşını kaldırırsanız, çok daha fazlası yıkılabilir. More Sentences |
||||
| Genel | take notes f. | not almak | ||
|
I sincerely hope Nigeria will take note and take action. Nijerya'nın not almasını ve harekete geçmesini içtenlikle umuyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take care of f. | bakmak | ||
|
This girl you are taking care of is under arrest for dealing stolen medicine in the black market. Baktığınız bu kız karaborsada çalıntı ilaç satmaktan tutuklu. More Sentences |
||||
| Genel | take effect f. | yürürlüğe girmek | ||
|
I would merely ask when this is likely to take effect. Ben sadece bunun ne zaman yürürlüğe gireceğini sormak istiyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take aim at f. | nişan almak | ||
|
Take aim at the target. Hedefe nişan al. More Sentences |
||||
| Genel | take into custody f. | gözaltına almak | ||
|
Sami was immediately taken into custody for questioning. Sami sorgulanmak üzere derhal gözaltına alındı. More Sentences |
||||
| Genel | take stock of f. | durumunu değerlendirmek | ||
|
Together, the fifteen EU Member States must take stock of the situation. On beş AB Üyesi Devlet birlikte durumu değerlendirmelidir. More Sentences |
||||
| Genel | take advantage f. | avantaj elde etmek | ||
|
I must take advantage to enhance my language ability. Dil yeteneğimi artırmak için avantaj elde etmeliyim. More Sentences |
||||
| Genel | take up f. | işgal etmek (yer/zaman) | ||
|
Small so it doesn't take up too much space. Küçük olduğu için çok fazla yer işgal etmez. More Sentences |
||||
| Genel | take shape f. | şekil almak | ||
|
The project is taking shape. Proje şekil alıyor. More Sentences |
||||
| Genel | take out f. | satın almak (sigorta poliçesini) | ||
|
He took out accident insurance. O, kaza sigortası satın aldı. More Sentences |
||||
| Genel | take heed f. | dikkatli olmak | ||
|
They must take heed, for the Constitution is to be ratified by referendum. Anayasa referandumla onaylanacağı için dikkatli olmalılar. More Sentences |
||||
| Genel | take part f. | katılmak | ||
|
A total of 30 countries presently take part. Halihazırda toplam 30 ülke katılmaktadır. More Sentences |
||||
| Genel | take turns f. | nöbetleşe yapmak | ||
|
Tom and I took turns. Tom ve ben nöbetleşe yaptık. More Sentences |
||||
| Genel | take it f. | katlanmak | ||
|
I'm not going to take it anymore! Buna daha fazla katlanmayacağım! More Sentences |
||||
| Genel | take away f. | almak | ||
|
Money has been taken away even from the strengthening of the second pillar that has been called for on all sides. Tüm tarafların çağrıda bulunduğu ikinci ayağın güçlendirilmesinden bile para alınmıştır. More Sentences |
||||
| Genel | take into account f. | göz önüne almak | ||
|
We must take into account the fact that she is old. Yaşlandığını göz önüne almamız gerekir. More Sentences |
||||
| Genel | take a gander f. | göz atmak | ||
|
Let me take a gander. Göz atmama izin ver. More Sentences |
||||
| Genel | take action f. | harekete geçmek | ||
|
We need to take action to alleviate the debt, as has recently been pointed out at the FAO Summit in Rome too. Yakın zamanda Roma'daki FAO Zirvesi'nde de belirtildiği gibi, borcu hafifletmek için harekete geçmemiz gerekiyor. More Sentences |
||||
| Genel | take into account f. | dikkate almak | ||
|
All these concerns need to be taken into account, and the rapporteur referred to a number of them. Tüm bu endişelerin dikkate alınması gerekmektedir ve raportör bunlardan bazılarına atıfta bulunmuştur. More Sentences |
||||
| Genel | take off f. | çıkartmak | ||
|
At the entrance of a Japanese house, visitors are generally asked to take off their shoes. Bir Japon evinin girişinde ziyaretçilerden genellikle ayakkabılarını çıkartmaları istenir. More Sentences |
||||
| Genel | take a vote f. | oylama yapmak | ||
|
We'll take a vote. Oylama yapacağız. More Sentences |
||||
| Genel | take care f. | dikkatli olmak | ||
|
Take care when you climb up the ladder. Merdivenden tırmanırken dikkatli olun. More Sentences |
||||
| Genel | take notes f. | not tutmak | ||
|
You should've taken notes. Sen not tutmalıydın. More Sentences |
||||
| Genel | take a risk f. | risk almak | ||
|
He took a risk when he helped me. Bana yardım ederek risk aldı. More Sentences |
||||
| Genel | take a trip f. | seyahat etmek | ||
|
Let's take a trip to New York. New York'a seyahat edelim. More Sentences |
||||
| Genel | take pains f. | çok uğraşmak | ||
|
She took pains to educate her children. Çocuklarını eğitmek için çok uğraştı. More Sentences |
||||
| Genel | take a rest f. | dinlenmek | ||
|
Tom advised Mary to take a rest. Tom Mary'ye dinlenmesini tavsiye etti. More Sentences |
||||
| Genel | take advantage of f. | istifade etmek | ||
|
He probably figured we were too shy to take advantage of an old army friend. Muhtemelen eski askerlik arkadaşımızdan istifade edemeyecek kadar utangaç olduğumuzu düşündü. More Sentences |
||||
| Genel | take a chance f. | denemek | ||
|
Take a chance. Bir dene. More Sentences |
||||
| Genel | take aim f. | nişan almak | ||
|
Tom took aim and fired a warning shot. Tom nişan aldı ve bir uyarı atışı yaptı. More Sentences |
||||
| Genel | take seriously f. | ciddiye almak | ||
|
As they say, people who do not take themselves seriously are not taken seriously by others. Dedikleri gibi, kendilerini ciddiye almayan insanlar başkaları tarafından ciddiye alınmazlar. More Sentences |
||||
| Genel | take back f. | geri götürmek | ||
|
Again, that is a message you must take back to the Council. Bu da Konsey'e geri götürmeniz gereken bir mesajdır. More Sentences |
||||
| Genel | take interest in f. | ilgi duymak | ||
|
My older brother started to take interest in Japanese folk songs when he was around 12 years old. Benim abim yaklaşık 12 yaşındayken Japon halk şarkılarına ilgi duymaya başladı. More Sentences |
||||
| Genel | take the chance f. | göze almak | ||
|
I can't take the chance. Bu riski göze alamam. More Sentences |
||||
| Genel | take precautions f. | önlem almak | ||
|
We must take precautions to prevent the ecological and socio-economic consequences of exodus and depopulation. Göçün ve nüfus kaybının ekolojik ve sosyo-ekonomik sonuçlarını önlemek için önlemler almalıyız. More Sentences |
||||
| Genel | take command f. | idareyi ele almak | ||
|
Take command. İdareyi ele alın. More Sentences |
||||
| Genel | take an examination f. | sınava girmek | ||
|
We took an examination in math last week. Geçen hafta matematikten bir sınava girdik. More Sentences |
||||
| Genel | take part f. | rol almak | ||
|
Let us make sure that they are destroyed, and allow Europe to take part in their destruction. Biz onların yok edilmesini sağlayalım ve Avrupa'nın da onların yok edilmesinde rol almasına izin verelim. More Sentences |
||||
| Genel | take over f. | yönetimi ele geçirmek | ||
|
The general took over in a coup. General bir darbeyle yönetimi ele geçirdi. More Sentences |
||||
| Genel | take up f. | tutmak | ||
|
This table takes up too much space. Bu masa çok fazla yer tutuyor. More Sentences |
||||
| Genel | take off f. | kaldırmak | ||
|
Last month, their channel was taken off the air by judicial order. Geçtiğimiz ay, kanalları yargı kararıyla yayından kaldırıldı. More Sentences |
||||
| Genel | take a chance f. | riske girmek | ||
|
I knew I was taking a chance. Riske girdiğimi biliyordum. More Sentences |
||||
| Genel | take revenge f. | intikam almak | ||
|
He swore he would take revenge in a terrible way. Korkunç bir şekilde intikam alacağına yemin etti. More Sentences |
||||
| Genel | take apart f. | sökmek | ||
|
He instantly regretted taking apart the laptop after realizing how many complex components there were inside. İçinde ne kadar karmaşık parçalar olduğunu farkettikten sonra dizüstünü söktüğüne anında pişman oldu. More Sentences |
||||
| Genel | take the lead f. | başı çekmek | ||
|
It may be observed that Parliament takes the lead when it comes to efforts to open up our institutions. Kurumlarımızı açmaya yönelik çabalar söz konusu olduğunda Parlamento'nun başı çektiği gözlemlenebilir. More Sentences |
||||
| Genel | take on f. | üstlenmek | ||
|
We have common problems and also mutual responsibilities and each party must take on those responsibilities. Ortak sorunlarımız ve aynı zamanda karşılıklı sorumluluklarımız var ve her bir taraf bu sorumlulukları üstlenmelidir. More Sentences |
||||
| Genel | take the risk f. | tehlikeyi göze almak | ||
|
If I'm willing to take the risk, I don't see why you should care whether I do it or not. Ben tehlikeyi göze alıyorsam bunu yapıp yapmamam sana niye dert oluyor, anlamıyorum. More Sentences |
||||
| Genel | take account f. | hesaba katmak | ||
|
But we also need to take account in our calculations of experience in formulating policies in other areas. Ancak diğer alanlardaki politikalarımızı oluştururken edindiğimiz tecrübeleri de hesaba katmamız gerekiyor. More Sentences |
||||
| Genel | take cover f. | saklanmak | ||
|
Tom took cover behind a dumpster. Tom bir çöp konteynerinin arkasına saklandı. More Sentences |
||||
| Genel | take an oath f. | ant içmek | ||
|
We had taken an oath not to contact one another again. Bir daha irtibata geçmemek üzere ant içmiştik. More Sentences |
||||
| Genel | take shape f. | biçimlenmeye başlamak | ||
|
Things are starting to take shape. İşler biçimlenmeye başlıyor. More Sentences |
||||
| Genel | take trips f. | dolaşmak | ||
|
I love taking trips. Dolaşmayı severim. More Sentences |
||||
| Genel | take care of f. | gözetmek | ||
|
Like all families, we take care of one another. Bütün aileler gibi biz de birbirimizi gözetiriz. More Sentences |
||||
| Genel | take a joke f. | şaka kaldırmak | ||
|
Tom can't take a joke. Tom hiç şaka kaldıramıyor. More Sentences |
||||
| Genel | take turns f. | sırayla yapmak | ||
|
Tom and Mary took turns with the driving. Tom ve Mary araba sürmeyi sırayla yaptılar. More Sentences |
||||
| Genel | take a decision f. | karar almak | ||
|
Our aim is to take a decision on this improved recovery plan together with the fisheries reform in December. Amacımız, Aralık ayında balıkçılık reformu ile birlikte bu iyileştirilmiş kurtarma planı hakkında bir karar almaktır. More Sentences |
||||
| Genel | take part in f. | katılmak | ||
|
If we take part in EMU, we shall lose our economic independence. EMU'ya katılırsak ekonomik bağımsızlığımızı kaybederiz. More Sentences |
||||
| Genel | take a walk f. | yürüyüş yapmak | ||
|
We took a walk in the park. Parkta yürüyüş yaptık. More Sentences |
||||
| Genel | take precautions f. | tedbir almak | ||
|
The Commission has taken precautions and measures, one step at a time, to improve the content of the programme. Komisyon, programın içeriğini geliştirmek için adım adım önlemler ve tedbirler almıştır. More Sentences |
||||
| Genel | take a bath f. | yıkanmak | ||
|
Tom takes a bath every evening. Tom her akşam yıkanır. More Sentences |
||||
| Genel | take a breath f. | nefes almak | ||
|
He never stops to take a breath when he speaks. Konuşurken nefes almak için hiç durmuyor. More Sentences |
||||
| Genel | take no notice f. | dikkate almamak | ||
|
They take no notice of the rest of the world. Dünyanın geri kalanını hiç dikkate almıyorlar. More Sentences |
||||
| Genel | take it f. | dayanmak | ||
|
He couldn't take it any longer. O daha fazla dayanamadı. More Sentences |
||||
| Genel | take shelter f. | siper almak | ||
|
Come on, let's take shelter. Haydi siper alalım. More Sentences |
||||
| Genel | take to f. | götürmek | ||
|
That is the message I intend to take to my electorate. Seçmenlerime götürmek istediğim mesaj budur. More Sentences |
||||
| Genel | take effect f. | etkisini göstermek | ||
|
How long until the venom takes effect? Yılan zehrinin etkisini göstermesi ne kadar sürer? More Sentences |
||||
| Genel | take care of f. | halletmek (bir meseleyi) | ||
|
Through united efforts we can take care of both. Ortak çabalarla her ikisini de halledebiliriz. More Sentences |
||||
| Genel | take photos f. | fotoğraf çekmek | ||
|
Do you often take photos? Sık sık fotoğraf çeker misiniz? More Sentences |
||||
| Genel | take a look f. | bakmak | ||
|
This is something new, and it really is intolerable if you take a look at the facts. Bu yeni bir şey ve gerçeklere baktığınızda gerçekten de kabul edilemez olduğunu görürsünüz. More Sentences |
||||
| Genel | take care f. | özen göstermek | ||
|
We must take care not to make this Convention a forum which will cease to be listened to by the European Council. Bu Kongre'yi, Avrupa Konseyi tarafından dinlenilmeyecek bir forum haline getirmemeye özen göstermeliyiz. More Sentences |
||||
| Genel | take a trip f. | seyahate gitmek | ||
|
I feel like taking a trip. Canım seyahate gitmek istiyor. More Sentences |
||||
| Genel | take a trip f. | yolculuk etmek | ||
|
The day will soon come when we can take a trip to Mars. Mars'a bir yolculuk edeceğimiz gün yakında gelecek. More Sentences |
||||
| Genel | take up f. | spor aktivitesine başlamak | ||
|
In order to lose weight, it is best to take up some sport. Zayıflamak için en iyisi, biraz spor aktivitesine başlamak. More Sentences |
||||
| Genel | take up f. | kaplamak | ||
|
Small so it doesn't take up too much space. Küçük olduğu için çok fazla yer kaplamıyor. More Sentences |
||||
| Genel | take hold of f. | tutmak | ||
|
She took hold of my hand and held it tightly. O, elimi kavradı ve onu sıkıca tuttu. More Sentences |
||||
| Genel | take a bath f. | banyo almak | ||
|
Tom needs to take a bath. Tom bir banyo almaya ihtiyaç duyar. More Sentences |
||||
| Common Usage | ||||
| Yaygın Kullanım | take off one's clothes f. | soyunmak | ||
| Yaygın Kullanım | take shape f. | biçimlenmek | ||
| Yaygın Kullanım | take shelter f. | barınmak | ||
| Yaygın Kullanım | take the liberty f. | izin istemeden yapmak | ||
| General | ||||
| Genel | double take i. | bir durumun anlamını sonradan kavrama | ||
| Genel | give and take i. | uzlaşma | ||
| Genel | aborted take off i. | kalkıştan önce uçuştan vazgeçme | ||
| Genel | take in i. | hayal kırıklığı | ||
| Genel | points to take into consideration i. | dikkat edilmesi gereken hususlar | ||
| Genel | points to take into account i. | dikkat edilmesi gereken hususlar | ||
| Genel | give-and-take i. | uzlaşma | ||
| Genel | give-and-take i. | uyuşma | ||
| Genel | give-and-take i. | karşılıklı özveri | ||
| Genel | double-take i. | geç anlama | ||
| Genel | take-out i. | paketlenmiş olarak hazırlanan (sıcak yemek) | ||
| Genel | take-off i. | start | ||
| Genel | take-home pay i. | net maaş | ||
| Genel | take-in i. | sahtekarlık | ||
| Genel | take-off i. | karikatür | ||
| Genel | take-off i. | havalanma | ||
| Genel | take-over i. | devir | ||
| Genel | take-in i. | dolandırıcılık | ||
| Genel | take-out i. | sıcak yemeklerin paket halinde satıldığı (dükkan) | ||
| Genel | take-off i. | atlama | ||
| Genel | take-off i. | başlangıç | ||
| Genel | take-out menu i. | eve servis menüsü | ||
| Genel | take-out menu i. | paket menü | ||
| Genel | take-off point i. | kalkış noktası | ||
| Genel | take-off point i. | uçağın pistte burnunu kaldırdığı nokta | ||
| Genel | take-away i. | paket servis | ||
| Genel | willingness to take risks i. | risk alma eğilimi | ||
| Genel | things to take into account i. | dikkat edilmesi gereken şeyler | ||
| Genel | things to take into consideration i. | dikkat edilmesi gereken şeyler | ||
| Genel | take-away cup i. | termos | ||
| Genel | take-aways i. | bir hikaye ya da makaleden çıkarılacak sonuçlar | ||
| Genel | take home messages i. | bir etkinlikten veya tecrübeden öğrenilen şeyler/alınan mesajlar | ||
| Genel | take something seriously i. | ciddiye almak | ||
| Genel | take home message i. | bu olaydan çıkarılacak ders | ||
| Genel | take home message i. | kıssadan hisse | ||
| Genel | take home message i. | son/nihai söz | ||
| Genel | take home message i. | sözün/lafın/sunumun özü | ||
| Genel | take home message i. | buradan çıkaracağımız ders | ||
| Genel | take-home lessons i. | bir dersin sonunda öğrendiğin ve seninle birlikte bu ders devam etmese bile gelecek şeyler | ||
| Genel | take-home lessons i. | okuldan öğrenilen hayat dersleri | ||
| Genel | take-away i. | paket servisi | ||
| Genel | take-away i. | başka yerde yenilmek üzere sıcak yemekleri paketlenmiş olarak satan dükkan | ||
| Genel | take-away i. | ana fikir | ||
| Genel | take-away i. | bir hikayeden çıkarılan ders | ||
| Genel | take-away i. | sözleşme görüşmeleri sırasında sendika verdiği taviz | ||
| Genel | take-away i. | sendika ödünü | ||
| Genel | take-over zone i. | bayrak yarışında batonun el değiştirildiği alan | ||
| Genel | give and take i. | canlı fikir alışverişi | ||
| Genel | give and take i. | beyin fırtınası | ||
| Genel | give and take i. | canlı sohbet | ||
| Genel | give and take i. | eşit şartlarda yapılan fikir alışverişi | ||
| Genel | give and take i. | eşit şartlarda yapılan laf yarışı | ||
| Genel | give and take i. | hazırcevap sözlerle dolu konuşma | ||
| Genel | give and take i. | hazırcevap | ||
| Genel | give and take i. | hazırcevaplık | ||
| Genel | give and take i. | şakalaşma | ||
| Genel | give-and-take i. | iyi niyetli fikir alışverişi | ||
| Genel | double take i. | ikinci kez bakma | ||
| Genel | double-take i. | ikinci kez bakma | ||
| Genel | pee (take) i. | işeme | ||
| Genel | pee (take) i. | çiş yapma | ||
| Genel | stock-take i. | stok sayımı | ||
| Genel | stock-take i. | durum değerlendirmesi | ||
| Genel | take heed of f. | kulak asmak | ||
| Genel | take issue with somebody f. | münakaşa etmek | ||
| Genel | take a swipe at f. | bir şeye doğru şöyle bir sallamak | ||
| Genel | take (someone's) testimony f. | ifadesini almak | ||
| Genel | take home f. | arkadaşını eve bırakmak | ||
| Genel | take cover f. | sığınmak | ||
| Genel | not to take any notice f. | umursamamak | ||
| Genel | take precedence of f. | önce gelmek | ||
| Genel | take serious f. | ciddiye almak | ||
| Genel | take into f. | içeri almak | ||
| Genel | take someone at her word f. | birine inanmak | ||
| Genel | take something apart f. | sökmek | ||
| Genel | take flight f. | firar etmek | ||
| Genel | take a joke f. | şakaya gelmek | ||
| Genel | take stage f. | ilgiyi kendi üzerine çekmek | ||
| Genel | take the initiative f. | ilk adımı atmak | ||
| Genel | take a stand f. | tuttuğu tarafı belli etmek | ||
| Genel | take in f. | geçirmek | ||
| Genel | take back to f. | götürmek (geçmişte bir zamana) | ||
| Genel | take offense f. | incinmek | ||
| Genel | take time f. | sürmek | ||
| Genel | take a shine to somebody f. | kanı ısınmak | ||
| Genel | take shape f. | oluşmak | ||
| Genel | take a brief look at f. | şöyle bir bakmak | ||
| Genel | take up with f. | meşgul etmek | ||
| Genel | take statement f. | ifade almak | ||
| Genel | take a look at f. | bir göz atmak | ||
| Genel | take criminal action against f. | cezai işlem uygulamak | ||
| Genel | take something on oneself f. | bir işi kendiliğinden yapmak | ||
| Genel | take somebody off f. | taklit etmek | ||
| Genel | take the pledge f. | yemin etmek | ||
| Genel | take the mickey out of somebody f. | alay etmek | ||
| Genel | take a stroll f. | gezinmek | ||
| Genel | take a handful of f. | apazlamak | ||
| Genel | take one's own way f. | bildiğini okumak | ||
| Genel | take out f. | bankadan para çekmek | ||
| Genel | take in f. | küçültmek | ||
| Genel | take apart f. | ayırmak | ||
| Genel | take on f. | heyecanlanmak | ||
| Genel | take notice of f. | ile ilgilenmek | ||
| Genel | take the right steps f. | doğru adımlar atmak | ||
| Genel | take someone off f. | götürmek | ||
| Genel | take care of f. | bakımını üstlenmek | ||
| Genel | take somebody to the cleaners f. | mahvetmek | ||
| Genel | take the witness stand f. | tanıklık etmek üzere tanık kürsüsüne çıkmak | ||
| Genel | take a break f. | paydos etmek | ||
| Genel | take cover f. | gizlenmeye çalışmak | ||
| Genel | take stock of f. | değerlendirmesini yapmak | ||
| Genel | take by handfuls f. | avuçlamak | ||
| Genel | take someone in f. | birini ihtiva etmek | ||
| Genel | take heart f. | morali yükselmek | ||
| Genel | take an aversion f. | sevmemek | ||
| Genel | take someone in f. | aldatmak (birini) | ||
| Genel | take a fancy to f. | gözü tutmak | ||
| Genel | take forward f. | ileri almak | ||
| Genel | take somebody under one's protection f. | himayesine almak | ||
| Genel | take the edge off f. | kapamak (iştahı) | ||
| Genel | take a puff f. | nefes çekmek | ||
| Genel | take on supplies f. | ikmal yapmak | ||
| Genel | take off f. | taklit etmek | ||
| Genel | take possession of f. | ele geçirmek | ||
| Genel | take up someone's time f. | birinin vaktini almak | ||
| Genel | take one's life into one's hands f. | kellesini koltuğuna almak | ||
| Genel | take out f. | takip etmek | ||
| Genel | take time off f. | zaman ayırmak | ||
| Genel | take on f. | yapmaya başlamak | ||
| Genel | take something upon oneself f. | bir işi kendiliğinden yapmak | ||
| Genel | take someone in f. | barındırmak | ||
| Genel | take flight f. | uçmaya başlamak | ||
| Genel | take something in stride f. | bir şeyi mesele yapmamak | ||
| Genel | take a word in the wrong sense f. | yanlış anlamak | ||
| Genel | take up a quarrel f. | kavgaya katılmak | ||
| Genel | take up with f. | biriyle arkadaş olmak | ||
| Genel | take root f. | tutunmak | ||
| Genel | take something down f. | yazmak | ||
| Genel | take out f. | yormak | ||
| Genel | take the minutes f. | tutanak tutmak | ||
| Genel | take one's advice f. | tavsiyesini almak | ||
| Genel | take a glance at f. | göz gezdirmek | ||
| Genel | take on f. | uğraşmak (biriyle) | ||
| Genel | take the statement down f. | tutanak tutmak | ||
| Genel | take someone in f. | içermek (birini) | ||
| Genel | take the helm of f. | başına geçmek | ||
| Genel | take in f. | dolandırmak | ||
| Genel | take offense at f. | gücenmek | ||
| Genel | take a break f. | aralık vermek | ||
| Genel | take care of oneself f. | kendine dikkat etmek | ||
| Genel | take charge in f. | görev almak | ||
| Genel | take one's farewell of f. | ayrılmak | ||
| Genel | take heart f. | cesaretlenmek | ||
| Genel | take the upper hand f. | kontrolü ele almak | ||
| Genel | take in hand f. | yönetimi ele almak | ||
| Genel | take action f. | dava açmak | ||
| Genel | take a walk f. | gezmek | ||
| Genel | take no notice of f. | umursamamak | ||
| Genel | take one's clothes off f. | soyunmak | ||
| Genel | take turns at something f. | keşikleşe yapmak | ||
| Genel | take to pieces f. | parçalara ayırmak | ||
| Genel | take into consideration f. | kale almak | ||
| Genel | take somebody by the scruff of the neck f. | enselemek | ||
| Genel | take trouble f. | dikkat etmek | ||
| Genel | take someone's advice f. | birinin sözüne uymak | ||
| Genel | take somebody's time f. | vaktini almak | ||
| Genel | take after f. | fiziki olarak birine benzemek | ||
| Genel | take shelter in f. | barınmak | ||
| Genel | take somebody into custody f. | gözaltına almak | ||
| Genel | take on f. | meşgul olmak (biriyle) | ||
| Genel | take to one's heels f. | kirişi kırmak | ||
| Genel | take someone hostage f. | birini rehin almak | ||
| Genel | take to heart f. | içerlemek | ||
| Genel | take pride in f. | ile övünmek | ||
| Genel | take the bread out of somebody's mouth f. | ekmeğine mani olmak | ||
| Genel | take out walking f. | gezdirmek | ||
| Genel | take a glance f. | şöyle bir bakmak | ||
| Genel | take something in stride f. | bir şeyin üzerinde durmamak | ||
| Genel | take the hardest strike f. | en ağır hasarı görmek | ||
| Genel | take a sunbath f. | güneşlenmek | ||
| Genel | take something's place f. | bir şeyin yerini işgal etmek | ||
| Genel | take one's farewell of f. | bırakmak | ||
| Genel | take the blame f. | sorumluluğu üstlenmek | ||
| Genel | take sanctuary f. | iltica etmek | ||
| Genel | take advantage of f. | çıkar sağlamak | ||
| Genel | take a walk f. | gezmeye gitmek | ||
| Genel | take to one's heel f. | tabanları yağlamak | ||
| Genel | take something in f. | bir şeyi kavramak | ||
| Genel | take turns at f. | bir şeyi sırayla yapmak | ||
| Genel | take someone into custody f. | birini tutuklamak | ||
| Genel | take on f. | üstüne almak (sorumluluğu) | ||
| Genel | take kindly to f. | memnuniyetle karşılamak | ||
| Genel | take a fixed form f. | kalıplaşmak | ||
| Genel | take off f. | üstünden elbise çıkarmak | ||
| Genel | take somebody under one's protection f. | kanat germek | ||
| Genel | take a hard line with f. | sert davranmak | ||
| Genel | take a glance at f. | göz atmak | ||
| Genel | take longer than expected f. | işi uzamak | ||
| Genel | take heart f. | cesaretlendirmek | ||
| Genel | take the helm f. | dümen başına geçmek | ||
| Genel | take away f. | götürmek (birini/bir şeyi başka bir yere) | ||
| Genel | take out after f. | peşinden gitmek | ||
| Genel | take shelter behind f. | siper almak | ||
| Genel | take advantage of an opportunity f. | fırsattan yararlanmak | ||
| Genel | take one's time f. | istediği kadar zaman harcamak | ||
| Genel | take the shortcut f. | kestirmeden gitmek | ||
| Genel | take control f. | yönetimi ele geçirmek | ||
| Genel | take an interest in f. | alaka duymak | ||
| Genel | take a chance f. | rizikoyu göze almak | ||
| Genel | take into account f. | göz önünde tutmak | ||
| Genel | take a census f. | sayımlamak | ||
| Genel | take someone in f. | birini karakola götürmek (polis) | ||
| Genel | take a photograph f. | resim çekmek | ||
| Genel | take the initiative f. | önayak olmak | ||
| Genel | take nourishment f. | beslenmek | ||
| Genel | take cognizance of f. | dikkate almak | ||
| Genel | take into custody f. | nezarete almak | ||
| Genel | take something off f. | bir yere götürmek | ||
| Genel | take something in f. | bir şeyi farketmek/görmek | ||
| Genel | take a rest f. | istirahat etmek | ||
| Genel | take the liberty f. | cesaret etmek | ||
| Genel | take to one's heels f. | koşarak kaçmak | ||
| Genel | not to take any notice of f. | umursamamak | ||
| Genel | take a shot at f. | bir el ateş etmek (tüfekle) | ||
| Genel | take the stage f. | sahne almak | ||
| Genel | take heed f. | dikkat etmek | ||
| Genel | take the air f. | dışarıya çıkıp dolaşmak | ||
| Genel | take something off f. | bir şeyi indirmek | ||
| Genel | take up the slack f. | laçka etmek | ||
| Genel | take to task f. | azarlamak | ||
| Genel | not to take offence f. | kusuruna bakmamak | ||
| Genel | take cognizance of f. | önem vermek | ||
| Genel | take an interest f. | alaka duymak | ||
| Genel | take into ones mind f. | ısrar etmek | ||
| Genel | take a fancy to f. | hoşlanmak | ||
| Genel | take upon oneself f. | yüklenmek | ||
| Genel | take a stroll f. | dolaşmak | ||
| Genel | take over f. | devralmak (nöbeti) | ||
| Genel | take a statement down f. | tutanak tutmak | ||
| Genel | take a bite of something f. | bir şeyden bir lokma ısırmak | ||
| Genel | take off f. | öldürmek | ||
| Genel | take the air f. | hava almak | ||
| Genel | take into custody f. | tutuklamak | ||
| Genel | take space f. | alan kaplamak | ||
| Genel | take firm steps forward f. | emin adımlarla ilerlemek | ||
| Genel | take place f. | cereyan etmek | ||
| Genel | take umbrage at f. | gücenmek | ||
| Genel | take heed of f. | aldırmak | ||
| Genel | take over f. | yüklenmek | ||
| Genel | take under surveillance f. | nezaret altına almak | ||
| Genel | take a word in the wrong sense f. | ters anlamak | ||
| Genel | be able to take a joke f. | şaka kaldırmak | ||
| Genel | take off one's clothes f. | üstünü çıkarmak | ||
| Genel | take part in a contest f. | yarışmaya katılmak | ||
| Genel | take amiss f. | ters anlamak | ||
| Genel | take somebody in one's arms f. | kollarına almak | ||
| Genel | take hold of f. | yakalamak | ||
| Genel | take something amiss f. | gücenmek | ||
| Genel | take something in f. | bir şeyi içeri almak/çekmek | ||
| Genel | take off from work f. | izin alarak işe gitmemek | ||
| Genel | take on f. | boy ölçüşmek | ||
| Genel | take great pains with f. | itina etmek | ||
| Genel | take umbrage at f. | içerlemek | ||
| Genel | take ticket f. | bilet almak | ||
| Genel | take one's ease f. | keyfine bakmak | ||
| Genel | take issue with somebody f. | tartışmak | ||
| Genel | take after somebody f. | çekmek | ||
| Genel | take pride f. | iftihar etmek | ||
| Genel | take a brief look at f. | şöyle bir göz gezdirmek | ||
| Genel | take somebody to the cleaners f. | soyup soğana çevirmek | ||
| Genel | take up f. | karışmak | ||
| Genel | take someone serious f. | birisini ciddeye almak | ||
| Genel | take someone to task f. | birisini eleştirmek | ||
| Genel | take heart f. | cesur olmak | ||
| Genel | take up f. | yakalamak | ||
| Genel | take a step f. | atılmak | ||
| Genel | take a photo f. | resim çekmek | ||
| Genel | take someone home f. | arkadaşını eve bırakmak | ||
| Genel | take up one's residence f. | yerleşmek | ||
| Genel | take stock f. | envanter yapmak | ||
| Genel | take in charge f. | görev almak | ||
| Genel | take into consideration f. | hesaba katmak | ||
| Genel | take under one's protection f. | kanadı altına almak | ||
| Genel | take up f. | tamamlamak | ||
| Genel | take out f. | yola çıkmak | ||
| Genel | take ground f. | karaya oturmak | ||
| Genel | take a turn for the worse f. | durumu kötüye gitmeye başlamak | ||
| Genel | take pen in hand f. | kaleme sarılmak | ||
| Genel | take a devious route f. | dolana dolana gelmek | ||
| Genel | take something lying down f. | hiç karşı gelmeden bir şeyi kabul etmek | ||
| Genel | take care f. | gayret etmek | ||
| Genel | take heart f. | kendine güveni artmak | ||
| Genel | take a stand f. | bir olay karşısında belirli bir tavır almak | ||
| Genel | take something naturally f. | doğal karşılamak | ||
| Genel | take out f. | içerden çıkartmak | ||
| Genel | take the advantage of f. | avantajdan faydalanmak | ||
| Genel | take control f. | dizginleri ele almak | ||
| Genel | take a turn for the worse f. | kötü olmak | ||
| Genel | take up f. | kısaltmak | ||
| Genel | take hold f. | ele geçirmek | ||
| Genel | take up time f. | meşgul etmek | ||
| Genel | take an examination f. | imtihan olmak | ||
| Genel | take a small space f. | az yer kaplamak | ||
| Genel | take into f. | sokmak | ||
| Genel | take someone by storm f. | belirli bir alanda aniden çok başarılı olmak | ||
| Genel | take revenge on f. | hıncını çıkarmak | ||
| Genel | take to flight f. | kaçmak | ||
| Genel | take back f. | eskiyi hatırlatmak | ||
| Genel | take wing f. | uçmak | ||
| Genel | take up in detail f. | bütün boyutlarıyla ele almak | ||
| Genel | take a shine to somebody f. | hoşlanmak | ||
| Genel | take out a summons against somebody f. | mahkemeye vermek | ||
| Genel | take into account f. | hesaba almak | ||
| Genel | take great care f. | içi titremek | ||
| Genel | take office f. | resmi olarak göreve başlamak | ||
| Genel | cannot take something f. | tahammül edememek | ||
| Genel | take one's medicine f. | katlanmak | ||
| Genel | take steps in the direction f. | girişimde bulunmak | ||
| Genel | take someone's place f. | yerini doldurmak (birinin) | ||
| Genel | take someone unawares f. | birini gafil avlamak | ||
| Genel | take advantage of f. | istismar etmek | ||
| Genel | take form f. | şekil almak | ||
| Genel | take one's hat off to somebody f. | şapka çıkarmak | ||
| Genel | take something lying down f. | bir şeyi alttan almak | ||
| Genel | take up the slack f. | azaltmak | ||
| Genel | take pride in f. | ile iftihar etmek | ||
| Genel | take stock of f. | sayım yapmak | ||
| Genel | take one's revenge f. | öcünü almak | ||
| Genel | take away weapons f. | silah bırakmak | ||
| Genel | take a look at f. | bakmak | ||
| Genel | take something out f. | bir şeyi bir yerden çıkarmak | ||
| Genel | take one's life into one's hands f. | kelleyi koltuğa almak | ||
| Genel | take a census f. | sayım yapmak | ||
| Genel | take over f. | yönetimi ele almak | ||
| Genel | take the edge off f. | körletmek | ||
| Genel | take time off f. | izne çıkmak | ||
| Genel | be quick to take advantage of an opportunity f. | açıkgözlük etmek | ||
| Genel | take visa f. | vize almak | ||
| Genel | take stock of f. | envanter yapmak | ||
| Genel | take a vow f. | yemin etmek | ||
| Genel | take turns f. | keşikleşe yapmak | ||
| Genel | take the road f. | yola çıkmak | ||
| Genel | take on f. | edinmek | ||
| Genel | take an order f. | birinden emir almak | ||
| Genel | take something over f. | devralmak | ||
| Genel | take to heart f. | içlenmek | ||
| Genel | take a heavy toll f. | bir şeye çok zarar vermek | ||
| Genel | take upon oneself f. | üstlenmek | ||
| Genel | take as an example f. | pay biçmek | ||
| Genel | take it personally f. | üzerine alınmak | ||
| Genel | take an examination f. | imtihana girmek | ||
| Genel | take sight f. | nişan almak | ||
| Genel | take turns at something f. | sırayla yapmak | ||
| Genel | take long f. | uzun sürmek | ||
| Genel | take a bend f. | virajı dönmek | ||
| Genel | take a stand f. | durum almak | ||
| Genel | take orders f. | direktif almak | ||
| Genel | take stock of f. | enine boyuna düşünmek | ||
| Genel | take the air f. | dışarıya çıkmak | ||
| Genel | take up f. | kaldırmak | ||
| Genel | take someone at his word f. | birine inanmak | ||
| Genel | take an oath f. | ahdetmek | ||
| Genel | take a shine to f. | birine tutulmak | ||
| Genel | take offence at f. | gocunmak | ||
| Genel | take somebody up short f. | sözünü kesmek | ||
| Genel | take note of f. | önem vermek | ||
| Genel | take into f. | getirmek | ||
| Genel | take somebody's advice f. | tavsiye almak | ||
| Genel | take down f. | yazmak | ||
| Genel | take chances f. | kendini riske atmak | ||
| Genel | take something for granted f. | bir şeyi bir hak gibi görmek | ||
| Genel | take an interest in f. | ilgi göstermek | ||
| Genel | take shape f. | bir şeyin çizgileri belli olmaya başlamak | ||
| Genel | take up comprehensively f. | bütün boyutlarıyla ele almak | ||
| Genel | take shape f. | işler yoluna girmek | ||
| Genel | take fire f. | alevlenmek | ||
| Genel | take one's medicine f. | çekmek | ||
| Genel | take apart f. | koparmak | ||
| Genel | take an example by f. | taklit etmek | ||
| Genel | take somebody's pulse f. | nabzına bakmak | ||
| Genel | take a breath f. | soluk almak | ||
| Genel | take wing f. | tüymek | ||
